'Hiçbir şekilde kaçmayı denemediğim ortaya çıktı'

İkinci Ergenekon davasının tutuklu sanığı Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, ilk gözaltına alındıktan sonra kaçmadığını, ikinci kez polislerin ek ifadesini almak için gelmelerinin ardından tutuklandığını anımsatarak, ''Hiçbir şekilde kaçmayı denemediğim ortaya çıktı'' dedi. Mahkeme tahliye taleplerini reddetti ve duruşmayı erteledi.

'Hiçbir şekilde kaçmayı denemediğim ortaya çıktı'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 12.03.2010 - 07:54

Duruşmada tutuksuz yargılanan Emin Şirin, Selim Utku Gümrükçü ve İlyas Çınar da hazır bulundu. Duruşma, tutuklu sanık İbrahim Özcan'ın çapraz sorgusuyla devam ediyor.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan salonda görülen davanın bugünkü duruşmasına, gazeteci Tuncay Özkan, Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay ile eski Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin'in de aralarında bulunduğu tutuklu 37 sanık katıldı.

Tutuklu yargılanan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ve Oğuz Bulut ise duruşmaya gelmedi.

 

İbrahim Özcan'ın çapraz sorgusu

Duruşmada savcı Mehmet Ali Pekgüzel, İbrahim Özcan ile Durmuş Ali Özoğlu arasında 12 Ocak 2008'de yapılan telefon görüşmesinin içeriğini okuyarak, kitapların Samandıra'daki albaya bırakılacağından söz edildiğini belirtti. Özcan da bu kitapların yayınevinin promosyonu olduğunu, protokol listesinde bulunan 400'e yakın kişiye Toplumsal Dönüşüm Yayınları tarafından yeni basılan kitapların gönderildiğini söyledi. Savcı Pekgüzel'in sorularının ardından çapraz sorguya ara veren Mahkememe Heyeti Başkanı Köksal Şengün, taleplerin alınmasına geçti. Duruşmada söz alan tutuklu sanık Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, tutukluluğun bir yılı aştığını belirterek, adil, hızlı ve tutuksuz yargılanma talebini tekrarladı. Bu davanın bir yandan da medyada devam ettiğini, her gün haberler dışında 7-8 köşe yazısı yazıldığını dile getiren Balbay, kendileriyle ilgili bu haber ve yazılar karşısında cevap verebilecek durumda olmadıklarını, tutuksuz yargılanmasının bu nedenle de önem taşıdığını söyledi. Balbay, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın, 3 Martta bir gazetede yayımlanan açıklamasında ''Delilleri karartma ve kaçma ihtimali yoksa tutuklayamazsınız'' dediğini anımsattı.
 

'Serbest kalan kuvvet komutanlarıyla durumum aynı'

Balyoz soruşturması kapsamında gözaltına alınan eski kuvvet komutanlarının serbest bırakıldıklarını anımsatan Mustafa Balbay, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Turan Çolakkadı'nın yaptığı açıklamadaki ''Kaçmadılar. Yeni bir soruşturma ve suçlama ile ilgili aradığımızda adreslerinde bulduk. Delilleri karartma teşebbüsüne de rastlamadık. Tutuklamanın en önemli nedeni kaçma ve delilleri karartma ihtimalidir. Dolayısıyla, serbest bıraktığımız halde iki ayda adreslerini terk etmedikleri için kaçmayacakları gerekçesiyle serbest bıraktık'' şeklindeki sözlerine dikkati çekti.

Kendi durumunun da buna uyduğunu dile getiren Balbay, şöyle devam etti: ''1 Temmuz 2008 tarihinde gözaltına alındım. 5 Temmuzda yurt dışına çıkış yasağı konularak serbest bırakıldım. Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilciliği ve köşe yazarlığı görevime devam ettim. 5 Mart 2009'da 'ek ifadene başvuracağız' diye aldılar, huzura geldim. Hiçbir şekilde kaçmayı denemediğim ortaya çıktı. Mahkemede savunmamı yapmamın üzerinden 3 ay geçti. Yeni bir delil, yeni bir değerlendirme ortaya çıkmadı. Bu sürede, birçok plan ve iddialar ortaya çıktı. Bu iddiaların hiçbirinde benim adım yok. Savcıların iddia ettiği gibi gazetecilik dışında bir hedefim olsa bu planlarda adım olurdu. Kullanılacak gazeteciler listesindeki 300 kişi arasında adım var. Bu gazeteci olduğum için yer aldı.''

Tutuklu sanık Balbay, hiçbir televizyon kanalının ruhsatının olmadığını anlatarak, ''Yani tapusu yok. Frekans ihalesi yapmaya hiçbir hükümet yanaşmadı. Eğer ihale yapılırsa televizyonlar kendisini özgür hissedecek. Hükümetler medyayı kontrol altına tutmak isterler'' dedi. Avrupa'da da iktidarların ''özgür olsunlar ama ipleri elimizde olsun'' düşüncesinde olduklarını ifade eden Balbay, Cumhuriyet gazetesinin kendisini bütün bu tartışmaların dışında tutup, bağımsızlığını korumaya çalıştığını, bu nedenle pek çok kimsenin hedefi olduğunu, pek çok kimsenin gazeteyi ele geçirmek istemiş olabileceğini kaydetti. Balbay, eğer gazete satılmış olsaydı, bu tartışmaların içinde yer almamış olacaklarını kaydetti. Ankara'da delillerin elde edilmesi, toplanması konusunda İşçi Partisinin şikayeti üzerine görevli polisler hakkında ''görevi kötüye kullanmak'' suçundan savcılığa yapılan şikayet üzerine Ankara'da dava açıldığını ifade eden Balbay, bu davanın önemli olduğunu ve kendi durumuyla da bağlantısı bulunduğunu kaydetti.

Tuncay Özkan: Vergi kaçırmaktan aklandım

Tutuklu sanık gazeteci Tuncay Özkan da iddianamede, Kanaltürk televizyonunu işletirken vergi kaçırdığı, usulsüzlük yaptığı iddialarının yer aldığını belirterek, yürümekte olan 16 davaya ilişkin vergi kontrolörleri raporlarıyla, vergi kaçırdığı iddialarının yok olduğunu söyledi. Özkan, İstanbul 5. ve 2. Vergi mahkemelerince bu davalara ilişkin verilen kararlarda, ''usulsüzlük ve özel usulsüzlük dayanaklarının sübut bulmadığının'' yer aldığını ifade ederek, kendilerine verilen vergi cezalarının, bu mahkemelerin verdiği kararlarla iptal edildiğini, böylece aklandığını kaydetti. ''Ben bu kadar çabuk tükenen iddianame görmemiştim'' diyen Tuncay Özkan, ''Türkiye'de de kocaman bir cehalet, akılları ve yürekleri esir almak için mahkemenin içinde ve dışında çalışmaya devam ediyor. Bu peşin cezanın amacı ne, ben daha ne kadar kalacağım? Müebbet hapisle yargılanıyorum diye, müebbet hapsi burada yaşamam mı gerekiyor? Benim tutukluluktaki makul sürem nedir?'' diye konuştu.

Tutuklu sanık Mustafa Levent Göktaş da Ankara'daki bürosunda ele geçtiği ve içinde bazı hakim, savcı ve bürokratlara ait özel bilgilerin yer aldığı 51 No'lu DVD'ye ilişkin 8 Ocak 2009 tarihinde düzenlenen çözüm tutanağında imza olmadığını ifade ederek, ''Aynı DVD'de parmak izi çıkmadığı, orijinali kırık olduğu, imajı alınmadığı, kopyalanmadığı gibi, düzenlenen çözüm tutanağında da imza yer almıyor'' dedi. Bürosunun Ankara'da olduğunu ve Ankara'da yaşadığını ifade eden Göktaş, kendisine yönelik arama ve el koyma kararının Ankara'daki özel yetkili mahkemelerin hakimi tarafından verilmesi gerektiğini vurguladı. Göktaş, İstanbul'daki özel yetkili ağır ceza mahkemesi olan 9. Ağır Ceza Mahkemesi hakiminin verdiği arama ve el koyma kararının geçersiz olduğunu iddia etti. Duruşma, taleplerin alınmasıyla devam ediyor.

Öte yandan, davada yargılanan gazeteci sanıklara destek vermek amacıyla, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Genel Başkanı Ahmet Abakay ve Genel Sekreter Nurşen Tekin ile aralarında Atatürkçü Düşünce Derneğinin de bulunduğu Eskişehir'deki bazı sivil toplum örgütlerinin temsilcileri de duruşmayı izliyor. Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Sühely Batum da duruşmayı izleyenler arasında yer alıyor. ÇGD Başkanı Abakay, yaptığı yazılı açıklamada, tutuklu olarak yargılanan Balbay ve Özkan ile birinci davanın sanığı Hikmet Çiçek'in tutukluluklarının infaza dönüştüğünü savunarak, ''Geç gelen adalet, adalet değildir. Arkadaşlarımız geciken adaletin mağdurları durumuna düşmüşlerdir. Bu haksız, hukuksuz durumun sona erdirilmesi zorunludur. En kısa sürede gazeteci arkadaşlarımızın özgürlüklerine kavuşması evrensel hukukun gereğidir'' ifadelerine yer verdi.

Duruşmada söz alan tutuklu sanık Servet Kaynak, geçen çarşamba günü Emniyet Disiplin Kurulu'nca ifade vermek için çağrıldığını, ancak ifadesini vermeye gidemediğini kaydetti.

''Gitmeyince meslekten atılacağım. Meslekten ihraç etmeye hiç gerek yok. Ben istifa dilekçemi veririm'' diyen Kaynak, meslekten atıldıktan sonra tahliye olmasının bir anlamı olmadığını dile getirdi.

Tutuklu sanık Albay Cengiz Köylü'nün avukatı Hasan Gürbüz de müvekkili ile birinci Ergenekon davasının tutuklu sanığı Doğu Perinçek'in, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığınca yürütülen ''İp/Karargah Evleri'' konulu soruşturma kapsamında tanık olarak ifadeye çağrıldıklarını anlattı.

Köylü'nün Hasdal Askeri Savcılığınca, Perinçek'in ise Silivri Cumhuriyet Savcılığınca, talimatla dün tanık olarak ifadelerinin alındığını belirten Gürbüz, ''Askeri savcılık müvekkilimi şüpheli olarak görmüyor, tanık olarak görüyor. 16 aydır tutuklu, tahliyesini istiyorum'' dedi.
Bu arada, Cengiz Köylü ve Doğu Perinçek'in, geçen yıl Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığınca yürütülen ''İP/Karargah Evleri'' MİT belgesinin sızdırılması olayına ilişkin şüpheli olarak ifadeleri alınmıştı.

Aynı konuya ilişkin yürütülen yeni soruşturmanın ise farklı olduğu, ''MİT belgesinde ismi geçen asker kişilerin karargah evleri veya başka bir siyasi yapılanma çerçevesinde askeri yargının görev alanına giren eylem ya da eylemleri gerçekleştirip gerçekleştirmedikleri'' olayına ilişkin adı geçen asker kişilerle ilgili olduğu belirtildi.


Mahkeme Başkanı ve Avukat Erikel arasında gerginlik

Tutuklu sanıklar Durmuş Ali Özoğlu ve İbrahim Özcan'ın avukatı Yusuf Erikel de iddianamede yazılanların sevk maddeleriyle alakası olmadığını savundu.

Erikel, daha sonra sözlerine, ''Burası mahkeme mi, morg mu, ameliyathane mi? Hakim beyler. Siz burada bizi sanık sayıp yargılıyor musunuz, yoksa ölü sayıp kefenliyor musunuz? Yoksa bizim üstümüzden ameliyat yapıyor veya yapılmasına olanak mı veriyorsunuz? Siz hukukçu musunuz yoksa ölü yıkayıcı mısınız? Yoksa, ameliyat cerrahı mısınız?'' şeklinde devam etti.

Bu sırada araya giren Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, sert bir şekilde ''Saygısızlık yapıyorsunuz'' diyerek, Erikel'i uyardı.

Erikel'in ''Saygısızlık yapmıyorum'' demesi üzerine Başkan Şengün, sinirli bir şekilde ''Saygısızlığın daniskasını yapıyorsunuz. Sözünüzü kesmek istemiyorum, ama konuşmalarınızı kulağınızla duyun'' dedi.

Yusuf Erikel de müvekkillerinin 21 aydır tutuklu olduğunu ifade ederek, ''Sözlerimde bir saygısızlık yok. Morg kelimesinden dolayı mı tepki gösterdiniz'' diye sordu. Şengün ise ''Ne söylediğinizi duymuyorsunuz ki'' şeklinde tepkisini dile getirdi.

Erikel, müvekkillerinin tutukluluğuna bir gerekçe gösterilmediğini, sözlerini hakaret olarak belirtmediğini, mahkemenin savunmaya saygı göstermesi gerektiğini kaydetti. Şengün ise bu konuşmaların savunma olmadığını tekrarlayarak, mahkemeye bu şekilde hitap edilemeyeceğini dile getirdi.

Avukat Erikel de bunun üzerine şunları kaydetti:
''Hani kıyametin de cuma günü kopacağından bahsedilmektedir. Bu kıyamet haftalardır müvekkillerim aleyhine kopmaya devam etmektedir. Sizden isteğimiz şudur; artık mahkeme heyeti olarak adeta bir İsrafil gibi adalet suruna üfleyiniz ve aylardır öldürdüğünüz adaleti diriltip, felç ettiğiniz bu insanlara şifa veriniz. Burada biz maden arar gibi aylardır insafınızı aramaktayız. Ama nedendir bilinmez var sandığımız halde o insafa ulaşamadık. Biz her hafta sizden tahliye manasında müjde muştusu umarken, geç saatlerde sizden aynı adaletin hala dirilmediği yönünde sala sesi işitmekten mustarip olduğumuzu bilmenizi isterim. Sayın başkanım, eğer bizlerin konuşmalarından rahatsız oluyor ya da hukuk adına etkilenmiyorsanız, isterseniz hukuk adına sükut edelim, sükutumuz bu tahliyeye vesile olsun."


Süheyl Batum: "Hukukçu olarak izlemeye geldim"


Bu arada, duruşmayı izleyen Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süheyl Batum da basın mensuplarının soruları üzerine, hukukçu sıfatıyla izlemek için duruşmaya katıldığını belirtti.

''Bir haksızlık olduğunun farkına vardığımızı yargılanan kişiler de görsün, onlara moral olsun istedim'' diyen Batum, oturuma ara verildiği sırada tutuklu sanıklardan Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay ile uzaktan selamlaşıp hatırlarını sorduğunu söyledi.

Batum, şöyle devam etti:
''Tutuklulukların hukuka uygun olmadığını, 15-20 ay gibi tutukluluk süresinin çok uzun olduğunu düşünen bir insanım. Hukukta aleniyet önemlidir. Bu davanın Silivri'de görülmesi aleniyet açısından hukuka uygun değil. Tahliye taleplerinin reddine ilişkin kararların gerekçesi de kesinlikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kriterlerine aykırı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde hepsi mahkumiyetle sonuçlanacaktır. Bunların yanında dava süreci, iddianameler ve ek belgeler de bu olumsuzluklardan bazıları. Hukukçu olarak izlemeye geldim.''

Duruşmada söz alan tutuklu sanık Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın avukatı Dilek Helvacı, eski başbakanlardan merhum Bülent Ecevit'in tedavi sürecine ilişkin raporları elden getirip teslim ettiğini, ancak mahkemenin evrakı incelenmek üzere Adli Tıp Kurumuna gönderirken Recai Birgün'ün ifadesinin de eklenmesine karar verdiğini söyledi.

Haberal'ın, uzmanlık konusu olmadığı için Ecevit'in tedavi sürecinde bulunmadığını anlatan Helvacı, ''Recai Birgün ile Haberal ve Ecevit'in tedavi sürecinde bulunan hekimler arasında ceza davaları bulunması nedeniyle CMK hükümleri Birgün'ün tanıklığını engeller'' dedi.

Avukat Helvacı, Adli Tıp Kurumu'na gönderilen evrak arasına Ecevit'in eski koruma müdürü Recai Birgün'ün tanıklık ifadesinin eklenmemesini talep etti.

Haberal'ın ifadesinin online olarak hastanede alınması için tüm teknik teçhizatı hazırladıklarını belirten Helvacı, ''Haberal, ani ölüm riskiyle karşı karşıyadır. 4 Mart 2010 tarihli rapora göre, mola vermek koşuluyla 2 saat ifade verebilir. Ancak durumunun giderek kötüleşmesi nedeniyle ifadesinin öne alınmasını talep ediyoruz'' diye konuştu.

Haberal'ın diğer avukatı Prof. Dr. Köksal Bayraktar da Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin 21 Mart 2002 tarihli ''tanık ile sanık arasında husumet varsa tanıklığın ifadesine itibar edilmeyeceğine'' ilişkin içtihadına dikkati çekerek, ''Recai Birgün ile Haberal ve tedavi heyetindeki 14 kişi arasında husumet bulunması nedeniyle Birgün'ün tanıklığına itibar edilemez'' şeklinde konuştu.

Duruşmada taleplere ilişkin görüşünü açıklayan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, avukat Ali Rıza Dizdar'ın talebi üzerine, tutuklu sanık Levent Ersöz'ün sağlık durumunun İstanbul Tıp Fakültesi'nden sorulmasını, Adli Tıp Kurumu'nca yapılan muayene sonucuna ilişkin hızlı olarak rapor hazırlanıp gönderilmesini istedi.

Pekgüzel, tutuklu sanık Mustafa Dönmez'in Sapanca'daki evinde yapılan aramada bulunduğu iddia edilen ve polis kriminal raporunca eli ürünü olduğu tespit edilen Zir Vadisine ilişkin krokinin Adli Tıp Kurumu'na gönderilerek, Dönmez'in eli ürünü olup olmadığına ilişkin rapor hazırlanmasını talep etti.

Savcı Pekgüzel, tutuklu sanıklar Cihan Arık ve Muzaffer Öztürk'ün tahliyesini istedi. Pekgüzel, daha önceki duruşmalarda da bu sanıkların tahliye edilmesini talep etmişti.


Karar


Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay,  Başkan Köksal Şengün’ün tahliye yönündeki oyuna karşın mahkeme heyetinin oy çokluğuyla tahliye edilmedi.

Başkan Şengün, üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyetlerine, mevcut delil durumlarına, tespit olunan savunmalarındaki anlatımlarına, toplum içindeki konumlarına, isnat olunan suç vasıflarının değişme ihtimallerine, tutuklanmalarından beklenen gayenin sağlanmış olmasına, bu aşamadan sonra kaçma saklanma ve delilleri kararma şüphelerinin bulunmadığına ve gerekirse adli kontrol uygulanabileceğine dikkat çekerek Mustafa Balbay ve gazeteci Tuncay Özkan’ın tahliye taleplerinin kabulü yönünde oy kullandı.

Aydınlık Dergisi yazarı ve hukuk danışmanı Emcet Olcaytu, Türk Metal Sendikası eski genel başkanı Mustafa Özbek, Albay Mustafa Koç, Muzaffer Öztürk, Hüseyin Keskin, Mehmet Dalagan, Ali Oktay Şahbaz, Cihan Arık ve Ayhan Atabek’in tahliyeleri istemleri de Şengün’ün karşı oyuna karşın oy çokluğuyla reddedildi.

Heyet haklarında idari soruşturma açılan polis memurları tutuklu sanıklar Servet Kaynak, Fahri Süslü’nün tutuklu olarak yargılandıklarına ilişkin olarak Emniyet Müdürlüğü Merkez Disiplin Kurulu’na yazı yazılmasına karar verdi.

Diğer taleplerle ilgili celse arasında karar verileceğini açıklayan mahkeme heyeti davayı 16 Mart salı gününe erteledi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler