'Gezi Parkı, işgal alanı değildir'
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Gezi Parkı işgal alanı değildir. Eylem yapan vatandaşlara sesleniyorum. Türkiye'de büyük bir oyun oynanmak isteniyor" dedi.
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grubu'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin son iki haftadır başta İstanbul olmak üzere Ankara, İzmir ve değişik şehirlerde çok farklı boyutlarda, farklı katmanlarda bir kısım gösterilere sahne olduğunu söyledi.
Başkan Erdoğan, Taksim'in yayalaştırma projesi kapsamında, Taksim Gezi Parkı'ndaki bir kaç ağacın sökülmesi, taşınması aşamasında başlayan gösterilerin amaç, kabuk değiştirerek, ilk çıktığı andan çok farklı noktaya ulaştığını belirtti.
AKP olarak, toplumsal olayları okumak, yaşanan olayları analiz etmek ve iyi değerlendirme konusunda her zaman çok büyük hassasiyet içinde olduklarını vurgulayan Erdoğan, sandık sonuçlarını, düzenli olarak yaptırdıkları anket sonuçlarını doğru okuyarak bugünlere ulaştıklarını ve bu başarıyı elde ettiklerini söyledi.
Sandıktan çıkan sonuçların, tartışmasız bir zafere işaret ettiğinde kendilerini mağrur, mütekkebbir muzafferlerin yerine değil, kaybetmişlerin yerine koyduklarını kaydeden Erdoğan, hiç kimsenin yenilmiş duygusuna kapılmaması için azami hassasiyet içinde olduklarını anlattı.
Erdoğan, hatta meydanlara, caddelere teşkilatlarının dolmasına izin vermediklerini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "2009 mahalli seçimlerinde olduğu gibi sandıktan çıkan sonuçlar kesin zafere de işaret etse, netice istediğimiz gibi olmadığında en küçük detayına kadar süreci analiz ettik. Nerede hata yaptığımızı, yanlış yaptığımızı, tüm tarafsızlığımızla, tüm boyutlarıyla değerlendirdik. 12 Haziran seiçmlerinn ertesi günü ekiplerimizi topladık, seçim sonuçlarını analiz ettik, dersler çıkarmaya, bize oy vermeyen kitleyi de anlamaya çalıştık. Sadece sandık sonuçları değil 10, 5 yıl boyunca her toplumsal olaya böyle bir samimiyetle, hassasiyetle yaklaştık. Terör meselesine böyle bir hassasiyetle yaklaştık, farklı toplumsal kesimlerin, farklı etnik grupların, inanç gruplarının meselesine böyle bir samimiyet, hassasiyetle yaklaştık. Biliyorduk ki biz şu anda bir devlet yöneticisi olarak mal, can, akıl, nesil, inanç güvenliğini sağlamak durumundayız. Bunlar bizim asli görevlerimizdir, bunu başarmak durumandayız. Cumhuriyet mitinglerini dahi özünü, içeriğini, hedefini, gayesini bildiğimiz halde acaba göremediğimiz farklı boyutu var mıdır diyerek, son derecek dikkatli şekilde değerlendirdik. Biz farklı toplum kesimleriyle inatlaşan bir parti asla olmadık, asla böyle bir parti de olmayacağız. Yüzde 50'nin oyuyla da iktidara gelmiş olsak, kendimizi her zaman yüzde 100'ün partisi, yüzde 100'ün iktidarı olarak gördük. Daima kucaklayıcı dil kullandık, her zaman birleştirici, bütünleştirici üslup kullandık. Yola çıkarken etnik milliyetçiliği, bölgesel milliyetçiliği, dinsel milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldığımızı söyledik. Asla ülkemizde etnik ayrımcılık yapılamaz, dinsel ayrımcılık, bölgesel ayrımcılık yapılamaz dedik. Batı, bugüne kadar ne gördüyse Doğu, Güneydoğu da aynısını, Kuzey ne gördüyse Güney de aynısını görecek dedik. 81 ilimizin tamamına eşit mesafede olduğumuzu, ülkemizin 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarının, aynı şekilde, inşallah modern bir ülke anlayışıyla tarafımızdan kucaklandığını, kucaklanacağını söyledik. Bunu da büyük ölçüde başardık, başarmaya da devam ediyoruz."
'Kardeşlik kavramı, tüm faaliyetlerimizin odak kavramı'
Başbakan Erdoğan, 10,5 yıl boyunca yaptıkları tüm açıklamalar ve uygulamalarda bunun görüleceğini dile getirdi. "10-11 yıl önce Hakkari, Şırnak, Iğdır, Ağrı, Muş'a havaalanı yapılacak dense kim inanırdı?" diye soran Erdoğan, bunların hepsinin, şu anda hayata geçtiğini, Iğdır'ın açılışını yaptığını, Hakkari ve Şırnak'ın da bitmek üzere olduğunu anlattı.
Erdoğan, bütün bunların, bölgelere, insanlara yaklaşım tarzlarını gösterdiğini belirterek, "Bir ayrımcılığın içinde olmadığımızın bunlardan daha güzel bir ifadesi, ıspatı olabilir mi? 76 milyonu bir ve beraber olarak tanımlayan millet kavramı, bizim konuşmalarımızda, açıklamalarımızda en fazla zikrettiğimiz kavramdır. Kardeşlik kavramı, tüm konuşmalarımızın olduğu kadar tüm faaliyetlerimizin odak kavramıdır. Birlik, bütünlük, dayanışma, paylaşma kavramı, her zaman üzerinde dikkatle durduğumuz, yaşadığımız ve yaşatma mücadelesi verdiğimiz kavramlardır. Ötekileştiren, ayrıştıran, farklılaştıran bir çizgiyi hiçbir zaman kabul etmedik, hiçbir zaman böyle bir çizgide ilerlemedik. Hep kucaklaşmadan, bütünleştirmeden yana olduk. Hep helalleşmeden yana olduk, komşunun komşuya saygı göstermesinden, farklı etnik kökenlerin birbirine saygı göstermesine, komşu ülkelerin dayanışmasından, medeniyetlerin ittifakına kadar her kademe, her boyutta, her ölçekte insani değerleri en güçlü şekilde savunan bir hareket olduk" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, son 2 haftadır devam eden olayları, her boyutuyla analiz edip, değerlendirdiklerini belirtti. Erdoğan, "İnsanımızı bu gösterilere sevk eden saiklerin neler olduğunu, sokağın ne dediğini, bazı gençlerin neden bu tepkiyi verdiğini, tüm detaylarıyla en ince noktalarına kadar tabii ki araştırıyor, tabloyu sağlıklı şekilde belirlemeye çalışıyoruz. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hiç kimseyle, hiçbir kesimle, onların hassasiyetlerini, kulak tıkayarak bir kenera itmedik, itmeyeceğiz. Meşru taleplere, demokratik hak taleplerine bugüne kadar nasıl dikkatle kulak verdiysek, bundan sonra da yine dinlemeye, anlamaya, empati kurmaya devam edeceğiz" diye konuştu.
'Çark etmeleri itirazları büyüttü'
"Ancak tüm bu olaylara baktığımda, bizim göremediğimizi, anlayamadığımız, acaba ne istedikleri, ne talep ettikleri belli mi? Sizler böyle bir şey görebildiniz mi anlayabildiniz mi?" diye soran Erdoğan, şunları kaydetti: "Bu noktada, bütün bunları yaparken sapla samanın birbirine karıştırılmasına, meselenin bağlamından kopartılmasına kusura bakmasınlar izin vermeyeceğiz, veremeyiz. Farklı zeminlerde, farklı hesaplaşmalar içine girenlere karşı, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kararlı ve dirayetli duruş sergileyeceğiz. 10,5 yıldır farklı tertip, tezgahlarla, provakasyonlarla, siyaset mühendisliği girişimleriyle nasıl baş ettiysek, onlara karşı nasıl dik durduysak, bundan sonra da milletin emanetini aynı hassasiyetle korumaya devam edeceğiz. Biz ne kimseye dayatma yaparız ne de kimsenin dayatmasına eyvallah ederiz. Son iki hafta içinde meydana gelen olayları, homojen, tek odaklı, tek boyutlu, tek katmanlı olaylar olarak tabii ki görmüyoruz. Taksim yayalaştırma projesi kapsamında, Gezi Parkı'ndaki ağaçların taşınmasına itiraz olarak başlayan olaylar, daha ilk andan itibaren çok farklı mecraya akmaya başladı. Aslında burada bir itirazın yükselmesi, ilk anlarda yanlış bilgilendirilmenin, yanlış algının, özellikle siyasi istismarın sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Şunu tekrar tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum: Taksim'de yapılan Taksim'in yayalaştırma projesi kapsamında bazı ağaçların sökülüp, bir başka yere taşınmasından ibaret. Bu proje, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde, CHP'li üyelerin de onayı neticesinde başlatılmış bir projeydi. Şimdi bunlar onaylarını da inkar ederler, çünkü akşam başka sabah başka. Kaldırımın genişletilmesi için Gezi Parkı'nın meydan tarafındaki duvarlarının yıkılması, oradaki ağaçların taşınması gerekiyordu. Yapılan işlem sadece bundan ibaretti. Bazı siyasilerin, sürece müdahil olmaları, oy verdikleri projeye direnç göstermeleri, yani her zaman yaptıkları gibi çark etmeleri, maalesef oradaki itirazları büyütmüştür. Bir çevre katliamını, orada olanlar, bizzat icra etmişlerdir. Türkiye genelinde bizzat icra etmişlerdir."
'Çevre sadece yeşil bir ağaçtan ibaret mi?'
Başbakan Erdoğan, kaldırım taşlarının sökülmesi, çiçek saksılarının yerlerde, paramparça edilerek sökülmesi, ağaçların yine bu göstericiler tarafından yakılması, kamu binalarının ve araçlarının, sivil vatandaşların araçlarının ateşe verilmesinin, çevre katliamı olup olmadığını sordu. "Çevre sadece yeşil bir ağaçtan ibaret midir?" diyen Erdoğan, bu olayların, süreç içinde yaşandığını ifade etti.
Erdoğan, olayın ilk safhasında ortaya çıkan itirazların, yine ilk andan itibaren siyasilerin, örgütlerin, farklı odak ve çevrelerin sürece dahil olmasıyla çok farklı mecrada ilerlediğini, farklı yerlere doğru dal budak sardığını kaydetti.
'Bize çevrecilik dersi vermeye kalkanlar'
Başbakan Erdoğan, iki haftadır yaşanan olayları, çevre hassasiyetiyle izah etmenin mümkün olmadığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bir kere 'çevre hassasiyeti' diye başlatılan olaylar, bugün itibariyle arkasında maalesef dört cansız beden bırakmıştır. Üç gencimiz olaylarda hayatlarını kaybederken, genç bir komiserimiz Adana'da şehit edilmiştir. 600'den fazlası polis olmak üzere, çok sayıda vatandaşımız bu gösterilerde yaralandı. Büyükşehirlerde bazı sokak ve caddeler, ağır şekilde tahrip edilmiştir. Ankara'da bütün otobüs duraklarının halini görüyorsunuz, Kızılay'da. Bütün reklam panolarının halini görüyorsunuz. Alt geçitlerimizdeki, o canım, çevre adına düzenlenmiş bütün o seramiklerin nasıl kırıldığını görüyorsunuz. Bunlar mı çevreci, bunları çevre adına mı yaptılar, çevreye saygınız böyle mi, böyle mi yürüyecek? Bunlara karşı tedbir almayacaksınız, bildiklerini, istediklerini, istedikleri gibi yapacaklar. Yollara, duvarlara, bina duvarlarına son derece çirkin yazılar yazılmak suretiyle tam bir ahlak, çevre faciası yaşatılmıştır. Kamu malları zarar görmüş, halka hizmet veren otobüs durakları, belediye otobüsleri ağır şekilde tahrip edilmiştir. Esnafın dükkanı yağmalanmış, yakılmış, yıkılmış, doğrudan zararların yanında esnafa ciddi oranlarda ciro kaybı yaşatıldı. Araç kornoları, tencere, tava sesleriyle, gece geç saatlerine kadar atılan sloganlarla evlerinde insanlar rahatsız edilmiş, çok büyük gürültü kirliliği oluşmuştur. Bu çevre değil mi? Bize çevrecilik dersi vermeye kalkanlar, hava, gürültü, görüntü kirliliğinin de çevrecilik olduğunu, çevreye karşı bir tavır olduğunu bilmeleri gerekir."
'İçerisi ve dışarısının dayanışmasıyla devreye sokuldu'
Erdoğan, bunlara ek olarak, Türkiye ekonomisinin, bu olaylarla doğrudan doğruya hedef alındığını dile getirdi. Faizlerin yükselmesi, borsanın düşmesi, yatırım ortamının kötüleşmesi, yatırımcıların ürkütülmesinin, Türkiye'nin imajının bozulması gayretlerinin, sistemli bir projeyle devreye sokulduğunu kaydeden Erdoğan, "İçerisi ve dışarısının dayanışmasıyla devreye sokulmuştur" diye konuştu.
Erdoğan, Türkiye'nin uluslararası güç ve itibarının, bu süreçte hedef alındığını belireterek, uluslararası basın ve uluslararası çevrelerin, sistematik olarak yanlış bilgilendiridiğini, artniyetli bazı uluslararası medya kuruluşlarının devreye grimesiyle, Türkiye'ye yönelik kapsamlı bir saldırı yürütüldüğünü söyledi.
'Sandıkta çıkamayanların alternatif yol arama gayreti'
Şiddet sarmalına dönüşen bu olayları, masum bir direniş, demokratik hak arama mücadelesi olarak görmenin mümkün olmadığını vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı: "Şu anda Taksim Gezi Parkı'ndaki eylemlerle, diğer gösteriler arasına bir çizgi çekme çabası olduğunu görüyoruz. Bir kere bu hataya hiç kimse düşmesin. Taksim Gezi Parkı'ndaki eylemler, masum, demokratik, çevreci eylemler olarak yansıtılırken, şiddet içeren diğer gösterilerin, bu eylemle ilgisi olmadığı, özellikle bazı çevreler tarafından vurgulanıyor. Durum hiç de öyle değil, kusura bakmasınlar. Türkiye'ye, Türkiye ekonomisine, Türkiye'nin uluslararası gücü ve demokramize yönelik eylemler, burada fitili ateşlenen eylemlerden dolayı bu boyuta ulaşmıştır. Türkiye'nin bir çok ilinde şiddete dönüşen eylemler, hep Taksim Gezi Parkı eylemlerinin arkasına sığınmıştır. İnanın buraya gelenlerin yüzde 95'i, şu olaylardan önce Gezi Parkı nerede diye sorsanız, adresini bilmezlerdi. Buralar benim doğup, büyüdüğüm yerler, çok iyi biliyorum. Kaldı ki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığım dönemden itibaren de buralardaki geleceğe yönelik adımlarımız neler olur, hep bunun hayalleri içinde olduk. Attığımız adımlar, hep buna yönelik. Yoksa olay 15 tane ağacın, o yayalaştırma projesiyle alakalı sökülmesi değil. Artık, öyle yerler vardır ki ağaçlar, ağaç sökme makinalarıyla sökülür, bir başka yere taşınmak suretiyle orada bunlar tekrar ağaç dikme çalışmaları gibi dikilir. Aynı şekilde yeni fidanları, çeşitli süs ağaçlarını bu şekilde dikersiniz, bunlar yapılır, buna mani bir hal yok. Ama buna mani bir hal varmış gibi göstermek, işte asıl sandıkta çıkamayanların kendilerine alternatif yol orama gayretidir."
'Kusura bakmayın Tayyip Erdoğan değişmez'
Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, çevre hassasiyetinin daha farklı eylemlere ve amaçlara bir paravan mahiyeti taşıdığını, demokratik bir yönetime karşı illegal bir başkaldırıyı maskeleme görevi gördüğünü ifade etti.
"Bunlar hukuk içinde mi yapılmıştır, yasal çerçevede mi yapılmıştır?" sorusunu yönelten Erdoğan, "Beşiktaş'ta Başbakanlık Ofisi'ne şiddet kullanarak saldıran kitleler hem Taksim Gezi Parkı bahanesinin arkasına saklanmış ve Başbakanlık Ofisi'nin olduğu o caddede bir tane yaya kaldırımında kilit taşı kalmamıştır. Bu çevre katliamı değil mi? Güçleri yetse inanın dev çınarları yıkarlardı. Ama o dev çınarlar yıkılmaya müsait değildi de onun için yıkamadılar" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ankara'da yapılan vandallıklar, Taksim Gezi Parkı'ndan güç, ilham almıştır. Taksim Gezi Parkı eylemlerini bahane edenler, Türk bayrağını yakacak, Taksim Meydanı'na illegal paçavraları devletin kurumuna asacak kadar, o bölücü posterleri asacak kadar alçalmışlardır. Diyorlar ki 'Başbakan geriyor, Başbakan sert' Değerli arkadaşlarım ne olacaktı? Biz hala gelip bunların önünde diz çöküp 'ne olur şu AKM'den şu paçavraları indirin' mi diyeceğiz? 'Şu terör örgütü mensuplarını posterlerini indirin' mi diyeceğiz? Zaten burada güvenlik güçlerimizin başta bu işe müsaade etmemesi gerekirdi. Kamu kurumunun içine bunlar nasıl sokulur? Çatıya bunlar nasıl çıkarılır? Oradan bu tür illegal paçavralar nasıl asılır, astırılır? O örgüt liderlerinin resimleri posterleri nasıl astırılır? Bunların karşısında biz konuşunca 'Başbakan sert konuşuyor...' Buna sertlik diyorsanız kusura bakmayın, bu Tayyip Erdoğan değişmez. Bakanımıza, İstanbul Valimize, il emniyet müdürümüze, tüm emniyet teşkilatımıza bu sabah yaptıkları operasyon sebebiyle teşekkür ediyorum. AKM'den bütün bu paçavralar, hepsi indirildi ve şu anda güvenlik güçlerimiz kültür merkezine sahip çıktılar. Ayrıca anıttaki bütün o paçavraları gördünüz. Aslında gönlüm bugün sizlere burada bir brifing vermek isterdi. Yaklaşık 20 dakikalık hazırlattığım bir görüntü var. Ama bunları genişletilmiş il başkanları toplantısında bir brifing olarak sunacağız. O hali sizlere o görüntülerle sunmak isterim. Çünkü öyle bir tabloya eğer bir yürütme olarak müsaade edersek, bu yürütmeye bu görevi veren halkımız başta olmak üzere biz milletimize, tarihimize karşı çok ciddi bir sorumluluk içerisinde oluruz. Onun için de bundan sonraki sürece yönelik bu kararlılık Taksim Meydanı ile Gezi Parkı ile alakalı devam edecektir. Bunu söyledim. Kusura bakmasınlar, Gezi Parkı adı üzerinde gezi parkıdır, İşgal alanı değildir."
'Büyük bir oyun oynanmak isteniyor'
Taksim Gezi Parkı'ndaki gösterilerin, Türkiye genelinde arkasında ölüm bırakan şiddet eylemlerinin meşru görünümlü kılıfından, ambalajından başka hiçbir şey olmadığını söyleyen Erdoğan, "Taksim Gezi Parkı'ndaki gösteriler, asıl amacı, hedefi, asıl çıkarılmak istenen kaosu örtmek için son derece sistemli şekilde kullanılan eylemlerdir" ifadesini kullandı.
"Şu anda dahi Taksim Gezi Parkı'nda ağaçlar için çevre için eylem yaptığını düşünen vatandaşlarıma buradan özellikle seslenmek istiyorum" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Taksim Gezi Parkı kılıfıyla Türkiye'de büyük bir oyun oynanmak isteniyor. Taksim Gezi Parkı bahanesiyle Türkiye ekonomisi üzerinde ağır tahribat yapılmak isteniyor. Ambalajın üzerine ağaç koyarak, çevre hassasiyeti koyarak, birileri büyüyen, güçlenen Türkiye'yi yavaşlatmak istiyor. Taksim eylemcilerinin nerede nasıl kullanıldıklarını görmelerini, nasıl bir kirli hedefin istismar konusu haline getirildiklerini idrak etmelerini özellikle rica ediyorum. Bu ülkenin Başbakanı olarak sesleniyorum: Bu eylemler, bazı sermaye grupları, faiz lobileri, bazı medya grupları tarafından çok açık şekilde kullanılmıştır. Taksim'de şu anda eylem yapanlar, Türkiye ekonomisine, turizmine, yatırım ortamına kastedenler tarafından açık şekilde kullanılıyor. Ağaç için eylem yaptığını zannedenler eğer samimiyseler, gerçekten dürüst davranıyorlarsa bu ağaçlar ne yakıldı ne yıkıldı, bunlar bir başka yere dikildi. Bir başka yerde de buna benzer şeyler mutlaka olacaktır. Biz İstanbul'a 180 kilometreden suyu getirdiğimiz zaman, belediye başkanlığı dönemimde, biz tüneller açtık, o tünellerden suyu getirirken bazı yerlerde de ağaçları söktük. O zaman da bazıları yazdılar çizdiler. Ama biz o zaman diyelim ki 70 bin ağaç söktüysek, aklımda çok iyi duruyor, 780 bin ağaç fidan ve ağaç diktik. Ama İstanbul'u da susuzluktan kurtardık. Şimdi bunu görmeyecek misin? İstanbul susuz, afedersiniz, banyolarda küvetler dolduruluyor, bu şekilde su kullanılıyor. Yeni bir sektör oluşmuştu. Herkes gidip suculardan su alıyor, bidonla sular evlere taşınıyordu. O bidonla taşınan sularla banyosunu yapıyor. Böyle bir dönem. Bu susuz İstanbul'u 2040 yılına kadar susuzluktan kurtaracak adımı attık, 180 kilometreden dağları delerek İstanbul'a su getirdik. Şimdi Allah aşkına soruyorum; Bunlar mı çevreci, Tayyip Erdoğan ve ekibi mi çevreci? Bununla kalmadık yine aynı dönemde İstanbulumuz ağaç, yeşil fukarasıydı. 4,5 yıl içerisinde sadece fidan değil İtalya'dan Almanya'dan 10 yaş grubu üzeri ağaçlar ithal etmek suretiyle İstanbul'da TEM Otoyolunun E-5'in gerek orta refüjlerini gerek yan taraflarını biz ağaçlandırdık. Bütün bunların dışında şu anda o sahillerde dikili ağaçlar ve her bir ağacın dibinde bir aile piknik yapıyor. Kazlıçeşme'ye gidin, Zeytinburnu'na gidin orada bizi görürsünüz. Bütün o akasyalar gövde verdiler. Hep o dönemin ağaçlarıdır. Kim çevreci? Bunlar mı biz mi? Biz dikiyoruz, yapıyoruz inşa ediyoruz, bunlar yakıyor, yıkıyor; aradaki fark bu. Oradaki tüm eylemcilerin, göstericilerin büyük fotoğrafı görmelerini, oynanan oyunu anlamalarını ve samimi olanları özellikle oradan çekilmeye davet ediyorum ve kendilerinden de bunu bir Başbakanları olarak bekliyorum."
'Esnaf ciroları çöktü, bira satanlar hariç'
Taksim'de ve diğer illerde, "özgürlük ve yaşam tarzlarına müdahalenin", gösterilerin ve göstericilerin arkasına sığındığı gerekçeler olduğunu belirten Erdoğan, "Burası önemli, çünkü bunların özgürlük diye bir derdi yok. Bunlar özgürlük derken başkalarının özgürlük alanına tecavüz etmişlerdir. Niye? Şu anda Taksim'de oteller yüzde 80 boşalmıştır. Bu şimdi birilerinin özgürlük alanına tecavüz değil mi? İstiklal Caddesi'nde esnaf ciroları itibariyle adeta çökmüştür, bira satanlar hariç" dedi.
Yaşı 20-25 olan AKP öncesi Türkiye'yi tecrübe etmemiş olan gençlere de bazı hususları özellikle vurgulamak istediğini belirten Erdoğan, "Ben sizi Allah için seviyorum" ifadesini kullandı. Erdoğan, şunları kaydetti: "Şu anda sizler 20 yaşındasınız. İstanbul'a ben belediye başkanı olduğumdan bugüne 19 yaş. AK Parti olarak, iktidarı olarak 20 yaşındaki genci alırsak 10 yaşındaydılar. Ama Tayyip Erdoğan olarak alırsanız 19 yıl geçti. Sevgili gençler; Biz Türkiye'yi gerçekten çok zor şartlar altında devraldık. 10,5 yıl boyunca da zor şartlar altında çok büyük değişimler gerçekleştirdik. Gençlerimizin bugün sahip olduğu imkanlar bundan 10,5 yıl önce hayali dahi kurulamayan imkanlardı. Gençlerimizin bugün sahip olduğu özgürlük seviyesi, demokrasi standartları, 10,5 yıl önce rüyası dahi görülemeyen bir atmosferdi. Bugün sahip olunan, bugün doyasıya kullanılan nice hakkı 10,5 yıl önce göremezdiniz ama 10,5 yıl içinde biz halkımıza gençlerimize bunu teslim ettik. Gençlerimiz o kadar güvendik ki siyasi tarihimizde hiç örneği olmayan üç dönem uygulamasını partimizin tüzüğüne koyduk. Şu anda da kararlılıkla uyguluyoruz. Bir makama gelen, ölene kadar, elden ayaktan kesilinceye kadar orada kalmasın, yerini bir müddet sonra gençlere devretsin diye tüm mekanizmaları çalıştırdık, çalıştırıyoruz. Seçilme yaşını 25'e biz indirdik."
Erdoğan, 18 yaşla ilgili de çalışma yaptırdığını ifade etti. Erdoğan, parlamentoda muhalif kesimin 18 yaşını duyduğunda, "Çoluk çocuğa mı burayı bırakacağız" dediğini, 25 yaş için de aynı şeyin söylendiğini vurguladı. Avrupa'nın bazı ülkelerinde seçme ve seçilme yaşının 18 olduğuna işaret eden Erdoğan, "Onlarda oluyor da bizde niye olmasın? Bu milletin evladı, onlardan geri mi? Hayır. Burada da hak eden, bu yarışta kazanan onlar da gelir. 18'e seçme yetkisini veriyorsunuz, seçilme yetkisini vermiyorsun. Zor olan ayıklamaktır, seçmektir. Yoksa geçmişte birilerinin söylediği gibi Taksim Meydanı'na dört ayaklı koysam, seçtiririm diyor. Biz bunları gördük, yaşadık.18 yaşında gençlik örgütlerinin içinde yer almıyor mu, yer alıyor. Onun da seçilme hakkını vereceğiz. Onlar da bu parlamento içinde temennilerini, düşüncelerini, her şeyini gençlik adına dillendirme hakkına sahip olmalıdır" diye konuştu.
Erdoğan, tarihte bunun en önemli örneğinin Fatih Sultan Mehmet olduğunu ifade ederek, bu sultanının, bir çağı kapatıp, bir çağı açtığında kaç yaşında olduğuna bakılması gerektiğine dikkati çekti.
'Sabır dedik'
Bir kaç nesil ve bir siyasi hareket olarak çok zorlu süreçlerden geçtiklerini dile getiren Erdoğan, gençlerden bu zorlu süreçleri okumalarını, öğrenmelerini ve kendilerini anlamalarını istedi. Bu ülkede inançlarından dolayı nice kişinin hayatının karartıldığını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sadece başörtüsü takıyor diye, halkının yüzde 99'u Müslüman olan Türkiye'de, kızlarımız üniversiteye gidemedi. Türkiye'den, yurt dışına gitmek zorunda kaldılar. Bir çoğu Avusturya'da okumak durumunda kaldı. İspanya'da bir konuşmamda, bunu söyledim diye arkasından partimin hakkında kapatılma davası açıldı. O zaman CHP Genel Başkanı şunu söyledi: Hamdolsun ki Ankara'da savcılar var. Bunlar mı özgürlükçü, özgürlükten yana. Bir genç kızın başı örtülü olmak suretiyle okuma hakkı yok mu? Okumayacak mı? Bunları yaşayan bir baba olarak ben de çok iyi biliyorum. Başörtülü kızlarımızın, başörtülerinden tutmak suretiyle onları yerlerde süründürenler acaba bunun hesabını nasıl verecekler? İşte bu olaylarda bile maalesef çok önemli yakınımın gelinini, Başbakanlık ofisinin yakınında, yanında 6 aylık çocuğu, yerlerde süründürdüler. Kendisini taciz ettiler, çocuğunu da taciz ettiler. Bunun özgürlük mücadelesiyle yakından uzaktan ne alakası var? Bu mu özgürlük? Ama biz bütün bunlara, sabır, sabır, sabır dedik. Bütün bunlara karşı halkımın duyarlılığı adına, özellikle Kuzey Afrika'dan dönerken İstanbul'a, iki saatte toplanan İstanbullu, asıl özgürlük budur dedi. Ama hukuk, yasalar içinde dediler."
'Bunlar çevre yatırımı değil mi?'
Erdoğan, Mersin'de yapılacak Akdeniz Olimpiyatları için güzel tesislerin oluşturulduğunu dile getirerek, burada yapılan çalışmaları anlattı. Erdoğan, çevre adına da yüzlerce, binlerce ağaç dikildiğini, yolların tamamen yeşillendirildiğini ifade etti. "Bunlar çevre yatırımı değil mi?" diye soran Erdoğan, "Ama bunların gözü var görmez, kulağı var duymaz, dili var hakikatı söyleyemez" dedi.
Hiçbir yerde etnik kökeninden dolayı kimseyi dışlamadıklarının altını çizen Erdoğan, ancak etnik kökeninden dolayı nice kişinin horlandığını,dışlandığını, siyasi görüşleri, ideolojileri nedeniyle nice kişinin çok ağır baskılara, işkencelere maruz kaldığını kaydetti. Erdoğan, "Selamünaleyküm", "Elhamdülillah" demenin, aşağılanma nedeni olduğu dönemlerin yaşandığını, sakal bırakmanın, başörtüsü takmanın ağır mücadele gerektirdiği günlerin yaşandığını söyledi.
'Saygı, anlayış göstermediler'
Başbakan Erdoğan, nice başörtülü kızın okullarından atıldığını, okullarını bırakmaya mecbur edildiğini belirterek, sözlerine şöyle devam etti: "Nice gencimizin hayatında hiç silinmeyecek travmalar oluştu. Eşi başörtülü olduğu için fişlenen, işinden sorgusuz sualsiz atılan, bunalıma giren, hatta intihar eden insanlarımız oldu. Nice gencimiz, yurdunu, yuvasını, ailesini bırakıp, uzak diyarlarda eğitimini sürdürmek zorunda kaldı. Siyasi görüşlerimiz horlandı, yasaklandı, engellendi, partilerimiz kapatıldı. Bunları bize yaşatan sadece devlet, statükocu siyaset değildi. Bu ülkenin bazı sanatçılarından, bazı medya kuruluşlarından, bazı sivil toplum örgütlerinden biz her daim bu muameleyi gördük. Hani bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam diyorlar ya, bu bakış sadece bugünün değil, on yılların bize bakışıdır, halkına bakışıdır. Onlara göre biz siyasetten, sanattan, tiyatrodan, sinemadan, şiirden, resimden, estetikten, mimariden anlamayız. Onlara göre biz okumamış, cahil, alt tabaka, verilenle yetinmesi gereken, yani zenci bir güruhuz. Bugün de aynı nazar, aynı anlayışla, aynı gözle bakıyorlar. Kendi yaşam tarzlarını kabul etmeyen herkese bunu yaptılar. Biz, bizim kendi yaşam tarzlarımız ne olacak dediğimizde saygı, anlayış göstermediler. Bunu sadece bize de yapmadılar. Biz Mamak zindanlarının şahidiyiz. Mamak zindanlarında yatanları ziyaretlere gitmek suretiyle kuyrukta bekleyenlerdendim, orada yatanların durumu biliyorum. Biz Metris zindanlarının, Diyarbakır zindanlarının şahidiyiz. Biz azınlığın çoğunluğa nasıl hükmettiğini, azınlığın kendi yaşam tarzını çoğunluğa nasıl dayattığını iliklerimize kadar yaşamış bir nesiliz."
Erdoğan, "Biz hiçbir zaman intikam peşinde olmadık. Hiçbir zaman bize yapılanı başkasına reva görmedik" ifadesini kullandı. 10,5 yıl boyunca tek yapılanın; imtiyazları almak, mağduriyetleri gidermek, yani hak ve özgürlükleri evrensel manada tesis etmek olduğunu belirten Erdoğan, "Eğer inanç özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırdıysak, din eğitiminin önünü açtıysak, bunu normalleşme adına yaptık. Eğer milli birlik ve kardeşlik sürecini başlattıysak, bunu normalleşme adına yaptık. Eğer alkol kullanımına düzenleme getirdiysek, bunu birilerini mağdur durumuna düşürmek için değil mağduriyetleri gidermek adına yaptık" diye konuştu.
Hak ve özgürlükler alanındaki normalleşmeyi bir dayatma gibi gösterenlerin, kendi yaşam tarzlarını başkalarına dayatma çabası içinde olduklarını ifade eden Erdoğan, "Biz imtiyazlı sınıflar oluşturmaya çalışmıyoruz. Biz, imtiyazları kaldırmaya, herkesi hür ve eşit vatandaşlar haline getirmeye çalışıyoruz. İmtiyaz olmayacak, mağduriyet olmayacak , 76 milyon bir, beraber, kardeş olarak geleceğe ilerleyecek" dedi.
Erdoğan, şunları kaydetti: "Kimse kimsenin yaşam tarzına karışmıyor ve karışmayacak. Hiç kimse bir diğerine dayatma yapmıyor ve yapmayacak. Ortak noktalarda buluşacağız. Birbirimizin özgürlük alanlarına müdahale etmeden, birbirimize saygı duyarak yaşayacağız. Kutuplaşmadan, kutuplaştırmadan, hassasiyetleri kaşımadan Türkiye'yi birlikte büyüteceğiz. Bu ülkede isminin başında sanatçı, profesör, gazeteci-yazar sıfatı olanlar, kimi siyasetçiler, on yılların refleksiyle bu milleti aşağılamaktan, horlamaktan, topluma ayrımcılık tohumları ekmekten lütfen derhal vazgeçsinler. Gençlerin arkasına saklanarak imtiyazları için mücadele verenler, bu çirkin oyunlarına derhal son vermelidir. Gençlerimiz de milleti horlayan, aşağılayan, özellikle de toplumu kutuplaştıran bu çevrelere karşı çok ama çok dikkatli olmalılar. Bakın Gezi Parkı'nda aldığım haberler ne biliyor musunuz? Gezi Parkı pis kokudan geçilmiyor. Herhalde ne demek istediğimi anlamışınızdır. Bunlar çevrecilik adına yapılıyor. Bezm-i Alem Valide Sultan camisinin içine ayakkabılarla gireceksiniz, orada içeceksin ve bu ülkenin dini mabetlerine karşı bu saygısızlığı yapacaksınız, ne adına, çevre adına. Caminin müezzinini tehdit edeceksiniz, ondan sonra farklı şekilde konuşturacaksınız; 'Böyle bir şey olmadı' Ne olmadı? Bütün görüntüler elimizde. Cuma günü arkadaşlarımıza zaten bu görüntüleri vereceğiz."
Bir izleyicinin, "Görmezler Başbakanım, görmezler" diye bağırmasına Başbakan Erdoğan "Görürler, görürler. Bunların hepsini milletim görecek ve milletimizin hepsine bunları sunacağız" karşılığını verdi.
'Nefret suçu işlediler'
Bu olayların zamanlamasının son derece dikkati çekici olduğunu vurgulayan Erdoğan, Taksim'de başlayan bu gösterilerin, büyütülerek, yaygınlaştırılarak, abartılarak Türkiye açısından çok tehlikeli bir seviyeye çekilmek istendiğini dile getirdi.
Sosyal medyada bu olayların nasıl yönlendirildiğine, nasıl tahrik edildiğine şahit olunduğunu ifade eden Erdoğan, "Bazı medya kuruluşlarının bu olayları büyütmek, yaygınlaştırmak adına nasıl sorumsuzca yayınlar yaptığını hep birlikte gördük. Sözüm ona sanatçıların, gazeteci yazarların, adeta bir düğmeye basılmış gibi adeta bir noktadan emir almış gibi hep birlikte nasıl aynı ağızla konuştuklarını, nasıl süreci tahrik ettiklerini yaşadık ve tecrübe ettik" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kin ve öfkeyle hareket eden bu insanlar sorumsuz şekilde nefret suçu işlediler. Toplumun büyük bir kesimini terörize ettiler. İşin daha da ilginç tarafı, bir takım sermaye çevrelerinin bu sürece aleni dahil olarak, hukuksuz gösterilere nasıl kol kanat gerdiklerini, nasıl desteklediklerini ve nasıl tahrik ettiklerini gördük ve yaşadık. Bugün Taksim'de 'ifade özgürlüğü tehdit altında' diye bağıran bir çok marjinal grup, akil insanlar heyetinin toplantılarını basmaktan, şehirlerde terör estirmekten geri durmadılar. Niye akil insanlarla görüşmediniz, niye onları tehdit ettiniz? Niye 'Burada konuşamazsınız' dediniz. İşte akil insanlar karşınıza geldi, çözüm süreciyle ilgili adımlar atılıyordu. Niye engellemeye çalıştınız? Hep aynı ekipler, hepsinin tespiti var. Bugüne kadar hiçbir demokratikleşme adımına destek vermeyen bu statüko bloğu, bugün de demokratikleşmeye karşı en büyük direnci ortaya koyma gayreti içinde."
Bir izleyicinin, "Polisin anasına küfrettiler" diye bağırması üzerine Başbakan Erdoğan, polisine küfreden anamuhalefet partisinin bir milletvekili olduğunu, bunların kayıtlarda bulunduğunu söyledi. Erdoğan, polis teşkilatının bunlarla ilgili dava açtığını bildirdi.
Başbakan Erdoğan, şu anda 18 yaşında olanların seçilme hakkı ile ilgili de çalışma yaptırdığını söyledi. "Bunlar yeni Anayasa falan istemiyorlar böyle bir şeyleri yok. Sadece oyalamaca" diyen Erdoğan, şöyle konuştu: "Ne diyorlar? Utanmadan sıklmadan 'süre koyamazsın.' Süre koyamazsınız ne demek. Sınırsız, süresiz böyle bir parlamento çalışması olur mu? Herşeyin bir zamanlaması var. Kaldı ki bu işlerde pratiği ve deneyimi olan akademisyenleriyle, her şeyiyle bir ülke olacaksın. Geri kalmış ülkeler 6 ayda, 1 yılda Anayasa yapacak, biz şu anda 1,5 yılı doldurduk, hala 45 maddedeyiz. Dürüstseniz, samimi iseniz, yüklenin iş bitsin. Bizim sadece işimiz bu değil ki. Biz zaten şu anda mevcut Anayasa ile ülkeyi yönetiyoruz ve yönetmeye de devam ederiz. Ama bizim halkımıza verdiğimiz bir söz var. Gelin bu sözü yerine getirelim, halkımızı oyalamayalım. 45 madde, henüz bu. Hep oyalama. 'Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur.' Yaptıkları iş bu. Daha fazla özgürlük, statüko ve vesayet diye çırpınan bu gruplarla iç içe geçmesi, büyük bir ironidir. Size burada sadece bir kaç rakamdan bahsedeceğim: Gençlerimizin, özellikle de solcu olduğunu, antikapitalist, antiemperyalist olduğunu iddia eden gençlerin nasıl bir oyunun içinde olduklarını görmeleri bakımından bu rakamlara özellikle dikkat etmelerini rica ediyorum. Tabi dinlerlerse. 2002'de biz görevi devraldığımızda Türkiye'de gösterge faiz yüzde 63 seviyesindeydi. 116 milyar lira bütçemiz var. Şimdi bunlar antiemperyalist değil mi? Kapitalizmin karşısında değil mi? Bunlar kapitalizmin karşısındaysa, kapitalizmin en önemli sömürü aracı faizse, ben onlara burada bir cevap veriyorum. Bu bütçenin 52 milyar lirası, yani yüzde 45'i faiz harcamalarına gidiyor. Çok daha ilgincini söyleyeceğim. Yani benim vatandaşımın verdiği her her verginin, devletin her gelirinin yüz lirada 45 lirası faiz lobisine gidiyor. O zaman toplanan verginin yüzde 85'i faize gidiyor. Ama bugün yüzde 15'i faize gidiyor. Nereden nereye? Türkiye bütçesi şu anda ne oldu? 404 milyar lira oldu. Faiz harcaması ne oldu? 53 milyar lira oldu, oran yüzde 13. 10 yılda Türkiye'nin fazlerini düşürmek yoluyla yaptığı tasarruf, 642 milyar lira. 10 yılda milletimin 642 milyar lirası yine milletim için harcandı. Eğer 2002'deki gibi kalsaydı tam 642 milyar lira faiz lobisine gidecekti. Ama biz bu parayı tasarruf ettik. Bununla ne yaptık? Okullar, hastaneler, yollar yaptık; enerjide çok ciddi değişime gittik, tarımda çok ciddi destekler getirdik. Adalet sarayları, emniyet sarayları, konut yaptık yoksulun elinden tuttuk. Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma fonumuzu çok daha farklı çalıştırdık. Bu durumdan faiz lobisi çok rahatsız. Ama buna rağmen bu dönemde genede faiz lobisi acayip kazandı. Şu anda en büyük parayı faiz lobisi kazanmıştır. Az para değil tam 642 milyar lira kaybetmişler. Buna tahammül edebilirler mi? Tüyü bitmemiş yetimin, garip gurebanın hakkını, esnafın kazancını, işçinin alınterini, işverenin sermayesini hortumlayan bu çevreler 10 yılda 642 milyar liradan olmuşlar. İşte biz bu hortumu kestiğimiz için birileri içeride ve dışarıda çok rahatsız oldular. Türkiye, Mayıs ayında 46 milyar dolarlık bir havalimanı yatırımına start veriyor. Aynı dönemde 22 milyar dolarlık nükleer santral yatırımı için adım atılıyor. Aynı dönemde 2,5 milyar dolarlık 3. köprü yatırımı başlıyor. Borsa rekor kırıyor, faizler en düşük seviyesine indi. Merkez Bankası rezevrleri tarihi rekora ulaşıyor. Bitmedi. Türkiye çok uzun yılların ardından Uluslararası Para Fonu'na olan borcunu sıfırlıyor. Bunlara tabi dayanamıyorlar."
'Türkiye uçuşa geçmişken...'
Başbakan Erdoğan, bütün bunlara ek olarak Türkiye'nin terörü bitirme yolunda, çözüm sürecinde başarıyla yürüdüğünü belirtti. Türkiye'nin gücüne güç katacak, ekonomisini daha da büyütecek çözüm sürecinin kararlılıkla ilerlediğini ifade eden Erdoğan, artık doğudan, güneydoğudan yürek dağlayan haberlerin 6 aydır gelmediğini kaydetti.
"Bunların hemen ardından Türkiye adeta şaha kalkmışken, uçuşa geçmişken bir bakıyorsunuz bu olaylar ortaya çıkıyor" diyen Erdoğan, şöyle konuştu: "Kimse kusura bakmasın. ağaç, çevre diyerek, Taksim Gezi Parkı, topçu kışlası, Atatürk Kültür Merkezi diyerek, mızrak çuvala sığmaz. Bunların hepsi İstanbulumuz için, hepsi Taksim'in daha güzelleştirilmesi için. Size İstanbul'da doğmuş, büyümüş birisi olarak, bu belediye başkanlığımızdan bu yana bir şey anlatmak istedim. İstanbul'un doğru düzgün hiç bir meydanı yoktur. Batı ülkelerine gittiğiniz zaman hepsinin devasa meydanları vardır. Biz istedik ki Taksim de bütün trafiği yer altına almak suretiyle bir defa bu egzoz gazlarından, bütün bu trafikten Taksim meydanını arındıralım, tamamiyle yayalaştıralım. Gezi Parkı diye adlandırılan bölgeyi aynen meydanla eşit seviyeye getirelim. Zaten çevresinde kot yüksektir, orta bölge düşüktür. Dolayısıyla burada o düzenlemeyi de yapmak suretiyle, biz baktığımız zaman Taksim Meydanı'nı devasa görme şansına sahip olacağız. Bir de burada Topçu Kışlası yapılırken burada yeşil katliamı diye bir şey sözkonusu değil. İstanbul'u bilir misimiz siz? Şehir müzesi yoktur. İstanbul'a ilk defa Topkapı Sarayı'nın dışında böylesi bir şeyin de müzesini kazandırmış olacağız. Biz bir AVM ifadesini kullandık diye, bunu aldılar sanki tek alternatif buymuş gibi konuştular. Burası AVM'ye uygun bir yer de değil. Niye? Çünkü, metrekaresi itibriyle böyle bir şey olmaz. Bunu ifade ederken şunu da söyledik: Üstü rezidans olabilir, Hilton olabilir, bunu da kullandık. Şehir müzesi olarak biz Divan Oteli tarafını kullandık. Fakat daha sonra arkadaşlarımız, 'Bunun bütününü yapsak' dediler. Bütünü üzerinde de arkadaşlarımız çalışmalarını yapıyorlar. Bunu niye söylüyorum? Çünkü şu anda gerek Topkapı Sarayı, gerek bakanlıklarımızın elinde ciddi sayıda şehir müzesinde sergilenebilecek malzeme var. Bunlar maalesef oralarda çürümeye terkedilmiştir. Bunları alıp bütün bakımlarını yaptırmak suretiyle, şehir müzesinde sergilememiz İstanbul adına çok büyük bir izlenim meydana getirecek ve meydan çok daha cazip hale gelecek. Bu meydanı düzenlerken, burada bütün çevresinde yetişmiş ağaçlar olacağı gibi, bunun yanında çeşitli süs bitkilerinden tutun da bodur ağaçlara varıncaya kadar, hepsi bu meydandaki düzenlemelerin içinde olacak."
'Solculuk maskesi altında faiz lobisinin figüranlığı yatıyor'
Başbakan Erdoğan, Gezi Parkı'ndaki hukuksuz işgalinin Wall Street eylemine benzetildiğini belirterek, "Orada faiz lobisinin havadan kazandığı milyarlarca dolara karşı itiraz var, burada ise solculuk maskesi altında faiz lobisinin figüranlığı yatıyor" dedi.
Büyük Türkiye, güçlü ekonomi, itibarlı dış politika, içeride ve dışarıda nasıl birilerini rahatsız ediyorsa, demokrasinin standartlarının yükselmesinin de aynı şekilde içeride ve dışarıda birilerini rahatsız ettiğini kaydeden Erdoğan, "Zira Türkiye'de demokrasi güç kazandıkça, birileri on yıllardır var olan imtiyazlarını tek tek kaybediyor. Şu son olay hiç tereddütsüz, 27 Mayıs 1960 öncesi merhum Menderes'e kurulan tuzağın aynısıdır. Şu son olaylar 1980 öncesi kararnlık senaryonun tekrar edilmesi girişimidir. Türkiye'de kaos oluşturarak, istikrarsızlık, huzursuzluk oluşturarak birileri kaybettikleri imtiyazlarını geri almak istemişlerdir. Ancak o birileri bu sefer sert kayaya çarpmış, bu sefer millete toslamıştır" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "28 Şubat'ta müdahale senaryolarıyla hukuku çarpıtan, Cumhuriyet mitingleriyle, 27 Nisan bildirisi ile istediklerini elde edemeyenler kendi kitlelerini sokağa dökerek emellerine ulaşmak istemişlerdir. Bu arada CHP her zaman yaptığı şeyi tekrar yapmak istemiş, ancak bu kez elini yüzüne bulaştırmış, artık geri vitese takmak suretiye toparlama gayreti içerisine girmiştir. İki yıldır sokak sokak direniş çağrısı yapan, toplumda gerilimi sürekli yükselten, Türkiye düşmanlarına kucak açacak, onlarla işbirliği yapacak kadar aklını ve izanını kaybeden CHP, bu olaylarda da başrol oynamak istemiş, bunu da becerememiştir. CHP formaları ile meydanlarda olanları gördük. CHP il ve ilçe başkanlarının yayınladıkları bildirileri gördük. İzmir'de Karşıyaka bizim teşkilatımız yakılmıştır, büyük bir tahribat verilmiştir. Çiğli ilçe teşkilatımız aynı şekilde. Şu ana kadar 12 civarında ilçe teşkilatımız böyle bir saldırıya uğramıştır. Bunlar mı demokrasi adına yapılıyor? Eylemlerin üzerine çöreklenmek isteyen CHP Genel Başkanı, kendi kurduğu tuzağa kendisi düşmüştür ve eylemlerde boğulmuştur. Türkiye genelinde inanç farklılıklarını alçakca tahrik eden CHP milletvekilleri ihanetleriyle başbaşa kalmışlardır. Polise hakaret eden, küfür eden, gençlerde para veren CHP milletvekilleri... Bu gençleri de anlayamıyorum. O verdikleri bir kaç kuruşa muhtaç duruma düşmüşlerdir. Parlamento'nun, hatta siyasi tarihin yüzkarası olma payesini elde etmişlerdir."
En Çok Okunan Haberler
- Kürsüden Abdullah Öcalan'a çağrı!
- Nevzat'ın Narin ile son görüntüsü ortaya çıktı
- İmamoğlu biraz Yavaş!
- Erdoğan'dan kabine sonrası 'Anayasa' mesajı
- 'Kredi kartı vergisi' yeniden değerlendirilecek
- Bizim Çocuklar İzlanda'dan 3 puanla dönüyor!
- Başkan Şahan, Vali Gül'e fotoğrafla yanıt verdi
- Kurtulmuş'un 13 yıl önceki konuşması gündem oldu!
- 'Parça parça edilip, surlardan aşağı atılırsın'
- 'Türkiye'nin en önemli sorunu' anketinde tek cevap!