Dünya ekonomisi ölüme endeksli

İnsanlık barışı aradığını söylüyor ama yöntemleri pek de barışçıl değil. Ortalık barış harekâtlarından, özgürlük operasyonlarından geçilmiyor. Bolca kan dökülüyor, şiddet yeni nesil silahlarla ölüm kusuyor.

Dünya ekonomisi ölüme endeksli
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 31.07.2011 - 08:22

“Barışı korumanın en iyi yolu savaşa hazır olmaktır”. İşte bu mottoyla insanoğlu varlığından bu yana barışı kan dökerek sağladığını düşünüyor. Ölümlerin hiçbir tarafa huzur ve özgürlük getirmeyeceği biliniyor aslında. Zaten uzun yıllardır önemli olan “özgürlük ve barış” değil. Onu “korumak” adına yapılacak harcamalar. O yüzden hiçbir zafer adil değil, olsa olsa ticari ve kârlı... Bernard Shaw, “Dünyada barışı sağlamak isterseniz politikacıları öldürün, yeter. Halklar birbirleriyle anlaşır” derken çok mu acımasız sizce? Ya da Franklin “Ne iyi bir savaş vardır ne de kötü bir barış” dediğinde çok mu iddialı. Bir ülkeyi silahlar korumaz, umut ve cesaret korur. Sanırım bu söz anonim. Uluslararası Af Örgütü’nün desteğiyle çekilen ve gösterime giren, Andrew Niccol tarafından yazılan ve yönetilen, başrollerini Nicolas Cage ve Jared Leto’nun paylaştığı, “Savaş Tanrısı” filminde, silah kaçakçısı Yuri Orlov zihinleri allak bullak eden şu cümleyle durumu özetliyordu: “Dünyada 550 milyon ateşli silah var. Bu da her 12 kişiden birinin silahlı olduğunu gösterir. Bir soru var aklımda. Geri kalan 11 kişiyi nasıl silahlandırabiliriz?” Tabii bu yalnızca bir film olsaydı, buna “vay, iyi replik” deyip geçebilirdik. Ama ekonomik göstergeler ve istatistikler gösteriyor ki savaş ekonomik sorunları çözmenin en pratik yolu! Zaten önümüz arkamız, sağımız solumuz, her yanımız savaş... Dünyanın en büyük silah ve savunma sistemleri üreten firmaların hisseleri tüm bu savaşlar sırasında nasıl da yükseliyor. En son Libya “müdahalesi” bunun kanıtı. İlk kurşundan bu yana yaklaşık üç milyar dolarlık bir kazanç silah üreticilerinin banka hesaplarına yattı. Mesela ABD'li dev silah şirketi Boeing, savaşın ilk haftasında yüzde yedi değer kazanan hisse senetleriyle yarım milyar dolar kâr etti. İngiliz, Baessystem de ona yakın bir gelire ortak oldu. Kanada, İtalya ve Fransız silah şirketleri de onları izledi.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI), silah satışındaki küresel artışın son yıllardaki ivmesinden endişe duyduğunu, özellikle gerginliklerin bulunduğu bölgelerdeki silahlanma yarışıyla ilgili kaygılarının arttığını bildirmesi kulak ardı edildi. Biz de bu enstitünün verilerinden yararlanarak duruma şöyle bir baktık. Şu anki verilere göre silah ihracatının yüzde 30’unu yapan ABD en büyük silah tedarikçisi, Çin ve Hindistan ise en büyük konvansiyonel silah ithalatçıları. İran da son beş yılda Çin’in silah sanayiinin en büyük ikinci alıcısı. Yine SIPRI verilerine göre son beş yıllık süreçte Ortadoğu, Kuzey Afrika, Güney Amerika, Güney Asya ve Güneydoğu Asya’da silahlanma hızla artıyor.

En büyük silah şirketlerine gelince. Boeing listenin başında. Hollanda menşeli EADS ikinci. Ardından Sikorsky helikopterlerinin üreticisi United Technologles geliyor. ABD’nin bir diğer gözde şirketi Lockheed Martin yeni nesil savaş uçaklarıyla listenin üst sıralarını zorluyor. Honeywell International, Northrop Grumman, General Dynamics, Finmeccanica ve Bombardier da ilk onda. Verilere göre Amerikan ve İngiliz şirketler ağırlıkta. Ne de olsa “barıştan” en çok söz eden onlar.

Listeyi biraz daha derinden kurcalayalım. Listenin tepesindeki şirketlerin yıllık kârları ortalama üç milyar doların üzerinde. Ülkeler bazında silah üretimine baktığımızdaysa ilginç isimleri görüyoruz. Kanada 2009 ve 2010’da içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu tam 22 farklı ülkeye silah satışı yapmış. Bu silahların çoğunluğu hava saldırı ve hava savunma teknolojilerine ait. Silah sanayiinin bir diğer yükselen yıldızı Çin ise ihracatının büyük bölümünü Asya ve Afrika’da iç karışıklık yaşanan ülkelerde gerçekleştirmiş. Silah sektörüne son yıllarda yaptığı yatırımları Libya harekâtında görücüye çıkarma fırsatı bulan Fransa da son iki yılın ihracat sıralamasında öne çıkıyor. İşin çirkin ve komik yanı Fransa’dan silah satın alanlar arasında Libya’nın liste başı olması. Yani hem silahını sat, sonra ona karşı savaş. Ne de olsa bu büyük bir oyun... Fransa’nın diğer en iyi müşterileri Hindistan, Endonezya, Fas ve Suudi Arabistan. Türkiye de geçen yılın en revaçta olan ürünü “Ocean Master Hava Radar”ını Fransa’dan ithal etmişti. Silah sanayiinin bir başka devi Almanya. İhracat çeşitliliğinin yanında üretim çeşitliliğiyle de göz kamaştırıyor. Birçok ülkede bulunmayan teknolojiisiyle tank, denizaltı, dizel motorlu askeri araçlar ve askeri tatbikat teçhizatlarının dünyadaki en önemli üreticileri arasında. İsrail de Almanya’yla benzer bir portre çiziyor. İsrail’in en önemli ithalatçısı olarak yine Hindistan öne çıkıyor.

Ne kadar silah o kadar barış

Bu veriler önümüzdeki on yıl içinde olası bir savaşın koordinatlarını da bize veriyor. Almanya ve İsrail, silah ticaretinin gölge kahramanları. Görünen o ki bu ülkeler iç huzurlarını üçüncü dünya ülkelerine silah satarak sağlıyorlar. Türkiye’ye 9 Combat helikopteri ve 22 Naval silah ihraç eden İtalya, ateşli silahlar ve silahlı teçhizat taşıyan kara araçları kategorisinde de dikkat çeken bir üretici konumunda. Yine Türkiye’nin son iki yıldaki hava radar ihtiyacının büyük kısmını karşılayan Hollanda, dünyanın en önemli silah üreticileri arasında. Silah ticaretinin en yoğun olduğu bölge Ortadoğu. İster “Büyük Ortadoğu Projesi” deyin ister bölgedeki bilinçli istikrarsız durumdan nemalanmak isteyen küresel dev ülkeler, burası büyük pazar. İngiltere Başbakanı David Cameron geçen ay Mübarek rejiminin düşmesinden sonra Mısır’ı ziyaret eden ilk liderdi, belki hatırlarsınız. Bölgedeki demokrasiyi güçlendirme çabaları göz yaşartıcı. Tabii bunu da silah satarak yapmayı amaçlıyor. Cameron, uluslararası sınırların korunması için silah satılmasının meşru olduğunu söylüyor. Bölgede İngiltere ve Kuveyt müttefik. “Silah Ticaretine Karşı Kampanya” adlı örgütün verilerine göre, 2003 yılından bu yana, İngiltere Kuveyt’e 102.3 milyon sterlin (250 milyon Türk lirası) tutarında 1155 adet silah lisansı sattı. Başka söze ne hacet.

Peki ya Türkiye? Elbette tüm faydasız listelerde ilk sıralarda olma egosuyla burada da kendini gösteriyor. Türkiye 2010 itibarıyla en büyük ithalatını ABD üzerinden yapmış. İthalat portföyü içinde Cesna tipi tatbikat silahları, ASW helikopterler, güdümlü bombalar bulunuyor. Bir başka ilginç nokta ise ithal edilen birçok silahın Heybeliada’daki üsse yerleştirilmiş olması. Bu noktada sorulması gereken soru şu; Türkiye’nin yıllık silah harcaması ne kadar? Hemen bütün askeri teçhizatı dış kaynaklı olan Türkiye sizin de tahmin edeceğiniz gibi silah sektörüne en çok yatırım yapan ülkeler arasında yer alıyor. 1998’de 3.8 milyon TL’lik silah harcamasıyla Türkiye bu alanda yıllar içinde inanılması zor bir büyüme gerçekleştirmiş. 2010 itibarıyla ülkemizde yapılan askeri harcamaların tutarı 26.313 milyar TL’yi buluyor. Bu rakam 2009’da 25.269 milyar, 2008’deyse 22.297 milyar TL imiş. Bu bütçe kimlerin cebinden çıkıyor dersiniz? Yoklayın cebinizi. Ulaşabildiğimiz ihracat rakamları ise şöyle; Türkiye, 2008’de 43, 2009’da 36, iki yılın toplamında 79 milyon dolarlık silah ihraç etti. 2009’da Gürcistan’a 14, Pakistan’a 12, Malezya’ya 9, Slovenya ve Filipinler’e birer milyon dolarlık satış yapıldı. Bu silahlar, zırhlı araçlar ve ağır silahlar olarak kategorize ediliyor.

Bu bilgiler Türkiye’nin silah politikasını anlatmaya yetiyor. Ama ne de olsa “at, avrat, silah” değil mi bu coğrafyanın kültürü. Silahlanmaya devam edeceğiz öyle görünüyor. Tabii bunu barışı korumak için yapacağız. Ama nükleer santrallardaki faciayı tüpgaz ile bir gören zihniyet, öldürmek için üretilen ağır silahları da çatapat tabancası olarak algılayacaktır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler