'İhtiyatlı ve tutarlı olma ilkelerinden taviz verilmemeli'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ülkelerin ekonomik programlarını hazırlarken gerçekçi, ihtiyatlı ve tutarlı olma ilkelerinden taviz vermemeleri gerektiğini belirterek, ''Nitekim bunun örneklerini Avrupa'da çok açık gördük. Yani adeta kamuoyunda her zaman söylenen tutarsız, düzme bütçe türü şeyler artık özelden, kamuya doğru yürümüş durumda'' dedi.

'İhtiyatlı ve tutarlı olma ilkelerinden taviz verilmemeli'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.11.2011 - 11:02

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Martinez Oteli'nde G-20 Toplantısı kapsamında düzenlenen, B-20 Ekonomik Politikalar Oturumu'nda yaptığı konuşmada, Ekonomi Politikaları Çalışma Grubu'na, yapmış olduğu başarılı çalışmalardan ve geliştirmiş olduğu önerilerden dolayı teşekkür etti.

Başbakan Erdoğan, Küresel ekonominin, 2008 yılının son çeyreğinde dünya tarihinde eşine az rastlanır büyüklükteki bir krizle karşılaştığını anımsatarak, şunları kaydetti: ''G-20 platformunun derhal bir araya gelerek, işbirliği içinde hayata geçirdiği önlemler sayesinde krizin daha da derinleşmesi önlendi. Nitekim, 2010 yılının tamamı ve 2011'in ilk yarısı küresel ekonomi açısından olumlu bir atmosferde geçti. Ancak bu yılın ikinci yarısından itibaren beklentiler yeniden kötüleşti. Küresel ekonominin geleceğine ilişkin, karşımızda hala çok ciddi riskler ve aşılması gereken zorluklar var. Avrupa başta olmak üzere, gelişmiş ülkelerdeki yüksek kamu borçları ve finansal sektör sorunları, yüksek seviyelerde seyreden işsizlik ve küresel dengesizlikler, güçlü bir küresel toparlanma ve istikrarın önündeki temel engeller olmaya devam ediyor. Bu tablo bize, atılması gereken çok ciddi adımlar olduğunu gösteriyor. Başta G-20 üyeleri olmak üzere tüm ülkelerin işbirliği içerisinde hareket etmek üzere bugün artık her zamankinden daha fazla önem arz ettiği önümüzde.''

'İhtiyatlı ve tutarlı olma ilkelerinden taviz vermemelidir'

Erdoğan, küresel ekonomik krize yönelik olarak değerlendirmelerini konusunda şunları söyledi: ''Küresel ekonomiyi en fazla tehdit eden kırılganlık, gelişmiş ekonomilere yönelik kamu borç sürdürülebilirliği endişeleridir. Krizle birlikte alınan genişleyici önlemler ve bankalardan kaynaklanan yükler, kamu borç stokunun çok ciddi bir şekilde artmasına neden oldu. Büyüme hızının düşmesi de borç göstergelerini giderek kötüleştiriyor. Sonuç olarak, 2008 yılında bazı bankaların iflasıyla ortaya çıkan küresel kriz, bugün artık devletleri tehdit eder bir noktaya gelmiş durumda. Bu çerçevede, gelişmiş ülkelerin somut, iyi planlanmış ve güvenilir mali uyum politikalarını açıklamaları ve uygulamaları büyük önem taşıyor. Ülkeler ekonomik programlarını hazırlarken gerçekçi, ihtiyatlı ve tutarlı olma ilkelerinden taviz vermemelidir. Nitekim bunun örneklerini Avrupa'da çok açık gördük. Yani adeta kamuoyunda her zaman söylenen tutarsız, düzme bütçe türü şeyler artık özelden, kamuya doğru yürümüş durumda.''

'Şu anda son işsizlik verisi yüzde 9,1'e düşmüştür'

Türkiye olarak, 2008 krizinin ilk aşamasında ölçülü, hedefe odaklı ve iyi seçilmiş mali ve parasal genişleme tedbirleri aldıklarına işaret eden Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Aldığımız tedbirler, ekonominin çarklarının yeniden dönmesine yardım etti ve daralmanın derinleşmesini önledi. Krizin etkilerinin küresel ölçekte en yoğun şekilde hissedildiği 2009 yılı Eylül ayında, muhafazakar tahminlere dayalı bir Orta Vadeli Program açıkladık. Programımızda üç yıllık bir perspektif ortaya koyduk. Kriz nedeniyle hafif de olsa kötüleşen kamu borç stokumuzu yeniden kontrol altına alacağımızı gösterdik. Daha sonra, bu program dahilinde mali destek paketlerini kademeli bir şekilde geri almaya başladık. Fakat önceki dönemlerle mukayese edecek şekilde değil. Bunları da bir disiplin içinde karar altına aldık. Zira talepler çok çok farklıydı ve sürekli kamudan, şuraya şu kadar destek gibi bizlerden talepler olmasına rağmen bizler buna hayır dedik ciddi tavırlar koyduk ve bu tavırlar içerisinde bu mali disiplini muhafaza ettik. Açıkladığımız program, piyasaların önünü görmesine ve güvenin yeniden tesis edilmesine çok önemli bir katkı sağladı. Artan güvenle beraber özel sektör talebinin büyümeye katkısı da önemli ölçüde yükseldi. Ekonomimiz 2010 yılında yüzde 9, 2011'in ilk yarısında ise yüzde 10'un üzerinde bir büyüme performansı sergiledi. Bu süreçte istihdam alanında da çok önemli başarılar elde ettik Krizin en yoğun olduğu anda işsizlik yüzde 147e kadar çıkarken ülkemizde. Şu anda son işsizlik verisi yüzde 9,1'e düşmüştür, bunun biraz daha düşeceğini şu anda tahmin ediyorum. Bu süreçte istihdam alanında da çok önemli başarılar elde ettik. 2009 yılı Nisan ayına kıyasla mevsimsel düzeltilmiş verilere göre ilave 3,4 milyon istihdam oluşturduk ve toplam işsizlik oranını 4,8 puan azalttık. Bu performansla Türkiye, küresel ekonomideki olumsuz tablodan kendisini uzak tutmayı başardı. Özetle, Türkiye'nin yaşadığı deneyim, mali disiplin ile güçlü büyümenin nasıl bir arada yürütülebileceğini net olarak gösterdi.''

 

'Türkiye güvenli bir limandır'

Erdoğan, Martinez Oteli'nde G-20 Toplantısı kapsamında düzenlenen, G-20 Ekonomik Politikalar Oturumu'nda yaptığı konuşmanın ardından soruları yanıtladı. Toplantıya katılan bir CEO'nun ''Siz konuşmanızda krizin bir fırsat da olabileceğinden bahsettiniz, tabii riskleri iyi hesaplayabildiğiniz taktirde bunu yapabileceğinizi söylediniz. Muhtar Kent'i biliyorsunuz, 400 şirketi, 3 trilyon dolarlık bir ciroyu temsil eden bir grup, ben 3 tane öneride bulunmak istiyorum. G-20'nin her toplantısında sürdürülebilir büyüme ve istihdam yaratma konusunu odak noktası alması lazım, çünkü siz bunu kendi ülkenizde gösterdiniz'' şeklindeki değerlendirmesi üzerine Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Zaten bir soru olarak görmüyorum, gayet güzel bir tanım getirdiler. Benim de altına rahatlıkla imzamı atabileceğim bir yaklaşım olarak görüyorum. Gerek sürdürülebilir büyüme ve istihdam, ki biz de özellikle yola çıkarken iki tane kavramı çok önemsedik; istikrar ve güven. İstikrar ve güvene dayalı bir ekonomi ve bunun istihdamla birlikte yürütülmesi olayı. Kaldı ki verdiğiniz şu örnek, yani Muhtar'ın içinde olduğu olay, işte o kriz döneminde bile şu anda 500 milyon dolarlık bir yatırıma girdiler ülkemizde. Ben aynı şekilde Muhtar'ın takip ettiği yolu, diğer buradaki bütün CEO'lara özellikle tavsiye ediyorum, 'Gelin' diyorum. Türkiye güvenli bir limandır. Gerek reel sektörde, gerek finans sektöründe, Türkiye'de şu anda mesela bazı alınan bankaların şu anda genelini aştığını görüyoruz. Türkiye'deki birimin genelini aştığını görüyoruz. Bu çok çok önemli. İsmini artık vermeme gerek yok, herhalde anlıyorsunuzdur. Böyle bir durum söz konusu.''

'Türkiye bu işi büyük ölçüde başarmıştır'

Bir diğer konunun ise kamu ve özel sektör iş birliği olduğunu, bunun kenara atılamayacağını ve çok büyük önem taşıdığını kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Ama burada biz kamuyu artık sadece memur görevlendirme noktasında düşünüyoruz. Bunun dışında özelleştirme projeleriyle biz kamuyu tamamen bu işten çıkardık. Kamu artık ekonominin içinde yok. Kamu sadece şu anda bu işin planlaması, denetlemesi, düzenlemesi, bu tür şeylerin içerisinde görev alıyor. Ama elimizde kalanları da şu anda özelleştirerek tamamen bu işten çıkacağız. Şu anda bazı ülkelere yapılan tavsiyeler var. İsim vermeyeceğim, anlıyorsunuz, biliyorsunuz, neden, 'İşte özelleştirmeni bitir'. Halbuki özelleştirme artık yani dünyamızda yeni bir şey değil. Avrupa Birliği süreci içerisinde veyahut da avro bölgesinde yeni bir konu değil. Ama bunu gerçekleştiremeyenlerin şu anda ödedikleri bedel görüyorsunuz çok ama çok ağır bir şekilde gelişiyor. Türkiye bu noktada dönemimizde çok önemli adımlar attı ve bu işi başardı. Burada bir şeyi daha söylemem lazım, yolsuzlukla mücadelede de çok kararlı olmak ve samimiyet testini başarmak da şart. Eğer politika yapıcıları yolsuzluğun içeresinde aktör oluyorlarsa, orada görev alıyorlarsa tabii bu işi başarmanız da mümkün değil. O zaman çöker gidersiniz. Türkiye bu işi büyük ölçüde başarmıştır. Hiç mi yok? Hiç olmadığını iddia etmiyorum. Çünkü bu işin içinde insan var. İnsanın olduğu yerlerde bu tür maalesef sıkıntılar da yaşanıyor. Bunu da özellikle vurgulamam lazım.''

Küresel çözümleri aynen paylaştığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, ''Bu işi küresel ölçekte ele almak suretiyle çözmemiz lazım. Artık dünya büyük bir köydür. Bizler hep bu köyün aktörleriyiz, bu köyün sahipleriyiz ve burada beraber, dayanışma içerisinde bu süreci geleceğe taşımamız lazım diye düşünüyorum'' dedi.

 

Orta Vade Programı

Erdoğan, Orta Vadeli Program'ın, 2014 yılını da içerecek şekilde geçen ay güncellendiğini anımsatarak, şunları söyledi: ''Programımızda temel önceliği cari işlemler açığının azaltılmasına katkı sağlayacak yapısal reformlara verdik. Kaldı ki bizdeki cari açığın temelini de özellikle petrole dayalı olan yapımız... Bizi bu noktada sıkıntıya düşürmektedir. Zira hemen hemen enerjide bütün bu konudaki petrol ödememiz, tabii ki 74 milyonluk bir ülkede 780 bin kilometrekarelik bir vatan topraklarında bize çok ciddi maliyetler yüklüyor. Yurt içi tasarrufları yükseltecek, özel sektörün rekabet gücünü geliştirecek ve enerji verimliliğini artıracak birçok yapısal reformu hayata geçireceğiz. Yatırım ortamının iyileştirilmesi ve İstanbul'u bir finans merkezi haline getirecek adımların atılması da orta vadeli programımızın öncelikleri arasında yer alıyor. Ekonomimizdeki hızlı toparlanma ve disiplinli politika uygulamalarımız sayesinde bütçe açığı ve borç yükünün azaltılmasında da önemli iyileşmeler sağladık. 2011 yılı sonu itibarıyla bütçe açığımızın gayrisafi yurt içi hasılaya oranının yüzde 1,7'ye, borç stokumuzun gayrisafi yurt içi hasılaya oranının ise yüzde 40'ın altına düşmesini bekliyoruz. Bu 9 yıl önce 73 civarındaydı, buradan buraya geldik.''
 

'Bankalarımız içinde ortalama sermaye rasyosu yüzde 17'

Gelişmiş ülkelerin giderek büyüyen borç sorununun çözümü için öncelikle cesur ve kararlı adımlar atılması ve ekonominin tüm aktörlerine gerekli güvenin verilmesi gerektiğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: ''Türkiye deneyimi ve sizin çalışmalarınızda getirilen öneriler de bu hususu çok açık net ortaya koymaktadır. Ki ısrarla bütün katılımcı arkadaşlarım kamu maliyesi üzerinde durdular. İşte Türkiye bunu yakalamıştır ve bunu daha da güçlendireceğiz, bunun çalışmalarını bu noktada sürdürüyoruz. Bu kapsamda, AB liderlerinin son zirvede almış oldukları kararları olumlu bulduğumu ifade etmek istiyorum. Söz konusu kararların somutlaştırılması ve süratle uygulanması, karşı karşıya bulunduğumuz risklerin giderilmesi için gereklidir. Kamu maliyesinin yanı sıra bankacılık sektörüne ve büyüme potansiyelinin artırılmasına yönelik birçok reform, G-20'nin gündeminde yer almaktadır. Sağlam bir bankacılık sektörünün ekonomik istikrar için ne kadar önemli olduğunu 2008 yılından bu yana tecrübe ediyoruz. Bu çerçevede, finansal sektör reformlarına aynı kararlılıkla devam edilmesi ve bankaların şoklara karşı dayanıklılığının artırılması kritik önem taşıyor. Burada tabii bir gerçeği çok açık net ortaya koymamız lazım özellikle biz bunu ülkemizde yaşadık. 2000'li yılların başında Türkiye finansal sektörde, bankacılık sektöründe yaşadığı krizlerde özellikle bunun bedelini çok ağır ödedi. Ama bizler daha sonra gelen iktidar olarak bundan ders çıkarmasını iyi bildik ve düşünün şu anda uluslararası rasyolara baktığımız zaman yüzde 8 gibi bir ortalama, böyle bir oran belli. Ama biz bunu yüzde 8 olarak uygulamadık, tam aksine bunu yüzde 12 olarak uyguladık ve yüzde 12'ye yaklaşan bir banka olduğu zaman BDDK gerekli uyarılarını yaptı ve bunu disipline etti. Şu anda bizim bankalarımız içinde ortalama sermaye rasyosu yüzde 17 gibi bir orandaki ki bu finans kuruluşlarımızın nasıl güven veren bir noktada olduğunun çok açık net bir ifadesidir. Ve bu kararlılığımızı, disiplinimizi aynı şekilde de devam ettiriyoruz. Bu konuda kredi talebi olanlar artıyor, ama burada da tabii bir kontrol mekanizmasını çalıştırmaz şart, aksi taktirde 90'lı yıllar, 2000'li yılların başında olan faturayı, bedeli milletçe ödemekle karşı karşıya kalırız. Özellikle G-20 ülkeleri, ekonomilerinin rekabet gücünü ve üretkenliğini artırmak üzere harekete geçmiş bulunuyor. Önümüzdeki dönemde gerek emek ve üretim piyasalarında, gerek teknoloji ve enerji alanlarında birçok yapısal reformun hayata geçirileceğini umuyoruz.''
 

'Sıkıntı var halimiz ne olacak, demeyeceksiniz'

Görevlerinin özel sektörün önünü görmesini sağlamak, adil, rekabetçi ve işleyen bir ekonomik ortam hazırlamak olduğuna işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti: ''Politika yapıcıları, bunu başarmak, sağlamak durumundadır. Size düşense, üretmeye ve yeni yatırımlar yapmaya devam etmektir. 'Sıkıntı var halimiz ne olacak' demeyeceksiniz. İşte böyle anlarda bu yatırımları yapmak, inanıyorum ki geleceği kurtarma açısından çok daha isabetli olacaktır. Çünkü kriz anları eğer iyi değerlendirilirse fırsata da dönüştürülebilir. Şunu da unutmayalım, bir defa risk almayı sizler gayet iyi bilirsiniz. Ekonomi bir risktir, biz bunu hep böyle öğrendik. Ben bir şey daha öğrendim siyaset de risktir, yaşam da risktir. Bunları da çok iyi bileceğiz. Eğer, bu riskleri paylaşabiliryorsak inanıyorum ki o zaman netice almayı da başaracağız. Ekonomilerimiz, sizler yatırım yaptıkça ve yeni üretim ve istihdam alanları açtıkça canlanacaktır. Küresel ekonominin çok zorlu bir dönemden geçtiği doğrudur. Ancak tarihte daha önce hiç görülmemiş bir şekilde, dünyanın en büyük ekonomilerinin yöneticileri olarak bir araya geliyor ve önemli kararlar alıyoruz. Orta ve uzun vadeli planlarımızı açıklıyor ve iş birliği içerisinde küresel ekonomiyi nasıl ayağa kaldıracağımızı ilan ediyoruz. Küresel ekonominin orta ve uzun vadede daha da güçlendirilmesi için yürüttüğümüz bu çabalara siz özel sektörün verdiği desteği çok önemsiyoruz. Türkiye olarak ben bunu açık ve net söylüyorum dost ülkelere de herkese söylüyorum. Ama bunu uygulayanlar da var uygulamayanlar da var. Bugün burada bir araya gelmemiz de bu iş birliği ruhunun önemli bir göstergesidir. Bu noktada, yükselen piyasa ekonomilerinin sizlere sunduğu yatırım fırsatlarını da hatırlatmak isterim. Gelişmiş ülkelerin geçirdikleri toparlanma sürecinde küresel büyümenin yükü, büyük ölçüde yükselen piyasa ekonomilerinin omuzlarına yüklenecektir.''

'Parlayan yıldız'

Erdoğan, ''Türkiye gibi yükselen piyasa ekonomileri önümüzdeki yıllarda küresel ölçekte ekonomik canlılığın dinamosu görevini üstlenecektir. Sizlerin bu ekonomilerde daha güçlü bir şekilde yer almanız, hem yükselen piyasaların dinamizmine güç katacak hem de sizler için yeni büyüme imkanları sağlayacaktır. Önümüzdeki on yıllarda küresel pazarda söz sahibi olacak şirketler, Türkiye gibi parlayan yıldız konumundaki ülkelerin sunduğu fırsatları değerlendirenler olacaktır'' diye konuştu.

Çalışma Grubu raporunda yer verilen girişimciliğin ve KOBİ'lerin desteklenmesi hususunun, gerek ekonomide dinamizmin sağlanması gerek istihdam oluşturulması açısından önem taşıdığını ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''KOBİ'ler bizim çok çok önem verdiğimiz ve farklı kulvarlarda desteklediğimiz en önemli dinamizm unsurumuzdur. Türkiye olarak bu alanda büyük atılımlar gerçekleştirdik. Sahip olduğumuz tecrübeleri G-20 bünyesindeki KOBİ Finansmanı Çalışma Grubu vasıtasıyla diğer üye ülkelerle de paylaşıyoruz. Yine raporda zikredilen, uzun vadeli yatırımlara özel sektör katılımının artırılması amacıyla sermaye piyasalarının derinleştirilmesi ve geliştirilmesi önerisini de çok yerinde bulduğumuzu belirtmek istiyorum. G-20 olarak bizler, raporunuzda yer verdiğiniz bu alanlardaki çalışmaların takipçisi olacağız. Özellikle Uluslararası Para Fonunun (IMF) bu süreçte işinin ne kadar zor olduğunu da görüyor ve biliyorum. Bizler bildiğiniz gibi 3,5 yıldır bir Stand-By anlaşmasını imzalamıyoruz. Göreve geldiğimizde 9 yıl önce bizim IMF'ye borcumuz 23,5 milyar dolardı. Ama şu anda bizim IMF'ye borcumuz 3,8 milyar dolara düşmüştür. Böyle bir konuma geldik, herhangi bir anlaşma da imzalamıyoruz. Kendi ayaklarımızın üzerinde duruyor ve kamu, özel sektör dayanışmasıyla bu süreci başarılı bir şeklide sürdürüyoruz.''

Toplantıya, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, AKP Grup Başkanvekili Ahmet Aydın, AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, AKP Samsun Milletvekili Çağatay Kılıç, Sümeyye Erdoğan, Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakcı, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner ve dünyanın önde gelen şirketlerinin CEO'ları da katıldılar.
 

'Size güveniyoruz sayın Başbakan'

Toplantının yöneticisi de yaptığı kapanış konuşmasında, Başbakan Erdoğan'a yönelik ''Teşekkürler sayın Başbakan çok mühim, çok net mesajlar veriyorsunuz. Çünkü Türkiye'deki borcun nasıl değiştiğini anlattığınız rakamlar hakikaten çok ilginç. Bu kadar net ve gerçekten samimi konuşan bir insansınız, mesajlarınızı net şekilde verdiniz, umarım G-20 toplantısında da aynı mesajları meslektaşlarınıza vermeye devam edersiniz. Size güveniyoruz sayın Başbakan'' dedi.

'Temennimiz (Yunanistan'ın) toparlanmasıdır'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, G-20 İş Konseyi'ndeki konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin ''Dün Angela Merkel, Yunanistan'daki gelişmelerle ilgili ültimatom gibi bir açıklama yaptı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusuna karşılık Erdoğan, şöyle konuştu: ''Şimdi şu anda gerek Merkel'in gerek Sarkozy'nin yapmış olduğu açıklamaların B-20 platformlarında ele alınış şekillerini henüz tam manasıyla görmüş değiliz. Tabii bu değerlendirmelerden sonra yarın şöyle geniş bir değerlendirme yapılırsa isabetli olur ama Yunanistan'da İtalya'da ciddi sıkıntıların olduğu ortada. Gerek referandum gerek güven oylaması buna benzer. Tabii değerli dostum Yorgo herhalde bir kararın arifesindedir ve partileri de nasıl bir şey düşünüyor şu anda onu da bilemiyorum. Çünkü istifalar var, sıkıntılar var. Onun için oturumlarda bunu çok daha açık göreceğiz. Oralarda yapacağımız görüşmelerle de bizim kanaatlerimiz daha da netleşir. Temennimiz toparlanmasıdır.''

''Dün Sarkozy 'tek kuruş vermiyoruz' şeklinde bir rest çekti. Bunu sert buluyor musunuz?'' sorusuna ise Erdoğan, ''Şu anda tabii bilemiyorum. Hepsi Avro bölgesinin içerisinde olan AB'deki ülkeler. Tabii bizi AB'ye almayanlar bunu düşünsün'' dedi.

 

Zirve, iki gün devam edecek

Dünyanın önde gelen 20 ekonomisinin oluşturduğu G-20 Liderler Zirvesi, ağır borç kriziyle mücadele eden Yunanistan'ın Avrupa Birliği (AB) ile varılan yardım anlaşmasının ve Avro Bölgesi'nde kalıp kalmayacağına ilişkin tartışmaların gölgesinde Fransa'nın Cannes kentinde iki gün sürecek.

Tartışmaların odağındaki bir başka konu da Avrupa'daki borç krizinin Yunanistan, İrlanda ve Portekiz'in ardından İspanya ve İtalya'ya yayılabileceği endişesi. Zira ekonomik büyüklüğü açısından Avro Bölgesi'nin üçüncü büyük ekonomisi olan İtalya'nın kamu borcunun gayri safi yurt içi hasılaya (GSYH) oranının yüzde 120'ye ulaştığı belirtiliyor.

Zor durumdaki ülkelere yardım sağlamak amacıyla kurulan Avrupa Finansal İstikrar Fonu'nun (EFSF) halihazırda 440 milyar avro düzeyinde olan miktarının İtalyan ekonomisini kurtarmaya yetmeyeceği belirtiliyor.

Avrupalı liderler geçen hafta fonun miktarını 1 trilyon avroya yükseltmek üzere anlaşma sağlamış, fonun başkanı Klaus Regling, bölge dışında Asya'daki potansiyel yatırımcı ülkelerde destek arayışına çıkmıştı.

Japonya daha önce yaptığı gibi EFSF'den tahvil almaya devam edeceğini ifade ederken, Çin bölgeye yardım sağlamasının yalnızca anlaşmanın uygulanma kapasitesine bağlı olduğunu vurgulamıştı. Çin bölgeye sağlayacağı desteğin 100 milyar doları bulabileceğini belirtmişti.

'Gündem, Avrupa'daki finansal krizi çözmek olacak'

ABD Başkanı Barack Obama G-20 Zirvesi'nin açılışından önce yaptığı açıklamada, iki gün boyunca en önemli konunun Avrupa'daki finansal krizi çözmek olacağını belirtti. Obama, küresel çözümlere yönelik bazı önemli adımları memnuniyetle karşıladığını ifade ederek, Avrupa tarafından gelecek ayrıntıları beklediğine dikkat çekti.

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile bir araya gelen Obama, Sarkozy ile Yunanistan'daki gelişmeleri ele aldıklarını kaydederek, ''Bu durumu çözmeye yardımcı olmak için nasıl çalışabiliriz? ABD, bu güçlüklerin üstesinden gelmek için Avrupalılarla birlikte olmaya devam edecek'' dedi.

Sarkozy ise Obama ile küresel finansal krizin aşılmasında özel sektörün büyük bir rol oynaması gerektiği konusunda fikir birliği içinde olduklarını dile getirdi. ''Finans dünyasının bugünkü krize çözüme bulmada nasıl katkı sağlayacağı konusunda ortak bir analize sahip olduğumuzu düşünüyorum'' diyen Sarkozy, Obama'nın finansal işlemler vergisi gibi konuları anlamasından memnun olduğunu kaydetti.

Avro Bölgesi'nin en önemli iki ekonomisi Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy önümüzdeki ay Yunanistan'ın Avro Bölgesi'nde kalıp kalmayacağına ilişkin referanduma gideceğini açıklamasının ardından dün akşam olağanüstü bir toplantıda Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu ile bir araya gelmişti.

Toplantının ardından iki lider yaptığı açıklamada, bu ülkeye yönelik Uluslararası Para Fonu (IMF) ve AB'nin birinci mali yardım paketinin altıncı kredi dilimini serbest bırakmayacağını açıklamıştı.

 

Yoğun güvenlik önlemleri yüzünden Cannes, ''hayalet kente'' dönüştü

Fransa'nın ünlü tatil beldesi Cannes, G-20 zirvesi sırasında alınan güvenlik önlemler nedeniyle adeta ''hayalet kente'' dönüştü. Zirveye katılan dünyaca ünlü liderlerin güvenliğini sağlamak ve küreselleşme karşıtlarının olası gösterilerini engellemek için alınan yoğun ve katı önlemler yüzünden, kent sokakları adeta in cin top oynar duruma geldi.

Yoğun güvenlik önlemleri yüzünden iş yerleri ve mağazalar kepenk kapatırken, kent merkezinde güvenlik güçleri, gazeteciler ve zirveye katılan ülkelerin heyet üyeleri dışında kimse kalmadı. Yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olan ve özellikle dünyaca ünlü sinema festivali sırasında karnaval havasında birbirinden renkli görüntülerine sahne olan Cannes'daki bu değişiklik dikkati çekiyor.

Zirve sırasında güvenliği sağlamak için Fransa'nın dört bir yanından 12 bin polis ve jandarma Cannes kentine geldi. Fransa'ya sınır ülkelerden İtalya ve İspanya'dan da çok sayıda sivil polis, güvenlik konusunda Fransız meslektaşlarına yardımcı olmak üzere yine Cannes kentine gönderildi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler