Derdim farkındalık yaratmak

Burçin Terzioğlu'nu oyunculuğuyla tanıyoruz. Ama bir yanıyla sektörün içinde, bir yanıyla da dışında bir duruşu var. Hassasiyetleri var. Hayata karşı sorumluluk duyuyor. Terzioğlu'nun Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği'nin hazırladığı "Empati" programının yüzü olması da bunun bir göstergesi.

Derdim farkındalık yaratmak
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 04.07.2010 - 16:15

Burçin Terzioğlu, çocukluğundan bu yana yaşamı setlerde geçmiş bir oyuncu. Ailesinin, daha çok da babasının yönlendirmesiyle başlıyor oyunculuğa. Zamanla vazgeçemeyecek kadar çok seviyor. “Başka ne yapabilirim” sorusuna da bu yüzden hiç takılmamış. Sektörde farklı bir duruşu var. İşini en iyi şekilde yapabilmek için çabalarken, kendi yaşamını da istediği yönde kurabilmenin derdinde. Bu yüzden sosyal sorumluluk projelerinde yer almak ona ayrı bir mutluluk veriyor. Eli bir yerlere uzansın, birilerinin yaşamına değsin istiyor. Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği’nin hazırladığı programı sunması için teklif geldiğinde hiç düşünmeden destek olmayı istemesinin sebebi de bu. Sky Türk’te yayınlanan Empati adlı programla hem omurilik felçlileri ve ailelerine ulaşıyor, hem de hayatın her alanında empati kurmanın ne kadar gerekli olduğuna tekrar vurgu yapıyor. Bütün bunların arasında oyunculukla ilgili hayallerini de hep koruyor. Onları da keşke dememek için zamanını kaçırmadan hayata geçirmek istiyor.

- İçeriği sosyal sorumluluk olan bir program sunmaya nasıl niyetlendiniz? Nasıl başladı proje?

- Daha önce Omurilik Felçlileri Derneği’yle birkaç projede çalışmıştık. Bir gün başkanıyla yapabileceklerimiz üzerine sohbet ederken, program hazırlamak istediklerini öğrendim. Zaten sosyal sorumluluk anlamında bir projeyi hayata geçirmek çok yavaş adımlarla oluyor. Bu konuda sıkıntı çekildiğini de biliyorum. Ben de oyuncu olarak, işim sunuculuk olmasa da sunuşunu üstlendim.

 

Bilinçlenme önemli

- İçeriği nedir programın?

- Yalnızca omurilik felçlilerine hitap etmiyoruz. Program daha geniş bir kitle düşünülerek hazırlanıyor. Doktor bölümünde sağlığa giriyoruz. Sonra engelli arkadaşlarımızla ilgili bölümlerde onların çok da dahil olmadığımız hayatlarına tanık oluyoruz. Çünkü sokakta dahi tekerlekli sandalyedeki arkadaşlarımızı çok göremiyoruz. Sokağa çıkmaları o kadar zor ki. Ne kaldırımımız müsait, ne evler ne de araçlar. Bölümlerden birinde de dernek, pazar günleri sokağa çıkamayan arkadaşlarımızı özel araçlarla evlerinden alarak, istedikleri mekânlara götürüyor. Derneğin bir de tiyatro kulübü var. Onların kendi dertlerini anlattıkları skeçleri yayınlanıyor. Programın amacı birilerine ulaşabilmek ve birtakım farkındalıkları yaratabilmek.

- Bu anlamda tanınan ve sevilen bir yüz tarafından sunumu da bir avantaj sanırım. Peki sizin için nasıl bir yenilenme bu? Kendi adınıza nasıl bir bakış geliştirdiniz?

- Eğer buna hizmet ediyorsam, ne mutlu. Artık kendi adıma da bulunduğum ortamda bunun konusunu durduk yerde açıp, ilgi çekmeye, farkındalık yaratmaya çalışıyorum. “Ne olur kaldırıma arabanızı park etmeyin” demek bile etkili. Çünkü bilinçlenmek çok önemli. Ayrıca insanın hayata karşı gözleri açılıyor. İhtiyacı olanlara uzanmak istiyorsun. Artık her şey seni bir ucundan dürtmeye başlıyor ve “Hadi” diyor. Mesela ilk yardım eğitimi aldım, çünkü doğuştan engel yoksa, tekerlekli sandalyede yaşamak durumunda kalanlara sebep ilkyardım kazaları. İlkyardım uygulanırken yapılan bir hatayla her şey altüst olabiliyor. Kulağa basit gelebilir ama herkes ilkyardımı öğrenmeli.

 

Rayting kaygısı yok

- Peki “empati” kavramı nasıl algılanıyor sizce?

- Empati dediğimiz şeyi ahlanıp vahlanmak sanıyoruz. Dinliyor, üzülüyor, sonra da hayatımıza devam ediyoruz. Oysa duyarlılıkları hayata yaymak gerek. Empati kurabildikten sonra herkesi daha iyi anlamaya başlıyor insan. Gözün açılması durumu o, çok çok önemli bir farkındalık. Biz çok kolay ağlayan bir ülkeyiz, ne yapabiliriz kısmında sadece konuşuyoruz.

- Kıvılcım ne olmalı?

- İçten, gönülden bir şey yapmak istiyorsan eğer, zaten kıvılcıma ihtiyaç yoktur. Ama dilden dile uzanırsa bu tür konular, daha fazla kişiye ulaşılabilir. Domino etkisi gibi. Aslında bu programı dile getirmemin beni de rahatsız eden bir tarafı var. Yaptığın sana kalsın, neden dillendiriyorsun diyenler olacaktır. Ama ben bunları 19. bölüm oldu ve ilk defa söylüyorum. Amaç insanlara ulaşmaksa, derdim de bunu dile getirmek. Çünkü onların bir reyting kaygısı yok. 

 

Tiyatro kurmak istiyoruz

- Biraz da oyunculuktan söz edersek, set hayatına çok erken yaşta girmişsiniz. Ailenizin etkisi miydi?

- Ailem hep bu işin içindeydi. Babam prodüksiyon amiriydi, ağabeyim görüntü yönetmeni, ablam yardımcı yönetmen, amcam oyuncu, dayım yapım sorumlusu. Seti ilk olarak dört yaşında gördüm. Gerçi kucakta bir kapıdan girip, ötekinden çıktım.

- İlk oynadığınız film neydi?

- İlk göründüğüm, Zeki-Metin’in “Aman Patron Duymasın”dı. Sonra da çocuk oyuncu olarak devam ettim. İsteğimle başlamasam da sonra çok sevdiğimi fark ederek buna yöneldim. Başka ne iş yapardım gibi bir düşüncem, kaygım, merakım hiç olmadı. Ben hayatı böyle tanıdım. Hayatın üçte biri evde, üçte ikisi sette geçerdi. Sanki ben oyuncu olarak başlamışım hayata, öyle de devam ediyorum gibi hissediyorum.

 

Huzuru arıyorum

- Sektör içinde bir duruşunuz var. Hem bu dünyanın içinde hem de dışında gibisiniz. Bu, çocukluktan beri işin mutfağına çok aşina olmanızdan mı kaynaklanıyor?

- Ben her ne yapıyorsam onu en iyi şekilde yapmayı hedefliyorum. Derdim tasam bu. Egosu en yüksek mesleklerden biri oyunculuk olsa gerek. Ama ben hayatta huzuru arıyorum. O yüzden evcimenim ve şaşaadan uzağım. Kimseye karşı bir şeyimi kısıtlayarak yaşamıyorum. Ama yine de özelim bana kalsın istiyorum. Mesela evime fotoğrafçı almıyorum. Ben kimsenin evini merak etmiyorum ki, niye benimki merak edilsin. Garip de geliyor, mahremime giriliyor gibi.

- Peki yeni dönem projeniz ve hayata geçirmek isteğiniz bir hayaliniz var mı?

- Eşim Murat Yıldırım’la tiyatro kurmak gibi bir hayalimiz var. Şu sıralar dizilerden dolayı yoğun bir tempodayız. Ama birkaç yıl sonra televizyondan uzak kalıp buna yoğunlaşabiliriz. Çünkü yıllar sonra keşke demek istemiyoruz. Hem bize de yeni bir enerji ve üretim olacak. Zaman çok hızlı geçiyor, geç kalmamak gerek.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon