İkinci Balkan Bozgununa Doğru...

İkinci Balkan Bozgununa Doğru...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 13.11.2009 - 07:11

Osmanlıya karşı Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan ve Karadağ bağlaşıklığının 8 Ekim 1912de saldırıya geçmesiyle I. Balkan Savaşı başlamış oldu. Bağlaşıkların amacı Osmanlıyı Balkan coğrafyasının dışına atmaktı.

Savaşa hazırlıksız yakalanan, politik çekişmelerin, alaylı-mektepli sürtüşmelerinin emir komuta hiyerarşisini altüst ettiği Türk ordusu, tarihinin en yüz kızartıcı yenilgilerinden birine uğradı. Her zamanki gibi büyük devletlerin araya girmesiyle 30 Mayıs 1913te imzalanan Londra Antlaşması, Balkanların neredeyse tamamını Türklerin elinden alıvermişti!

Galiplerin acımasız Türk katliamında kıyılan yüz binlerin arasından canını kurtarabilen, evini barkını, ahırdaki hayvanlarını, ekili tarlalarını, ocaktaki aşını öylece arkada bırakmış yığınların, yenik ordudan geriye kalanların Edirne-İstanbul arasını birleştiren göç zinciri, toplumsal psikolojide silinmez izler bıraktı.

Yenik ordudan geriye kalanların görünürdeki yaraları gün gelir elbet kapanırdı. Kapanmayacak, geçen zamanla artacak olan içteki yaraydı.

Utanç verici yenilginin, 500 yıllık vatanın elden çıkmasının Türklerin derin bilinçaltına işleyen acısı, aşağılanmışlık duygusu. Cami avlularından, medreselerden, çatı altlarından sokağa taşan, aç açık yüz binler, İstanbul halkına Balkan faciasını söze hacet bırakmadan gösteriyordu.

Yenilgiyle kaybedilen yalnız toprak değildi. Türk halkının kolektif gurur simgesi ordu ve subayları itibarlarını, şereflerini kaybetmişti. Yenilginin yarattığı travmanın, psikososyal bozgunun telafisi çok zordu.

Sokağa çıkan zabite herkesin saygıyla yol vermesi, evlat gibi, baba gibi aileden sayması, üniformalarında Malazgirtin, Mohaçın, Kosovanın, Varnanın, Plevnenin terini, tozunu görmesindendi. Bozgundan sonra asker urbası artık Balkan hezimetinin simgesiydi. Üniforma halka unutmak istediği derin bir utancı hatırlatıyordu. Bu nedenle subaylar uzun süre sokağa resmi kıyafetle çıkamadılar. O yenilginin acısı kalplerini sıkıştırdı, bir burgu gibi beyinlerini oydu durdu.

Türk ordusu, Türk zabiti Balkan utancını 1915’te Çanakkalede aştı. Karşılarındaki hasım kendilerini dünyanın efendileri sayan kibirli emperyalistlerdi. Silahını, erzakını, ağırlıklarını terk eden yenik ordunun yedi düvele meydan okuyan, onlara Çanakkale Boğazını dar eden muzaffer orduya dönüşmesi için üç yıl yetmişti. Ordu, Balkanlardan gerekli dersleri çıkarmıştı.

Türk milletine ödemesi gereken borcunun bilincindeydi. Mehmetler Çanakkalede millete olan borçlarını seve seve verdikleri canlarıyla, cömertçe akıttıkları kanlarıyla ödediler.

Mehmet Çanakkalede dilinden anlayan komutanını bulmuştu. Önlerinde onlara ölmeyi emreden kaderin adamı vardı. Çanakkaleden sonra Kemalin askerlerinin üniformalarına yeni hatıralar eklenecekti. Çanakkalenin, Filistinin, Sakaryanın, Dumlupınarın, Kıbrısın, Güneydoğunun, Kuzey Irakın andaçlarını üzerinde taşıyor günümüzün Mehmetleri.

TSK ile ilgili koparılan gürültüler, Atatürkün söylemiyle Zaferleri ve mazisi insanlık tarihiyle başlayan, her gittiği yere medeniyet nurları taşıyan Mehmetlerin üniformalarından onur izlerini silip, postmodern Balkan lekesiyle yeniden baş başa bırakma operasyonunun yansımalarıdır. ABDdeki ana karargâhın içerdeki sivil üniformalı güçlerince kışlasında kuşatılan Mehmet, Cumhuriyet muhafızlığından, vatan savunmasından istifaya zorlanıyor. Onursuz bir teslimiyet, yüz kızartıcı bir işbirliği, Irakta, Afganistanda ABDye kıyakçılık dayatılıyor. ABD-AB destekli sivil darbecilerin darbeleriyle bunaltılan Mehmete kırk katırla kırk satır tercihi sunuluyor!

Önceleri ordunun rejim içindeki ağırlığının demokrasiye ters düştüğünü, askerin sivil idarenin pasif bir figürü olarak kışlasında inzivaya çekilmesini dışarıdaki büyüklerine söyletirlerdi. AB ilerleme raporlarının, komiser karnelerinin ardında tam siper olma günlerini çoktan geride bıraktılar. Dönem cepheden açık saldırı dönemidir!

Yaşananlar yakın gelecek için fikir vermeye yeterlidir: Özgür bir ulusun milli ordusu olmaktan sistemin faşizan muhafızlığına, Atlantik ötesinin vurucu gücüne dönüşmeyi reddettiği sürece TSKye karşı ıslak olsun kuru olsun hepsi de dıştan kurgulu saldırıların ardı arkası kesilmeyecek! Halkın belleğindeki ülkeyi savunan, rejimin muhafızı ordu algısını, darbeci, demokrasi düşmanı, fesat yuvası ordu algısına dönüştürünceye kadar aralıksız sürdürülecek bir kampanyadır söz konusu edilen!

Ekonomik varlıklar elden çıkmışsa, halkı milli düşünce ekseninde buluşturan eğitim politikaları yok edilmişse, devletin millilikten gayri milliliğe dönüşümü kaçınılmazdır. Ekonomiden, eğitimden, yargıdan, devletin ve toplumsal hayatın her alanından milli motiflerin kazınması, silinmesi sürecine tanık olmaktayız. İçine sürüklendiğimiz sömürge ekonomisinin garantisi olacak sömürge devletinin ikamesi için Atatürk Türkiyesinin defni gerekmektedir.

Süregelen ve ne zaman sona ereceği belli olmayan zincirleme tutuklamalar ve yargılamaların toplumda yarattığı dehşet, korku, tedirginlik atmosferi dağılmadan devletin tüm kurumlarıyla sistemin arzu ettiği biçimde yeniden yapılandırılması amaçlanmaktadır.

Yargı, ordu, meslek örgütleri, bürokrasi, kısacası ulus devlet, üniter yapı, Atatürklü Cumhuriyette direnen kişi, kurum ve toplumsal dinamikler stratejik hasımdırlar. Sindirme, korkutma, itibarsızlaştırma, sivil karşıtı darbe dinamikleri olarak suçlama, bu stratejik hesabın kamuoyuna gündelik yansımalarıdır. Göreceksiniz; yemeyip yedirdiğini, içmeyip içirdiğini anasının ak sütü gibi helal ettiği askerine sahip çıkacak millet. Kınalayıp davul zurnayla uğurladığı, al bayraklı tabutla döndüğünde kadere rıza gösterip tevekkülle kara toprağa verdiği Mehmete Washingtonda, Brükselde biçilen kadere razı olmayacak.

Göreceksiniz!

Av. Hüseyin ÖZBEK İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler