Ermenistan Mahkemesi'nin Kararı
Uluslararası antlaşmaların, onaylandıktan sonra “anayasaya aykırılık” nedeniyle iptal edilmesi, devletin uluslararası sorumluluğunu doğurabilir. Ancak, Türk Anayasası’yla bağdaştığı konusunda duraksama olan antlaşmaların onay aşamasından önce, “öndenetim”den geçirilmesi “hukuk devleti” ilkesinin bir gereği sayılmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan arasında imzalanmış olan protokollerin, Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nce denetimden geçirildiğini ve uygun bulunmadığını öğrenmiş bulunuyoruz. Bu durum karşısında, bizim Anayasa Mahkememizin, uluslararası antlaşmalar konusundaki yetkisi (daha doğrusu yetkisizliği) konusunu açıklamak yararlı olacaktır. Burada amacımız, ilişkilerde sıkıntı yaratacağı anlaşılan Ermenistan Mahkemesi kararının içeriğini tartışmak değil, bizim hukukumuzun durumunu eleştirmektir.
Anayasaya göre, “Usulüne Göre Yürürlüğe Konulmuş” uluslararası antlaşmalar “kanun hükmündedir”. Bunlar hakkında, anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz (m.90/son f.).
Antlaşmaların “kanun hükmünde” olduğunu ve bunlar hakkında “anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamayacağı”nı belirten tümcelerin 1961 Anayasası’nın 65. maddesine ve bugünkü 90. madde metnine nasıl girdikleri hakkında bilgi vermek aydınlatıcı olacaktır.
1961 Anayasası’nın hazırlanması evresinde, anayasanın bütününü kapsayan, sistematik üç tasarı (taslak) ortaya çıkmıştı: Kısa adlarıyla, “Ön Tasarı”(Onar Tasarısı), “S.B.F. Tasarısı” ve “Temsilciler Meclisi Tasarısı”.
Antlaşmaların kanun hükmünde olduğuna ilişkin tümce (ya da benzer bir anlatım) bu üç tasarının (taslağın) hiçbirinde yoktu.
Usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş antlaşmalar hakkında, anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamayacağına ilişkin hüküm de bu üç tasarının hiçbirinde yoktu.
Antlaşmaların ‘öndenetim’den geçirilmesi
Antlaşmaları Anayasa Mahkemesi’nin denetim alanı dışına çıkaran böyle bir hükmün olmamasına karşılık, Anayasa Mahkemesi’ne bu konuda bir tür öndenetim yetkisi tanıyan bir düzenleme, üç tasarıda da yer almıştı. Bu düzenlemelerin öngördüğü usule göre, onaylanması söz konusu olan bir antlaşmanın anayasaya aykırı olduğu TBMM üyelerinin belli bir oranınca (örneğin üye tamsayısının beşte biri) ileri sürülürse onaylamayı uygun bulma kanununun kabulüne ilişkin işlemler, Anayasa Mahkemesi’nin kararına kadar durdurulacaktı.
Anayasa Mahkemesi, söz konusu antlaşmayı anayasaya aykırı bulursa, o antlaşma onaylanamayacaktı. Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde, bir antlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra anayasaya aykırılık nedeniyle iptali halinde, devletin uluslararası sorumluluğu söz konusu olacağından, anayasaya uygunluk denetiminin önceden yapılmasının zorunlu bulunduğu belirtilmişti. Madde, Temsilciler Meclisi’nde böylece kabul edilmiş, fakat o zamanki Kurucu Meclis’in üst meclisi durumunda olan ve askerlerden oluşan Milli Birlik Komitesi’nce, ilgili maddeye köklü değişiklikler getiren bir düzenleme yapılmış ve antlaşmaların, onaylanmadan önce, Anayasa Mahkemesi’nce, anayasaya uygunluk denetiminden geçirilmesine olanak veren hüküm, metinden çıkarılmış; bu yol kapatılmıştır.
Askeri kanat
Bunun üzerine, Temsilciler Meclisi Genel Kurulu’nda yeniden yapılan görüşmede, daha önce kabul edilmiş olan madde metnini -deyim yerindeyse “tersyüz eden”- yeni metin üzerinde hiçbir üye söz istememiş, böylece “askeri kanat”tan gelen yeni metin, üzerinde görüşme yapılmaksızın, aynen kabul edilmiştir. Bu durum, Temsilciler Meclisi dışından gelen güçlü bir etkinin rol oynadığını düşündürmektedir. Durumu bilenlerin, bu konuyu açıklamaları tarihe karşı bir görevdir.
1961 Anayasası’na, deyim yerindeyse “son dakikada” giren bu yeni düzenleme üstelik anayasanın gerek yasama gerekse yürütme organlarının işlemlerini yargı denetimine sıkı sıkıya bağlayan genel eğilimine açıkça ters düşmüştür.
Günümüzde yürürlükte bulunan anayasanın, 90. maddesi hazırlanırken 1961 Anayasası’nın 65. maddesi, birkaç küçük ve anlamın özünü etkilemeyen sözcük değişikliğiyle aktarılmıştır. Bu metin, 1982 Anayasası’nı hazırlayan Kurucu Meclis’in, tüm üyeleri askeri kanadı oluşturan Milli Güvenlik Konseyi’nce atanan “Danışma Meclisi”nden görüşmesiz geçmiş; 4 general ve 1 amiralden oluşan “Konsey” de, maddede herhangi bir değişiklik yapmamıştır.
Türkiye Barolar Birliği önerisi
Aralarında bulunduğum bir grup hukukçu tarafından Türkiye Barolar Birliği’nin isteği üzerine 2007 yılında hazırlanan ve 400 sayfayı aşan hacimde bir kitap olarak basılan (TBB yayını, 1 bası Ekim 2007) TC Anayasa Önerisi, uluslararası antlaşmaların onaylanmadan önce “öndenetim”den geçirilmesini öngörmüştü. Önerinin ilgili hükmüne göre: “Uluslararası antlaşma niteliğindeki metinler, onaylanmadan önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulur. Genel Kurul’un bilgisine sunuluşundan başlayarak otuz gün içinde Cumhurbaşkanı, metnin anayasa ile bağdaşmazlığını ileri sürerek Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. Bir siyasal parti grubu veya en az yirmi milletvekili de aynı gerekçeyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurabileceği gibi konu hakkında görüşme açılmasını isteyebilir. Hakkında Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmayan veya görüşme açılması isteminde bulunulmayan metinlerin onaylanması uygun bulunmuş sayılır. Anayasa Mahkemesi’nce, anayasayla bağdaşmaz bulunan uluslararası antlaşma niteliğindeki metinler onaylanamaz. Anayasa Mahkemesi’nce anayasayla bağdaşmaz bulunmayan veya hakkında görüşme açılmış olan metinlerin onaylanması, onaylanmanın bir kanunla uygun bulunmasına bağlıdır” (Öneri m.103).
Öneriye göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde oluşan belli bir uyum ve uzlaşma sonucunda, onaylanması konusunda görüş birliği sağlanmış olan uluslararası antlaşmaların onaylanması için “kanun” çıkarılması gerekmeyecektir. Böylece, tartışma yaratmayan konularda Meclis gündeminin boş yere işgal edilmesi ve kısa sürede onaylanabilecek antlaşmaların onay işleminin gereksiz yere uzaması gibi, uygulamada sıkıntı yaratan bir durum önlenecekti. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde, onaylanması için görüş birliği bulunmayan antlaşmalarla ilgili olarak, onaylamanın uygun bulunduğunun “kanunla” belirtilmesi gerekli olacaktı. Ama, anayasaya uygunluğu konusunda duraksama olan antlaşmalar, Anayasa Mahkemesi’nin denetiminden geçmeden onaylanamayacaktı.
Sonuç
Uluslararası antlaşmaların, onaylandıktan sonra “anayasaya aykırılık” nedeniyle iptal edilmesi, devletin uluslararası sorumluluğunu doğurabilir. Ancak, Türk Anayasası’yla bağdaştığı konusunda duraksama olan antlaşmaların onay aşamasından önce, “öndenetim”den geçirilmesi “hukuk devleti” ilkesinin bir gereği sayılmalıdır.
Kanunların ve belli koşullarla anayasa değişikliklerinin anayasaya uygunluğunu denetlemek durumunda olan Anayasa Mahkemesi’nden, uluslararası antlaşmaların denetlenmesi yetkisinin esirgenmesi kabul edilemez. Bu konuda bir “öndenetim” düzeninin kurulması gerekir. Ermenistan örneğinin de gösterdiği gibi, çeşitli yabancı anayasalarda da bu yöntem benimsenmiştir. Daha önce, çeşitli vesilelerle dile getirdiğimiz bu durumu, yeni anayasa hazırlıklarının yine gündemde olduğu bu günlerde bir kez daha anımsatmak istedik.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması