"İddianame, psikolojik harp belgesi gibi"

Ergenekon davasının 15. oturumunda tutuklu sanık Muzaffer Tekin’in çapraz sorgusu yapıldı. Soruya Cumhuriyet Gazatesi avukatları da katıldı. Tekin’in avukatı Engin Çelik Kadıgil, iddianameyle devletin gizli belgelerinin yayınlanmasına neden oldukları gerekçesiyle soruşturma savcıları hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 18.11.2008 - 07:30

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri Cezaevi içindeki duruşma salonunda görülen davanın dünkü oturumuna 43 tutuklu sanık katıldı. Başka suçtan tutuklu sanıklar Sedat Peker ve Semih Tufan Gülaltay da duruşmada hazır bulundu. Tekin’in avukatı Kadıgil, iddianamenin 300 sayfa olabilecekken, derleme ve kopyala yapıştır yöntemiyle 2 bin 500’e çıkarıldığını söyledi. İddianamenin “hiçbir şey anlaşılmasın diye psikolojik harp belgesi” olarak hazırlandığını savunan Kadıgil, iddianamenin Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Şemdinli iddianamelerinde geri adım atanların yeni bir hamlesi olduğunu ileri sürdü. İlk önce rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın hedef alındığını, yardımcısı Enver Arpalı’nın cezaevinde intihar ettiğini söyleyen Kadıgil, “Şemdinli’de hedef büyüktü. TSK’nın Kara Kuvvetleri Komutanı’na çeteci dediler. Sonrasında adamlarından birini harcamak zorunda kaldılar. Savcı Ferhat Sarıkaya işinden oldu. Güçlerini yeniden denemek isteyenler, muvazzaf subaylarla bir yere gelemeyeceklerini anlayan bu güçler, emekli subayları karalayarak TSK'yı vurmayı hedeflediler. Patronları Atlantik'in ötesinde ‘Türk ordusuna karşı ABD ile birlikte olmalıyız’ diyen kişidir” diye konuştu.


Ogün Samast’ın arkasındaki kim?

Danıştay saldırısının hemen ardından dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün olayın azmettiricisi olarak Muzaffer Tekin’i söylediğini anımsatan Kadıgil, “Bunu ancak müneccim bilebilir ya da Alparslan Arslan’ın saldırı yapacağını biliyorlardı, önceden hazırlık yaptılar” iddiasında bulundu. Tekin’in Danıştay soruşturması sırasında yaşamının didik didik edildiğini söyleyen Kadıgil, saldırıyla ilgisi olmadığına karar verildiğini, Ergenekon savcılarının bu kararı hiçe saydıklarına dikkat çekti. Kadıgil, “Ben bugün burada hukuk tartışmak isterdim ama hukukun yerini siyaset, delillerin yerini dedikodu, savcıların yerini besleme basın, başsavcının yerini Başbakan, Anayasa’nın yerini de fetvalar almış” dedi. Kadıgil, “Dink'in katil zanlısı Ogun Samast, Yasin Hayal'in arkasında kimler vardı, bazı illerin emniyet müdürlerine bakılırsa bazı şeyler çıkar. Emniyet müdürlüğü istihbaratın tepesindekiler vatan millet sakarya diye Ogün Samast’ı Yasin Hayal’i yetiştirdiler” diye konuştu.

 

Master plan parti tüzüğü

Ali Yiğit’in ifadelerinin şaibeli olduğunu, emniyetteki ifadeyi okumadan imzaladığını söylediğini belirten Kadıgil, şöyle devam etti: “ MİT gönderdiği yazıda Ergenekon Lobi belgelerinin internette yayınlandığını belirtiyor. İnsanlar bu belge yüzünden tutuklu. Kuddusi Okkır’ın yazdığı mastır planı herhangi bir parti tüzüğünden farklı değil, sadece daha gerçekçi hazırlanmış. İyi niyetli bir insanın kaleme aldığı bir dokuman.”

 

Savcılar hakkında suç duyurusu

İddianameyle gizli belgelerin yayınlandığını, devletin gizli bilgilerinin CIA ve MOSSAD’a internet üzerinden ulaştığını söyleyen Kadıgil, “İnternette yayınlanan bilgi artık gizli belge değildir. Savcılar ya özür dileyip bu suçu geri çeksinler ya da mahkemeden gizliliği ihlal ettikleri için suç duyurusunda bulunulmasını istiyoruz. Ben de savcılık yaptım, sicilim onlardan eskidir. Delil olarak mahkemeye sundukları belge delil niteliğini kaybetmiştir” diye konuştu. İddianame genelinde sanıklardan toplan 21 tabanca ile 7 tüfek çıktığını söyleyen Kadıgil, “Davaya dahil edilmeyenler dahil 150 kişinin evi, işyeri arandı. Her hangi 150 tane evin kapısını çalsak en az 800 silah çıkardı. Hele Karadenizlilerin kapısı çalınca, bulunan silahlarla savcı en az 30 tane örgüt kurardı” dedi.

 

Tahliye istedi

Müvekkilinin 2007’den beri tutuklu olmasına karşın 2008’de yurtdışına çıktığına ilişkin bir belgenin dosyada olduğunu söyleyen Kadıgil, Hüseyin Üzmez’in 5 ay sonra serbest kalmasına karşın buradaki insanların uydurma ifadelerle 18 aydır tutuklu olduklarını ifade etti. “Din taciri olmak, kutsal değerleri kullanmak suç değil, vatansever ve kahraman olmak bu ülkede suç haline gelmiş” diyen Kadıgil, tutukluluğun ifaz haline gelmesini eleştirerek, tahliye talebinde bulundu.

 

Yiğit’e tavsiye

Çapraz sorgu sırasında kürsüye gelen Muzaffer Tekin, “İddianamede hukuki olarak bir şey yok, asimetrik savaş var. İddia makamı hakkındaki tespitlerimi çok üzülerek söyledim. Politize olmasalardı, hukuk metni sunsalardı, mahkemenin enerjisi da bu kadar harcanmazdı. Savcılar ne yaparlarsa yapsınlar yok olan bu örgütü var edemeyecekler” dedi. Suçsuz olduğunu ancak hala olayın içine sokulmak istendiğini söyleyen Tekin, Ali Yiğit’in bazı güçler tarafından kullanıldığını savundu. Yiğit’e hakkını helal ettiğini söyleyen Tekin, şöyle konuştu: “Bir Fransız ata sözü vardır. Aslanın sırtından geçen aslana yem olur. Engin Bağbarsların, Osman Yıldırımların sonunu görsün yol yakınken dönsün.”

Tekin, soru soracaklarını açıklayan savcılara da “Emniyet ve savcılık aklanmama için kol kola çalışıyorlar. Bütün sorulara hazırım. Ben olsam, soru değil, bu durumun suçlusu kimse onun vesayeti altına girmemeyi arzu ederdim” dedi.
 

Çapraz sorgu

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, Tekin’e “Alparslan Arslan’ın Doğuş Holding’in avukatı olduğunu biliyor muydun?” diye sordu. Tekin ise “Hayır. Bilmediğimi defalarca söyledim” dedi. Pekgüzel, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan İbrahim Özcan’ın ifadesini anımsatınca, Tekin, “Yalan söylüyor. İbrahim Özcan en son operasyonda gözaltına alındı ancak onun ifadesi bu dosyada var” diye konuştu. Tekin, savcının, Alparslan Arslan ile kaç kez görüştüğünü sorması üzerine şöyle dedi: “Toplam üç dört kez görüşmüşümdür. Danıştay olayından önce 1.5 sene hiç görüşmedim. Karşımda avukatlık bürosu vardı, avukat kimliği ile oraya geliyordu. Benimle tanışmak istemiş, abi olarak merak etmiş, bir kez çayımı içmiştir. Kandillerde mesaj çekmişizdir.”

Savcı da dosyaya gelen yazıya göre Arslan ve Tekin’in 13 Mart 2004 ve 16 Kasım 2005 tarihleri arasında görüşme yaptığını, en son görüşmelerinin de Danıştay saldırısından altı ay önce tespit edildiğini söyledi. Bunun üzerine de Tekin, “Son güne kadar da görüşebilirdim bu suça iştirak sayılmaz” dedi. Tekin, Engin Bağbars’ın tanık olarak verdiği ifadeleri kabul etmediğini Bağbars’ın devşirme olduğunu söyleyerek, Kuddusi Okkır ile ilişkisinin boyutları hakkındaki soruyu şu şekilde yanıtladı:  “Kuddusi Okkır’ı Vatansever Güç Birliği Haraketi içinde tanıdım. 2005 Mayıs sonlarıydı. Okkır, Mastır planın da haraketin Ankara'da siyasallaşması için yapılan toplantısında sunmak için hazırlamış. Bana da bir bak diye verdi ancak ne olduğuna bakmadım. İşyerimde olduğunu bile unuttum. Bu toplantılara da katılmadım. Okkır'ı da o tarihten sonra görmedim.”

Hiçbir sivil toplum kuruluşuna üye olmadığını, desteklediği etkinliklere bireysel olarak katıldığını ifade eden Tekin’e savcı Pekgüzel, Büyük Hukukçular Birliği’nin bildirisi altında imzası olduğunu anımsattı. Tekin, “Hatırlamıyorum ama imzam varsa kabul ediyorum. İnandığım doğruların peşinden gittim, sonuna kadar gideceğim” dedi.

 

Kalbime bıçak soktum

Pekgüzel, “Bu soruya yanıt vermeyebilirsin ancak Danıştay saldırısı sonrasında neler yaptığını anlatır mısın?” diye sordu. Bu soruyu önceki ifadelerini tekrarlayarak yanıtlayan Tekin, neden ettiğini de açıkladı. Olay sonrasında evine polisler geldiğinde, arkadaşlarının, isminin basına sızdırılacağının söylediklerini anlatan Tekin, “Basında bir cümle ismim çıksın, ait olduğum kurum adına, canıma kıyarım dedim. Televizyonları açtığımda, 12 Eylül’de ordudan atılan albay diye beni gösteriyorlardı. Bu çok büyük çuval hadisesi dedim, çuvalı başıma geçirmeyeceğim dedim. İntihar olayı öyle gelişti” dedi. Savcı Pekgüzel, “İntiharda kullandığınız bıçak sizin miydi? Bıçağı kim temizledi? Yanınızda neden cep telefonunuz yoktu?” diye sordu. Tekin, “Bıçak sustalı idi. Benimdi. Kelimei şehadet getirdim, kalbimi dinledim. İki defa soktum çıkardım. Allah istemeyince yaprak kıpırdamazmış. Bıçağı kimin temizlediğini bilmiyorum. Üç dört ev değiştirdim, cep telefonu bir yerlerde kalmıştır, hatırlamıyorum” diye konuştu.

Tekin, savcının “Sedat Peker ile ilişkileriniz insani ilişkiler miydi?” sorusunu da “Sosyal ilişkiydi. Ben Sedat Peker’i Fikri Karadağ ile tanıştırmadım. Peker 2002 yılında Öztürkler gecesi düzenledi. Eşimle birlikte bu geceye katıldık” yanıtını verdi. Toplantılara katılma talimatı almadığını, özgür yaşamayı sevdiği için talimat almayacağını kaydeden Tekin, “İddianmeyi dört kez okudum. Psikolojiniz bozuk olsa suçluyum psikozuna girer, beyninizi kaybedersiniz. Burda benim sorumlu olduğum insanlar var onlar adına sonuna kadar mücadele edeceğim” diye konuştu.

 

Gazetemiz avukatları soru sordu

Müdahil Cumhuriyet Vakfı’nın avukatı Bülent Utku, Ankara’daki Danıştay davasında Alparlsan Arslan’ın gazeteye atılan bombaları kimden aldığı konusunda netlik olmadığını belirtti. Ankara’da mahkemeden soruşturmanın bu yönde genişletilmesini istediklerini anımsatarak, “Ergenekon operasyonu başlamamıştı. Muzaffer Tekin iş yerinde bulunan el bombaları ile gazeteye atılan bombalar arasında zaman kişi yer bağlantısı kurulursa bir ilişki olabilir diye düşündük” dedi.

Gazeteye atılan bombaların 25, Tekin işyerinde bulunanların ise 30 yıllık olduğuna dikkat çeken Utku, Tekin’e “Gazeteye yolladığınız açıklamada bombaların patlayıcı özelliği olmayan eğitim yardımcı malzemesi olduğunu söylediniz? Eğitim yardımcı malzemesi ne renktir” diye sordu. Tekin, “Yeşil ve siyah olur” deyince Utku, “İnternete yaptığımız araştırmaya göre sizin söylediğinizin tam tersi çıkıyor. Renkleri yeşi ya da mavi oluyor. Tapa numaraları da farklı oluyor” dedi. Bunun üzerine Tekin, “Ben Cumhuriyet’e bomba atsam, o bombaları burada tutar mıydım? O dönemde atışlarda başarılı olanlara, sarf ederken infilak etmeyen bombalar, isim ve Türk bayrağı çizilerek 25 tane hediye edildi. Bana da Orhan Batmaz hediye olarak getirdi” diye konuştu. Utku, “boş el bombasına fünye koymak ne kadar zaman alır?” diye sordu. Tekin de, “Fünye koymak şansımız yok. Tahrip malzemesi lazım. Elinize hazır malzeme gelirse on dakikada koyarsınız” yanıtını verdi. Utku, 9 numaralı gizli tanığın ifadesinde, bombaları Ataşehir’deki bir villada yapılan toplantıda verildiğini söylediğini anımsattı. Tekin, toplantı yapıldığı iddia edilen tarihte nerede olduğu yönündeki soruya, “hatırlamıyorum” yanıtını verdi. Utku, burada böyle bir toplantı yapılıp yapılmadığının öğrenilmesinin mümkün olduğunu söyleyerek, “29 Nisan- 12 Mayıs 2006 tarihleri arasında Ataşehir’de Muzaffer Tekin, Rasim Görüm, Alparslan Arslan, Osman Yıldırım, Oktay Yıldırım, Fikri Karadağ, Zekeriya Öztürk ve Veli Küçük’ün kullandığı ve irtibatlı olan telefonların baz istasyonlarına ilişkin kayıt alınırsa, orada bir konuşma olup olmadığı, irtibatların kimler arasında olduğunu, kimin hangi tarihte kimi aradığının mahkeme heyeti tarafından tespit edilmesini istiyorum” dedi.

 

Küçük’ü cezaevinde tanıdım

Tekin soru üzerine, “Albay arkadaşımın anlatımlarının ardından Veli Küçük’ün nerede görsem elini öpeceğim diyordum. Patrikhanede yenilen yemekte ayrı yerlerde oturduk. Beş dakika bile konuşmadık. Cezaevinde tanıma fırsatı buldum” dedi. Tutuklu sanık Oktay Yıldırım da Tekin’e “Siz hiç yeşil bir soda şişesi gördünüz mü” diye sordu. Tekin “evet” deyince, Yıldırım, “İçine toz TNT yi ve fünye koyduğunda el bombası gibi patlar mı” diye sordu. Tekin, “Evet patlar” yanıtını verdi.
 

Tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz'in Tekin'e sorduğu sorulara müdahil avukatları tepki gösterdi. Şebnem Korur Fincancı'nın avukatı Ali Koç, "Kerinçsiz kendi beyanlarını teyit etmek için soru soruyor, bilgi almak için değil. Bu soruların reddedilmesini istiyoruz" diye konuştu. Savcı Pekgüzel "Biz de katılıyoruz" dedi. Kerinçsiz de tutuklanmadan önce Muzaffer Tekin'in avukatı olarak görev yaptığını belirterek, iddianamede geçen iddialarla ilgili soru yönelttiğini söyledi. Tekin sorgu bitiminde, Türkiye'de gazilere ayakkabı boyatıldığını, simit sattırıldığını söyleyerek, "Bize onurlarımızı iade edin. Ülkeye yapılan hizmetin karşılığı olmaz" dedi.

 
Mahmut Öztürk savunma yaptı

Duruşmada öğleden sonra savunmasını yapan Mahmut Öztürk, 18 aydır saçmasapan iddilarla ve Ali Yiğit'in ifadelerine dayanılarak cezaevinde tutulduğunu söyledi. Öztürk, Ümraniye Çakmak Mahallesi'nde bombaların bulunduğu evde oturduğu iddia edilen Mehmet Demirtaş'ı askerlik görevini yaptığı Kilis'teki Hudut Taburu'nda tanıdığını kendisinin o dönem ikmal astsubayı olduğunu anlattı. Mehmet Demirtaş'ın yeğeni olan Ali Yiğit'e açtığı manav dükkanını alışveriş için gittiğini belirten Mahmut Öztürk "Evim ve işyerine yakın ve tanıdığım olduğu için o manavdan alışveriş ediyordum. Savcı Zekeriya Öz'ün de evi yakın olsaydı ve alışverişini o manavdan yapsaydı o da örgüt üyesi olabilir miydi" diye sordu.
 

Kimse ile husumetim yok

Mehmet Demirtaş'ın LPG İstasyonu'na da alışveriş amaçlı gittiğini anlatan Öztürk, "Benim kimse ile husumetim yok. Ali Yiğit ile de yok. Herhalde asker olduğum için iddianamede böyle bir senaryoya beni malzeme yaptılar" dedi. Ali Yiğit'in ifadeleri nedeniyle cezaevinde bulunmasına karşın, Yiğit'e hiçbir şey söylemediğini anlatan Öztürk "Ali Yiğit kendisi durmadan ne ifade verdiğinin farkında olmadığını, değiştireceğini söylüyordu" dedi.
 

İş yaptık başaramadık

12 Haziran 2007'de ele geçirelen bombaları Ümraniye'deki gecekonduyun çatı katına sakladığı iddia edilen malulen emekli astsubay Oktay Yıldırım ile Kilis'te lojmanlarda kapı komşumu olduklarını anlatan Öztürk, ordudan ayrıldıktan sonra Yıldırım ile birlikte ticaret yapmayı denediklerini ancak başarısız olmaları nedeniyle küserek birbirlerinden koptuklarını anlattı.

1982'de çavuş olduğunu, başarılı çavuşların alındığı astsubay okuluna Muzaffer Tekin'in onayı sayesinde girdiğini anlatan Öztürk, daha sonra Kadıköy'de 1998'de tesadüfen karşılaştıklarını anlattı. Emekliliğinden sonra parasızlığının yanı sıra boş durmaktan sıkıldığını anlatan Öztürk "İş yapmamamız gerekiyor. Biz Karadenizliyiz, boş durmayız. Ben kitap okumam, imal etmeyi severim. Cezaevinde de hatıra ev yaptım. Ama Oktay Yıldırım ise kitap okur" diye konuştu.

 Kitap okumaya alıştım

 Oğlu Alperen'in adını Oktay Yıldırım'ın koyduğunu anlatan Öztürk "O fikriyatı sever, ben ticaret" dedi. Ticaret hayatını sürdürmek için çevre edinmek için her yere girip çıktığını anlatan Mahmut Öztürk "Her taşın altında varım" dedi. Mahkeme Başkanı Şengün'ü "Kitap okuma dışında her şeyde varsın" sözlerini Öztürk "Cezaevinde okumaya alıştım" şeklinde yanıtladı.
 

Tekin'in intiharı

2000 yılında Muzaffer Tekin'in petrol işinden ayrıldığını kendisinden ticaretin sırlarını öğrendiğini, ve Tekin'in müşterilerini kendisine gönderdiğini anlatan Öztürk, şöyle devam etti: "Muzaffer Tekin ilk askeri elbiseyi giydiğimde karşıma çıkan komutanımdır" dedi. 19 Mayıs 2006'da kendisine telefon eden daha sonra Zeki Yurdakul Çağman olduğunu anladığı kişinin, Çavuşbaşı'ndaki villasında olduklarını söyleyerek kendisini çağırdıklarını anlattı. Birbuçuk saat kadar sonra gittiğinde Muzaffer Tekin, Zeki Yurdakul Çağman ve Zekeriya Öztürk'ü gördüğünü anlatan Öztürk Tekin'in Danıştay saldırısıyla ilişkilendirildiğini için sıkıntılı göründüğünü, ertesi gün teslim olacağını söylediğini aktardı.

Tekin'in bırakıp kendi evine gittiğini sabah kahvaltılık almak için bakkala gittiğinde eşinin telefonu üzerine hemen Çavuşbaşı'ndaki villaya döndüğünde Muzaffer Tekin'in kanlar içinde çatı katında yerde yattığını anlattı. Tekin'in masanın üzerindeki "Bu onursuzlukla yaşayamam" şeklindeki notlarını gördüğünü ve cebine koyduğun anlatan Öztürk, hemen Zekeriya Öztürk ve Yurdakul Çağman'ı aradığını söyledi. Zekeriya Öztürk'ün Tekin'e "Ne yaptın sen" diye bağırdığını, kendisinin ise yarasına parsuman yaptığını belirten Mahmut Öztürk "Bıçağı Zekeriya Öztürk'e verdim" dedi. Öztürk, Zekeriya Öztürk ve Çağman'ın Tekin'i Acıbadem Hastanesi'ne doğru yola çıkardığını kendisinin arkadan gitmesine karşın onlardan on dakika önce hastaneye ulaştığını ve polisin kendisini gözaltına aldığını ifade etti.
 

Çelişkileri soruldu

 Daha sonra jandarmada sorgulandığını ve Ankara'ya götürüldüğünü anlatan Mahmut Öztürk, "İddianameye nasıl yorum yapıyorsanız takdirinize bırakıyorum. Çağman ile telefon görüşmemiz olmuştu. 'Bize kadar aydınlatıldı' dedim diye 18 ay yat aşağı" şeklinde sözlerle savunmasını sürdürdü. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Öztürk'e Çavuşbaşı'ndaki villasına Muzaffer Tekin'in geldiği tarih konusunda çelişki olduğunu anımsattı. Savcının Tekin ile dostluğunun derecesini sorması üzerine "Sizin evinize misafir gelse ne yaparsınız. Arandığını bilmiyordum ama bilsem de evime alırdım. Benim geldiğim kültürüm buna müsait. Ama teslim olmasını tavsiye ederdim ama ısrar etmezdim" şeklinde konuştu. Tekin'in bürosuna uğradığını, oraya gelen apartman yöneticisi olanlarla görüşüp fuel oil satmak için görüşmeler yaptığını anlatan Öztürk, bir keresinde Türk Solu Dergisi görünce şaşırdığını söyledi. Öztürk şöyle devam etti: "Milliyetçi bir insan olduğunu bildiğim için 'Senin ne işin var sol ile komutanım' diye sorduğumda 'Bunlar bildiğin gibi' demişti. Biz Ordu Fatsalıyız. Orada Diyarbakır'ı gördük. O zaman ülkücüydüm. Solu yıkıcı, komünist diye düşünüyordum. Şimdi öyle düşünmüyorum, meğer bizi birbirimize vurduruyorlarmış" dedi.

Savcı Nihat Taşkın'ın Yurdakul Çağman'a "Bize kadar aydınlandı, yukarısı"sözleriyle ne kast ettiğini sorması üzerine salondan itaraz sesleri yükseldi. Savcı Taşkın, ise Öztürk'ün ifadesinin iddianameyi doğrular yönde olduğunu belirtti. Savcı Taşkın'ın Zekeriya Öztürk ile ilişkisine ilişkin sorusu nu "Çavuşbaşı'nda görmüştüm, bıçağı ona vermiştim. Sonra cezaevinde karşılaşınca bıçağı ne yaptığını sordum. Aramızda bir hırlaşma oldu. Adam kanlar içinde ,ölse derdimi anlatamazdım. Şimdi anlatamıyorum. Bunun için notları ve bıçağı Zekeriya Öztürk'e verdim" şeklinde yanıtladı.

Daha sonra savcı Mehmet Ali Pekgüzel, ne zaman markete gittiği, eşinin kaçta aradığına ilişkin sorular sorunca Öztürk "Aslında eve gitmediğini, sabaha kadar Çavuşbaşı'ndaki villanın önünde arabanın içinde beklediğini" anlattı.

Müdahillerle tartışma

Bazı sanıklarda kişisel bilgilerinin bulunması nedeniyle müdahil olma isteği kabul edilen Şebnem Korur Fincancı'nın vekili avukat Ali Koç, Öztürk'e ifadelerindeki çelişkileri anımsatarak neden Tekin'in sakladığını sorudu. 1998'de dar gelirliyken daha sonra gelir düzeyinin nasıl yükseldiği sorusu üzerine başkan Şengün, avukat Koç'un kastını sordu ve sorunun reddedildiğin söyledi. Avukatların "Hakkını kötüye kullanıyor" diye bağırmaları üzerine avukat Koç, bir örgüt davasına müdahil olduklarını, sadece müdahil oldukları konuda değil, örgütün ortaya çıkarılması için gerekli gördükleri soruları sorabileceklerini söyledi. Daha sonra tepkiler arasında sorularını sürdürmeye çalışan Fincancı'nın vekili Ayşe Batumlu müdahil olarak her soruyu sorma hakları olduğunu yineledi. Başkan Şengün'ün görüşünü sorduğu iddia makamı adına Savcı Pekgüzel "Örgüt davasıdır. Her türlü soru sorulabilir" dedi. Mahkeme kısa bir aradan sonra müdahil avukatların her konuda soru yöneltebilecekleri kararını açıkladı.

 

Güney maaşlı MİT elemanı mı?

Mahkemeye gönderilen aile vukuatlı aile kayıt tablosunda, Tuncay Güney'in 1972 doğumlu, evli olduğu belirtiliyor. Güney'in ilk eşinden 1994 yılında boşandığı, 1996 yılında yeniden evlendiği kaydedilen yazıda, Güney'in dininin İslam olduğu belirtiliyor. Tutuklu sanık Adnan Akfırat, "Tuncay Güney MİT yazılarında Tuncay Güney İpek olarak geçiyor. Aile kayıt tablosunda İpek soyadı yer almıyor. MİT'e Tuncay Güney ile Tuncay Güney İpek aynı kişi mi, MİT'in haber elemanı mıdır ve maaşı ne kadardır? diye sorulmasını istiyoruz" dedi. Tutuklu sanık Vedat Yener'in avukatı Vural Ergül de Tuncay Güney'in çok sayıda sahte kimlik kullandığını belirterek, Kemal Bubay, Tuncay Kosbe ve Daniel Levi adlarındaki kimlik kayıtlarının sorulmasını istedi.
 

Sedat Peker'in talebi

Söz alan Sedat Peker de Orhan Pamuk'a suikast iddiasında bulunan kişilerin telefon görüşmelerinde adı geçtiği için sanık yapıldığını ileri sürdü. Peker, "Sözde suikast planını yapanlar, suikast sonrası İstanbul Emniyet Müdürü ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ile görüşüp, cezaevinde benim koğuşuma geleceklerini söylüyorlar. İl emniyet müdürü ve başsavcının duruşmaya çağrılmasını istiyorum. Yok bu istek saçma diyebilirsiniz. Ancak savcılar benim hakkımda dava açmayı yeterli görmüşler" diye konuştu. Sami Hoştan da uyuşturucudan sabıkası olmadığı halde iddianameye alındığını oradan da gazete manşetlerine taşındığını söyleyerek, "Benim iki tane Koç Üniversitesi'ne giden yetişkin kızım var. Onlar bana bu manşetler nedir baba diye soruyor" dedi. Mahkeme başkanı "O apayrı bir konu" deyince Hoştan, "Manşetleri ne yapacağız " dedi. Kemal Kerinçsiz ve Veli Küçük'ün kızı ve avukatı Zeynep Küçük gizli tanık 9'un ifadelerinin tamamının istenmesine karşın mahkemeye gönderilmediğini belirterek, savunma haklarının kısıtlanmaması için yeniden istenmesini talep ettiler.
 

Davada ilk tahliye

Mahkeme heyeti, sanık Mahmut Öztürk'ün savunmasının alınmış olmasını ve tutuklu kaldığı süreyi dikkate alarak tahliyesine karar verdi. Karar açıklanırken, alkış sesleri gelmesi üzerine izleyiciler salondan dışarı çıkarıldı. Öztürk'ün kardeşi ve eşinin ağladığı görüldü. Duruşmayı 20 Kasım Perşembe gününe erteleyen mahkeme heyeti, diğer taleplerin gelecek oturumda değerlendirileceğini, iddianame sırasına göre önce tutuklu sanıkların sorgu ve savunmalarının alınacağını kaydetti.
 

Çıkışta açıklama yaptı

 Emekli astsubay Mahmut Öztürk, 19 Haziran 2007'de tutuklanmış, hakkında "silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan" cezalandırılması talep edilmişti. Dün saat 19.30 sıralarında cezaevi çıkışında açıklama yapan Öztürk, "Yalan ifadeyle tutuklandım. Beraat edince, tutuklu kaldığım süreye ilişkin yasal işlem başlatacağım" dedi. Öztürk, tahliye olmasının diğer sanıkları da umutlandırdığını söyledi.


Beko A.Ş. soruşturması

Tekin'in avukatı Engin Çelik Kadıgil, soruşturma savcılarının korku imparatorluğu yaratmak istediklerini belirterek, savcılığın Haziran 2008'de Maliye Bakanlığı'na Beko Ticaret A,Ş.'nin Yaşam Televizyo Hizmetleri'yle herhangi bir örtülü ortaklığının bulunup bulunmadığını araştırdığına dikkat çekti. Savcı Pekgüzel'in imzasıyla bakanlığa gönderilen yazıda, Beko'nun Yaşam Televizyon Hizmetleri ile Gökcan Prodüksiyon A.Ş.'ye (Kanaltürk) kuruluş aşamasında ve izleyen dönemlerde, 8.440.000 YTL ödemede bulunulduğunun tespit edildiği belirtiliyor. Yazıda, "Paranın 2.175.000 YTL'lik kısmının kuruluş aşamasında Mindshare reklam şirketi aracılığı ile Yaşam Televizyon Hizmetleri'ne gönderilmesinden haraketle Beko'nun Yaşam ile herhangi bir örtülü ortaklığının bulunup bulunmadığı, yapılan ödemelerin faturalanıp faturalanmadığı, ödemelerin iki şirketin kayıtlarında yer alıp almadığı konusunun acele olarak gönderilmsi arz olunur" deniliyor. Savcılık, bakanlığın iki şirket nezdinde yaptığı denetimlerde bu konulara ilişkin yapılan tespitler varsa, tüm bilgi ve belgelerin de gönderilmesini istiyor.
 

Askeriyeden yanıt geldi

Askeri Yargıtay Başkanlığı'ndan mahkemeye gönderilen yazıda, iddianamede, tutuklu sanık Hayrettin Ertekin'in, "görevi kötüye kullanmak" suçundan yargılanan sanık korgeneral M.E.E, x şahıs.ve Ali adlı bir kişiyle yaptığı telefon görüşmelerine yer verildiği belirtildi. Ertekin'in konuşmalarında, M.E.E.'nin davasını lehe çevirmek amacıyla girişimlerde bulunduğu, Askeri Yargıtay 2. Dairesi Başkanı veya Askeri Yargıtay Başkanı ile görüşme yaptığı gibi gerçek dışı konulardan bahsedildiği kaydedilerek, "Temyiz incelemesinde suçu oy birliği ile sabit görülen M.E.E.ile ilgili, Askeri Yargıtay 2. Dairesi Başkanı ile Askeri Yargıtay Başkanı'nın, hiçbir kimse ile hiçbir şekilde herhangi bir görüşmesi ve teması olmamıştır" denildi.

 
İbrahim Özcan: Tekin Arslan ilişkisi

Ergenekon operasyonunda gözaltına alınan İbrahim Özcan, soruşturma savcısı Nihat Taşkın tarafından alınan ifadesinde, Muzaffer Tekin ile Hüseyin Görüm aracılığıyla tanıştığını belirtti. Görüm'ün kendisini Tekin'in bürosuna götürdüğünü söyleyen Özcan, "Orada bulunan Fikri Karadağ, Zekeriya Öztürk ve Nedim isminde soyismini bilmediğim bir asker emeklisiyle tanıştırdı"dedi. Şile'de yapılan Karacabey anma törenlerinde Oktay Yıldıım ve Kuddusi Okkır ile anıştığını anlatan Özcan, Görüm'ün kendisine Vatansever Kuvvetler Ğüç Birliği (VKGB) broşürlerini gösterdiğini belirtti. Alparslan Arslan ile de Hüseyin Görüm'ün tanıştırdığını anlatan Özcan, "Görüm beni Arslan'ın Kadıköy'deki bürosuna götürdü. Eskiden beri tanıştığını öğrendim. Görüm Arslan'ı bana milliyetçi, vatanperver, iyi bir avukat olarak tanıttı. Arslan'ı üç dört kez Muzaffer Tekin'in bürosunda gördüm. İkisinin VKGB konusunda konuştuklarını duydum. Harakete yardımcı olunması gerektiğini, yayın organı Türkeli dergisinin İstanbul'da dağıtılmasına yardımcı olunması gibi konulardı" diye konuştu. Tekin'in bürosunda ayrı bir bölümde bazen gizli toplantıların yapıldığını söyleyen Özcan, Tekin, Hüseyin Görüm, Karadağ ve Zekeriya Öztürk'ün ayrı bir yerde konuştuklarını anlattı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler