"Hükümet erken seçime gidecek"

VERSO Araştırma Şirketi'nin sahibi araştırmacı Erhan Göksel, Ekim 2009'da ikinci büyük bir kriz dalgasının geldiğini belirterek, iktidarın bu krizi kaldıramayacağı için 2010'un ilk çeyreğinde baskın erken seçime gitmek zorunda kalacağını öne sürdü.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 05.07.2009 - 07:50

Afyon'da Genç Atılımcılar Derneği'nin düzenlediği "Kurulmakta Olan Dünya Ekonomisinde Türkiye'nin Rolü" başlıklı konferansta konuşan VERSO Araştırma Şirketi'nin sahibi araştırmacı Erhan Göksel, Ekim 2009'da ikinci bir büyük kriz dalgasının geldiğini ve bu krizin yine küresel orijinli bir kriz olacağını belirtti. ABD'nin yayınladığı son verilere bakıldığında ekonominin dip yapacağının çok net biçimde görüldüğünü kaydeden Göksel, şunları söyledi:

"ABD Çalışma Bakanlığı verilerine göre yüzde 9,5'luk işsizlik rakamı son 26 yılın en yüksek işsizlik rakamı. Sadece Haziran ayında ABD'de 467 bin kişi işsiz kalmış. Bununla birlikte, ABD'de Obama'nın başkanlığa geldiğinden bu yana geçen 5 aylık zaman zarfında tam 1 trilyon 362 milyar dolar basılarak kriz finanse edilmeye çalışıldı. Obama'nın açıklamalarına göre bu yıl ABD bütçe açığı 1 trilyon 750 milyar dolar olacak ki; bu ABD GSH'nın yüzde 12,5'i gibi akıl almaz bir açık. ABD anlaşılıyor ki; dolar basarak bu krizin maliyetini ABD-dışı ekonomilere fatura etmeye çalışıyor, ancak piyasalar bunu yutmuyor ve reaksiyon gösteriyor. ABD ve gelişmiş piyasalar bu politikaya itibar etmemeye başladı. Bu hafta borsaların verdiği tepki ortada. Sorulması gereken soru şu; Dolar basarak ABD krizi nereye kadar finanse edecek? Çünkü bu sefer monaterize olan piyasalar enflasyonist baskıyla karşı karşıya kalacaklar. Talebin artmaması, üretimin daralması üstüne, ayrıca hem işsizlik hem enflasyonist baskının olduğu bir ülkede ağır kriz şartları ortaya çıkmış demektir. ABD'de bu menfi durumun etkileri, Ekim 2009'dan itibaren ikinci bir dalgayla daha açık ortaya çıkacaktır. Ayrıca unutulmaması gerekir ki; ABD'de kriz olması demek Avrupa'da da kriz olması demektir. Çünkü Avrupa'nın en büyük ticaret partneri ABD'dir. Avrupa'da kriz olması ise, Türkiye'de hayli hayli kriz olacağı anlamına gelir; zira Türkiye'nin de en büyük ticaret partneri Avrupa'dır."

"Kriz iktidarı erken seçime zorlayacak"

Büyüyen bu açıkla iktidarın bu krizi kaldıramayacağını ifade eden Göksel, Hükümet'in 2010'un ilk çeyreğinde erken baskın seçime gitmek zorunda kalacağını öne sürdü. Göksel, "Önümüzdeki Ekim - Kasım döneminde krizindeki bu ikinci dalgaya karşı hazırlıksız yakalanarak bizi ne denli zor iktisadi koşulların beklemiş olduğunu şimdiden söyleyebilirim" diye konuştu.

Türkiye'de rakamlarla istenildiği gibi oynandığını savunan Göksel, esas itibariyle büyümenin yüzde -13,8 değil, dolar bazında hesaplandığında yüzde 29 olduğunu, büyümenin yüzde -13,8 çıkmasının nedeninin Türk Lirası olarak hesaplanılmasından kaynaklandığını belirtti. Göksel, buna karşın kişi başı milli gelir, borç, cari açık gibi tüm iktisadi verilerin uluslararası normlarda dolar üzerinden hesaplandığını, burada iktisadi bir oportünizmle dolar hesapları arasına TL sıkıştırılarak rakamlar çarpıtıldığını söyledi.

"Türkiye'ye 'hasta adam' rolü yeniden biçiliyor"

"Türkiye'ye bugünkü Küresel Dünya'da biçilen rol, ekonomik anlamda 'gölge ekonomisi' olma rolüdür. Siyasi olarak biçilen rol ise; Bölgede kurulmakta olan Kürt Devleti'ne 'gölge etmeme' rolüdür" diyen Göksel, sözlerini şöyle sürdürdü:
"1853'te ortaya atılan 'hasta adam' tezi sonuçta yeniden gündeme gelmiştir. Geçen hafta yayınlanan ünlü Newsweek dergisi Türkiye için aynen 'hasta adam' başlığını kullanmıştır. Bu büyük global oyunda Türkiye'ye biçilen rol; hiçbir zaman sahada aktif oyuncu rolü olmamıştır, olmayacaktır. Bu bakımdan, geleceğin dünyasında Türkiye'nin önemli bir ülke konumunda olmadığını üzülerek söylemek zorundayım. Kendimize önem atfeden maalesef sadece biziz, Türkiye'de 'hamaset' daima iç politika malzemesinin besin kaynağı olmuştur."

"29 Mart seçimleri dönüm noktasıydı"

Türkiye'de 29 Mart seçimleriyle siyaseten bir dönüşümün başladığına dikkat çeken Göksel, şöyle konuştu:
"Kuzey Irak'ta fiilen bir Kürt devleti var halihazırda. Tehlikeli olan, son zamanlarda, bir şekilde seçimlerle birlikte Güneydoğu'da özerk bölge haritalarının ortaya çıktığı söyleminin hızlandırılmış olmasıdır. Türkiye, BM nezdinde bir plebisit talebiyle karşı karşıya bırakılırsa kimse şaşırmasın. ABD bile 29 Mart seçimlerinden sonra DTP'yi daha önemsemeye, ciddiye alıp muhatap kabul etmeye başladı. Süreç çok kaotik bir hal almaya başlıyor. Bu ise, Türkiye'de iç siyasi dengeleri hızla değiştirecek."

"Türkiye'de gelecek vizyonu olan siyasetçi yok"

"Türkiye'de ne yazıktır ki, geleceği planlayan, gelecek vizyonu olan bir siyasetçi yok" diyen Göksel, Çin'e bakıldığında eğitime, bilgiye, donanımlı olmaya önem atfettiklerinin, 1978'de bu işi planlamaya başladıklarının görülebileceğini ifade etti. Göksel, "Bugün Çin'in bakanlarından, belediye başkanlarından büyük kısmı Harvard, Oxford gibi en önemli dünya üniversitelerinden yetişmiş insanlardır. Geçen yıl, ABD'nin en ünlü üniversitelerinden birisi olan Stanford'da siyaset biliminde, doktora derecesi alanında birinci de ikinci de üçüncü de İranlı idi. İran ki, nanoteknolojide dünya sıralamasında 9.olan, bu alanda Rusya'yı bile geride bırakan bir ülke. Siyaset de gelecek de işte bu şekilde planlanır. Gelecek, yani bir ülkenin geleceği, Televole kültürü üzerinden, yozlaşmış kültürel değerler ve dejenerasyon üzerinden planlanamaz" diye konuştu.

"Siyasiler korkuya teslim olup polisleşiyor"

Göksel, Türkiye'de iktidarlar üzerinde hep bir korku imparatorluğu oluşturulmaya çalışıldığını dile getirerek, şunları söyledi:
"Ben bunu, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller döneminde de gördüm. Türkiye'de, üzülerek söylüyorum ama başbakanlar üzerinde bazı cenahların sırf dediklerini yaptırmak için, 'Sana suikast yapılacak', 'Aileni yok edecekler', 'Sana karşı komplo kuruluyor', 'Darbe yapacaklar' türünden baskılar oluyor. Bu da, sivil iktidarların 'polisleşmesine' yani korkuya teslim olmalarına, baskıcı bir tutum izlemelerine yol açıyor."
 

"Ergenekon ne tamamen hukuki, ne tamamen siyasi"

Gözaltına alınıp serbest bırakıldığı Ergenekon Davası'na da değinen Göksel, davadan sadece siyasi ya da sadece hukuki bir dava olarak bahsetmenin güç olacağını ifade etti. Göksel, sözlerini şöyle tamamladı:
"Ergenekon'un üçte ikisi doğruysa, üçte biri siyasidir. Kamuoyu bu konuda ikiye bölünmüş durumda. Bir taraf, tüm süreci 'hükümet komplosu', diğer taraf da tamamen 'herkesi suçlu' görüyor. Her ikisi de yanlış. Yüzde 100 siyasi bir davadan ya da yüzde 100 hukuki bir davadan bahsedemeyiz. İkisi de yanlış. Ancak davanın gittikçe siyasileşmeye başladığı da gözden kaçmamalı."


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler