'Ezan, çan, hazzan' kenti gergin

Son dönemde üniversite kampuslarından arka arkaya 'karşıt görüşlü öğrenciler arasında' kavga haberleri gelmeye başladı. Hatay'da üniversite kampusunda dolaşıp öğrencilerle, öğretim üyeleriyle, halkla konuştuk...

'Ezan, çan, hazzan' kenti gergin
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 04.05.2013 - 09:21

Ülkenin en güneyinde yer alan Hatay’daki Mustafa Kemal Üniversitesi’nin (MKÜ) internet sitesinde “Hoşgörü ve bilimin adresine hoş geldiniz” deniliyor. Kent sokaklarında camilerle, kiliseler ve havralar yan yana. Duvarlardaki “Ezan, çan, hazzan (sinagoglarda ilahi söyleyen)”, “Hoşgörü başkenti” pankartları ile kentteki mozaik ve hoşgörüye vurgu yapılıyor. Ayrıca, kentte “Dünyanın ikinci büyük mozaik müzesi” olduğu vurgulanan bir Mozaik Müzesi de var. Oysa, bir süredir kentte yaşanan bazı gerginlikler “mozaik” metaforuna uygun çağrışımlar yapmıyor...

Hatay’dan poşu takan bir öğrenciye saldırı ve bu saldırıyı protesto eden öğrencilere üniversiteden yağan cezalar ve öğrencilerin kaldığı İnci Sitesi önünde “karşıt görüşlü” öğrencilerin birbirine girdiği, kamalar ve kesici aletlerin ele geçirildiği haberleri geldi. Arkasından, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş partisinin il kongresine geldiğinde saldırıya uğradı. Son iki yıldır, kentteki 15 bin dolayındaki Suriyeli de bir başka gerginlik ve gerilim vesilesi. Esnaf, Suriyelilere çok tepkili. “Bu zulüm sadece Sünnilere midir, bir tek Alevi gelmiyor” sözleri mezhep geriliminin ipucunu veriyor.

 

‘AKP’ye zerre kadar güvenmiyoruz’

Hatay muhabirimiz Mehmet Ali Solak’la birlikte MKÜ Tayfun Sökmenoğlu kampusuna girerken duvarlarda “Kızıldere son değil, kavga sürüyor” “Emperyalist savaşa karşı sınıf savaşı Don Quichotte”, “Her gün 1 Mayıs, her gün kavga” yazıları bizi karşılıyor. Kampus girişinde bir öğrenci 3. Gençlik Filmleri Festivali’nin broşürleri dağıtıyor. Broşürlerin üzerindeki “3-2-1 Barış” yazısı barış özlemine vurgu yapıyor.

Kampustan içeri adım atar atmaz, bir grup öğrencinin Dicle Üniversitesi’nde yaşanan olaylarla ilgili eylemine denk geldik. Amanos Demokratik, Özgür, Öğrenci Derneği (ADÖDER) üyesi bu gençlerle daha sonra dernek binalarında sohbet ettik.

Kaş, göz işaretleriyle aralarında oylama yapıp fotoğraf çekmemize izin vermediler. Botan, “akıllı kart”tan yakındı. “Ben bursluyum, bedava yemek yiyordum. Halk Bankası’nı özelleştirecekler, müşterisini arttırmak istiyorlar. Onun için bütün öğrencilere bu kartları verdiler” diyor.

Gençler öğrenci sorunlarından çok, çözüm süreci başta olmak üzere memleket sorunlarıyla ilgili görünüyordu. Botan, “Kürt’üm, derseniz, sınav geçme hakkınız yoktur. Eyleme giden bütün öğrencileri tespit ediyorlar, bunlar okulu geçemez” diye konuşuyor. AKP’ye “zerre kadar güvenmediklerini” söylüyor ve “Barış istiyoruz” diye ekliyor. “Gelecek kaygısı” ile ilgili sorularımıza ise “propaganda” yaparak yanıt veriyor: “Bizim gelecek kaygımız işsizlik değil, kan akmaması. Gençler ölmesin istiyoruz. Bunu yazabilecek misiniz bakalım? Bizim talebimiz Öcalan’ın özgürlüğü. Derdimiz gelecek değil, 25 milyonun önderinin özgürlüğüdür.”

 

‘Emir gelirse üniversite çok karışır’

ADÖDER’den sonra kampusta bir kahvede öğrencilerin “resmi” temsilcisi, MKÜ Öğrenci Konseyi Başkanı Şammas Başkaya ve arkadaşlarıyla buluştuk. Şammas Başkaya, hemen cebinden “Öğrenci Konseyi Başkanı” yazılı kartvizitini çıkarıp veriyor. Öğrencilerin “akıllı kart” eylemiyle ilgili olarak “O konu farklı yerlere çekilmek istendi. Başlangıçta kart için 10 lira talep edildi, sonra kaldırıldı. Sözde kart ücretlerini protesto etmek için eylem yaptılar, ama afiş ve sloganlar farklıydı. Güvenlik açısından o kart doğru” diyor. Siyasi hasımları görünen gençlerle, barınma sorunu konusunda anlaşıyorlar. Kent merkezinde öğrencilerin ev bulamadığını, ayda bin liraya ulaşan kiralar nedeniyle öğrencilerin çok sıkıntıda olduğunu anlatıyor. “Bayan arkadaşlarının Suriyelilerden rahatsız olduğunu, ancak son dönemde o işin durulduğunu” söylüyor.

“Antakya medeni bir şehir. Eskiden saat 02.00-03.00’e kadar rahat dolaşabilirdiniz. Artık akşam 22.00’den sonra rahat değil” diye ekliyor.

Şammas Başkaya, 9 kişilik öğrenci konseyinin 9’unun da “ülkücü” öğrenciler olduğunu söylüyor. Üniversitede Kürtlere yönelik bir ayrımcılık olmadığını savunurken yanında oturan Mehmet Karaduman’ın da Kürt olduğunu söylüyor. “Asimile olmuştur falan denmesin, annesiyle Kürtçe konuşur” diyor. Karaduman da, 9 kişilik üniversite konseyinde 4 Kürt olduğunu söylüyor. İnci Sitesi önündeki olaylar sırasında kendilerinin Ankara’da olduklarını, “bölücü örgüt üyelerine esnafın tepki gösterdiğini” öne sürüyor. Şammas Başkaya, “Mevzu Türk-Kürt meselesi değil, bölücü-vatansever meseledir” görüşünde. Çözüm sürecine katılmadıklarını vurgularken “Sayın Bahçeli o kadar sakin bir insan, o bile açık açık tehdit ediyor. Emir gelirse üniversite karışır” diyor. “Nereden emir gelecek” diye sorduğumuzda, lafı dolaştırıp konuyu kapatıyor. Poşu eylemlerini anımsatıp “Neden poşuya karşısınız” diye sorduğumuzda “Poşu takma niyeti önemli. Poşuyu takıp taş atarsa kabul edilmez” karşılığını veriyor. Yanındaki arkadaşı da “3 renkli poşu takıp gelirse hoşumuza gitmez. O arkadaşlar aşırı derecede ırkçı. İşin bu tarafı bize sakıncalı geliyor” diye söze giriyor.

 

‘Müşteri değil, öğrenciyiz!’

MKÜ için sosyal medyada bir ad kavgası yaşanıyor. MKÜ’nün adını “Mecbur Kalanlar Üniversitesi” olarak kullananlarla, üniversitelerinin adını yüceltmek için “Mecbur kalanlar değil, Mustafa Kemal Üniversitesi” diyenler sosyal medyada kapışıyorlar. Bu kavganın kampusta farklı yansımalarına da tanık oluyoruz.

Kampus girişindeki kafede iki öğrenci ile sohbet ediyoruz. Pınar ile Özge. En önemli sorunları barınma ve “akıllı kart”. Hem fotoğraflı öğrenci kimlik kartı, hem de banka kartı olarak kullanılması zorunluluğu getirilen “akıllı kart”lar nedeniyle “Müşteri değil, öğrenciyiz” diye eylem yapan öğrenciler, saldırıya uğramıştı.

Pınar, “Üniversite Halk Bankası ile anlaştı. Bu kartlara yükleme yapıyoruz. Kişisel bilgilerimizi bankalara verdiler, bankalar bize kart verdi. Banka kartı aynı zamanda öğrenci kimlik kartı, taşımaya mecbursunuz” diyor.

Özge, “üniversitede Kürt öğrencilerin çoğunun Kürt olduğunu söyleyemediğini, Kürtçe konuşamadıklarını” aktarıyor. Kız yurdunda bir odada 26 kişinin kaldığını anlatıyorlar. Özge, üniversitede “cemaat örgütlenmesi” olduğunu da anlatırken “Kız yurdunda her odadan sorumlu bir cemaat ablası var. Sabah namaza kaldırıyorlar, kalkmayanı dışlıyorlar” diyor.

 

‘Hocalar da rahatsız

Üniversitede bir grup öğretim üyesiyle de sohbet ettik. Ancak, “malum” nedenlerden adlarının yazılmasını istemediler. Bazı şikâyet ve eleştirileri şöyle:

- Rektör müthiş bir kadrolaşma içinde. Kadro açıldığında o kadronun koşulları o kadar ayrıntılı konuyor ki, bir kadro için istenenleri yazdık Google’a bir kişinin adı geldi, onu aldılar. Bir tek kişi başvurabilsin diye ilana çıkılıyor.

- Akademik gerileme var. Kalitesiz öğrenci yetişiyor.

- Tıp Fakültesi’nde emek verenlere kadro verilmiyor. Profesörlükleri verilmediği için bir beyin cerrahımız gitti, beyin cerrahi bölümü çöktü. Sürekli ihbarlarla korku imparatorluğu yaratılıyor.

- Güneydoğu’dan gelen öğrenciler “onlar Kürt” diye, Batı’dan gelenler “onlar yabancı” diye dışlanıyor. Bazı hocalar “O Arap onunla niye konuşuyorsun” diyorlar. “Ben de Arap’ım” dendiğinde “Onlar Alevi Arap, sen Sünnisin, onlar solcu” diyorlar.

8 Mayıs Çarşamba: Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler