Erinç: 24 Temmuz bayram olmaktan çıktı

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Orhan Erinç, çok sayıda gazetecinin yargılanmasının 24 Temmuz'u bayram olarak kutlama alışkanlığının önünü kestiğini belirterek, ''Bayram olmaktan çıkmış bir günü, basın özgürlüğü yolunda bir mücadele günü olarak anmayı tercih ediyoruz'' dedi.

Erinç: 24 Temmuz bayram olmaktan çıktı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 24.07.2010 - 08:45

Basında sansürün kaldırılışının 102. yıl dönümü nedeniyle Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğünce düzenlenen ''Bab-ı Âli Yaşıyor, Bayramını Kutluyor'' adlı kutlama etkinliğinde konuşan Erinç, TGC'nin Bab-ı Ali'nin geçmişteki önemini vurgulamak ve yeniden canlılığını sağlamak için ''Bab-ı Âli Şenlikleri'' adı altında bir dizi etkinlik düzenlediğini, bu yıl şenliğin Eylül ayında yapılacağını kaydetti.

Erinç, Bab-ı Âli'nin ne yazık ki bir basın merkezi olma özelliğini kaybettiğini, bunu yeniden kazandırma yolunda çaba gösterdiklerini ifade etti.

Basın İlan Kurumunun, yansız bir uygulamanın gerçekleştirilmesi açısından çok önemli bir kurum olduğunu ifade eden Erinç, ''Çünkü daha önce siyasal iktidara yakınlığı nedeniyle resmi ilanlardan yararlanan gazeteler, Basın İlan Kurumunun kuruluşunun ardından, belirlenen kriterlere göre eşit olarak resmi ilan yayınlama olanağını bulmuşlardır. Siyasal tercihlere göre bir dağıtımın yapılmaması, her fikir akımının kendi görüşünü yansıtacak bir yayın organı çıkarmasının da önünü açmıştır'' diye konuştu.
Erinç, 24 Temmuzların ''Basın Bayramı'' olarak kutlandığı döneme yetişen gazetecilerden biri olduğunu, anayasada ve gazetecilerin çalışma koşullarıyla ilgili yasalarda 12 Mart 1972'de değişiklik yapıldığını belirterek, şunları söyledi:

''TGC'nin o dönemdeki yönetimi, halkın bilgilenme hakkını kullanması ve gazetecilerin ifade özgürlüğünü kullanmasının önüne getirilen engeller nedeniyle 'Artık basın bayramı olarak kutlama olanağımız yok. O nedenle bunu Geleneksel Gazeteciler Günü'ne dönüştürelim' demişler. 12 Eylül 1980 sonrası anayasada daha sert önlemler getirilmiş. Bugün de baktığımız zaman, çok sayıda meslektaşımızın yargılanması doğrusu bizim 24 Temmuzları bayram diye kutlama alışkanlığımızın önünü kestiğini düşünüyorum. Bayram olmaktan çıkmış bir günü, basın özgürlüğü yolunda bir mücadele günü olarak anmayı tercih ediyoruz. Ancak bayram gibi geçiyor olmasını geleceğe mahsuben bir niyet olarak algılamak istiyorum.''

TGC Sosyal Dayanışma Vakfı Genel Sekreteri Engin Köklüçınar da dünyanın en zor ve en sorumlu mesleğinin gazetecilik olduğunu kaydederek, bu bayram ve gün dolayısıyla ''sorumlu gazeteci olmanın çok gerektiği'' inancını taşıdıklarını, çünkü kamuoyunu yönlendirenin basın olduğunu ifade etti.

Etkinlikte, ''Altın Kızlar Grubu'' tarafından şarkılar söylendi. Keyifli dakikalar geçiren gazetecilere, simit ve çay ikram edildi. Etkinlik, hatıra fotoğrafının çekilmesinin ardından sona erdi.
 

ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay

ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay, Basın Bayramı'nda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, "Türkiye' de 47 gazetecinin cezaevinde, 700'ünün yargı önünde olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu.

ÇGD Genel Başkanı Abakay, Basından Sansürün Kaldırılışının 102'nci yıldönümü ve 24 Temmuz Basın Bayramı dolayısıyla "soru önergesi" şeklinde bir yazılı açıklama yaptı. Sorularının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ya da basından sorumlu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından yazılı ya da sözlü olarak yanıtlamasını isteyen Abakay, şöyle dedi:

"Ülkemizde sansürün kaldırılışının 102. yılında sürekli ve haksız şekilde suçladığınız medyanın içinde bulunduğu baskı ve sıkıntılardan haberdar mısınız?
2010 Türkiyesi'nde ve şu anda 47 medya çalışanının cezaevlerinde olduğunu, 700 den fazla gazeteci-yazarın ise yazıları ya da konuşmaları nedeniyle mahkemelerde yargılandığını biliyor musunuz? Biliyorsanız bundan sıkıntı duyuyor musunuz, duyuyorsanız neden hiç dile getirmiyor, çözüm aramıyorsunuz?

Tutukluluğu makul süreyi çoktan aşan Mustafa Balbay'ı, 166 yıl hapis cezasına çarptırılan Azadiya Welat Yazı işleri Müdürü Vedat Kurşun'u ya da diğer tutuklulardan birini ya da bunların yakınlarını ziyaret etmeyi düşünüyor musunuz? Hakkında açılan davaların çokluğu nedeniyle köşe yazarlığını bırakacağını düşünen Şamil Tayyar'ın bu durumu sizi düşündürüyor mu?

Muhalif gördüğünüz medya kuruluşlarına mali baskı uygulamanızın uluslararası demokratik çevrelerde "iktidar baskısı" olarak değerlendirildiğini biliyor musunuz?
İktidarınız döneminde yoğunlaşan yasa dışı telefon dinlemelerinin tüm yurttaşlar yanında medya çalışanlarını olumsuz etkilediği, haber kaynaklarının korkudan bilgi veremez hale geldiğini biliyor musunuz?

Hükümetiniz döneminde ağırlaştırılan TMK, gizliliği ihlal, yargıyı etkileme ile ilgili yasaların söz konusu tutuklama ve yargılamaların nedenleri olduğunu biliyor, bunları değiştirmeyi, demokratikleştirmeyi düşünüyor musunuz?

Sizi ve hükümetinizi eleştiren yazarlar için medya patronlarına, 'bunları işten çıkarın' sözünüzün demokrasi ile yönetilen ülkelerde ayıplanan tutumlar arasında olduğunu biliyor musunuz?

Sizi ve hükümetinizi eleştiren gazete-televziyonların hükümete bağlı kuruluşlar olmadığını, aynı tutumdaki gazetecilerin, yazarların başbakanlığın memurları olmadığını kabul edebiliyor musunuz?" 

 

Gazeteciler Cemiyeti Başkanı: 24 Temmuz'u kutlayamıyoruz

Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin de Basın Bayramı nedeniyle yayınladığı mesajda, 24 Temmuz'u basın bayramı olarak kutlayamadıklarını söyledi.

Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Bilgin, 24 Temmuz Basın Bayramı nedeniyle yayınladığı mesajda şöyle dedi:

"24 Temmuz 1908 de Meşrutiyet'in ilanı ile basından sansürün kaldırılması öngörülmüştü. Sansür, aradan 102 yıl geçmesine rağmen bugün hala tartışılıyorsa o ülkedeki medya için özgür denemez, fikir özgürlüğü vardır denemez. Özellikle son yıllarda medya kuruluşları hükümetten yana olan veya muhalefetten yana olan şeklinde tanımlanmaya başlandı. Medya gruplarına dünyanın hiçbir ülkesinde görülemeyecek büyüklükte vergi cezaları getirildi. Bu yöntemle sesleri kesilmeye çalışıldı. Türkiye'de medya 'Yandaş', 'Yoldaş', 'Candaş' gibi kavramlarla ayrıştı. Tekelleşmenin getirdiği ekonomik ayrışma, 2002 yılından sonra siyasi tekelleşmeye döndü ve kurumlar arasında uçurumlar oluştu. Halkın haber alma özgürlüğü hiçe sayılarak taraflı yayın yapıldı. Sansürün olmaması basın özgürlüğü, fikir özgürlüğü demektir. Bugün bu özgürlüklerin olmadığının en önemli kanıtı Mustafa Balbay'ın gazeteci olarak tuttuğu notlar yüzünden tutukluluk halinin 500 günü aşan bir süredir devam etmesidir. Diğer meslektaşlarımızın yazdıkları yüzünden Silivri'de olmalarıdır. Bu durum da sansürün bir başka boyutudur." 

Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Lütfü Karakaş

Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Lütfü Karakaş, ''Günümüzde yazdıkları, yada her meslektaşımın yaptığı gibi günlük mesleki notların suç unsuru sayılarak aylardır cezaevlerinde tutulan gazetecilerin olduğu bir Türkiye tablosu ile karşı karşıyız'' dedi.

Karakaş, basında sansürün kaldırılmasının 102. yıl dönümü nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada, 24 Temmuz'un 2. Meşrutiyet'in ilanı ile birlikte gazetecilere uygulanan sansürün kaldırılmasının, 'Basın Bayramı' olarak kutlanmaya başlandığını anımsattı.
Gelinen noktanın ''iç açıcı olmadığını'' ifade eden Karakaş, şöyle devam etti:

'' Geldiğimiz nokta iç açıcı değil ve 24 Temmuz bir bayram olmaktan çıkıp, bir anma olarak algılanmaya başlandı. Günümüzde yazdıkları, ya da her meslektaşımın yaptığı gibi günlük mesleki notların suç unsuru sayılarak aylardır cezaevlerinde tutulan gazetecilerin olduğu bir Türkiye tablosu ile karşı karşıyız. Türk Ceza Kanunu'nda son yapılan düzenleme ile onlarca meslektaşımız hapis tehdidi altında, hükmün açıklanmasını geriye bırakması yönündeki kararlar ''Demoklesin kılıcı'' gibi başlarında duruyor.

Bu kararlarda sansürdür. Sansür düşünceleri ifade özgürlüğünün en acımasız düşmanıdır. Sansür her anlam ve şekliyle tamamen yok olmadıkça düşünceleri ifade özgürlüğü tam olarak var denemez. Bu durum, kuralsız, sınırsız ve sorumsuz bir özgürlük anlayışını savunduğumuz anlamına gelmez. İktidarın son dönemde başbakanlıkta görev yapan gazetecilerin akreditasyon kartlarını iptal etme kararı da sansürün bir başka boyutudur. Tabi başbakanlığın bu kararının kabul edilebilir yanı yoktur.''


''Köftecilere çanak tutanlar kara lekedir"

Demokrasinin sağlıklı temeller üzerinde yükselmesinde, basın özgürlüğünün korunması ve geliştirilmesinin vazgeçilmez bir önemi olduğuna dikkati çeken Karakaş, şunları kaydetti:

''Ya basın toplantısının açılışında, 'Çocuklar köftenizi yediniz mi?' sorusu ile başlayan ve oturduğu koltuğa güç veren değil, gücünü buradan alan sivil toplum örgütü başkanlarının, kendisini eleştiren, gerçeklere ayna tutan gazetecilere karşı bu yönde takındığı tutumu üzerine söz söylemeye bile gerek duymuyorum. Ama buna çanak tutan, ses çıkarmayan meslektaşlarımızın ortaya koyduğu irade ve tavır da basın tarihine kara bir leke olarak not edilmektedir. Ne yazıktır ki, bu not Edirne Basın Tarihi'ne düşülmektedir.

Demokrasinin sağlıklı temeller üzerinde yükselmesinde, basın özgürlüğünün korunması ve geliştirilmesinin vazgeçilmez bir önemi vardır. Basının özgür olmadığı bir ülkede, demokrasi ve insan haklarından söz edilemez. Gazeteciler kamuoyunu bilgilendirme ve bilinçlendirme amacıyla üstlendiği görevini yerine getirirken sorumluluk bilinciyle hareket etmesi zorunludur. Basını, çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyen kimi çevreler her dönemde olacaktır. İnanıyorum ki, meslek ilkelerini ve etiğini her şeyin üzerinde tutan, demokrasiye inanan gazeteciler bu mesleğin onurunu korumaya devam edecektir.''


"Türk basını yine istibdat dönemi ile karşı karşıya"

Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel de yayınladığı mesajında basının ağır bir baskı altında olduğunu belirtti. Sertel şunları kaydetti:

Bugün Türk basını ne yazık ki, 1908 öncesinde olduğu gibi yine bir “istibdat” (baskı dönemi) ile karşı karşıya. Günümüzde 1908 öncesindeki “sansür memurları” yok belki ancak özellikle basın üzerinde oluşturulmaya çalışılan bir korku imparatorluğu ve yalnızca kağıt üzerinde kaldırılmış sansür uygulamaları var. Gazetecilere yönelik baskı, fiziki saldırı ve tehditlerin giderek artması, yayın organlarının toplatılması veya kapatılması, internet sitelerine erişimin engellenmesi, hazırlanan yasa ve yönetmeliklerle radyo ve televizyon kuruluşları hakkında çeşitli yaptırımlar uygulanmaya çalışılmasıyla birlikte değerlendirildiğinde, yaratılmaya çalışılan korku ortamının gelecekte daha da kötüleşeceğine dair endişelerimiz çoğalmaktadır.
Türk basını ekonomik ve özgürlükler anlamında zorlu bir süreçten geçiyor. Çalışan, üreten gazeteciler İzmir Gazeteciler Cemiyeti Üyesi Mustafa Balbay ve pek çok gazeteci gibi yazdığı haberlerden, yazılardan, kitaplardan dolayı hapiste veya yargı önünde. Üstelik cezaevinde bulunan meslektaşlarımız insan hakları, yasa ve yönetmeliklere aykırı uygulamalar nedeniyle “zulüm altında” olduklarını ifade ediyorlar. Gördükleri kötü muameleler nedeniyle zulüm altında olan sadece cezaevinde bulunan gazeteciler değil, sendikasızlaştırılan, hakları ellerinden alınan, çalışma koşulları ağırlaştırılan, yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanan, baskı, şiddet ve yıldırma politikaları altında görevini yapmaya çalışan bütün gazetecilerdir. Unutulmamalıdır ki; basının sendikal haklardan etkin bir biçimde yararlanamadığı dönemlerde basının üzerindeki sansür baskıları daha da artmıştır. Bu nedenle eğer özgür bir basından söz etmek istiyorsak, bunun en önemli şartının da kaybedilen hakların geri iadesi olduğunu biliyoruz.


Basında sansürün kaldırılışının simgesi olan 24 Temmuz Gazeteciler Günü'nde başta üyemiz Mustafa Balbay olmak üzere tüm gazetecilerin adil ve özgür yargılanması talebimizi bir kez daha yineliyoruz. Basın özgürlüğü önündeki tüm engellerin kaldırılmasını, düşüncenin suç olmaktan çıkarılmasını, gazetecilerin elinden alınan sosyal ve ekonomik hakların geri verilerek ekonomik anlamda refaha kavuşmasını bekliyoruz."

İnternet Gazeteciler Derneği

24 Temmuz Basın Bayramı`nın 102. yıldönümü nedeniyle İnternet Gazeteciler Derneği yazılı bir açıklama yaparak önemli açıklamalarda bulundu. İnternet Gazeteciler Derneği yaptığı yazılı açıklamada “Türkiye’nin daha özgür bir yola doğru ilerlediğini söylemek mümkün değildir” diyerek “Anayasa değişikliği oylamasında Kamuoyunu “Hayır” oyu kullanmaya davet ediyoruz” dedi.

 

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Orhan Erinç, ''tutukluluk sürelerinin ceza infazına dönüştüğünü ve zulüm altında olduklarını'' belirten gazetecilerin açıklamalarını, yüksek yargının kimi kararları dikkate alındığında yok sayma olasılığının giderek azaldığını söyledi.

Orhan Erinç, Geleneksel Gazeteciler Günü dolayısıyla Dolmabahçe Sarayı Hasbahçe'de düzenlenen ''TGC 2010 Basın Özgürlüğü Ödülleri'' töreninde yaptığı konuşmada, aralarında TGC üyelerinin de bulunduğu 45 gazetecinin, gazetecilik faaliyetlerinin örgüt suçu olduğu iddiasıyla tutuklu olarak yargılandığına dikkati çekti.

Erinç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Tutukluluk sürelerinin ceza infazına dönüştüğünü ve zulüm altında olduklarını belirten meslektaşlarımızın açıklamalarını, yüksek yargının kimi kararları dikkate alındığında yok sayma olasılığı giderek azalmaktadır. Benzer suçlardan tutuksuz yargılanmakta olan meslektaşlarımızın sayısı ise 17'dir. 5 gazeteciye birer yılı aşkın hapis cezası verilmiş, ancak haklarındaki kararların açıklanması geri bırakıldığı için yeni bir suç işleyene kadar serbest kalmışlardır. Bu uygulama, denetimli ifade özgürlüğü sürecini başlatmış, meslektaşlarımızın 'ben suçlu değilim' deme hakkını da ellerinden almıştır.
Ayrıca, Türk Ceza Yasası'nın çeşitli maddelerinden açılmış 700 davada meslektaşlarımız, hapis ve tazminat tehdidi altında yargılanmaktadır. Özetle aktardığımız bu bilgiler, ülkemizde halkın bilgilenme hakkını kullanabilmesinin önündeki engelleri de somut bir biçimde yansıtmaktadır. Özgür toplumdan söz edebilmenin ancak özgür gazetecilerin varlığı ile mümkün olacağı gerçeği karşısında, yetkilileri buradan bir kez daha uyarma zorunda kaldığımızı da bilgilerinize sunuyoruz. Basın Özgürlüğü Ödülü'nün 2010 yılında da veriliyor olmasının Türkiye'deki ifade özgürlüğü anlayışının yanlışlığını ortaya koyduğunu, uluslararası verileri de anımsatarak yineliyor, ödül alan mesajlarımızı içtenlikle kutluyoruz.''

Erinç, Türkiye'nin özgür gazetecilerin görev yaptığı bir ülke olması beklentisinde olduklarını da sözlerine ekledi.

 

Ödül töreni

Daha sonra geçilen ödül töreninde, Hürriyet Gazetesi Yazarı Sedat Ergin'e ''son 1 yıl içinde basın özgürlüğünün korunması konusundaki çalışmalara katkıları nedeniyle'' ''Kişi'' dalında ''2010 Basın Özgürlüğü Ödülü'' sunuldu.

Ödülünü TGC Başkanı Erinç'in elinden alan Ergin, yaptığı teşekkür konuşmasında, meslekte 35 yılını doldurduğunu ifade ederek, bu ödülü almanın ayrı bir duyarlılık ve sorumluluk getirdiğini söyledi.

Bugün sansürün kaldırılmasının da kutlandığını hatırlatan ve sansür anlamında birçok sıkıntılar yaşandığına işaret eden Ergin, her gün yeni bir meslektaşı hakkında dava açıldığını vurguladı.
Ergün, sıkıntının kaynağının TCK'nın 285'inci maddesinden kaynaklandığını ifade ederek, basın özgürlüğünün bir ülkenin demokrasisinin de göstergesi olduğunu, AB'nin raporlarına göre Türkiye'de basın özgürlüğünün tehdit altında bulunduğunu, bunun Türkiye'nin imajını gölgelediğini sözlerine ekledi.

Törende, ''Hapis cezası tehdidi altında olan ve cezaevinde bulunan gazeteciler adına'' Express Dergisi'nden İrfan Aktan, Radikal Gazetesi'nden İsmail Saymaz ve Azadiye Welat Gazetesi'nden Vedat Kurşun'a ödül verildi.

''Kurum'' dalında ise Bağımsız İletişim Ağı (BİANET), ''Türkiye'de alternatif ve hak odaklı gazetecilik alanında yapmış olduğu çalışmalarla demokrasinin gelişimi, bilgi edinme hakkı ve yurttaşlık bilincinin yerleşmesi konusundaki emekleri için'' ödül aldı.

Aktan'a TGC Başkan Vekili Turgay Olcayto, Saymaz'a TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, Bianet adına Yazarlarından Erol Önderoğlu'na TGC Başkan Yardımcısı ve Hürriyet Gazetesi Yazarı Vahap Munyar ödüllerini verdi.

Cezaevinde bulunan Kurşun adına babası Şükrü Kurşun'a da Radikal Gazetesi Yazarı ve Büyük Seçici Kurul Üyesi Altan Öymen oğlunun ödülünü sundu.

Baba Şükrü Kurşun, teşekkür konuşmasının başında davetlilere Kürtçe hitap etti.

Daha sonra sözlerine Türkçe olarak devam eden Kurşun, oğluna verilen cezanın haksız olduğunu savundu.

Törende, sürekli basın kartı almaya hak kazanmış aralarında Anadolu Ajansı (AA) Görsel Haberler Daire Başkanı Ömer İlhan Tekdal ve AA İstanbul Bölge Müdürlüğü muhabiri Erhan Bağcı'nın da bulunduğu 84 gazeteciye de plaketleri takdim edildi.

Gazetecilerin bir kısmına anı plaketlerini AA Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Dr. Hilmi Bengi sundu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun basın özgürlüğünün önemine işaret eden mesajları da okunan geceye, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve AA İstanbul Bölge Müdürü Ümit Kanoğlu'nun da aralarında bulunduğu, çoğunluğu medya dünyasından çok sayıda davetli katıldı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon