Erdoğan'dan gelmeyenlere üstü kapalı sitem
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bir kalemin sahibi 'ben AK Parti'ye kökten karşıyım, onun için bu davete katılmıyorum' derse bu bizi incitir, zaten sıkıntı burada. Burada, bu kahvaltıda bulunmak kimseye bir şey kaybettirmez'' dedi.
Dolmabahçe'deki Çalışma Ofisinde yazarlarla bir araya gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Sabahattin Ali, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Abdi İpekçi, Hrant Dink, Metin Altıok, Muhlis Akarsu'nun sadece ve sadece fikirlerinden dolayı, yazılarından dolayı kurşunların ve kirli senaryoların hedefi olduklarını söyledi.,
Her birinin mefkuresi, dünya görüşü, memleket meselelerine bakışı, siyaset anlayışı veya siyasi yaklaşımının farklı olduğunu vurgulayan Erdoğan, ancak bütün bu farklılıklara rağmen, onların kelimeleri, kavramları, kaderleri, en önemlisi de aşkları ve sevdalarının aynı olduğunu söyledi.
Saydığı isimlerin hepsinin karanlık odakların, karanlık senaryoların, karanlık emellerin kurbanı olduklarını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bugün görüyoruz ki, toplumumuz içindeki farklılıkları yok sayan, yadsıyan anlayışlarla, farklı düşüncelere tahammül gösteremeyen, toplumumuz arasında suni ayrışmalar üretmeye çalışan anlayış aynı kaynaktan beslenmektedir. Komplolar, insanımızı birbirine düşürmek için yapıldı ama bu aziz millet kardeşliğini her şeyin üzerinde tuttu. Karanlık senaryolar demokrasiyi, milli iradeyi vesayet altına sokmak için, milletimizin temel meselelerinin çözüm yoluna girmemesi için devreye konuldu. Cemil Meriç, 'Ağaç, kökleriyle yaşar, insanlar da' diyor. Onların kökü aslında bu topraklardaydı. Bu toprakların mayası farklılıkları yok sayan değil, zenginlik olarak gören bir anlayış üretmiştir. Bu ülkede tek tipçilik, hoşgörüsüzlük, dayatmacılık inanıyorum ki arızidir, zorlamadır. Bu topraklarda ancak sevgi çiçekleri yeşerir.
Ancak bir kalemin sahibi, örneğin biz şu anda milletimizin takdiriyle, iradesiyle iktidardayız. 'Ben AK Parti'ye kökten karşıyım, onun için bu davete katılmıyorum' derse bu bizi incitir, zaten sıkıntı burada. Burada, bu kahvaltıda bulunmak kimseye bir şey kaybettirmez. Burada bulunuruz, konuşabildiğimiz kadar konuşuruz, buradan dönüşte hiçbir zaman kimsenin geleceğe yönelik iradesi, tavrı değişsin böyle bir şey yok. Çünkü buradan çıkışta kalınlık makinesi, torna makinesi yok. Bunu böyle görmek durumundayız.''
''Sanatın dili ile siyasetin dili farklıdır"
Başbakan Erdoğan, sanatın dili ile siyasetin dilinin elbette farklı olduğunu belirterek, ''Ancak ben şunu tüm samimiyetimle söylüyorum. Bir siyasetçi olarak, bir milletvekili, bir genel başkan, bir başbakan olarak, sözün gücüne, sözün önemine, sözün ağırlığına bütün kalbimle inanıyor, sözün dilden değil, kalpten, gönülden söylenmesine çok büyük bir hassasiyet ve önem atfediyorum'' diye konuştu.
''Sürç-i lisan ettiğimiz, kastı aştığımız, yanlış anlaşıldığımız, öfkelendiğimiz zamanlar olabilir'' diyen Erdoğan, ancak siyasetin gündelik ve güvenilir uzak söylemini, seviyeli, ağırlığı ve inandırıcılığı olan bir üsluba dönüştürmek için arkadaşlarıyla tam bir hassasiyet içinde olduklarını söyledi.
Söze gösterdikleri hassasiyeti, Türkiye'nin meselelerinden de esirgemediklerini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ben, sürgünleri, mahpusları, mahkumları sayarken, elbette son dönemde yaşanan olumsuzlukları da unutmuyorum. Eşber Yağmurdereli'yi, Şanar Yurdatapan'ı, Fikret Başkaya'yı, Şamil Tayyar'ı, Hakan Albayrak'ı elbette unutmuyorum. Bu ülkenin Nobel ödüllü yegane yazarı Orhan Pamuk'a reva görülenleri elbette hatırımdan çıkarmıyorum. Düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda devasa adımlar attık. Birçok yasalar değiştirdik, belki değiştirilmesi gerekenler var, hepsini hallettiğimizi iddia etmiyorum. Eksiklerimiz var ama bunların da giderileceğini ve giderilemeyişi önündeki engelleri anlatmaya ne zaman yeter ne de hani 'Ağlarım, anlatamam/Hissederim, söyleyemem/Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım' ifadesi var ya bir de bu var. Ama daha alacak çok yolumuz olduğunu biliyorum.
Türkiye'de ifade özgürlüğü ne kadar daraltıldıysa, kronik meseleler o kadar ağırlaşmış, çözüm iradesi o kadar zayıflatılmıştır. Düşünce ne kadar tehlikeli görüldüyse, düşünürler ne kadar baskı altına alındıysa, Türkiye o kadar geri gitmiş, demokrasi ve milli egemenlik o kadar sıkıntı yaşamıştır. Elbette suça itilen çocuklar bizim görüş alanımızın, ilgi alanımızın dışında değil, bunlarla ilgili çalışmalarımız var. Elbette Hakkari'de hiç onaylamadığımız muameleye maruz kalan çocuk, İstanbul'da molotofkokteyli sonucu hayatını kaybeden kız yavrumuz, Samsun'da, Van'da saldırıya uğrayan siyasetçi bizim gündemimizin uzağında değil. Atılan yumruklar nasıl bu ülkenin barışına kastediyorsa, sokakları savaş alanına çevirenler de ülkenin huzuruna kastediyor.''
''İleri demokrasi, çağdaş Anayasa ile mümkün"
Başbakan Erdoğan, hükümet olarak, Türkiye'nin meselelerini çözmek için çıktıkları bu yolda, ne tür engellerle, engellemelerle karşılaştıklarını, statükonun her adımlarında nasıl önlerini kesmeye çalıştığını herkesin çok iyi bildiğini ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Ece Ayhan, 'Devlet dersinde' öldürülenlerden bahsediyor, 'her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır' diyor. 'Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük velhasıl onlar vurdu, biz büyüdük kardeşim' diyor. Evet, bu kardeşiniz, kanunları, tüzükleri yaşayarak öğrendi ve bugünlere geldi. Hakkı, hukuku savunmanın önce hukukun çağdaş standartlara kavuşmasından geçtiğini çok iyi biliyoruz.
İleri demokrasiye, güçlü bir ekonomiye kavuşmanın ancak demokratik bir anayasayla, çağdaş bir hukuk sistemiyle olduğunu artık çok daha iyi anlıyoruz. Bunu dünyayı dolaşarak bizzat yaşıyoruz. Atilla İlhan'ın dediği gibi, 'Yaraya tuz basarak', Aşık Veysel'in ifade ettiği gibi 'Uzun ince bir yoldayım/gidiyorum gündüz gece diyerek' menzile ulaşmanın mücadelesi içinde olduk. 'Dert adamı yollara düşürür' diyen Mevlana'ya, 'Derdim vardır, onun için inilerim' diyen Yunus'a kulak vererek bu uzun yolculuğa çıktık. Kitapların yakıldığı, yasaklandığı, suç sayıldığı, hatta suç delili sayıldığı, şiir okumanın mahkumiyet getirdiği günlerden bugünlere ulaştık. Elbette eksikler var, elbette ideale ulaşmış değiliz ama artık dün konuşulmayanların, konuşulamayanların serbestçe konuşulduğu, dün dokunulmayanlara dokunulduğu, Türkiye'nin her meselesinin demokratik bir olgunluk içinde tartışılabildiği bir sürecin, devam eden bir sürecin içindeyiz.''
Hükümetin ''Demokratik açılım'' kapsamında başlattığı milli birlik ve kardeşlik projesi hakkında bir çerçeve çizmek, bu konuda bilgi vermek ve toplumun önde gelen isimlerinin fikirlerini almak için bir dizi istişare toplantısı düzenlemeyi kararlaştırdıklarını anımsatan Erdoğan, bugün bu toplantıların üçüncüsünün gerçekleştirilmekte olduğunu söyledi.
Önceki aylarda ses sanatçıları, ardından da sahne ve gösteri dünyasının tanınmış simalarıyla bir araya geldiklerini ve son derece verimli görüşmeler yaptıklarını anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bugün de sözün ustalarıyla, edebiyat dünyamızın tanınmış kalemleriyle, toplumumuza mal olmuş düşünürlerimizle bir araya geliyoruz. Şu hususu bir kez de burada hatırlatmakta fayda görüyorum; bizim bu toplantılarımızın amacı, asla ve asla popülizm amaçlı bir halkla ilişkiler çalışması yapmak değildir. Tam tersine ülkemizin can alıcı, can yakıcı, yürek burkucu meselelerini gündeme taşımayı, yıllardır konuşulan ama çözülemeyen, artık kronik bir hal alan sorunlarını masaya yatırmayı, en geniş mutabakatla bu sorunları artık hal yoluna koymayı samimiyetle arzuluyoruz. Onlarca yılın önümüze koyduğu meseleler, bugün ülkemizin ve milletimizin gelişiminin önünde engel oluşturuyor, enerjimizi ve kaynaklarımızı heba ediyor.''
Son dönemde ''sessiz devrim'' olarak adlandırılan önemli reformları hayata geçirdiklerini, geçirmeye devam ettiklerini vurgulayan Erdoğan, Türkiye'nin her alanda büyük bir değişim ve dönüşüm yaşadığını kaydetti.
Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
''Ancak geçmişten devraldığımız bir kısım sorun kümeleri, ülkemizin gelişme azmini olumsuz etkilediği gibi, insanımızın huzur ve selametini de olumsuz yönde etkiliyor. Ne insani açıdan, ne demokratik açıdan, ne de medeniyet değerlerimiz açısından yaşanan olumsuzlukları artık sineye çekmemiz, görmezden gelmemiz mümkün değildir. Statükoyu sürdürmek, mümkün de değildir Türkiye'nin menfaatine de değildir. Biz, idare-i maslahat yapmayı, durumu idare etmeyi, suya sabuna dokunmadan iktidarda kalmayı bir politika olarak görmüyoruz, böyle bir anlayışa sahip değiliz. Son dönemde devlet yönetiminde ciddi bir paradigma değişikliği yaşıyoruz. Anlayışların, politikaların, uygulamaların bir bir değiştiğine şahit oluyoruz. Ama can yakıcı bir kısım sorunlarımız hala devam ediyor. Bunlarla ancak el birliği yaparak, güç birliği yaparak baş edebiliriz. İnsanımızın canını yakan, enerjisini ve imkanlarını heba eden bu meseleler Türkiye'nin kaderi değildir. ''
Değişimi esas alan yönetim anlayışı
''Demokratik açılım'' kapsamında etnik grupların, inanç ve mezhep gruplarının, azınlıkların, her türlü farklılığın meselesine el attıklarını, temel sorun alanlarını rahatlatmayı amaçladıklarını belirten Erdoğan, terörden bölgesel geri kalmışlığa, temel hak ve özgürlüklerden kimlik meselelerine kadar her konuyu ortak akılla ele almaya çalıştıklarını bildirdi.
Başbakan Erdoğan, bu meselelerin her biri hakkında onlarca yıldır yüzlerce rapor, kitap, makale yayımlandığını, AB ilerleme raporlarının son dönemde birçok soruna parmak bastığını dile getirerek, ''Neredeyse bilinmedik hiçbir mesele yok ama bugün, dün olmayan bir şey var. O da çözüm iradesidir, cesarettir, kararlılıktır, statükoyu değil değişimi esas alan bir yönetim anlayışıdır'' dedi.
Hükümet olarak samimi bir adım attıklarını, toplumun her kesimini dinleyerek, ülkenin kronik meselelerini artık hal yoluna koymayı istediklerini dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bu çerçevede sizlerin düşüncelerine de büyük önem veriyoruz. Bizler, aslında birbirimizin uzağında değiliz, ayrı ayrı adalarda yaşamıyoruz. Hepimizin aynı gökkubbe altında müstesna bir yeri var. Aynı atmosferi soluyor, aynı zeminde yol alıyor, ortak bir kaderi paylaştığımız gibi, ortak bir geleceğe yürüyoruz. Türkiye'nin meselelerine her birimiz farklı bir zaviyeden bakıyor olabiliriz. Her birimizin çözümlemesi, tespitleri, çözüm önerileri farklı olabilir ama her birimiz, en nihayetinde ülkemizin ve milletimizin huzur ve refah içinde olmasını arzuluyor, daha özgür, daha demokratik, çok daha kalkınmış bir Türkiye hayaliyle yanıp tutuşuyoruz.''
Toplantıya kimler katıldı?
Yaklaşık beş buçuk saat süren kahvaltılı toplantıya Adnan Özer, Ahmet Bilgili, Ahmet Kot, Ahmet Turan Alkan, Alev Alatlı, Altan Tan, Atilla Maraş, Ayşe Kulin, Bejan Matur, Belma Akçura, Beşir Ayvazoğlu, Cahit Koytak, Doğan Hızlan, Ebubekir Eroğlu, Elif Şafak, Etyen Mahçupyan, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, Feridun Andaç, Gani Müjde, Haydar Ergülen, Hilmi Yavuz, İskender Pala, Kemal Sayar, Kürşat Başar, Leyla İpekçi, Mario Levi, Mehmet Metiner, Mehmet Ragıp Karcı, Muhsin Kızılkaya, Murat Menteş, Mustafa Akyol, Müge İplikçi, Necef Uğurlu, Nur Yaycıoğlu, Rasim Özdenören, Refik Erduran, Roni Margulies, Sadık Yalsızuçanlar, Sait Zerevan, Sefa Kaplan, Selahattin Yaşar, Selçuk Altun, Sevinç Çokum, Şule Yüksel, Turgay Nar, Ülkü Tamer, Ümit Fırat, Vivet Kanetti Uluç, Yavuz Bahadıroğlu, Yavuz Bülent Bakiler, Yılmaz Karakoyunlu ve Yıldız Ramazanoğlu katıldı.
Toplantıda, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik de hazır bulundu.
Toplantı sonunda yazarlara, Başbakanlık tarafından hazırlatılan enstrümantal klasik Türk müziği CD'lerinden oluşan bir albüm hediye edildi.
İLGİLİ HABER İÇİN TIKLAYINIZ:
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev