Erdoğan'ı şahit gösterdi

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı dinledi.

Erdoğan'ı şahit gösterdi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 08.11.2012 - 10:43

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nun eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile görüşmesi sona erdi. Dolmabahçe Sarayı'nda saat 11.45'te başlayan ve basına kapalı gerçekleşen toplantı 2 saat 45 dakika sürdü.

Büyükanıt, görüşmenin ardından gazetecilere açıklama yapmadan Dolmabahçe Sarayı'ndan ayrıldı.

MHP İstanbul Milletvekili Atilla Kaya, Büyükanıt'ın komisyonda dinlenmesine ilişkin gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Kaya, ''27 Nisan e-muhtırasıyla'' ilgili dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ı dinlediklerini belirterek, Büyükanıt'ın sorular üzerine, onun bir muhtıra olmadığını ve bunun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan açıklamayla da teyit edildiğini söylediğini kaydetti.

Büyükanıt'ın muhtırayla ilgili Ankara 5. İdare Mahkemesi'ne açılan bir davada da görevsizlik kararı verildiğini ifade ettiğini belirten Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bunun bir muhtıra olmadığını, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin laiklik hassasiyetini yansıtan bir bildiri olduğunu, hatta sorular üzerine de Cumhurbaşkanı seçimiyle de ilgili olmadığını söyledi. Bir diğer önemli soru da kendisine yöneltilen, Dolmabahçe'de sayın Başbakan'la 4 Mayıs'ta yapmış olduğu görüşmenin içeriğiyle ilgili. Rutin bir görüşme olduğunu ve bu konuyla da ilgili herhangi bir açıklama yapamayacağını söylemiştir.''


Başbakan Erdoğan'ın komisyona çağrılması

Bir gazetecinin, ''Görüşmede, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da konuşuldu, çağrılacak mı, çağrılmayacak mı diye? Komisyondaki hava nedir?'' sorusuna Kaya, şu yanıtı verdi:

''Komisyonda bir arkadaşa sayın Büyükanıt'ın bu soruları üzerine, bu meselenin tam manasıyla açığa çıkabilmesi için sayın Başbakanı da dinlememiz gerekir diye sormam üzerine muhtemelen pazartesi ya da salı günü olabilir, ihtimal dahilinde diye bir husus geçti. Eğer gerçekleşirse önümüzdeki pazartesi ya da salı günü böyle bir görüşme olabilir.''

''Görüşme tatmin edici geçti mi?'' sorusuna Kaya, ''Hayır'' yanıtını vererek, şunları söyledi:

''Hem Büyükanıt'a yöneltilen sorularda ısrarla bunun bir bildiri olduğunu, hatta Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik bir herhangi bir girişimin olmadığını, hatta kendilerine siz bu bildiriyle umduğunuz sonuçları aldınız mı diye sorduğumuzda yine bunun bir bildiriyle hallolmayacağını ifade etti. Dolayısıyla tatmin edici cevaplar aldığımı söyleyemem.''

''Büyükanıt'ta bir pişmanlık var mı o bildiriden dolayı?'' yönündeki soruya Kaya, ''Hayır. Bunun zaten laik hassasiyetini yansıtan bir bildiri olduğunu söylüyor'' yanıtını verdi.

''Büyükanıt bu bildiriyi, demokrasiye müdahale olarak düşünüyor mu?''sorusu üzerine Atilla Kaya, ''Hayır. Burada kendisine şahit olarak da Sayın Başbakan'ı gösteriyor, Sayın Başbakan'ın bunun bir muhtıra olmadığını söylediğini ifade etmek suretiyle'' dedi.


Güneş Operasyonu

Atilla Kaya, ''Güneş Operasyonu ile ilgili de sorular yönelttiniz mi?'' sorusuna karşılık, şunları kaydetti:

''O soruyu da sorduk. Bu soruya cevaben, Genelkurmay'ın bu operasyonla ilgili yayınladığı bildirinin birinci maddesinde, en kısa zamanda bu operasyonun bitirileceğinin ifade edildiğini söyledi. Hatta kendilerine Amerika Savunma Bakanlığı'nın yapmış olduğu bir açıklamanın ardından bu operasyondan hemen geri çekildiğini hatırlatmam üzerine, bunun bir tesadüf olduğunu söyledi.''


Önder: Ne konuşulduğunu hiç merak etmediğimi söyledim

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Üyesi BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın komisyon tarafından Dolmabahçe Sarayı'nda dinlenmesine ilişkin soruları yanıtladı.

Genel eğilimin, Büyükanıt'ın 5 yıl önce Dolmabahçe'de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşme üzerine olduğunu ifade eden Önder, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Dolmabahçe'de ne konuşulduğunu hiç merak etmediğimi söyledim. Devlet çarkının da böyle çalışmadığını, bunları bir miktar da spekülatif bulduğumu belirterek başka sorular yönelttim. Büyükanıt, konuşmasının içerisinde Şemdin Sakık'ın ifadelerinden duyduğu rahatsızlığı anlatırken 'Sırrı Sakık bile onu sevmiyor' anlamında bir şey söyledi. 'Bile' lafını düzeltmesini ve özür dilemesi gerektiğini söyledim. 'Bile' lafını düzeltti ve özür diledi.''

''Ona Cumartesi annelerini anlattım''

Sırrı Süreyya Önder, Mehmet Ağar'ın siyasetçiyken söylediği, ''Düz ovada siyaset yapmalarını sağlamak lazım ve anaların feryadını duydum'' demeci üzerine Büyükanıt'ın ''Herhalde Cumartesi annelerinin feryadını duymuş olmalı'' yönünde bir demeç verdiğini idda eden Önder, şunları kaydetti:
''Ona Cumartesi annelerini anlattım ve bunun anaların kalbinde çok derin bir tahribat yaptığını söyledim. Hatırlamadı ve böyle bir şey söylemediğini ifade etti. Çünkü hükümetle olan ilişkilerine hep belli bir yorum getiriyor ama kayıtlara geçmiş böyle bir demeci vardı. Cep telefonumdan verdiği o demeci buldum ve kendisine okuttum. 'Haklısınız, söylemişim' dedi ama bir yorum getirmedi. 'Hükümet bize sınır ötesi operasyon için yetki vermiyor' deyip gittikleri ve üç günde döndükleri harekat vardı. Bu harekata dair düşüncelerini sordum. 'Çok soğuktu, su bile donuyordu, daha fazla kalmamaz lazımdı' gibi gerekçeler söyledi. Bir asker olarak bunu söylemeyin, oradaki muhataplarınız da 'düşmanlarınız da' aynı koşullarda mücadele ediyor dedim. 'Onlar mağaradaydılar' dedi.''


Kutlu Doğum Haftası kutlamaları

Büyükanıt'ın, ''Kutlu Doğum Haftası için özellikle Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa'da çocuklara çağ dışı kıyafetler giydirilerek gösteriler yaptırılıyor'' yönünde de demeci olduğunu söyleyen Önder, bununla ilgili soru yönelttiğini de söyledi.

''Bu demeci olduğunu hatırlattım. 'Buradaki kut, bir şaman inanışıdır. Ben buna daha fazla takılıyorum hadi siz kendinizi yönergelerle sınırlayan bir eğitim almışsınız ama bir Şaman inanışını böyle bir döngünün yanına koymaktaki çarpıklığı' belirttikten sonra bu konudaki soruları sordum'' diye konuştu.

Önder, şöyle devam etti:
''Büyükanıt, bizim seçilmiş milletvekillerimizin meclisten tekme-tokat atılmalarından sonra, 'Onlardan emekli olanların halen maaş almalarını içime sığdıramıyorum' demişti. Şimdi sizin silah arkadaşlarınız, bizim yargılandığımız ve ceza aldığımız maddeyle aynı maddeden ceza aldılar. Yarın, öbür gün bu hüküm kesinleştiğinde bunların aldığı emekli maaşı için de böyle bir şey söyleyecek misiniz dedim. Büyükanıt, 'Onlar için böyle bir değerlendirmeyi yapamam' dedi.''

Başbakan Erdoğan'ın komisyonda dinlenmesi

Bir gazetecinin, ''MHP Milletvekili Atilla Kaya'nın, Dolmabahçe görüşmesiyle ilgili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da komisyonda dinlenebileceğinin içeride konuşulduğunu'' söylediğini hatırlatması üzerine Önder, komisyon çalışma etiğine bağlı kalmaya özen gösterdiğini, bu açıklamayı komisyon başkanı ya da sözcüsünün yapmasının daha doğru olacağını ifade etti.

Bu konuda ne söylense spekülasyon olduğunu dile getiren Önder, ''Derdimiz spekülasyon yapmak değil. Bunu, ülkenin yakın dönem kirli tarihi için aynı zamanda bir yüzleşmeye dönüştürmek, hakikatleri araştırma komisyonuna dönüşmesini sağlamak. Parti olarak bu bilinçle yaklaşıyoruz bu sürece'' dedi.

Kandil'e yapılan harekata kaç generalin katıldığını da sorduğunu anlatan Önder, ''Büyükanıt bu harekata 20'in üzerinde generalin katıldığını söyledi. Bu kadar generale ihtiyaç var mı sorusunu da yönelttim. Suskun kaldı. 'Bu savaş tazminatı olarak emekliliğinde yansıyormuş' diye bir söylenti var, bu ne derece diye doğru diye sordum. 'Böyle bir şey olmaması lazım' dedi. Aynı şeyi bir soru önergesi haline getirip Milli Savunma Bakanlığı'na da soracağım'' diye konuştu.

Cevapları tatmin edici bulup bulmadığı sorulan Önder, ''Komisyonun ruhunu hırpalamamak adına pek bir şey söylemek istemiyorum ama o yetki ve kudret ellerinden alındığında, son derece mülayim ve geçiştirici bir şekilde yaklaşıyorlar. Araştırma komisyonunun da farkı o. Bu ülke topyekun birbiriyle helalleşmeli ama bu helalleşme kuru kuruya olmamalı. Herkes bu konudaki sorumluluklarını, eksiklerini, fazlalarını sayıp dökmeli'' dedi.

''Yaşadığım olaylar neyse onları anlattım''

Eski Bakanlardan Cavit Çağlar da komisyondaki görüşmenin ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Komisyonun, 28 Şubat ve darbelerle ilgili bir araştırma yaptığını ve o dönemde parlamentoda bulunan veya o günlerde belirli görevlerde bulunan kişilerin bilgisine başvurduğunu ifade eden Çağlar, ''Beni de davet ettiler ve ben de davete icabet ettim. O günlerde yaşadığımız bazı olaylar ve gazetelerde çıkan olaylar hakkında bilgiler öğrenmek istediler. Ben de komisyon üyelerini aydınlattım'' dedi.

Komisyon üyelerinin istedikleri bilgileri aldığına inandığını belirten Çağlar, ''Ben de o gün yaşadığım olaylar neyse onları anlattım. Refahyol iktidarının kurulduğu gün, biz ret oyu vermiştik ve on gün sonra da 10 arkadaş istifa ettik. Daha sonra da ben hiç bir siyasi partiye girmedim. 1999 yılında da bu işi bıraktım ve iş hayatına döndüm'' diye konuştu.

 

Baskın Oran dinlenildi

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma 12 Eylül Alt Komisyonu, Prof. Dr. Baskın Oran'ın bilgisine başvurdu.

12 Eylül'e giden süreçte dış dinamiklerin de etkili olduğuna inandığını dile getiren Oran, ''büyük devletten'' heyet geldiğinde, büyükelçilik yetkililerinin kendisinin de aralarında bulunduğu bazı kişileri evlerinde yemeğe davet ettiğini ve ülkenin durumuna ilişkin görüşlerini sorduklarını anlattı. Oran, ''Sonradan, Wikileaks tipi belgelerden görüyoruz ki, biz o zamanlar hiç düşünmedik, en samimi biçimde vatanı kurtarıyoruz. Bunlar Türkiye'de 'devrimcilerin' ne yaptığına ve ne istediğine dair raporlara temel teşkil ediyormuş'' diye konuştu.

Genç hareketinin bazı askerlerle de koalisyon yaparak olduğundan daha güçlü gözükmesinin o devleti de korkutmuş olabileceğini ifade eden Oran, ''Yaptırdı mı, yaptırmadı mı bilmiyorum ama şahsen kaniyim ki karşı çıkmadı'' dedi.

Oran, bir generalin ''Şartların olgunlaşmasını bekledik'' sözünün gerçeğin ifadesi olduğunu belirtti. Derin devletin 12 Eylül öncesinde faaliyette olduğunu savunan Oran, sağcı ve solcuları hedef alan iki ayrı saldırının aynı silahla işlendiğine dair kanıt olduğuna dikkati çekti.

''Üniversite askerlerden daha üniformalıydı''

12 Eylül döneminde yardımcı doçent olduğunu anımsatan Oran, üniversiten atılmasıyla ilgili olarak, ''Askerler darbe yapmayı bilirler, süngü kullanmayı bilirler. Fakat süngünün üstüne oturmak mümkün olmadığı için darbeden sonra ne yapacaklarını bilemezler. Orada üniformalı siviller devreye girer'' ifadesini kullandı.

YÖK Yasası'nın yürürlüğe girdiği 6 Kasım 1982'de, dönemin Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı tarafından görevinin sona erdiğinin bildirildiğini anlatan Oran, karara karşı idare mahkemesinde dava açtığını ve 1983 yılının Mayıs ayında göreve iade edildiğini söyledi. Oran, göreve çağırma bildiriminin tatilde olduğu sırada, 22 Temmuz'da telgrafla ulaştığını, 10 dakika sonra da Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı'nın yazıları uyarınca görevine son verildiğine dair yeni bir telgraf aldığını belirtti.

Yardımcı doçent olduğu için askerin kendisini tanımayacağını dile getiren Oran, tasfiye listesinin üniversite içinden Sıkıyönetim Komutanlığı'na gittiğini söyledi.

Sıkıyönetim kalktıktan sonra, olağanüstü dönemin olağanüstü kanunları nedeniyle görevden alındıkları ve şartların ortadan kalktığı iddiasıyla tekrar yargıya başvurduklarını ifade eden Oran, 1986 yılında üniversiteye dönmelerine karar verildiğini kaydetti. Oran, ''Üniversite bu işin peşini bırakmadı çünkü askerlerden daha üniformalıydı. Üniversite Danıştay'da dava açtı, sonuç oybirliğiyle lehimize çıktı'' dedi.

Savunma hakkının kutsallığı

Baskın Oran, o dönemden çıkarılması gereken dersin, ''şiddeti ve askeri desteklemekten kaçınmak'' olduğunu vurguladı. O dönemi yaşayan kimsenin aklına bunun gelmediğini belirten Oran, ''Biz solcuların aklında şu oldu; 'Bu gericiler azıyor ama son kertede asker bunlara dur der'. Bunu itiraf etmemiz lazım'' diye konuştu.

Sağcı kesimin de özeleştiri yapması gerektiğini dile getiren Oran, '''Fazla hürriyet de her şeyin fazlası gibi zararlıdır' diyenlerin de bu söylediklerinin bazı kesimleri şiddete mecbur ettiğini anlamaları lazım'' dedi.

Oran, son günlerde okudukları haberlere göre anadilde savunmaya izin verme eğilimi olduğunu anımsatarak, yasalar bir yana, Lozan Anlaşması'nın buna imkan verdiğini söyledi.

AKP Amasya Milletvekili Bostancı da savunma hakkının kutsallığının altını çizerek, ''Savunma hakkının kutsallığı, hangi dilde yapıldığından önce gelir. Bu benim şahsi görüşüm. Dil meselesini politik strateji yapan çevreler var. Temel haklara ilişkin bir tutumun, onu bir strateji ve gerilim unsuru olmaktan çıkartacağı kanaatindeyim'' dedi.

''En büyük hata, insan haklarının gecikmesi''

Darbenin temelde bir zihniyet sorunu olduğunu belirten Oran, insan haklarını zamanında getirmemenin Türkiye'nin en büyük hatası olduğunu ifade etti. Oran, bu nedenle şiddete ve askere izin verildiğini ifade eden Oran, ''Bundan sonra darbe olmaz'' görüşüne katılmadığını da söyledi.

Baskın Oran, ''Darbe olabilir. Şu anda askerin durumu darbe yapmaya müsait değil ama askeri vesayeti devam ettirecek bütün hukuki alt yapı mevcuttur. Sayıştay'ın askeri müesseseleri denetleyememesinden tut, OYAK'a, askeri mekanizmanın güçlendirileceğini söyleyen haberlere, andımızın devam etmesi tek bir kelimede özetlenebilir; ulus devlet devam ediyor. Bizim yapacağımız iş, ulus devleti berhava etmek, onun yerine demokratik devleti getirmektir'' diye konuştu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler