Felsefenin resmi

Sanat nasıl eylemde bulunur? Deleuze, Francis Bacon: Duyumsamanın Mantığı'nda bu soruya iki yönden yanıt arıyor. Birincisi sanatçı açısından; onun dünyadaki etkinliğini düşünerek. İkincisi, sanat eserinin önündekiler için; eserin bedenler üzerindeki dolaysız etkilerini tartışarak.

Felsefenin resmi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.02.2010 - 07:58

Sanat eseri dediğimiz şey basitçe, izleyen, dinleyen, anlayan ve değerlendiren iletişim öznesi karşısına konumlanmış bir nesne midir, yoksa bizi içine katarak durağanlığımızı sarsan bir yoğunluk mudur? Deleuze, erken eserlerinden itibaren iletişimi sekteye uğratan karşılaşmaların peşindedir. Ona göre soru en baştan yanlış sorulmuştur. Düşünce kendisine ahlakı model almış, dışarıdaki nesnelerin temsil edilişinin düzenlemesiyle yetinmiştir. Ama bu durumda düşüncenin yaratıcı işlevi göz ardı edilmiş, onun gerçek eylemleri, yöntem sahibi bilgelik tarafından bastırılmıştır. Bir düşünce formu olarak sanat, bu nihilizmin üstesinden gelecek bir yaşam pratiğine yol açabilir: Bu dünyaya iman.
 

İnsanın insani olmayan dönüşümleri

Deleuze ve Guattari, Bin Yayla'da (A thousand plateaus) (1) üç farklı çağı ayırt eder. Klasizm madde-biçim ilişkisini geliştirirken, sanatçısına kaosu organize etmek, onu biçimlendirmek görevini verir. Burada sanatçının işlevi, tanrısal yaratıcılığa yakındır. Romantik dönemde ise karşı karşıya kaldığı şey kaos değil dünyanın zeminsizliğidir. Tanrı'ya başkaldıran sanatçının görevi, zeminsizliğe karşı yaratıcı temellendirmedir. İlkinde sanatçı dünyanın başlangıcındayken, ikincisinde dünyanın üzerinde düzenlemeleri çizer. Madde de artık biçimlendirilmesi gereken kaos değil, biçimlerin kendisinden doğduğu sürekli varyasyondur. Ama modern çağ yepyeni bir sorunu ortaya koyar. Klasik ve romatik dönemlerdeki ilişkilerin yerini malzeme-güç ilişkileri alır. Sorun artık evrenin maddi olmayan güçlerini malzemede yakalamaktır: Resim sanatı örneğin görünenleri temsil etmek veya yeniden üretmek değil, görünür olmayan güçleri görsel malzemede görünür kılmaktır.

Deleuze, Duyumsamanın Mantığı'nda figürün, figürasyondan (anlatı ve illüstrasyon) kurtarılması gerektiğini savunur. Figürasyon hâlâ dışsal bir nesneyle ilişkisi içinde sanata temsil ediciliği katar ve beyine hitap eder. Kuşkusuz bu tavır, düşünceye devletsi imgeyi model alan bilme/ tanıma işlevine kadar izlenebilir. Tüm bunların aksine resmedilmiş figür, temsili olan değil, duyumsamayla ilişkili duyulur biçimdir. Resim perspektiften, biçimlerden, merkezden ve periferden, kısacası öykülemeden kurtarıldığında, figür (beden) de biçimsizleşmeyi verecektir. Peki biçimsizleşme nasıl gerçekleşir? Duyumsama tam olarak bedeni kateden dalga ile ona etki eden gücün buluşması sonucunda ortaya çıkan titreşimdir. Bir yüzü etki eden güçken, diğer yüzü bedenin içinde bulunduğu ataletten kaçtığı çizgidir. Dolayısıyla Deleuze, Bacon resmindeki, görünmez güçlerin eylemleriyle yan yana duran biçimsizleşme halindeki bedenleri, 'oluş' kavramına yaklaştırarak tartışır; oluşlar her zaman ortada gerçekleşir. Bunlar, insanın insani olmayan dönüşümleridir. Böylece insan beyninin tanıma işlevi saf dışı bırakılırken, beden de dışarının güçlerine açılmış olur. Kısacası duyumsama bedendedir. Tüm bunların Hegel idealizminin aksi yönüne doğru ilerlediği görülebilir. Sanatın ölmekte olduğunu, çünkü kavrama ulaşamadığını düşünüyordu; rasyonalite öncesidir ve anlam hâlâ maddeye bağımlıdır. Deleuze ise aklın ve insan öznesinin ötesinde işleyen bedene önem verir. Sanat, Hegel'in söylediklerinin tersine, tine ulaşma çabasında bir basamak değildir; eksiksizdir, doğrudan evrensel, yaratıcı bir işleyiştir.

Duyumsamanın özü ritimdir. Deleuze ve Guattari ritmi evrenden eve, evden evrene uzanan kasılma-gevşeme olarak tarif etmişti. Bir ortam periyodik tekrarıyla varolsa da ürettiği tek şey farktır, yani bir ortamın diğerine geçişi, diğerinde bulunuşu ya da diğerinde yakalanışı olarak, -işte bu yüzden- ritim tekrar değil farktır. Her ortamın kaosa yanıt verme tarzı bir ritimdir, bu nedenle kaos ve ritim birlikte 'kaosmos' olarak adlandırılabilir. Ritim ifadesel olduğunda, yani renk, ses, koku gibi niteliklerle belirdiğinde ise Bin Yayla bunu 'yurt' olarak adlandırır.
 

Düşünülmeyeni düşünebilir, duyulmayanı duyulur kılmak

Felsefe Nedir? [What is philosophy?] (2) bu kavramları yeniden ele alır. Sanatı duyumsamadan boşaltarak tartışmanın ya da onun sözde temsile ilişkin verilerini öne geçirmenin, egemen algıları ve görüşleri yeniden ürettiği açıktır. Ama bu durumda kalıcılığın ne olduğu ve neyin kalıcı olduğu soruları açıklanamaz olarak kalır. Duyumsama bloğu (algılam olarak güçler ve duygulam olarak oluş) malzeme içinde saklanır. Algılam insan algısı değildir, doğrudan bedene etki eden güçler, insandan önceki manzaralardır; benzer olarak duygulam insanın duygulanışları değil, insanın çeşitli bitki, hayvan vb. oluşlarıdır. Asıl kendi kendisini saklayan şey duyumsamadır. Bu nedenle kalıcılık malzemeyi gerektirse de daha çok malzeme duyumsama içinde gerçekleşir. Sanat, algılamı nesne algılarından ve duygulamı öznenin duygulanışlarından kurtarmalıdır; böylece beden, hem insani biçimden hem de 'ben'den kaçar, kişiler manzaranın içine geçmiş olur. O halde sanatçının görevi, tutarlılık verilmiş, yoğunlaştırılmış bir malzeme içinde düşünülemeyen, görülemeyen, duyulamayan güçleri düşünülebilir, görülebilir, duyulabilir kılmaktır.

Tüm bunlar edebiyat için de söylenebilir mi? Edebiyatı diğer sanatlardan ayrı tutarak açıklamaya çalışan kuramlar vardır. Kuşkusuz bir ayrım vardır, ama bunun düzeyinin belirlenmesi gerekir. Aslında en başta söylenmesi gereken şey onun malzemesinin farklı oluşudur. Edebiyat temsil etmez. Deleuze ve Guattari algılamları ve duygulamları çekip kurtarabilmek için yazarın dili eğip büktüğünü söyler. Üslup nedir sorusuna verilecek en iyi yanıt budur. Bin Yayla'da iki tür kitap ayırt ederler. Ağaçsı olanlar, despotik sesin temsil edildiği, ikili karşıtlıkların üzerine kurulmuş -ki en başta kitap ile gerçek dünya karşıt terimlerdir- anlatıcı, yargılayıcı işlevi olan kitaplarken, köksapsı (rizomatik) olanlar dünyanın iyi veya kötü bir imgesi değil, onunla birçok yönde bağlantılı çokluktur; bir şeye işaret etmez, bir anlama gelmez, ama nasıl kullanıldıkları, dünyadaki etkinlikleri önemlidir. Bunu edebiyat bağlamında mümkün kılan, agramatik kullanımlar veya atipik ifadeler gibi doğrudan duyumsamayla bağlantılı, dili kurallarından kaçıran eylemlerdir. Bu, minör edebiyat olarak da adlandırılır ve özetle duyumsamaların sözcükler ve sözdizimleri içinde yaratılmasıdır.

Köksapın da gösterdiği gibi doğa sanat gibidir ya da herhangi bir eserin doğaya mı sanata mı ait olduğuna karar verilemez. Sanatsal olan için, doğal ve yapay gibi hiçbir karşıtlık düşünülemez. Ev ile evreni birleştiren doğadır. Bu nedenle evren hem bir kaos hem de büyük bir senfonidir (kaosmos). Bu şöyle de ifade edilebilir: Sanat, kaosa verilen yanıttır. Dolayısıyla Felsefe Nedir?'in ünlü tezi şudur: Sanat sonsuzu yeniden bulmak için sonludan geçer.

Sanatçı egemen algılar (temsil) ve görüşlerle çevrilmiştir; Deleuze'a göre boş beyaz bir tuvalin karşısında değildir, bunu varsayan figüratif inançtır. Aslında temizlemesi, boşaltması gerekir. İlk yapması gereken iş ise model-kopya mantığının üstesinden gelmek olmalıdır. Platon'un sanatı küçük gören görüşlerinin aksine Deleuze, modelle bağını koparmış mevcudiyetlerin arayışındadır. Ressam bunun için gözüne değil eline güvenir.

Deleuze, Duyumsamanın Mantığı'nda sanat için bir çağrı yapar, ama bu ses çok daha derinden gelir, Nietzsche'nin olumlamasıdır bu: Yeni yaşam olanaklarının yaratılması. Onun felsefesine nereden girilmesi gerektiğini söyleyen kurallar yoktur, adım adım kat edilmesini zorunlu kılan bir patika da bir kronoloji de yoktur. Her kitap bir diğerine bağlanır. Her biri tüm diğerlerinin özetidir. Kavramlar her bir eserde, olumlayıcı bir mantıkla yeni yaratıcı çizgiler ekler. Duyumsamanın Mantığı, onun yarattığı kavramların sanatsal bir bağlamda ele alındığı önemli bir eser, hem bir başlangıç hem bir sonuç; ya da ne başlangıç ne sonuç, tüm diğer kitapları gibi ortada, bir köksap. Önsözünde de belirtildiği gibi hem bir resim felsefesi hem de felsefenin resmi.

Francis Bacon: Duyumsamanın Mantığı/ Gilles Deleuze/ Norgunk Yayıncılık/ 160 s.

(1) A Thousand Plateaus, Gilles Deleuze, Felix Guattari, University of Minnesota Press, 2007

(2) What is Philosophy?, Gilles Deleuze, Felix Guattari, Verso UK, 2009; Felsefe Nedir?, Gilles Deleuze, Felix Guattari, Yapı Kredi Yayınları, 2006

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler