'Fevkalade nüsha'ya fevkalade sansür

Gezi Direnişi özel sayısının basımı durdurulan NTVT'nin yayın yönetmeni Gürsel Göncü yaşananları anlattı.

'Fevkalade nüsha'ya fevkalade sansür
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.07.2013 - 09:21

Kısa bir süre önce 54. sayısının basımı Doğuş Yayın Grubu’nca durdurulan NTV Tarih (NTVT) dergisinin o durdurma anına kadarki Genel Yayın Yönetmeni Gürsel Göncü’yle sohbet ederken, Can Yücel’in bir şiiri geliyor aklıma: “Türkiye’de en çok basılan kitap, / Ne Yaşar / Ne Aziz / Ne Kuranıkerim / Türkiye’de en çok basılan eser / Sansürdür, kardeşim, sansür!”

“Bugünlerde buradaki ‘sansür’ sözcüğünü ‘otosansür’ ile değiştirsek nasıl olur” diye soruyorum. “Gayet isabetli olur” diye yanıtlıyor.
Ama eklemeden de edemiyor:

“Otosansür sadece siyasi baskı korkusundan kaynaklanmıyor bu arada. Yayın organları, kendi müşterisi belledikleri insanların reaksiyonlarından da çekiniyorlar. Nalına mıhına yayın yapamıyorlar. Siyasi otorite tabii her şeye siyaseten bakacak; ama gazete ve TV’lerde de aynı durum var. NTVT, biraz da tarih dergisi olmanın verdiği avantajla bu aktüel rezaletin dışında kalabilmişti. İslam tarihinin İslamcılara, Orhun Yazıtları’nın Türk milliyetçilerine, Ekim Devrimi’nin solculara, Dersim katliamının Kürtlere ait olmadığını gösterdi.”

‘Bize yakışmazdı’

- Peki, basımı durdurulan sayının, NTVT’nin bugüne kadarki yayın çizgisine uygun düştüğü söylenebilir mi?

- NTVT’nin en önemli özelliklerinden biri de, gündemdeki meselelerin tarihi boyutlarını hemen her sayısında ele almasıydı. Bu konuları, bir tür anakronizm veya tekerrürcülük mantığıyla değil, daha ziyade az bilinen, bilinmeyen geçmiş referanslarına vurgu yaparak yansıttık. Aynı şekilde bunu yaparken, “nalına mıhına” dediğimiz bir anlayışla, herhangi bir dünya görüşü veya ideoloji tarafından kirletilmemiş, tazeleyici yaklaşımlara, sözlü tarih malzemelerine, geçmiş mekânların aktüel fotoğraflarla kıyaslanmış görüntülerine, arazide test edilmiş tarihi verilere, insan hikâyelerine, bilgi kutucuklarına, iyi işlenmiş haritalara yer verdik. Dolayısıyla Gezi Parkı eylemleri gibi neredeyse tüm ülkeyi sarsmış bir gelişmeyi görmezlenmek veya idareten birkaç sayfa ayırmak, zaten 53 sayıdır yaptığımız işe aykırıydı, bize yakışmazdı ve okura saygısızlıktı. Yani her zamanki gibi işimizi yaptık.

Bir özel sayı

- 54. sayının öncekilerden farkı neydi? Gezi Parkı Direnişi’ne nasıl yaklaşıyor, okurlara nasıl sunuyordu?

- Yayımlanmayan sayının öncekilerden tek farkı, bunun bir özel sayı, bir “fevkalade nüsha” olmasıydı. Dergideki tüm sabit bölümleri de, Gezi hadiseleri veya onunla tarihsel benzerlikler taşıyan veya onun gündeme getirdiği temalarla ilgili olarak hazırladık. Kapağımızda da bir Osmanlı dönemi minyatürü tekniğiyle yapılmış bir uygulama yer alıyordu. Kırmızı elbiseli bir kadına gaz sıkan bir Osmanlı askeri. Amacımız, başlığımızda yansıdığı gibi hem “Yaşarken Yazılan Tarih”e bir not düşmek hem de gelecekte bu dönem üzerine çalışacak insanların kullanacağı malzemeye bir katkı sağlamaktı. Şu an internet ortamında (yasarkenyazilantarih.com) herkese açık olan sayfalara bakıldığında, zaten herhangi bir siyasi tutum alış veya güzelleme veya yerme üzerine kurulu bir yaklaşım olmadığı rahatlıkla görülebilir.

Dokunaklı saatler

- Derginin basımının durdurulduğunu nasıl öğrendin?

- Derginin basılmayacağı, matbaaya yollanmasına saatler kala belli oldu. Bana sözlü olarak bildirildi. Arkadaşlara ve o sırada derginin son düzeltmelerini yapan hocalarımıza durumu anlattım. Herkes çok üzüldü; ama derginin basılmayacağını bile bile sabah 04.00’e kadar çalışmaya devam etti. Dokunaklı saatlerdi. Ertesi gün de derginin yayınının tamamen durdurulması kararını aldılar. Ben yine de birkaç gün bekledim; belki aklıselim galip gelir, kararlarını değiştirirler diye. Ama olmadı. Herhalde “Artık daha fazla kaybedecek itibarımız kalmadı” diye düşündüler ama, bence telafisi imkânsız bir itibar kaybı daha yaşadılar.

‘Gazetecilik yapılmıyor’

- Son dönemde medyanın önemli sayılabilecek bir bölümünün iktidarla bütünüyle uyumlu bir yayın çizgisi izlemeye yönelmesini nasıl yorumluyorsun?

- Merkez medya denilen mecralar, artık “hangi haberi vermemeliyiz” üzerine kurulu bir düzenekte çalışıyor. Böylesi 12 Eylül ertesinde bile olmamıştı. O vakitler sansür vardı, şimdi otosansür var. Siyasi iktidar her zaman basın üzerinde baskı uygulamıştır ve doğası gereği bu normaldir. Ama medya patronu olmak, medya yöneticisi olmak zaten bu baskı ortamında bir denge kurmak, binbir takla atarak işini hakkıyla yapmak demek. Özellikle son yıllarda, “zaten baskı var, bu haberi yapamayız, yaptırtmazlar” bahanesi, gazetecilerin, yöneticilerin iyiden iyiye tembelleşmesine yol açtı. Hükümete muhalif medya organlarında bile gazetecilik yapılmıyor; sadece hükümete reaksiyon var. Tabii aksiyon almak, haber bulmak, araştırmak kolay işler değil. Bence gazeteciler ve medya yöneticileri siyasi otoriteden ziyade kendilerini sorgulamalı.

Başka bir adla devam

- Amerikalı yazar Ralph Waldo Emerson, “Yasaklanan ya da sansür edilen her sözcük yeryüzünün dört bir yanında yankılanır durur” diyor. NTV Tarih, başka bir adla da olsa, farklı bir ortamda yayınını sürdürecek mi?

- Başka bir isimle yayınımızı sürdüreceğiz. Çünkü bu dergi Türkiye’nin dergisiydi. Sadece 35 binlik net aylık satışıyla değil, farklı kesimlerden, farklı şehirlerden, farklı yaş ve gelir gruplarından okurlarıyla varolan, satış geliriyle yaşayan ve reel olarak kârda olan bir dergiydi. Binlerce okurumuzdan ve okurumuz olmayan insanlardan gelen destek mesajları bize güç veriyor. Sadece Gezi hadiselerinden dolayı değil, hatta Gezi eylemcilerine karşı olan insanlardan bile çok sayıda destek mail’i alıyoruz. İnsanlar çok şeyi unutabilir ama kaliteli ürünü asla unutmaz. “Yaşarken Yazılan Tarih”in gösterdiği gibi, yeni dergimizle de tarih her dem taze kalacak.
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler