İnanç, Bilim ve Evrim...
Soran akıl ve şüpheci bilimden korkulmaz. Yanlışlarını bulur, yanılgıları düzeltir, yoluna devam eder. Asıl sakıncalı olan Erik Hoffer’in “Kesin İnançlılar” dediği “şek ve şüphesi” olmayan katı inançlılardır. Bir uçtan karşıtına kolayca geçerler ama orta yolda, ortak akılda buluşup anlaşamazlar.
Evrensel olmasa da inanç-ilim ayrımı yaygındır. İnanan kişinin bilim yapmasına, bilim yapanların inanmasına görünürde bir engel yoktur. Ne var ki bazı din adamları, kimi filozoflar bu beşeri ayrışmayı destekler. İmam Gazali, aklın inanca ters düştüğünü görmüş, ünlü Filozofların Yanılgısı (Tehafut el Felasefe) adlı eserinde, Farabi ve İbn Sina gibi Platoncu İslam bilginlerini eleştirerek “Akıl, inanca ters düşemez” demiş; Devletin varlığı ve güvenliği için akılcı gidişi önlemeye, hiç olmazsa frenlemeye çalışmıştır.
Ehl-i iman, ehl-i ilim
Gazali’den yaklaşık yüz yıl sonra, Endülüslü Halife İbn Rüşd ise “Yanılgının Yanılgısı” (Tehafut et Tehafut) denemesinde, akıl-inanç çelişkisinin kaçınılmazlığını, hatta gerekliliğini savunmuştur. Bilim tarihçisi Aydın Sayılı, Gazali’nin Ortadoğu’da, İbn Rüşd’ün ise Batı Rönesansı’nın doğuşunda etkili olduğunu yazmıştır. Gazali, tasarladığı devlet düzeninde, siyaset, din ve eğitim işlerinin, halife vekili bir vezirin gözetiminde ayrı tutulmasını önermişse de, uygulama Selçuklu’da başarılı olmamış; medreseli ulema siyasi görevler almış, bilimin özerkliği korunamamıştı. Fatih’ten sonra, Gazali’nin önerisi Osmanlı medresesine de egemen olmuştur (İnalcık). Osmanlıcada Ehl-i İman ve Ehl-i İlim ve Ehl-i Hikmet (felsefe) kavramları vardı ama, özgür düşünce ve felsefeden uzak durulmuş, bilim gelişmemiş; kamu vicdanı ve yönetim özgürlüğünün güvencesi olan özerkliğe sahip çıkmamıştır. Günümüzde de yaygın söylemin gerekçesi, Devlet’in birlik ve bütünlüğünü korumaktır. Oysa ifade özgürlüğü yoksa ya da özerklik kısıtlıysa düşünce özgürlüğünün ne anlamı olabilir ki?
Bilim mi inanç mı?..
Erdal İnönü’nün giderayak KHK ile kurduğu Bilimler Akademisi’ne Hükümet KHK ile son verdi. Bilim ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, “Darwinizmin inanca dönüşmesi”nden yakınıyor. Darwinizm [evrim inancı olarak] dine yaklaşır ama bilim şüphecidir, inanca dönüşmez. Sanımca, iktidar, evrim kuramını doğru bulanların artmasından çekiniyor. Evrimciler “dinsiz ve ateist” oldukları için “yaratılış”a karşıdırlar. Öyleyse bilim yapsınlar ama orada dursunlar, inanca ters düşmesinler. Bilim insanları sanıldığı gibi dinsiz, imansız değil, sorgulayan kişilerdir. Oysa ülkemizde, evrim kuramını doğru bulmayanlar bulanları üçe katlıyor (Miller). Dahası, biyoloji öğretmenlerimizin yaklaşık yarısı evrime inanmıyor. Tanınmış yazar Nazlı Ilıcak, “Metafizik kurgular değil mi, okullarda ikisi de öğretilsin!” yorumunu yaptı. Güvenç, evrimin kurgu değil, bir olgu olduğunu savundu. Tarihçi Osman Bahadır da “Evrim kuramının metafizik bir kurgu olmadığını; buna karşın, dini inançların bilimsel teorilere karıştırıldığını” gösterdi. Gerçekten de son yıllarda şehirlerarası yolculara sunulan “Ateizmi Yıkan Gerçekler” dizisinde, Tanrının varlığını “bilimsel yöntem ve verilerle” kanıtlama çabası sürüyor (Güvenç, 2011). Evrim kuramı yeni bulgularla yanlışlanabilir; ama yaratılılış inancı yanlışlanamaz; yanlışlanırsa, vahiye dayanan semavi/kitabi dinler çöker. İnanır ya da inanmazsınız, derler; ama, soru sorulmasına izin vermezler.
‘Tarihten dersler’
Soran akıl ve şüpheci bilimden korkulmaz. Yanlışlarını bulur, yanılgıları düzeltir, yoluna devam eder. Asıl sakıncalı olan Erik Hoffer’in “Kesin İnançlılar” dediği “şek ve şüphesi” olmayan katı inançlılardır. Bir uçtan karşıtına kolayca geçerler ama orta yolda, ortak akılda buluşup anlaşamazlar.
Sorunun evrenselliği ve ülkemizdeki güncelliği şu anekdotla anlatılabilir: 19. yy. sonlarında “Bilim insanları, var olmayan kara kutuda, var olmayan kara kediyi arar” eleştirisini yapan üst düzey kilise yöneticisine, bilim insanı şu yanıtı vermiştir: “Doğrudur. Bizler arıyoruz, onlar bulduklarına inanıyor.” Amerikalıların evrime inanmayanlarının yarısı, üniversitelerini kıyasıya eleştirir ama bilimin özerkliğine dokunmaz, dokundurtmaz. Din devleti Vatikan tarihi yanılgısını yüzlerce yıllık gecikmeyle açıkladı, özür diledi; Bruno’ları yaktıktan, inanmayanları “Engizisyon kafesi”ne, Galile’yi evine kapattıktan sonra. Osmanlı yöneticileri de imanın akla ters düştüğünü, kendi deyişleriyle “Basra harap olduktan sonra!” gördüler.
Tarih, yarın n’apacağımızı söylemiyor. Durant’ın ‘Tarihten Alınacak Dersler’ denemesi geçmişte değil, önümüzde duruyor. Dinimizin emri gereği ‘Oku’mak zorunlu ama herkes okumuyor. Bilimsel buluşlarıyla ünlü Tesla, yıllar önce şöyle özetlemiş küresel durumu: Dini kitapları okuyup anlayanlara “ateist”, okuyup anlamayanlara “dinci”, okumadan savunanlara “yobaz” deniyor.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi