Erdoğan AB'ye seslendi: Gözleriniz kör mü?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB'nin, bir içe kapanma eğilimi göstermesi ve verilen sözleri, atılan imzaları tekrar tartışmaya açmasının, her iki kamuoyu açısından son derece motivasyon kırıcı bir maliyet taşıdığını bildirdi.

Erdoğan AB'ye seslendi: Gözleriniz kör mü?
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 11.02.2010 - 13:11

Başbakanlık Konutu'nda AB ülkelerinin büyükelçileriyle öğlen yemeğinde bir araya gelen Başbakan Erdoğan, esasen Avrupa ülkelerini, evrensel değerler altında bir araya getiren Avrupa Birliği felsefesinin, Mevlana'nın evrensel mesajlarıyla örtüştüğünü söyledi.

Türkiye'nin AB ile bütünleşmesi çabasının, tarih boyunca ilke olarak üzerinde son derece büyük bir hassasiyetle durduklarını belirten Başbakan Erdoğan, bunun, barış ve adalet çağrılarının da somut bir neticesi olduğuna işaret etti. Erdoğan, şöyle devam etti:
"Her fırsatta ifade ettiğim gibi, Türkiye bugün sadece bölgesel anlamda değil, küresel ölçekte de insanlığın karşı karşıya bulunduğu sorunların çözümü için eşsiz bir tarihi tecrübeye sahip bulunuyor. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma özelliği ile Türkiye, geniş bir coğrafyada barış ve adalet mesajlarını güçlü şekilde ifade ediyor, bu mesajlar da karşılığını buluyor.

AB'nin genişleme yorgunluğundan ziyade, yeni genişleme dalgalarını konuşması, bunları tartışması daha anlamlı bir yaklaşım olacaktır. Zira ben genişlemenin bir yorgunluk değil, bir güçlenme unsuru olduğunu düşünüyorum. AB'ye üye olan her yeni ülke, birliğin kültürel çeşitliliğine, değerlerine ve her şeyden önemlisi gelecek vizyonuna eşsiz katkılarda bulunmaktadır. Türkiye olarak, AB'nin küresel ölçekte daha barışçıl, istikrarlı, uyumlu ve refah üreten bir ortamın sağlanmasında üstleneceği role büyük önem atfediyoruz.

Ancak üzülerek ifade etmeliyim ki, AB'nin bu tartışmalar çerçevesinde bir içe kapanma eğilimi göstermesi ve verilen sözlerin, atılan imzaları tekrar tartışmaya açması, kamuoylarımız açısından son derece motivasyon kırıcı bir maliyet taşıyor. Türkiye'nin AB ile üyelik müzakerelerine başlatan kararın altında bütün AB ülkelerinin imzaları bulunuyor. Buna rağmen halen Türkiye'nin AB üyeliğinin, bu bağlamda Türkiye'nin Avrupalılığının tartışılıyor olması, ne hakkaniyetle ne ahde vefa ile ne de tarihi gerçeklerle bağdaşıyor. Türkiye, hükümetimizin 7 yıldan bu yana attığı kararlı adımlar sonucunda bugün hiç olmadığı kadar Avrupa ile bütünleşmiştir. AB üyeliğine her zamankinden daha yakın bir noktaya gelmiştir."


"Türkiye'nin Avrupalılığını tartışma zamanı geçmiştir"

Büyükelçilere hitaben yaptığı konuşmada AKP Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu'nun Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığı'na seçildiğini hatırlatan Erdoğan, "Başkanlığı ilk kez Viyana'nın doğusuna taşıyarak, Türkiye'nin Avrupalılığını tartışanları bir kez daha hayal kırıklığına uğrattı" diye konuştu.

Erdoğan, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne ilk üyelik başvurusunun tarihi Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun(AET) kuruluşunun 2 yıl sonrası olan 1959 yılına denk geldiğini belirterek, "Sadece bu hususları dikkate alarak dahi şunu rahatlıkla söyleyebilmeliyiz: Türkiye'nin, Avrupalılığını da Avrupa Birliği üyeliğini de tartışmanın zamanı çoktan geçmiştir" dedi.

Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türkiye'nin, Batılı vizyonu bu kadar güçlü bir zemine sahipken buna rağmen halen ayrıcalıklı ortaklık gibi maçın ortasında oyunun kurallarını değiştirmeye ve süreci sulandırmaya yönelik tekliflerin ortaya atılıyor olması, büyük bir samimiyetsizlik örneğidir. Nitekim, AB'nin genişlemeden sorumlu eski komiserlerinden Verhaugen geçtiğimiz günlerde, bu teklifleri son derece isabetli bir yaklaşımla 'sahte bir ambalaj' olarak nitelendirmiştir."

Başbakan Erdoğan, bütün siyasi engellemelere, motivasyon kırıcı yaklaşımlara rağmen hali hazırda 12 fasılda müzakerelerin açılması, birinde hem açılış hem de kapanışının gerçekleştirilmesinin, hükümetin bu hedefe sıkı sıkıya bağlı olmasının bir tezahürü olduğuna işaret etti.

"Hükümetimizin AB'ye üyelik yolunda 7 yıldır gösterdiği kararlılık ve attığı adımlar, bundan sonrası için de Türkiye'nin AB yolundaki en büyük taahhüdüdür, teminatıdır." diyen Erdoğan şöyle devam etti:
"Bazı ülkeler Türkiye'nin üyeliğine karşı diye, AB verilen sözlerin aksine davranıyor diye biz milletimizi, çağdaş standartlardan mahrum bırakamayız. Türkiye gereken reformları, müzakere sürecinin bir yükümlülüğü olduğu için değil, öncelikle toplumsal beklenti ve ihtiyaçlar sebebiyle gerçekleştirmektedir. Türkiye, ulusal çıkarlarının gereği olarak reformları hayata geçirmektedir. Biz, bu zamana kadar olduğu gibi bundan sonra da üzerimize düşenleri yapmaya devam edeceğiz. Aynı yaklaşımı AB'nin de göstermesi gerektiğini her fırsatta dile getireceğiz."


Demokratikleşme ve insan hakları

Demokratikleşme ve insan hakları noktasında hükümetin attığı cesur adımların tamamen öz güvenin neticesi olduğunun altını çizen Başbakan Erdoğan, "Türkiye artık, tabu gibi görülen konuları tartışır hale gelmiş, demokrasi noktasında herhangi bir zafiyete fırsat vermeyen, bütün vatandaşlarının özgürlüğünü teminat altına alma noktasında her türlü cesareti gösteren bir ülke konumuna yükselmiştir" dedi.


"Tabular tartışılıyor"

Erdoğan hükümet olarak, çıkarılan engellerin hiçbirisine boyun eğmediklerini, geri adım atmadıklarını, cesaretle ve kararlılıkla sorunların üzerine gittiklerini belirterek şöyle dedi:
"Elbette değişimi bir anda gerçekleştirmek mümkün değil. Türkiye'de yedi yıl önce konuşulmayan, konuşulması cesaret dahi edilemeyen, gündeme gelemeyen tabu olarak görülen birçok mesele, bugün cesaretle, özgürce, serbestçe konuşuluyor, tartışılıyor. Türkiye'nin birçok meselesi oluşturulmuş, yapay korkular nedeniyle gündeme dahi getirilemiyordu. Her türlü iyiliğe, her türlü girişime, 'bölünürüz, parçalanırız, kimliğimizi kaybederiz' gibi tamamen asılsız korkularla yaklaşanların haklı olmadıkları, korkuların ve kaygıların tamamen boş olduğu bu süreçte ortaya çıkmıştır."


Basın özgürlüğü

Hukuk dışı yapılanmalarla mücadelenin aynı şekilde devam ettiğini kaydeden Erdoğan, "Milli birlik ve kardeşlik projesi olarak ifade ettiğimizi, Türkiye'de terör meselesinin, azınlıkların, inanç guruplarının, etnik unsurların sorunlarını ve ekonomik sorunların minimize edilmesine yönelik demokratik açılım sürecini kararlılıkla sürdürüyoruz" diye konuştu.

Erdoğan şunları kaydetti:
"Demek ki, Türkiye'deki bir kısım medyanın ciddi lobi faaliyetleri sebebiyle böyle bir gelişme söz konusu. Ülkemizde medya kuruluşlarının yayınladıkların haberler, analizler, yorumlar, derinlemesine incelendiğinde yedi yıl öncesine göre gelinen seviyenin, kıyas kabul edilmeyecek derecede olduğu rahatlıkla görülecektir. Ancak şunu da kabullenmek gerekir. Basının, Başbakan'ı eleştirmek hakkı olduğu kadar, başbakan'ın da basını eleştirme hakkı vardır. Eleştiri, eleştiri sınırlarını aşıp hakarete dönüştüğünde yaptığımız sadece hukuka başvurmak ve hukuk yoluyla hak aramaktır. Yoksa bunu da mı yapmayalım? Bu hakaretler, benim edep, haya sınırlarımı da aşar.

Bir kısım yargı kararlarının basın özgürlüğüne müdahale olarak yansıtılmasını da ben son derece yanlış ve yönlendirici buluyorum. Türkiye hakkındaki raporların da bu manada yeterince araştırma yapılmadan hazırlandığını görüyorum. Yine yazılı ve görsel medyanın, bu tür yazılar sebebiyle değil de eğer farklı konularda, örneğin Maliye'yi ilgilendiren konularda rutin olarak çalışmalar yapılan, vergi incelemelerinden doğan neticelerde meydana gelmiş bazı konular eğer kalkıp 'basın özgürlüğüne müdahale' diye yansıtılırsa ve AB mensubu ülkeler bunu bu şekilde değerlendirirse, bu bizi ayrıca üzer."


Kıbrıs

Başbakan Erdoğan Kıbrıs konusunda ise, müzakere sürecinin adil ve kalıcı bir çözüme en kısa zamanda kavuşması yönünde anavatan ve garantör olarak desteklerinin sürdüğüne dikkat çekti. Kıbrıs Türk tarafının müzakere sürecinde büyük bir esneklik gösterdiğinin altını çizen Erdoğan, "Biz de Türkiye olarak paketin sunulmasında kendilerini teşvik ettik. Kuşkusuz bu açılımın kıymetinin bilinmesi ve çözüm yönünde bu fırsatın değerlendirilmesi gerekiyor" dedi.

Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti:
"Bugüne kadar Kıbrıs Rum tarafının uzlaşıyı geciktiren tavrını ısrarla koruduğunu burada da dikkatinize getirmek isterim. Müzakerelerin ebediyen devam edemeyeceği açıktır. Adada statükonun mağduru çözüm iradesini kanıtlamış olan Kıbrıs Türk tarafıdır. Ve buna daha fazla izin verilmemelidir. Önümüzdeki kısa dönem, sürecin akıbeti açısından hayati önem arz ediyor. Kıbrıs Rum tarafının çözüm yolunda gerekli iradeyi göstermeye teşvik edilmesi hususunda Avrupa Birliği üyesi ülkelerin özel sorumluluğu olduğuna inanıyoruz.

Kıbrıs'ta devam eden kapsamlı müzakereler ve Kıbrıs Türk tarafının yapıcı, çözüme dönük gayretleri adeta hiçe sayılmış ve Kıbrıs sorununun ortaya çıkmasında sorumluluğu olanlarla ilgili gerçekler maalesef görmezden gelinmiştir. Bunu bizzat yaşayan birisi olarak söylüyorum. Ve bu müzakerelerde kaçan taraf her zaman Güney Kıbrıs Rum yönetimi olmuştur. Ve maalesef garantör ülke olarak Yunanistan olmuştur. Ve bunu Burgenstock'da bizzat yaşadım. Ve Annan Planı'nın o ifadesi çok açıktır, 'bunu erteleyelim' diyen Yunanistan ve Güney Kıbrıs olmuştur.

Kuzey Kıbrıs'ta Annan Planı'na yüzde 65 'evet' çıkarken, Güney Kıbrıs'ta yüzde 75 'hayır' çıkmıştır. Nasıl oluyor da hala burada Türkiye ve Kıbrıslı Türkler suçlu hale getiriliyor. Bu Avrupa Parlamentosunun gözü kör müdür Allah aşkına? Bunu söylemeyeceğiz de neyi söyleyeceğiz? Biraz gözleri açsınlar. Kulaklarını doğruya, hakikate açsınlar. Ve bu dilleri doğruyu, gerçekleri konuşsun. Eğer bu adaleti bunlar görmezden gelirlerse bu adalet bir gün onlara da muhakkak lazım olacak. Avrupa Parlamentosunun işlevinin, Kıbrıs Rum tarafının sözcüsü gibi davranmak ve tüm mesnetsiz iddia ve taleplerini karşılamak olmaması gerekir."

Yemekte ayrıca, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AB Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu, TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve AB Genel Sekreteri Büyükelçi Volkan Bozkır da hazır bulundu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler