Darbe yalanı ile aldattılar! -4-

Ergenekon davasında savunmalarını tamamlayan sanıklar 'Darbe yalanı ile aldattılar!' açıklamasında bulundular. İddiaların çöktüğü belirtilerek "Silivri gerçeği"ni kamuoyunun bilgisine sundular.

Darbe yalanı ile aldattılar! -4-
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 21.06.2013 - 19:30

Ergenekon davasının soruşturma ve kovuşturma aşamasında gerçekleşen usule aykırılıklar

151) Ceza soruşturması ile birlikte şüpheli ve sanık hakkında işlemde bulunan vergi daireleri ve sosyal güvenlik başkanlığı görevlileri yasaların dışına çıkarak, terörle mücadele emniyet müdürlüğü ile ortaklaşa çalışarak şüphelilerin işyerlerine görev dışı baskınlarda bulunmuşlar, hiçbir yazılı emir olmaksızın, savcıların şifahi beyan ve talimatları ile terörle mücadele şube ekipleri vergi ve sigorta memurlarının emrinde çalıştırılarak gidilen yerlerde baskı ve korku yaratmışlar, şüpheliler aleyhine ifade almak için kişiler baskı kullanılarak şubelere alınmışlar ve zorla alıkonmuşlardır. Devlet kurumları sanıklar aleyhine tek bir merkezden yönlendirilmiştir. Sanıklar ve ailelerinin tüm yaşamsal faaliyetlerine ağır zararlar verdirilmek istenmiştir. Ceza soruşturma ve davaları sanığın tüm yaşamını ve ailesini hedefe koymuştur.

152) Sözde Ergenekon sanıklarının, kendilerini yargılayan ve haklarında soruşturma yapan hâkim ve savcıların aleyhine yoğun olarak tazminat davaları açmaları ve bu davaları Yargıtay’da kazanmaları üzerine, davalar devam ederken çıkarılan 6110 Sayılı Yasa ile hâkimlerin sorumluluğu ortadan kaldırılmakla, hâkimlere iktidar tarafından “çekinmeyin, her türlü işlem ve kararınızın arkanızdayız” mesajı verilmiştir.

153) Yargılama devam ederken, savcılar mahkemenin ara kararlarına aykırı olarak emniyet vasıtası ile mahallinde keşif yapmış yine emniyet vasıtası ile tanık dinleyerek tüm yargı fonksiyonlarını üstlenmiş mahkeme sanık ve müdafilerin itirazlarına rağmen, usul dışı yapılan keşfin sonuçlarını hukuka uygun delil olarak kabul edebilmiştir.

154) Yargıçlar sanıkların eylemlerini yargılamayı bir kenara bırakmışlar, yaşam biçimlerini, siyasi inançlarını, sahip oldukları ideolojiyi yargılamaya yönelmişlerdir. Tanıklara ve sanıklara sorulan soruların birçoğu maalesef bu yöndedir.

155) Yargıçlar duruşma salonuna girerken yanlarında sahip oldukları inançlarını, dünya görüşlerini zaaflarını sanıklara olan ön yargılarını da beraberinde getirmekte ve sanıklara buna göre tavır almaktadırlar. Soru sorma, sorgulama ve tutumlarında bu önyargılar belirleyici konumundadır. Yansızlıklarını, nesnellikleri ve soğukkanlılıklarını önemli ölçüde yitirmişler, sanıklar nezdinde hiçbir güvenirliği kalmamalarına rağmen yapılan onlarca ret işlemine rağmen yargılamayı ısrarla sürdürmektedirler.

156) Yargılanan sanıkların aleyhine ifade verebilecek tanık bulmakta güçlük çekildiğinden tanıkların önemli bir kısmı sorunları olan, akıl hastaları, suç çukuruna batmış, çok ağır hapis cezaları ya da müebbet hapis cezalarına mahkûm olmuş, ahlaki düşkünlük içinde bulunan kişilerden yargısal menfaat vaatleri yolu ile temin edilmişlerdir.

157) Gizli tanıklık şartlarından biri tanığın ya da yakınlarının can ve mal emniyetlerinin açık ve yakın tehlike içinde olmaları zorunludur. Böyle bir risk yok ise kişi gizli tanıklığa kabul edilmez, bildiklerini açık kimliği ile ifade etmek zorundadır. Ancak savcılar ve mahkemede sözde örgütün varlığını önyargı ile peşinen kabul ettiklerinden her tanığı gizli tanık olmaya teşvik etmişler, gizli tanıklık şartları oluşmadığı halde tanıkların önemli bir kısmı gizli tanık yapılarak sınır tanımaz iftiraların yolu açılmıştır.

158) Gizli tanıkların günlük gazetelerden, ellerine geçirdikleri iddianamelerden, okudukları kitaplardan derledikleri akıl ve mantık kuralları ile bağdaşmayan iftiraları, hiçbir hukuki ve mantıki denetim süzgecinden geçirilmeden delil olarak kabul edilmesi, hukuk yargılamasında olması gereken ciddiyeti ortadan kaldırmış, yargı organlarına duyulması gereken güvenin tamamen yitirilmesine yol açmıştır.

159) Savcıların ve sorgucuların gizli tanıkların ifadelerini alırken ifade tutanaklarına ve çekim kayıtlarına yansıyan davranışlarından, bu kişilerle kamu görevine yakışmayan samimi ilişkilere girdikleri, sanık aleyhine doğruluğu test edilmeksizin ifade vermesi için meslek etiğinin asla kaldıramayacağı yakınlaşmaların sağlandığı, ifadeden önce görüşmelerin yapıldığı ortaya çıkmıştır.

160) Gizli Tanık Yasasının sözde Ergenekon soruşturması başlamadan 16 gün önce kabul edilmesi, bu yasanın sözde Ergenekon davasına özgü olarak çıkarıldığı, bu davanın alt yapısının oluşturulması için yasama organının kullanıldığını göstermektedir. Birçok hukuk dışılığı bünyesinde barındıran yasanın hükümlerinin de bir kenara bırakılarak keyfi bir gizli tanık terörünün sürdürülmesi hukuk devleti adına tam bir talihsizliktir.

161) Birçok yaşamsal yasayı en geç birkaç yıl içinde karara bağlayan AYM’nin, Gizli Tanık Yasasının iptali için açılan davayı 4,5 yıl sonra gündeme alıp reddetmesi son derece anlamlı bir tutum olmuştur.

162) Gizli tanık istemlerinin kabulüne ilişkin kararlarında mutlaka gerekçeli ve karara dayanak olabilecek hukuki ve fiili nedenlere yer verilmesi gerekirken, her gizli tanık müracaatı hiçbir gerekçe göstermeksizin kabul edilmiş, bu davada gizli tanıklık kurumunun ne ölçüde etik dışı kullanıldığının en güzel örnekleri verilmiştir.

163) Gizli Tanıklık Yasasının hükümlerinin uygulanmaması nedeni ile çok ağır ceza alan cezaevinde yatan mahkûmlarca tek kurtuluşları sözde Ergenekon davasında gizli tanıklık yapmak olmuştur. Bu uğurda açılan sonsuz iftira kampanyasına akıl almaz isnatları taşırken yargıdan destek ve güvence almaları hukuk devletinde onarılmaz yaraların açılmasına sebebiyet verilmiştir.

164) Birçok gizli tanık, kovuşturma sürecinde ortaya çıkmasına rağmen, mahkeme mesuliyete ortak olmamak için gizli tanıklık müracaatını, savcılığa havale etmiş, savcılıkta çoğu zaman emniyete göndererek, adaletin emniyet vasıtası ile şekillendirilmesine ve siyasi projenin emniyet yolu ile yürütülmesine sebebiyet verilmiştir. Savcılar açtıkları birçok soruşturma dosyalarını bu konuda yapılan kanuna karşı hilede araç olarak kullanmışlardır.
 

165) Savcılar sanıklar arasında eşitlik ilkesine uyarak, kişiye göre kural uygulama yoluna gitmişlerdir. Kaçak durumunda olduğu iddia edilen Bedrettin Dalan, Turan Çömez ve Levent Ersöz hakkında duraksanmadan yakalama kararları çıkartılırken aynı konumda bulunan davanın mihmandarı Tuncay Güney hakkında yakalama kararı çıkarılmadığı gibi, tanık olarak beyanda bulunmasının kendi rızasına tabi olunduğu bilinmesine rağmen tanık olarak dinlenmesi konusunda işlem yapılmış ve bu kişi tanık olarak ifade vermeyi reddettiğinden sözü geçen kişiler hakkında yurtdışında olmasına, ifadeleri alınamamasına karşılık dava açılırken, Tuncay Güney hakkında 4,5 yılı geçmesine rağmen dava açılamaması, bu kişinin dokunulmazlık zırhına büründürüldüğünün bir başka kanıtı olmuştur. Savcılar bu işlemleri ile taraf olduğunu açıkça ilan etmişler, mahkeme de kaçak statüsünde bulunana şüpheliye uygulanması gereken kuralların tatbiki etmeyerek işlenen bu ayıba ortak olmuştur.

166) Sözde Ergenekon soruşturması başlamadan 4 ay önce Emniyet Genel Müdürlüğünün Eylül 2007 tarihli raporunun 21 sayfasında ulusalcılık aşırı sağ faaliyetler kapsamında değerlendirilerek hemen akabinde Ergenekon operasyonu başlatılmıştır. Mahkeme bu raporun celbini istemiş, emniyet bu raporun inkârı yoluna gitmiştir. Rapor sureti mahkemeye sunularak suretinin eklenmek sureti ile emniyetten istenmesi için tekrar müzekkere yazıldığında, bu defa emniyet bu raporu inkâr ederek ulusalcılar aleyhine herhangi bir istihbarat operasyonunun olmadığını belirterek, Ergenekon projesi için mahkemeyi dahi yanıltmaktan çekinmediğini ve mahkemenin de bu hukuk dışı işlem karşısında hiçbir işlem yapmayarak suskunluğunu koruduğu görülmüştür.

    167) Telefon dinleme kararları emniyetçe matbu ve otomasyona bağlı olarak hazırlanmış, kararların üzerinde havale tarihleri olmadığı gibi savcılık ve mahkeme zimmetlerine dahi işlenmeyerek hakimlik kararı olma niteliklerine önemli ölçüde gölge düşmüştür. Telefonu dinlenecek olan kişiler emniyetçe belirlenmiş, emniyet talepleri savcılıkça sorgulanmadan mahkemeye taşınmış ve mahkemece hiçbir araştırma yapılmadan imzalanmıştır.

    168) Gerek savcılık makamı gerekse hakimler, emniyetçe dinlenmesi istenen telefonların dinlenilecek olan kişiye ait olup olmadığı noktasında talebe ne bir fatura örneği ne de telefon şirketinden yazı alınma gereği duyulmamıştır. Böylelikle taleplerin yanlışlığı ya da maksatlı olup olmadığı konusunda yargı her türlü kontrol hak ve yetkisinden baştan vazgeçmiştir.

    169) İddianamede varlığından bahsedilen bir kısım deliller, sanıklarca bizzat asıllarının incelenmesi için emanetten getirilmesi istendiğinde, mahkeme delil asıllarına ulaşamamıştır. Gerçeği olmayan deliller üzerinden sanıklara suç isnatları yapılmıştır.

    170) Eski Mahkeme başkanı tarafından tutuklu yargılanan sanıkların çok önemli bir kısmının atılı suçun vasıf ve mahiyetine göre iki yıl boyunca tahliyesi istenmesine karşılık, genç üyelerin bu karara katılmamaları sonucu tahliyelerin engellenmesi, tutukluluğun devamına ilişkin kararların hukukiliği ve yasaya uygunluğu konusunda çok önemli tereddütlerin oluşmasına yol açmıştır.

    171) Bir kısım sanıkların aynı tarihlerde farklı ülkelerde yurtdışına çıkmış olmalarına dayanılarak, sözde örgütün yurtdışında toplantı yaptıkları iddia edilmiş, ancak bu hususun delillendirilemediği, ileri de yapılacak araştırma sonucunda kanıtlanacağı belirtilerek, delillendirilmeyen iddialar iddianameye konularak sanıklara rahatlıkla suç isnadı yapılabilmiştir.

    172) Emniyette öylesine bariz hatalar yapılmıştır ki, bir mitinge ya da seminere katılan kişilerin fotoğraflarının altına ilgisiz kişilerin isimleri yazılmış, telefon tapelerinde konuşma yapan kişilerin dışında başka isimler yazılarak ilgisiz şahıslar hakkında şüpheler yaratılabilmiş, emniyetçe yapılan bu hatalar savcılık denetiminden geçmeden, savcıların imzaları ile iddianameye aynen aktarılabilmiştir. Bu durum savcıların iddianamenin hazırlanma aşamasına ne kadar uzak kaldıklarını, sadece imzalama prosedürünü tamamladıklarını göstermektedir.

    173) Örgütsel bağ kurmak için sadece isimler yeterli görülmüş, soy ismine bakılmadan başkaca hiçbir araştırma yapılmadan ilgisiz kişiler hakkında telefon irtibatları olduğu yazılarak özensizlikte doruk noktasına ulaşılmıştır. Tesadüfen tespit edilen irtibatlarda ad ve soyadı benzerliği olup olmadığı inceleme konusu yapılmadan, olmayan ilişkiler kurulmuştur. Tüm bunların aksinin kanıtlanması sanığın üzerine yüklenmiştir.

    174) Gizli tanıkların kimlikleri çoğu zaman savcılık ve mahkemenin yaptığı hatalı işlemler sonucu deşifre edilirken suç duyurusunda bulunmayan mahkeme, yargı organlarınca ve basında kimliği deşifre edilmiş gizli tanıkların isimlerinin sanık ve müdafilerince savunma kapsamında zikredilmesi karşısında son derece sert bir tutumla savcılıklara suç ihbarında bulunulmuştur.

    175) Kimlikleri duruşma esnasında mahkeme ve savcılıkça ya da sanık ve müdafilerince açık kimlikleri ile haberleri yapılarak basın tarafından deşifre edilmiş gizli tanıkların, gizli tanık statüsünde dinlenmelerinde hiçbir hukuki ve kamu yararı yok iken bu konuda ısrarlı davranılması gizli tanığın yargı organlarınca da amaç dışı kullanıldığını göstermektedir.

    176) 1950’lerde kurulduğu iddia edilen sözde örgütün, o yıllardan kalmış tek bir kurucusunun isminin zikredilmemesi tek bir kuruluş belgesinin ibraz edilmemesi, hayali ve sanal bir örgütle karşı karşıya kaldığımızın bir başka kanıtı olmuştur.

    177) 1950’lerde kurulmuş, sürekli hükümetleri devreden, kontrol eden, önemli ölçüde ülkenin yönetimini yönlendiren sözde örgütün soruşturmanın başladığı 2008 yılına kadar hiçbir güvenlik kurumu tarafından isminin duyulmaması, hiçbir eylemine rastlanmamış olması hayali örgütün masa başında nasıl peydahlandığının bir başka göstergesidir.

    178) Tutuk incelemesine ilişkin karaların bir kısmının sanıklara tebliğ edilmesine dahi gerek görülmemekte, tutukluluğun devamına ilişkin kararlara yapılan itirazlar, aradan aylar geçmesine rağmen itiraz mercilerine gönderilmemektedir.

    179) İddianamenin mahkeme, savcılık ve sanık müdafilerince yapılan pazarlıklar ve birbiri ile çelişen uygulamalar sonucunda iddia makamının tercih ettiği küçük bir kısmı okunmuştur. İddianamenin okunmasının kamu hukukunu ilgilendirdiği ve tasarrufa tabi bir işlem olmadığı unutulmuştur.

    180) Mahkemenin verdiği ara kararlarında bir gerekçe olmadığı gibi başvurulacak kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilmekten imtina edilmiştir.

    181) Şüpheliler hakkında verilen arama kararlarında arama yapılacak kişinin isminin dahi yer almaması sözde Ergenekon soruşturmasında hukuk ihlallerinin tavan yaptığının bir başka örneği olmuştur.

    182) Arama kararları verilirken makul şüpheyi oluşturacak hiçbir delil olmadan verilmiştir. Kararlarda yargılama yapılmadan Ergenekon örgütünün varlığı kabul edilmiştir. Aranılan yerin üçüncü kişilere ait olduğu konusunda hiçbir ayırım yapılmamıştır. Aramada gece- gündüz ayırımına dikkat edilmemiştir. Arama talebinde bulunan savcılık birçoğunda emniyet yazısı dahi eklememiştir. Kararların ekinde dayanak bir delil mevcut değildir.

    183) Aranılan yerler başka illerde olmasına rağmen kararların İstanbul mahkemesinden çıkarılması, arama esnasında İstanbul Emniyetinin bulunması soruşturmanın belli merkezli olarak yürütüldüğünü, yabancı mahkeme ve yabancı polisin bu soruşturmaya dahil edilmek istenmediği anlaşılmaktadır.

    184) Her bir şüpheli için ayrı ayrı hukuki sebep ve gerekçelere dayalı olarak ayrı ayrı arama ve el koyma kararları verilmesi gerekirken 30 şüpheli hakkında toptancı bir zihniyetle soyut birkaç sözcükten ibaret tek bir arama ve el koyma kararı verilmesi, şahsilik ilkesinin hakim olduğu ceza hukukunun ağır ihlali anlamına gelmektedir.

    185) Arama talebinin savcılıktan gelmesi gerekirken, arama kararlarında talebin emniyetten geldiği belirtilerek savcılık talebinde bahsedilmemesi ile savcılık kurum olarak ortadan kaldırılmış, emniyet doğrudan mahkemeden talepte bulunmuş izlenimi doğmuştur.

    186) Soruşturma öylesine özensiz ve hukuk dışında yürütülmüştür ki, aynı şüpheli hakkında, aynı hakim tarafından 80 dakika ara ile mükerrer arama ve el koyma kararları verilebilmiştir.

    187) Usul yasamıza göre yakalama kararını mutlak surette hakimin vermesi gerekirken, sözde Ergenekon soruşturmasında yakalama kararını savcı verebilmekte, yakalanan şüpheli hakkında yine aynı savcı tarafından gözaltına alınmasına karar verilebilmektedir.

    188) Usulsüz yapılan telefon dinleme kayıtları yine usulsüz imha yöntemi ile ortadan kaldırılmaktadır. Böylelikle kimin, hangi kararla, hangi sebeple ne kadar süre içinde dinlendiğine ilişkin bilgiler, usulsüz imha yöntemleri ile yok edilerek dinleme konusunda yapılan usulsüzlüklerin üzerine şal örtülmektedir. Kimse dinlendiğini bilmeden yıllarca dinlenmekte ve sonucundan haberi dahi olmamaktadır. Bu sistem ancak otokritik düzenlerde uygulanmaktadır.

    189) Savcılar bu soruşturmada imzasız, tarihlerin belirlenmediği, başlangıç ve bitim sürelerinin yazılmadığı, kararı veren savcının isminin yazılmadığı gözaltı kararları verebilmişlerdir.

    190) Bazı arama ve el koyma kararlarında hakimlerin isimleri dahi yer almamaktadır.

    191) Arama ve el koyma kararlarında “bir kısım suçların, belirtilen sözde örgüt tarafından işlendiği anlaşılmıştır” denilerek, yargılanması devam eden davalar bir kenara itilerek sanıklar peşinen suçlanmış, hüküm beklenmeksizin hakimlik kararları ile mahkum ilan edilmişlerdir. Masumiyet kuralı yok edildiği gibi, adli makamlarca yargılamayı etkileme suçu işlenmiştir.

    192) Soruşturma kapsamında bir kısım avukatlar hakkında arama ve yakalama kararları verilmiş ancak kararlarda avukat oldukları belirtilmediğinden, Avukatlık Yasasında belirtilen özel hükümlere tabi tutulmamışlardır. Bizzat savcılar ve baro görevlileri olmaksızın arama işlemleri yapılmıştır.

    193) Sanıklara yüzlerce ek delil klasörleri iddianame ile birlikte tebliğ edilmemiş, yargılama başladıktan bir yıla yakın süre dijital ortamda verilmiştir. Kovuşturmanın başında, bilgisayar çalışmasının olmadığı dikkate alındığında sanıkların hemen tümünün, delilleri incelemeden sorgularının yapılmış olması yargılamayı adil olmaktan çıkarmıştır. Ek delillerin yazılı olarak teslimi ya da cezaevi kütüphanesine bir ya da birkaç suretinin konması talepleri reddedilmiştir.

    194) Soruşturma kapsamında dinlenen ve suç isnadında bulunan tanıkların beyanlarının resmi yazışmalar yapılarak kolaylıkla teyidi mümkün iken, savcılık kasıtlı olarak bu yazışmaları yapmamış, şüphenin usule aykırı olarak kovuşturma aşamasına taşınmasına yol açmış böylelikle tutuklu yargılamanın sürmesi amaçlanmıştır.

    195) Soruşturma sürecinde bir kısım şüpheliler kasıtlı olarak, soruşturma kapsamına alınıp tutuklanmışlar, cezaevlerinde hedef sanıkların koğuşlarına verilmesi sağlanarak, bu kişiler aleyhine ifade vermeye zorlanarak bu yoldan tahliye edilmeleri yoluna gidilmiştir. Sözde örgütsel ilişkiler yapay sanıklar yolu ile iftiraya dayalı beyanlarla kurulmaya çalışılmıştır. İfade vermeye zorlanan bu sözde sanıkların gizli tanık olarak ifade vermesi ile tahliye edildikleri görülmüştür.
    196) Sanık müdafilerinin, müvekkillerini cezaevinde ziyaretleri örgütsel ilişki olarak değerlendirilmiştir.                       

    197) Davanın başında ara kararlarla muhtelif kurumlardan celbedilen dava ile ilgili önemli yazı cevapları, hiç ara karar tesis edilmeden sanıklardan 4 yıl boyunca saklanmış, davanın bitimine yakın bir tarihte dosyaya konularak, sanık ve müdafileri bu belgelere karşı savunma yapamaz hale düşürülmüştür. Mahkeme hiçbir yasal gerekçe göstermeden ve ara kararlar oluşturmadan bu delili gizlemekle, delil gizleme suçunu işlemiştir. 

    198) Mahkeme başkanı defalarca tutanaklara geçecek şekilde delillerin tek tek okunacağı belirtilmesine karşılık bu konuda hiçbir ara karar verilmeden, delillerin okunması aşaması atlanmıştır.
    199) CMK 216.madde kapsamında delil değerlendirilmesi yapılmamıştır. Mahkeme başkanı bu konuda  zabıtlara geçecek şekilde delil değerlendirilmesini yapacağını taahhüt etmesine karşılık, bu yükümlülük baştan savma bir şekilde sanık ve müdafilerine verilen 5’er, 15’er dakikalık talep alma konuşmaları ile yapılmış gibi değerlendirilmiştir.

    Dinlenen  158 tanık ve milyonlarca evrak karşısında delil değerlendirilmesi için  verilen 5 ve 15 dakikalık süreler savunma hakkını yok sayma anlamı taşımaktadır.

    200) Mahkeme kararlarında hiçbir zaman istikrar olmamıştır. Mahkeme başkanının davada uygulanacağını beyan ettiği usuli aşamalardan kolaylıkla geriye dönülmüş, yargı süreci siyasi konjonktüre göre değişkenlikler göstermiş bazen isteyerek yavaşlatılmış, bazen de usul hükümleri yok kabul edilerek hızlandırılma cihetine gidilmiştir. Mahkeme tüm işlemlerini siyasetin gündemine endekslemiştir.  

DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ (DARBE YALANI İLE ALDATTILAR -5-)


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler