Hakikat güvenliği: Çağımızın en büyük güvenlik sorunu
Covid-19 pandemisi boyunca ortaya atılan asılsız iddialar ve yanlış bilgiler, mücadele sürecinde en büyük engel olarak ortaya çıktı. Pandemi dönemiyle ileriye dönük en büyük güvenlik sorunlarından birinin "hakikat güvenliği" olduğu görüldü.
Covid-19 pandemisi bir şeyi netleştirdi: Ölüm-kalım meselelerinde bile toplumun tamamının davranışını eşgüdüm içerisine sokmak çok zor.
Örneğin aşıların yaygınlaşmasına verilen tepkileri düşünün. Dünyanın koronavirüsü yenebilmesi için nüfusun büyük bölümünün aşı olması gerekiyor ve çok az sayıdaki demokratik ülkede hükümetler aşıyı zorunlu hale getirmeyi tercih ediyor.
Bununla birlikte, dünya çapında ciddi bir düzeyde aşı tereddüttü mevcut. Eğer bu grup yeterince büyük olsaydı, pandemiden çıkış için en umut verici yollarımızdan biride tehlikeye girecekti. Bu kişilerin aşıyı reddetmesi, aşı olanları bile etkileyebilecek hale gelirdi.
Bu, pandemi boyunca kendini tekrarlayan bir durum: Dönem dönem, halk sağlığı yetkilileri ve siyasetçiler, halkı sosyal mesafeden maske takmaya kadar, hem kendileri hem de topluma fayda sağlayacak şeyleri yapmaya ikna etmeye çalıştı.
Birçok kişi bunları yaptı, ancak bazı insanlar direnç gösterdi. Aşı ve maskelerle ilgili yanlış iddialar, bilimsel dayanağı olmayan tedavi önerileri ve Covid-19'un ortaya çıkışı hakkındaki asılsız söylentiler, halkın eşgüdüm içerisinde hareket etmesini sağlama çabalarını zora soktu.
Küresel çaptaki bir krize verilen bu farklı tepkiler, ileride ortaya çıkacak pandemilerden iklim değişikliğine kadar 21'inci yüzyılda karşılaşabileceğimiz diğer krizler için de endişe verici bir eğilime işaret ediyor.
Hakikat sonrası olarak adlandırılan bu çağda, herkesin doğru bilgiye sahip olduğundan emin olmak giderek zorlaşıyor. Başka bir ifadeyle, dünyanın kurtuluş reçetesinin ayan beyan ortada olduğu durumlarda bile, çarpık ve güvenilmez bir bilgi ekosistemi bunun hayata geçirilmesinin önünde önemli bir engel teşkil edebiliyor.
Birleşik Krallık'taki Alan Turing Enstitüsü tarafından geçtiğimiz aylarda yayımladığımız bir raporda, bu dönüşümün küresel güvenliğe yönelik bir tehdit olarak nitelendirilebileceğini savunuyoruz.
"Ulusal güvenlik" veya "siber güvenlik" terimlerine birçoğumuz aşinayız. Ancak bu raporda, "hakikat (epistemik) güvenliğine" daha fazla dikkat edilmesi gerektiğini öne sürüyoruz. Çünkü bu olmadan toplumlar gelecekte karşılaşacağımız ciddi risklerle mücadele etme yeteneğini kaybedecek.
Ev güvenliği, malımızın güvende olduğundan, finansal güvenlik paramızı güvende tutmakla, ulusal güvenlik ülkemizi güvende tutmakla ilgiliyse, hakikat güvenliği de bilgimizi güvende tutmakla ilgilidir.
Episteme, Yunanca'da "bilmek" anlamına gelen felsefi bir terim. Bu nedenle epistemik güvenlik ya da hakikat güvenliği, bildiğimizi gerçekten bildiğimizden, temelsiz veya doğru olmayan iddiaları tespit edebildiğimizden ve bilgi sistemlerimizin sahte haberler gibi "epistemik tehditlere" karşı dayanıklı olduğundan emin olmayı kapsıyor.
Yayımladığımız raporlarda, demokratik ülkelerde hakikat güvenliğinin korunmasına yardımcı olabilecek önlemleri ve araştırma alanlarını mercek altına aldık.
Ancak burada, sorunu daha da kötüleştiren ve toplumların acil krizlere yanıt vermesini giderek zorlaştıran dört ana eğilime bakacağız:
1. Dikkat azlığı
Avrupa'da matbaanın henüz icat edilmediği bir zamanda, 13'üncü yüzyılda, bilim insanları aşırı bilgi yüklemesinden şikayetçiydi. Dominik Vincent, 1255'te yazdığı bir metinde "kitapların çokluğu, zamanın kısalığı ve hafızanın kayganlığından" bahsediyordu.
Bununla birlikte, internet, doğrulanması zor çok sayıda bilgiyi her zamankinden daha kolay erişilebilir hale getirdi. Hangi haberlerin doğru, hangilerinin yanlış olduğunu ayırt etmek zor. Zaten kısıtlı olan dikkatimizin odaklanması gereken şeylerin sayısı da artmış durumda.
Bilginin bolluğu ve dikkatin sınırlı olması, devlet, medya kuruluşu ve çıkar örgütleri gibi yapıların da rekabete girdiği yoğun bir "dikkat ekonomisi" yaratıyor.
Ne yazık ki, en etkili dikkat çekme stratejilerinden bazıları insanların duygularına ve inançlarına hitap ediyor ve aslında bu kaynaklar da hakikat konusunda çok da net olmayabiliyor.
2. Filtre balonu ve sınırlı rasyonellik
Dikkat ekonomisinin en fazla endişe yaratan sonuçlarından biri, insanların önyargılarını güçlendiren şeylere maruz kaldığı ve karşı görüşlerin filtrelendiği filtre balonlarının oluşması.
Aşırı bilgi yüklemesi ile karşı karşıya kaldıklarında, insanlar doğal olarak yabancılar yerine kendileriyle benzer düşünen bireylere daha fazla ilgi gösterir.
Bugün, sosyal medya platformları üzerinde aynı inanç ve değerler etrafında birleşen topluluklar oluşturmak ve bunlara katılmak hiç olmadığı kadar kolay.
Filtre balonlarının hakikat üzerindeki etkisine ise "sınırlı rasyonellik" adı veriliyor. Bilgiye erişim, iyi bir muhakeme yapma ve karar vermenin temelini oluşturduğu düşünüldüğünde, bir kişinin filtre balonlarına yerleşerek diğer bilgilere erişimini sınırlamak da kişinin iyi bir şekilde akıl yürütmesini de sınırlar.
3. Hasımlar ve beceriksizler
Bilgiyi dağıtmak ve bilgiye erişmek hiç olmadığı kadar kolay. Bunun dezavantajı ise, aynı teknolojilerin, insanların kasten ya da yanlışlıkla hatalı veya yanıltıcı bilgiyi yaymasını kolaylaştırması.
Bilginin ulaştığı kişileri kötü niyetli bir şekilde yanlışa yönlendirmek veya aldatmak amacıyla kasıtlı olarak bilgiyi manipüle eden aktörlere (bireyler, kuruluşlar veya devletler), "hasımlar" denir.
Hasımlar, insanları yanıltıcı veya yanlış bilgilere dayalı olarak harekete geçmeye teşvik etmek için "karşı saldırılar" düzenler. Örneğin, bir siyasi kampanya, seçim sonuçlarını kendi lehine manipüle etmek için diğer siyasi adayların itibarını sarsacak görüntüler üretmek için "deep fake" teknolojisiyle üretilmiş videolara başvurabilir.
Öte yandan, yanlış veya temelsiz bilgiler, artniyet olmaksızın ya da tesadüfen yayan aktörlere de "beceriksizler" denir. Örneğin, yan etkilere karşı temkinli olan bir bilim insanı, verdiği bir mülakatta her ne kadar iyi niyetli de olsa biraz endişe verici bir yorum yapabilir ve bu yorum daha sonra alınıp sosyal medyada yayılarak yaygın bir aşı karşıtı kampanyaya dönüşebilir.
4. Güven erozyonu
İnsanlar, başkalarına ne zaman güveneceklerine karar vermek için doğal teknikler geliştirir. Örneğin, bir kişiye ne kadar çok insan inanıyorsa, o kişiye güvenmek de o kadar olası olur. Ayrıca kendi topluluğumuzda yer alanlara da daha fazla inanma eğilimi gösteririz.
Bazen de bir kişinin dürüst olup olmadığını anlamak için beden dili, ses tonu ve konuşma kalıplarına bakarız. Bu stratejiler yanlış sonuçlar da doğurabilir, ancak genel olarak güvenilir yöntemler olarak görülür.
Bununla birlikte, modern bilgi teknolojileri bu yöntemleri boşa çıkarabilir. Örneğin, filtre balonlarını oluşması, aslında azınlıkta olan fikirlerin çok daha görünür hale gelmesine ve aslında olduğundan daha yaygınmış gibi bir kanının oluşmasına neden olabilir.
Azınlıkta kalan bazı bakış açılarının daha görünür hale gelmesi gerekirken, zararlı ve aşırılık yanlısı görüşlerin ise olduğundan daha fazla ana akımlaşmış gibi görünmesi bir dizi sorunu da beraberinde getirir.
Bazı teknolojiler de, bilinçaltımızda ses tonu ve beden dilinde dürüstlük veya samimiyetsizlik izlerini aramaya yönelik eğilimimizi de ele geçirebilir. Sanal ortamlda oluşturulmuş konuşmalar veya "deep fake" videolar, biri yalan söylediğinde bize haber veren ipuçlarını da ortadan kaldırabilir.
Bütün bunlar ne anlama geliyor?
Ulaşmak isteyenler için zengin ve dengeli bir medya ortamı, hiç olmadığı kadar elimizin altında. Bununla birlikte, doğru bilgiyi aldığından emin olmak birçok kişi için kolayca karşılayamayacağı bir zaman ve kaynak ayrıcalığı gerektiriyor.
Bu nedenle, geç kalınmadan ve toplumun genelinin katılımıyla mücadele edilmesi gereken Covid-19 gibi karmaşık sorunlara karşı, makul sağlık tavsiyeleri vermek ve aşıların güvenli olduğunu söylemek tek başına yeterli değil. İnsanlar yapılan tavsiyeler kadar, bunu yapan kişileri de inandırıcı bulmak istiyor.
Yayımladığımız raporda, bu konuda harekete geçilmezse karşımıza çıkması olası bazı sonuçları da inceledik.
Oluşturduğumuz en kötü durum senaryolarından biri "hakikat gevezeliği." Bu senaryoda, gelecekte toplumların genelinde gerçek ile kurgu arasındaki farkı söyleme yeteneği tamamen ortadan kayboluyor. Her ne kadar bilgiye erişim çok kolay olsa da, insanlar artık gördükleri, okudukları veya duydukları şeylerin güvenilir olup olmadığını söyleyemez hale geliyor.
Dolayısıyla, bu senaryoda bir sonraki pandemi ortaya çıktığında da, toplum genelinde eşgüdüm halinde hareket etmek imkansız bir hale geliyor.
Bu tüyler ürpertici bir olasılık. Ancak Covid-19, bu senaryoya aslında bir zamanlar düşündüğümüzden çok daha yakın olduğumuzu gösterdi.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'