Dünyanın ekonomisi 'durdu'

Krize önlem arayışları yine çıkar kavgasına dönüşmüş durumda. Üretime önem vermek isteyenlerle türev piyasaları öne çıkaran ve IMF ile dünyayı kontrol altına almak isteyen ABD-İngiltere'nin düşünceleri çatışıyor. Ancak kriz işsizliği patlatıyor. Türkiye için ihracatta da fazla umut yok.

Dünyanın ekonomisi 'durdu'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.11.2008 - 11:46

Finans krizi olarak başlayan küresel kriz artık üretim krizine dönüşmüş durumda. Japonya’nın da iki çeyrek üst üste daralmasıyla teknik olarak resesyona (ekonomik durgunluk, daralma) girmesi krizin kötü etkilerinin dünya geneline yayıldığının ilanıdır. Avro bölgesinde daha önce ilan edilen resesyondan sonra dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Japonya’da durgunluğa girmiştir. Rakamlar çok vahim olmasa da psikolojik etkileri de düşünülünce dünya ekonomisi vahim sonuçlar doğurabilecek bir yola girmiş bulunuyor. Üçüncü çeyrek verilerine göre İngiltere, Almanya, İtalya ve İspanya gibi büyük Avrupa ülkeleri de eksi büyüme yaşamışlardır. 2009 tahminleri de hiç iç açıcı olmamakla beraber en iyimser tahminlerde bile 2010’dan önce bir çıkış öngörülemiyor. Bu durgunluk hali tüketiciler üzerinde de bir belirsizlik ve güvensizlik yaratıp işlerin kötüye gideceğini düşünmeleri sebebiyle daha az harcamaya yöneltiyor. Kısılan harcamalar ekonomik daralmanın ivmesini artırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu sürecin doğal sonucu olarak ta enflasyon oranlarında düşüş gözleniyor. Talebin daraldığı zamanlarda görülecek ilk etkilerden biri düşen enflasyondur. Düşen enflasyonla birlikte öngörülebilecek ilk durum üretimdeki azalma olacaktır. Her ne kadar faiz indirimleriyle bunun önüne geçilmeye çalışılsa da henüz bir başarı sağlanabilmiş değil. Üretim daralmasının sonucunda batan devasa şirketler, ki bu şirketler finans şirketlerinden farklı olarak emek yoğun çalışan şirketler olacaktır, işsizlikteki büyük artışlar gelecektir. Krizin izleyeceği tahmin edilen bu yol dünyanın her noktasında, az veya çok, azalan refaha yol açacaktır. Bu sebeple ekonomiyi canlandırmak için maliye politikasında atılacak adımlarında en az para politikası önlemleri kadar hızlı atılması gerekmektedir.

 

Sömürünün krizi

Sorunun özü anlaşılmadan ezberden ve teorik önlemlerin bir faydası olmayacaktır. Çünkü bu kriz bugüne kadar savunulan ve mükemmel olarak iman edilen sistemin yarattığı bir krizdir. Düzensizlik ve sömürü üzerine kulmuş, ABD’nin hegemonyasında, doların uluslararası rezerv para olduğu, ABD’nin istediği kadar dış açık vererek dolarla ödeme yaptığı ve Avrupalı dostlarının da ABD’den kalan kaynakları kullanıp herhangi bir itirazı olmadığı bu sistem bütün önlemlere rağmen yolun sonuna gelmiştir. Küresel kriz artık küresel durgunluğa girmiş ve uzun bir dönem boyunca da böyle gideceği tahmin edilmektedir. Dünya ticaretini yönlendiren ve tüketimin büyük çoğunluğunu gerçekleştiren bu ülkelerdeki durgunluk dünyanın geri kalanını da derinden sarsacaktır. ABD’nin hapşırmasıyla grip olan ülkelerin ABD’nin yatağa düşmesiyle ne hale gelecekleri öngörülemez bir süreçtir. Bu sistemin devamı için gerek şart olan ABD’nin krizin dışında kalması bu sefer olmamış bilakis krizin doğum yeri olmuştur.

ABD yeni bir düzenin gerekli olmadığına dünyayı inandırmaya çalışsa da Çin ve Rusya başta olmak üzere G-20 ülkelerinin yoğun istekleri karşısında Washington’da Bretton Woods benzeri bir toplantı düzenlemek zorunda kalmıştır. Ancak yinede sistemde bir değişiklik yapmadan ufak reformlarla, IMF’ye dünya denetçiliği ve bir nevi diktatörlük gibi bütün dünya ekonomilerini denetleyip istediği politikaları dayatabilecek yetkilerle donatmak istemektedir. ABD ve İngiltere’nin hazırladığı bu stratejiye Çin, Rusya ve Brezilya başta olmak üzere üretici ülkeler karşı çıkıyorlar. Eğer bu strateji kabul edilmezse dünyayı iki kutuplu bir düzen bekliyor. Tabi bu ülkeler sonradan farklı ayrışmalar yaşamazlarsa. Muhalif olan ülkeler üretim ağırlıklı bir ekonomik düzenden yana tavır alıyorlar. ABD ve İngiltere gibi türev piyasalarla dünyanın geri kalanının üretimini tüketen ülkelerin karşısında “dik durup dikleniyorlar”. Her şeyin merkezileştirilmesini ve tek denetçi olarak rol biçtikleri IMF’ye “Dünya Merkez Bankası” görevini de yükleyerek kendi çıkarları için kullanmak isteyenlere karşı kararlılıkla merkezin dağıtılmasını ve çok merkezli bir finansal sistemi savunan “ötekiler” karşı karşıya gelmiş bulunuyor. Eğer bu tartışmadan ABD-İngiltere ittifakı galip çıkarsa bugün için başarılamadığı konuşulan “Dünya İmparatorluğu” hayata geçmiş olacaktır. Böyle bir durumda ise yeni bir küresel sömürü ve emperyalist sistem doğacaktır. Bugün gelinen noktadan daha acımasız ve korkusuz bir sömürü düzeni kapımızda demektir. Yeni bir Amerikan hegemonyasına ve tekeline engel olmak için bütün dünyanın ortak çalışması gereklidir. Merkez olan ABD’nin gücünün dağıtılması ve yayılması bugün için tarihi bir fırsattır. Yeni bölgesel güçlerin ve dengeleyici ülkelerin ortaya çıkmasının tek yolu budur.

 

İhracatta umut yok

Türkiye’nin ise maalesef bir krizle mücadele ve önlem politikası yok. Çünkü yönetimde söz sahibi olanlar krizin Türkiye’yi fazla etkilemeyeceğini düşünüyorlar. Bu düşüncelerini nasıl temellendirdiklerini açıklamasalar da bilimsellikten uzak ve kendini kandırmaktan öteye gitmeyen çeşitli yorumlarla geçiştirmeye çalışıyorlar. Ancak bu kriz sadece Türkiye’de yaşansa belki de bu söylemlerin olumlu bir etkisini görebilirdik. Bütün dünyada etkili olan ülkeleri bile iflasın eşiğine getiren bu krizden boş söylevlerle kurtulmak ancak hayal âleminde olabilecek bir durumdur. Sanayi üretiminde ki hızlı ve yaygın düşüş hemen her kuruluşta küçülme ve işten çıkarılmalar başlamışken, kişiler kredi kartı borcunu kapatmak için emekli olmaya varacak tedbirlere girmişken, parası olanlar bile gelecek kaygısıyla her türlü harcamalarında tasarrufa giderken “hamdolsun” demekle kurtulabileceğini düşünenler kendilerinden başka kimseyi kandıramazlar. İç pazardaki bu daralmayı ihracatla dengelemek de bugünün koşullarında mümkün değildir. En büyük pazarımız olan Avrupa’nın şimdiden resesyona girmesi ve dünya genelinde 2009’da daralan bir ticaret hacmi ve ekonomi beklenirken ihracata da umut bağlamak hayalcilikten başka bir şey olmayacaktır. Ayrıca cari açık ve borç finansmanında ağırlıklı olarak kullanılan yabancı sermaye girişinin de büyük ölçüde daralacağını hesaplarsak 2009 yılının bu yıla oranla çok daha zor geçeceğini söyleyebiliriz. Ekonomik durgunluk ve küçülme kapıdaki tehlikeler olarak durmakta; buna karşı alınabilecek önlemler ise hükümetin ekonomik ısınmayı sağlayabilecek adımları atması, kamu harcamalarını bu yöne kaydırması gerekliyken; hükümetin bu yönde atılmış herhangi bir adımı veya niyeti gözükmemektedir. Gerekli tedbirlerin alınmamasıyla adım adım yaklaşan tehlikeli sonda ise 2001 krizinden çok daha derin problemler vardır. Ağustos ayı verilerinde 200.000 artan işsiz sayısı sadece öncü bir göstergedir. Hükümet tarafından kriz yok dersek olmaz mantığıyla gidilirse bu artışlar milyonlarla ifade edilmeye başlanacaktır. Sonunda ise ekonomik faaliyet olarak sadece erzak ve kömür dağıtımı var.

Orhan Pehlivanlı/ TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası

opehlivanli@tusam.net


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon