Bir süre sonra Cemaate yapılanlar için pişman olunacağını söyleyen Fethullah Gülen, Türkiye'de oluşturulan taassup ve baskıyı "şeytani" olarak yorumladı. Cemaatin okullarının kapatılmaya çalışılmasını eleştiren Gülen, "Böyle şeytanî bir mülahazadan dolayı, bu tarafta o kadar hayır, fezâil ve mezâyâ olmasına rağmen, hiçbirini görmüyorlar. Kendi elleriyle olmadığından ve kendileri yapamadıklarından, biraz da yetersizliklerinden ve işe yaramadıklarından dolayı işe yarayan insanları ve onların hayırlı faaliyetlerini hor hakir görüyor; mutaassıbâne bir tavır içinde karalamaya ve onların yüzüne zift saçmaya çalışıyorlar." dedi.
İŞTE GÜLEN'İN O SÖZLERİ
Evet, taassup için Arapça’da asabiyet de kullanılır; bir yönüyle damara, kana bağlılık içinde tavır ve davranışlar sergileme, körü körüne kabalık yapma, cahilce davranma ve asabiyetin değişik şekilleriyle başkalarına karşı kötü muamelelerde bulunma manasına gelir. İnsanların, kendi arzu ve isteklerini esas almaları, yetiştikleri kültür ortamına ve şuuraltı müktesebata göre hareket etmeleri; dolayısıyla kendilerine ters saydıkları şeylere karşı sertçe karşı koymaları demektir.
Bugün de siz o taassubun muzaaf, hatta mük’ap şeklini görüyorsunuz.
“Benim gibi düşünmüyorsan, sen hainsin. Beni kabul etmiyorsan, sen alçağın tekisin!” dendiğine şahit oluyorsunuz. Bazıları kendileri gibi düşünmeyen ve kendileri gibi olmayan herkesi vatan haini, millet haini, darbeci falan ilan ediyorlar. Şeytandaki taassup gibi bir şeydir bu. Böyle şeytanî bir mülahazadan dolayı, bu tarafta o kadar hayır, fezâil ve mezâyâ olmasına rağmen, hiçbirini görmüyorlar. Kendi elleriyle olmadığından ve kendileri yapamadıklarından, biraz da yetersizliklerinden ve işe yaramadıklarından dolayı işe yarayan insanları ve onların hayırlı faaliyetlerini hor hakir görüyor; mutaassıbâne bir tavır içinde karalamaya ve onların yüzüne zift saçmaya çalışıyorlar.
Mü’minin Şe’ni: Taassup Değil, Salâbet-i Diniye
Mü’minde asla taassup olmamalıdır. Çünkü mü’min hakperesttir. Onun vazifesi hakkı tutup kaldırmaktır. Bu açıdan hakka gönül vermiş bir insanın hakka karşı çıkması, hakkın karşısında ayak diretmesi, onu görmezlikten gelmesi düşünülemez. Aksi takdirde o, hakka karşı saygısızlık yapmış olur. Bu yüzden mü’minde taassup değil, salâbet-i diniye olmalıdır.
Salâbet, bir mevzuda dayanıklı ve sağlam olma, ayağını yere sağlam basma ve böylece kavlî, fiilî ve hâlî olarak kaymama kararlılığı içinde bulunma demektir. Sertlik, katılık ve müsamahasızlık ise salâbet-i diniye demek değildir. Salâbet-i diniye; şartlar ve hâdiseler ne kadar değişirse değişsin, bir insanın İslâm’ın vaz’ ettiği bütün hükümleri yaşama mevzuunda tam bir kararlılık ve samimiyet ortaya koyması demektir.
Milletimiz başta olmak üzere bütün insanlığın faydasına bir kısım işler yapıyorsak, bunların milletimizin menfaatine ve diğer milletlerin yararına olduğuna inanıyorsak, ayrıca, geçmişle irtibatımız, Ruh-u Seyyidi’l Enam’ı hoşnut etmemiz ve Cenâb-ı Hakk’ın rızasına ermemiz adına muvafık ve önemli vesileler olarak görüyorsak, sâbit kadem olmamız lazımdır. Şayet tereddüdümüz varsa, yürüdüğümüz yolu bir kere daha gözden geçirmemiz, kafa kafaya vererek ortak akılla o meseleyi test etmemiz ve varsa yanlışlarımız görüp düzeltmemiz gerekir. Fakat bu muhasebe, murakabe ve testi defalarca yapmış ve doğru yolda olduğumuza kanaat getirmişsek, artık onda sebat göstermemiz icap eder.
“Bugün bu hizmetle uğraşanlar, yarın nedametle ellerini dizlerine vuracaklar!..”
*Neresi yanlış bu işin? Her rengi ve her deseniyle siz Anadolu insanı yirmi senede Allah’ın izniyle dünyanın 163 ülkesine girmişsiniz; Batılılar iki asır çalışmalarına rağmen bu ölçüde muvaffak olamamışlar. Dünyanın değişik yerlerinde değişik nispetlerde seçmeli ders olarak Türkçe okutuluyor. Bir gün dünyanın neresine giderseniz gidin, orada sizinle Türkçe konuşan insanlarla karşılaşacaksınız.
*Bir senedir gittikleri her yerde
“Amanın bu okulları kapatın, bunlar sizin başınızı ağrıtır, size dert olur!” diyorlar. Böyle demelerinde acaba bir haklılık payı var mı? Sizin kültürünüz, öz değerleriniz dünyanın dört bir yanında temsil edilip bayraklaştırılıyor; sizin bu değerler mecmuanıza insanlar alaka duyuyorlar. Allah aşkına, Peygamber hatırına, bunun yanlışı neresinde?!.
*Siz kafa kafaya verdiniz,
“Vallahi de, billahi de on defa test ettik, bu konunun zerre kadar yanlışı yok!” dediniz. O zaman da size, hiç durmadan hizmetinize koyulmak ve ayrıca o aldanmış insanların zihinlerindeki isi, pası silmeye çalışmak düşer.
*Endişe etmeyin!.. Bugün bu hizmetle uğraşanlar, yarın ellerini dizlerine vurup
“Keşke toprak olsaydık!” diyecekler,
“toprak olsaydık da bunları yapmasaydık!..”