Düşünce Özgürlüğü Şampiyonları, Neredesiniz?..

Düşünce Özgürlüğü Şampiyonları, Neredesiniz?..
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 26.04.2013 - 06:22

Türkiye’nin bugüne kadar yetiştirdiği nadir değerlerden biri olan Fazıl Say’ın sarf ettiği kimi sözler dolayısıyla yargılanıp hapis cezası alması, sadece kendisine değil, Türkiye’nin tüm kültür insanlarına verilmiş siyasal bir gözdağıdır.

Yargılamayı ve kararı yadırgayan herkes, sanırım bu konuda fikir birliği içindedir. Bu dava ve karar ne basit bir olaydır ne de sadece güncel siyasetle ilgilidir; kanımca toplumumuzun sıra dışı bireye tavır alma konusundaki sosyopsikolojik alışkanlıklarına da dayanmaktadır. Ben burada, gözlerden kaçan bir hususu, böyle bir yargılamayı ve kararı mümkün kılan yasa maddesindeki, eskilerin değimiyle “muğlak” ve “müphem” ifadeleri tartışmaya açmak istiyorum. Umalım ki, yasa maddelerini eleştirmek de suç sayılmasın!

 

TCK’nin sorunlu maddesi

Özellikle ceza yasalarının metinsel ifadelerinin açık ve berrak olması herhalde aklın ve vicdanın gereği sayılmalıdır. Türk Ceza Kanunu’nun 216/3. maddesi, sanırım öz olarak da ifade olarak da sorunludur: “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, beş yıldan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır...”

Şunu kabul etmeliyiz, “aşağılama” (hakaret) denen “fiil” (edim), somut şahıslara ya da hükmi şahsiyetlere yönelmişse bir fiildir; yoksa sadece sözdür! Soyutlamalardan ibaret olan kavramlara hakaret mümkün müdür? Matematiğe hakaret edilebilir mi, güzellik kavramına hakaret edilebilir mi, doğaya sözle hakaret edilebilir mi?

Şimdi sayın uzman kişilere sormak isterim: Dini değerler ifadesi tam olarak ne demektir? Kölelik, Kuran’da bahsi geçen konulardandır ve köleliği yasaklayan bir ayet de yoktur. Acaba kölelik de mi dini değerlere dahildir? Nisa suresi, hep bildiğimiz gibi, erkeklere karılarını hangi koşullarda ve nasıl cezalandıracaklarını açıklamaktadır. Din bilginlerine ve anılan yasa maddesi uyarınca hüküm veren çok sayın yargıçlara sormak isterim: Acaba kadınlara uygulanan şiddet de dini değerlerimiz arasında mıdır? Fazıl Say’ın sözleri dolayısıyla halkın bir kesiminin kendini aşağılanmış saydığına nasıl hükmedilmektedir? Pek sayın mahkeme heyeti bu konuda halkımıza bir anket mi uygulamıştır?

Halkın bir kesiminin dinle ilgili duygu, düşünce ve uygulamalarının, makam sahibi olan olmayan pek çok kişi tarafından hakaret boyutlarında hafife alındığı bilinen ve alıştığımız bir gerçekliktir. Bu kesim ağırlıklı olarak Alevilerdir ama sadece onlarla sınırlı değildir. Yakınlarda, yüksek bir bürokratın İzmir kentinde yaşayan Müslümanlarla ilgili sözleri basında yer almıştır; İzmirli Müslümanlar acaba incinmemişler midir? Daha hassas ve alıngan olanları kendilerini düpedüz hakarete uğramış saymamışlar mıdır? Yasa maddesi bu koşullarda da geçerli midir? Sonra, hangi hiyerarşiye göre, halkın bir kesiminin dini değerleri, aynı kesimlerin önemsedikleri diğer kavramlardan üste konmaktadır? Bu ayrımdaki hukuki ölçüt nedir?

 

Ulus rencide edildi

Halkın çeşitli kesimlerinin değerli bulduğu kavramların aşağılanması da toplumca alıştırıldığımız bir uygulama. Sayın Başbakan gerek Türk gerek Kürt milliyetçiliğini “ayağının altına aldığını” beyan ederken hem Türk hem Kürt milliyetçilerini -ki geniş halk kesimleri oluşturdukları su götürmez bir gerçekliktir- incitmemekte midir? Kimi siyasiler ve emirlerindeki bürokratlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin adını silmeye teşebbüs ettiklerinde, sadece Türk milliyetçilerini değil, tekmil ulusu rencide etmişler, kendisini bu ulusun üyesi olarak kabul eden milyonlarca yurttaşı incitmişlerdir. Görüldüğü üzere, mevcut koşullarda birilerini örselemeden kelam etmek mümkün gibi görülmemektedir! Peki ne yapmalı, herkesi mahkemeye mi vermeli?

 

Şimdi neredeler?

Hatırlarsanız, birkaç yıl önce Türk Ceza Kanunu’nun, Türklüğe hakaret ile ilgili maddesi büyük patırtılar sonucu kaldırılmıştı. “Türklük” de -her ne kadar somut bir olgudan soyutlaştırılmışsa da- sonuçta bir kavramdır ve soyutluklara hakaret mümkün değildir. O zamanlar düşünce özgürlüğü havarisi kesilen pek sayın kişiler şimdi nerededirler?.. Kendilerini göreve çağırıyorum. Aksi halde vaktiyle verdiklerini iddia ettikleri düşünce özgürlüğü mücadelesi avuçlarında kalp para gibi kalacaktır!

Hiçbir yıkıcı eylem gerçekleştirmemiş, sadece düşünce beyan etmiş bireyi, incindiği varsayılan kitleler adına cezalandıran zihniyet, bireyi kitleye kurban etmeye her zaman hazır antidemokratik kültürümüzün (“istemezükçü” kalabalıklara padişah kellesi bile veren tarihimiz tanığımdır) maalesef linç ortamına kapı aralayan ve çağdaş hukukta yeri olmaması gereken bir kalıntısıdır.

Değerli hukukçular size sesleniyorum! Lütfen bu yanlışın düzeltilmesi için çaba sarf edin. Özgürlük ve demokrasiden yana olduklarını savlayan sayın milletvekilleri, anayasa kör dövüşünde enerji yitirmekten vazgeçin ve diğer kamburlarımıza eğilin, lütfen!


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler