Hak ve Güç...

Hak ve Güç...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 31.07.2009 - 05:51

Güç, birini ya da bir topluluğu, kendi istencine boyun eğmeye zorlamıştır. “Ben çoğunluğum, her istediğimi yaparım” demek, “Hak güçlünündür” önermesiyle aynı anlamı içeriyor. Kaynağında, dincinin mantığına uygundur da.. ama demokrasiyle bağdaşmaz.

Bir süredir, siyasal güç, çoğunluk hakkına dayanarak hukuka saldırıyor. Bu tutum, “çoğunluk mantığı”na dayanıyor. Oysa, hukuk felsefesinde, “Hukuk saldırıya uğradığında bile, mantıksal olarak geçerlidir” diye öğretilir. “Hak, güçlünündür” savına karşı, hukukun varlığını ortaya koyuyor bu düşünce. “Güç” ve “hak” eşdeğerse, hatta, “hak”ı güç saptıyorsa, “hak ile haksızlık, eşitlikle eşitsizlik, adalet ile adaletsizlik, özgürlükle tutsaklık” arasında bir ayrım yapmak olanaksızlaşır.

Bugün, ülkemizi yöneten siyasal güç, “ulusal istenç” (milli irade) kavramına sarılarak, özgürlükleri baskı altına alıyor. Öncelikle, bilimsel düşüncenin karşısına dinsel düşünceyi çıkarıyor. Kadını horluyor, bağımsızlığı dışlıyor ve dinciliği, toplumsal öğreti yapıyor. Bütün bunlar, demokrasi kavramı içinde sunuluyor halka.

Demokrasi, evrensel boyutta, “halkların kendi yazgılarını belirleme hakkı” olarak tanımlanıyor ama.. ABD, Irak halkının yönetimini doğrudan ve askersel güçle belirliyor. Afgan halkını kendi istencine uydurmak için tüm sömürgeci güçlerle yardımcılarını kullanıyor. Bütün bunlar, “demokrasi” adına yapılıyor. Güncel siyasayı yanıltabilir ABD, ama tarihi asla yanıltamaz. Ne ki, Vietnam acısını, Somali açlığını, Latin Amerika’nın dinmeyen kanını unutturamıyor tarih.

Eski kent demokrasilerini bir yana bırakırsak, çağdaş demokrasi, evrensel ve yasal örgütlenme hakkı olarak Fransız ve Amerika devrimlerinde gerçekleşti. Her iki devrimin özü de, “laiklik”e dayanıyordu. Laiklik, düşüncenin özgürleşmesi için zorunludur.

Mantık dışı bir sav

Düşüncenin üst düzeyde tartışılan konusu, Doğu’da din, eski Yunan’da felsefe ve Roma’da “hukuk” oldu. Felsefe, varlığın ve bilginin kaynağını aradığından, doğa yasalarıyla tanıştı, eski Yunan dünyası. Anlağın (zihnin) dolaysız ürünü olan matematiği ve dilbilgisini kurdular. Dil ve matematik, anlağın ürünleri olarak, bilimsel düşüncenin “gösterim”ini yaptı. Roma bilgeliği (sagesse Romain), salt “hukuk”u içerir. Roma felsefesi Yunan’dan, Roma Hıristiyanlığı Ortadoğu’dan (İbrani) kaynaklanmıştır.

Giorgio del Vecchio, dünyaca ünlü bir hukuk felsefecisidir. Suut Kemal Yetkin tarafından Türkçe’ye çevrilen “Hukuk Felsefesi Dersleri”, uzun yıllar, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okutulmuştur. Giorgio del Vecchio, “Hukuk saldırıya uğradığı yerde bile, mantıksal olarak yürürlüktedir, geçerlidir” diyor. Bizim Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, toplam nüfusun yarısının oyunu bile almadan, tüm partilerden çok oy almasına dayanarak, “ulusal istenci temsil ettiğini” söylüyor sürekli ve “Devlet laik olur, ama birey laik olmaz” gibi mantık dışı bir sav ileri sürüyor.

Her şeyden önce, bu söz, düşüncenin özgürleşmesini engelleyen bir içeriğe sahiptir. En önemlisi de laik olmayan birey, düşüncesini, “vahy”in buyruğundan kurtaramaz. Cumhuriyetin toplumumuza kazandırdığı en önemli insan hakkı “laiklik”tir. Binlerce yıldır vahyin tutsağı olan düşünce, ancak, laiklikle özgürleşebilmiştir. Erki kullanan güç, kazanılmış hakları yok edici siyasalar izlerse, “hak arama” istenci, toplumsal bir güç olarak belirmeye başlar.

Dinci, kendi öğretisi gereği, “insan hakları”nı savunamaz. Çünkü, İslam hukukuna göre (kaynağında tüm dinlerin hukukuna göre), “erk”i, Tanrı adına, toplumu yöneten “emir” kullanır. Yani, dinci için “ulusal istenç” yalandır, sahte bir kavramdır. Tanrı adına yönetimde “halkın oyu” söz konusu değildir, “biat”tır esas olan. Biat (Ar. ad, birinin egemenliğini kabul etme), istençdışıdır.

Güç, birini ya da bir topluluğu, kendi istencine boyun eğmeye zorlamıştır. “Ben çoğunluğum, her istediğimi yaparım” demek, “Hak güçlünündür” önermesiyle aynı anlamı içeriyor. Kaynağında, dincinin mantığına uygundur da.. ama demokrasiyle bağdaşmaz. Kaldı ki, “ulusal istenç” kavramı da çok kaypaktır. Tarikatçı, inandığı dinsel doğruları belirleme gücünü “şeyh”ine bırakıyor; milliyetçi de, ekinsel varlığını “başbuğ”una çizdiriyor. Ulusal istenci, işte bu güçler yönlendiriyor. Laik olmayan halkın “özgürlük bilinci” ve “insan hakları” olamaz. Demokrasi hakkı, dinsel ve ırksal güçlerden arınmış laik toplumun hakkıdır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler