Gerçek kötüleri görelim

Terry Eagleton, edebiyat kuramcısı kimliğiyle kötülük kavramına metinler ve kahramanlar yardımıyla eğilirken Kötülük Üzerine Bir Deneme'de, hem geçmişteki hem de güncel siyasi ve toplumsal gelişmeleri harmanlayarak biraz da ahlaki sorgulamalara girişiyor.

Gerçek kötüleri görelim
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 15.12.2011 - 07:39

Kimilerinin kurgusal olan her şeyde iyiliğin kazanmasını ya da öne çıkarılmasını isteme gibi takıntısı var. Bugünlerde büyük oranda törpülense de, bunun hâlâ bir geçerliliği bulunuyor. Kurgusal üretimlerin hayattan parçalar taşıdığı ve biraz onu sorguladığı da açık.

İşin 'ters' noktası yaratılarda arada bir işler yolunda gitmiyor, kötü karakterler satırlara tebelleş oluyor. Marksist edebiyat kuramı uzmanı, modernite üzerine eğilmesiyle tanınan ve kültürel çalışmaları geleneksel edebiyat teorisiyle bir araya getiren, çeşitli gazete ve dergilerde politik olayları yorumlayan makaleler yazan Terry Eagleton'ın (TE) odaklandığı şey bu. Kötülüğün edebiyattaki yansımasını, kahramanlar ve anlatımlar yoluyla ele alıp gündelik yaşamdaki iz düşümünün peşinden gidiyor.

'Kötü'nün iyisi

TE, kötülüğün 'ele geçirilmişlik hali' olduğuna dair inancın sorgulamasını yaparken işin trajikomik tarafına değinmekten de geri durmaz: 'Kötü insanların vücutlarına şeytanın girdiği ve şeytan tarafından 'ele geçirildikleri' söylenir bazen. Gerçekten de şeytani güçlerin çaresiz kurbanıysalar, lanetlemeyi bırakıp acımalıyız onlara (') İnsanların ele geçirilme inancı, Nuh Nebi'den kalma özgürlük ve determinizm meselesini sansasyonel bir dramatizmle gündeme getirir (') Kötülük kendine bir yabancılaşma durumu mudur? Yani bu iğrenç güç, hem sensin hem de değil misin? Belki de kötü, bir sarı basın yazarıdır ve aynı zamanda kişiliğinin tam yüreğine yerleşmiştir (') Başkalarını kötü oldukları için cezalandırmak isteyenler, kendi özgür iradeleriyle kötü olduklarını kabul etmek zorundadır.'

TE'ye göre 'kötü' kelimesini kullanmak karın boşluğuna indirilen bir yumruğa benzer. Tartışma biter ve her şey kestirilip atılır. 'Kötü'nün anlaşılır bir tarafı olmayacağı düşünüldüğü için etiketleme veya kısa yolu seçme tüm süreci sonlandırır.

Birine 'kötü' deyip bilincimizin tekinsiz noktalarında ona yer vererek onu sabitlemek geleneksel tutumdan öte herhangi bir anlam taşımıyor. Dahası işin bir de psikolojik ve psikanalitik boyutu var. 'Kaba isteklerini gerçekleştirmek üzere harekete geçen kötü', zihinsel tekinsizlikten gerçek dünyadaki tekinsizliğe geçiş yapar (ya da yaptırılır); bir anlamda boyut değiştirir.

Gelgelelim konunun teolojik tarafı da ağır basar. 'Kötü', cehennemlik olarak algılanınca gideceği başka herhangi bir yer de kalmaz. TE, geleneksel teolojinin bu kalıbının edebiyatta da kendini gösterdiğini ifade eder ve buna göre 'cehennemde olmanın, Tanrı'nın sevgisini bile isteye reddederek onun elinden düşme' anlamı taşıdığını söyler. Böylelikle cehennem de 'insan özgürlüğüne yapılabilecek en cafcaflı iltifat'a dönüşür. Eh, 'ilk günah' konusu da buna ucundan köşesinden eklemlenir:

'İlk günah atalarımızdan değil ebeveynlerimizden kalmıştır bize; onlara da kendi ebeveynlerinden mirastır. Geçmiş, bizi biz yapandır. Hayaletimsi atalarımız, arzularımızı önceden programlayarak ve eylemlerimizi haylazca çarpıklaştırarak en sıradan hareketlerimize dahi sinmiştir (') Tıpkı ilk günah doktrininde olduğu gibi defolu sevgimiz benliğimizin tam merkezinde yer alır ama bunun için hiç kimseyi suçlayamayız.'

TE, edebiyatta (daha da özel olarak romanda) kötülüğü incelerken pek çok yapıtta buna dair ortak nokta saptar; tekinsizlik, korkutucu sıra dışılık, aşırı yüzeysellik, anlam ihlali ve sonsuz bir döngünün zihin uyuşturan yapısı. Bir anlamda kötülüğün öznesi 'kötüler', lanetlenmiş tekinsiz tiplerle epey benzerlik gösterir.

Zizek'e atıf yapan TE, onun kötülük tanımlamasını bir kenara not eder: 'Kötü, bizi hep geri dönmekle tehdit eder. Fiziksel yok oluşunu mucizevi bir şekilde aşıp bizi bir türlü rahat bırakmayan hayaletimsi bir varlıktır kötü.'

Kötülüğün teolojik bağlamda değerlendirilmesi, hemen her şeye sinen bir durum. TE, bunun alt metnini açıklarken aslında günlük yaşamın bilinçaltını da sunar bize: 'Tanrı kimseyi cehenneme yollamaz. Tanrı'nın inayetini reddederek -eğer böyle bir geri çevirme anlaşılabilirse- sen kendin gidersin oraya. Bu insan özgürlüğünün nihai, korkunç sonucudur. Ona karşı durduğumuz için Tanrı'yı suçlayamayız (') Tanrı, kendi kullarının merhametine kalmıştır. Kendini cehennem yoluna vurmak insanın Tanrı karşısındaki nihai ölümcül zaferidir, giyotinden kurtulmak için birinin kendi kafasını kesmesi gibidir. Ama Tanrı'yı alt etmenin de başka yolu yoktur zaten. Tanrı'yı köşeye sıkıştırmanın tek yolu budur.'

Kötüler için yıkımın özel bir anlamı var. Çünkü bu edim TE'ye göre 'Tanrı'nın yaratma gücünü gölgede bırakabilmenin tek yolu.' Kötünün mantığı, yaratılmış olanda anlam bulamamasında aranmalı. Kötü için sadece var olmak kendi başına bir iyiliğe karşılık gelir. 'Kötü'nün iyisi de budur bir ölçüde. Ama bu bile kötülerin, hayatın sürdüğü acı gerçeğine karşı 'her şeyi yok etme' çözümünü ötelemez. Onlar Tanrı'nın eylemini tersine çevirmeye uğraşır.

Kötülüğü, dünyadan mesafeli bir şekilde nefret etme diye algılayanlar; roman kahramanları aracılığıyla bunu böyle gösterenler de var. Burada devreye ölüm güdüsü girer; böylece kötülük bir çeşit aşkınlığa dönüşür.

Bir bilmece var

Kötülüğü, daha doğrusu kötüleri ucube ya da acuze ve cadı biçiminde görüp göstermenin; onlara anlamlar yüklemenin de bir seçenek olduğu ortada. Onlar bu yönleriyle TE'nin de dediği gibi makul toplumsal düzen için hayli ciddi bir tehdit (aslında 'makul toplumsal düzen' de ayrı bir tartışma konusu ama neyse!).

TE, 'düzen karşıtlığı' deyince bir başka örneği daha önümüze sürer: 'Yılan yiyen yaşlı androjenleri devrimci yapan -halihazırdaki siyasi toplumları çökertme girişimleri- aynı zamanda onlarda neyin eksik olduğunu da gösterir. Toplumsal düzene diş bilerler, çünkü bedensel var oluşu toptan reddederler. Bedensellik onların sadece kimi zaman uğradıkları bir dünyadır, yaşadıkları dünya değil.'

TE, kötülüğü ekine köküne ayırmayı denerken saptığı yolda ve incelediği örneklerde 'amaçsızlıkla' yüzleşir, hatta neden-sonuç bağlantısızlığıyla: 'Kötülüğün işe yarar hiçbir amacı yoktur ya da öyle görünür. Kötülük sapına kadar amaçsızdır. Amaç gibi yavan bir şey onun ölümcül saflığını lekeler. Bu yönden, eğer bir gün var olduğu ortaya çıkarsa var olmak için hiçbir sebebi olmayan Tanrı'ya benzer. Tanrı'nın var olmak için tek sebebi, yine kendisidir. Evreni de, belli bir amaçla değil, eğlenmek için yaratmıştır. Kötülük, sebep-sonuç mantığını reddeder. Görünürde bir amacı olsaydı, bölünmüş, kendine yabancı ve kendinden sapmış olurdu. Ama hiçliği böyle sıfatlarla oluşturamazsınız. Zaten bu yüzden kötülük zamanın içinde var olamaz. Zaman değişim demektir ama kötülük sonsuza değin, sıkıcı bir şekilde aynıdır.' Buradan bakıldığında kötülük, 'bir şeyleri hastalıklı biçimde hor görme'yle bütünlenebilir.

TE'ye göre içinde kötü karakterler barındıran eserlerdeki kişilerin hepsinde görülmese bile çoğunlukla kötülük tam bir kayıtsızlık hali. Aynı zamanda kötülüğün belirgin iki yönüne atıf yapar yazar: 'Kötülük, bir yandan var olanın sinsi bir eksikliği, öte yandan tam tersi; anlamsız bir varlığın korkutucu üremesi.'

TE'nin notlarına ve incelemelerine göz attığımızda 'lanetliler'in kurtarılmak istenmediğini, çünkü kurtarılırlarsa gerçekliğe karşı başkaldırı kartının ellerinden alınacağını düşündüklerini görürüz. O halde kötülüğün bir başka özelliği daha gün yüzüne çıkıyor: 'Kötülük, bir tür kozmik küskünlük ve kötüler, en çok dayanılmaz sefilliklerini ellerinden almak isteyenlere saldırır.'

TE, durmak bilmeyen kötülük betimlemelerine sürekli yenilerini eklerken her seferinde çıtayı biraz daha yükseğe taşır. Tıpkı kötülüğü 'zevksiz, kitsch ve banal' diye nitelemesinde ve devamında olduğu gibi: 'Kötülükte, kendini bir imparator gibi göstermeye çalışan bir palyaçonun gülünç fiyakası var.'

TE'ye göre kötülük, ister edebi bir yapıtta isterse günlük yaşamda olsun, insana kendisini açma ve nasıl bir insan olduğunu anlatma fırsatı verir. Bu haliyle bir tür gösterge şeklinde algılanabilir. Kötülüğün 'bilmece' biçiminde anlaşılması da olası. Mükemmellikten uzak dünyada insanların birbirini sakat bırakması, sömürmesi ve özgürce ezmesi, bu 'bilmeceyi' daha da içinden çıkılmaz hale getirir.

TE, kötülüğü yüzyılımızda nereye koyabileceğimizi tartışırken güncel bir konuya temas etmek durumunda kalıyor: 'Richard J. Bernstein Radikal Kötülük adlı kitabında 2001'de Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan saldırıdan 'kötülüğün zamanımızdaki cisimleşmiş hali' diye bahseder. Yazar, ABD'nin geçtiğimiz elli yılda New York'taki trajedide hayatını kaybedenlerle karşılaştırılmayacak kadar çok sayıda masum sivili öldürdüğünün farkında değil galiba (') Bernstein kendi ülkesinin özgürlük adına gerçekleştirdiği diktatörlük ve kasaplığı görmezden geliyor. Kötülük, ona sorarsanız hep başka yerde.'

TE, kötülüğü edebiyatta, günlük yaşamda veya kendi içimizde; her nerede ararsak arayalım, konunun bir şekilde ahlaki sorgulamalara, hatta etiketleme sorunsalına dayandığını belirtir. İşin nirengi noktası bu olmalı: Kötü kim ve ne? Neye göre kötü veya değil? Gerçek kötü ve kötülük nerede ve nasıl aranmalı?.. Bu veya benzer sorulara verilecek yanıtlar hepimiz için önemli. alibulunmazcumhuriyet.com.tr http://bulunmazali81.blogspot.com

Kötülük Üzerine Bir Deneme/ Terry Eagleton/ Çeviren: Şenol Bezci/ İletişim Yayınları/ 144s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler