Ermeni Lobisi 1 - Diplomasi 0
Obama kendisinden beklenen cesaretli ve rasyonel tutumu sergileyemezse bile Ankara’nın “sıfır problem” ilkesi doğrultusunda yapması gerekenler vardır. Türkiye bölgenin en büyük ekonomik gücüne sahip ülkesidir ve ilişkilerin normalleşme yoluna girmesi ile aslan payını alacaktır.
Prof. Dr. Özay Mehmet Doğu Akdeniz Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı/Carlton Üniversitesi (Kanada) Emeritus Profesörü
5 Mart 2010 Salı günü, Amerikan Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde 23’e karşı 22 oyla kabul edilen 252 sayılı karar, uluslararası diplomasinin (Washington, Ankara ve Erivan’da yürütülen) yenilgisi, Ermeni lobisinin kazanması olarak yorumlanabilir. Ancak bunun oyunun sonu olmadığı, belki ilk devrenin skoru olduğu söylenebilir. Başlangıçta ortaya çıkan öfke yerini serinkanlı düşünceye bırakınca, bu sonucu değiştirmenin, yani Daşnakları ve Amerika’daki Ermeni diyasporasının fanatiklerini yenilgiye uğratmak için henüz geç kalınmadığı akla gelmektedir.
Acaba, Amerikan Kongresi’nde Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi ile aynı mecliste görev yapan Texas, New Jersey ve Masachussets temsilcileri gibi güçlü politikacılar ile sıkı bağları olan Ermeni lobisini, uluslararası diplomasi ile izole edebilmek mümkün olabilir mi? Kuşkusuz Amerika’daki Ermenilerin çok uzun bir zamandan beri bu politik oyun içinde olduklarını göz önünde tutmak gerekmektedir.
Önümüzdeki seçenekler
Ermeni lobisinin başarı tarihi 1920’lere, Amerikan Senatosu’nda Lozan Antlaşması’nın reddedilip onaylanmamasına kadar uzanmaktadır.
Bu nedenle, oyunun ikinci devresinde sonucu lehimize çevirmek için birinci devrede yapılan hataları, özellikle kaçırılan diplomatik fırsatları ve önümüzdeki seçenekleri ciddi bir biçimde değerlendirmek gerekmektedir.
Öncelikle sorulması gereken soru, Obama yönetiminin oylamaya giden süreç içinde neden bu kadar etkisiz kaldığı olmalıdır. Özellikle sözü edilen Amerikan yönetiminin Türk-Ermeni ilişkilerini normalleştirmek için doğrudan ya da dolaylı olarak büyük çabalar sarf ettiği göz önüne alınınca bu sorunun önemi daha da artmaktadır.
Obama yönetiminin mesajı
Obama’nın ülke içindeki popülaritesinin, yüksek işsizlik ya da ekonomik krizden çıkamama gibi nedenlere bağlı olarak düşmekte olduğu gözlemlenmektedir; Kongre’deki oylamaya ağırlık konmaması buna bağlanabilir. Bununla beraber, oylamaya bakıldığında Obama yönetiminin etkili olduğu, hatta 23’e karşı 22 oyluk sonucu tasarımladığı söylenebilmektedir. Daha açık bir deyişle Obama yönetimi Ankara’ya bir mesaj olarak oylamayı yönlendirmiştir. Bu mesaj, İsviçre’de dikkatli ve zorlu görüşmelerden sonra imzalanan protokollerin Türkiye tarafından öldürülmemesi biçiminde yorumlanabilmektedir.
Bu noktada, sözü edilen protokollerin Ankara’da, parlamentodan geçirilmesinde Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin hataları da tartışma gündemine girmelidir. Her şeyden önce, şimdiye kadar Türkiye’nin dış dünya tarafından övülen “komşularla sıfır sorun” politikasının tehlikeye düştüğünü görmek gerekmektedir.
Türkiye’nin 2025 yılında dünyanın en büyük on ikinci ekonomisi olacağı ve bunun Türkiye’yi büyük bir bölgesel güç haline getireceği türünden kestirimler göz önüne alındığında “komşularla sıfır problem” ilkesinin önemli olduğu açıktır. Bölgenin büyük bir güç odağı haline gelmekte olan Türkiye’nin komşuları ile olan her türlü sorunu çözecek kapa-siteye sahip olduğu açıktır. Komşularla sıfır sorun politikası, aslında var olan sorunların ekonomik güç ve etkinliğe dayalı bir diplomasi ile çözülmesi anlamına gelecektir. Geçtiğimiz aylar içinde, Erivan’la ilişkileri normalleştirmeyi amaçlayan protokollerin imzalanmasından sonra sanki Ankara bu konuda fikir değiştirmiş bir görünüm vermektedir. Türkiye’nin Azerbaycan ile dostluğuna büyük bir değer vermesi ve Karabağ sorununun çözülmesini talep etmesi doğrudur, haklıdır. Ancak Türkiye’nin dış politikasını kim belirlemektedir? Türkiye’nin bu konuda fikir değiştirmiş bir görünüm vermesi dış politikanın samimiyeti hakkında kuşkular yaratacaktır.
Hiç kuşkusuz Erivan da ilişkilerin normalleşmesi konusunda büyük hatalar yapmıştır. Sarkisyan yönetimi, Daşnakların ve diyasporanın fanatik taleplerine boyun eğmiştir. Bu fanatik çevrelerin, geçmişte Türk diplomatlarına karşı vahşi bir terör kampanyası yürüttüklerini kimsenin unutmaması gerekmektedir.
Ankara süreci durdurmalı
Protokoller ile ilgili olarak Ermeni Anayasa Mahkemesi’nin değerlendirmesi hatadır ve gelişmeyi önleyici kaba bir çıkış olmaktan öteye gitmemektedir. Mahkemenin protokoller ile ilgili yorumu hiçbir anlam ifade etmemektedir ve Ermeni yönetiminin bu protokollerdeki herhangi bir maddeyi, örneğin ortak tarih komisyonu kurulmasını uygulamaya sokmaması halinde Ankara’nın süreci durdurup hudutları kapatma dahil karşı önlem alması haklı ve tutarlı bir davranış olacaktır.
5 Mart oylamasında fanatik diyaspora ve onların destekçileri, çok az farkla da olsa kazanmışlardır. Bu Pirus zaferi Ermeni ayaklanması ile ilgili tarihsel gerçekleri ortadan kaldırmamaktadır. Belki, Amerikan Kongresi içinde seçim kampanyaları ve bu kampanyaların finansmanı için bir at pazarlığı yapıldığını göstermektedir. Amerikan Kongre üyeleri ve Amerikan yurttaşları 1915 yılında ortaya çıkan bu trajik tarihsel olayı öğrenmek istiyorlarsa Guenter Lewy, Justin McCarthy, Shaw and Shaw, Bernard Lewis ve benzeri Osmanlı tarihi üzerinde uzmanlıklarını kanıtlamış ciddi araştırıcıların yapıtlarını okumaları gerekmektedir. Önümüzdeki günlerde ve mutlaka 24 Nisan tarihinden önce Ermeni lobisine karşı harekete geçilmelidir. Bunun yolu ve yöntemi diplomatik etkinlik olmalıdır. Birinci devrenin mağlupları olan Ankara, Erivan ve Obama yönetimi sözü edilen diplomatik atağın üç ayaklı çerçevesini oluşturacaktır. Halen, imzalanan protokollerin kaderi ve Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşmesi için en büyük sorumluluk Obama yönetimine düşmektedir. Başkan Obama güçlü bir liderlik sergilemelidir ve bu liderliğin moral bir boyutu olduğu açıktır. Başkan Obama’ya 24 Nisan günü “J” sözcüğünü kullanacak ve diyaspora fanatiklerini ödüllendirecek ya da Nobel Barış Ödülü’nü hakkı ile almış olduğunu kanıtlayacaktır.
Obama kendisinden beklenen cesaretli ve rasyonel tutumu sergileyemezse bile Ankara’nın “sıfır problem” ilkesi doğrultusunda yapması gerekenler vardır. Türkiye bölgenin en büyük ekonomik gücüne sahip ülkesidir ve ilişkilerin normalleşme yoluna girmesi ile aslan payını alacaktır. Diyasporayı yenilgiye uğratmak için Erivan ile ilişkileri normalleştirmek gerekmektedir.
Bölgede ekonomik olarak güçlenen Türkiye ve paylaşılacak refah artışı, Ermenilerle olduğu gibi Kürt sorunu ve Azerbaycan ilişkilerinde çözüme ulaşmanın temelini oluşturacaktır.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza