İnandığı Gibi Yaşamak...

İnandığı Gibi Yaşamak...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 07.12.2010 - 07:06

Kimi insan vardır, bugün çok az da kalsa, granitten yapılmış bir yontuya benzer; ömür boyu dimdik ayakta durur, tıpkı Nihat Sargın gibi... Ölseler bile yitip giden fiziksel varlıklarıdır sadece... Çünkü onlar ürünleri, yapıtları ve savaşım gelenekleriyle sonsuza dek yaşayacak olanlardır.


Kimi insan vardır, yüz yüze gelmemişseniz bile düşüncelerinden, yapıtlarından, söylemlerinden dolayı tanıdığınız için bir imaj oluşmuştur kafanızda. Eğer bu insan topluma mal olmuş ünlü bir kişilikse bu imaj onu daha yüksek yere oturtur düşünüzde. Özetle uzaktan uzağa idealize ederiz böylesi kişileri genellikle... Ama bu insanlardan birçoğunu yakından tanımak, içli dışlı olmak fırsatını bulduğunuzda kafanızda yarattığınız imaj yıkılır, düş kırıklığına uğrarız çoğu kez. Ya da bunun tam tersi, yakınlaştıkça o kişiye, bilebildiğinizden çok daha fazla özellikleri, derinlikleri olduğuna tanık olur daha bir yüceleşir gözünüzde. Bunlar salt bilgi ve birikimleriyle öne çıkmakla kalmamış, bir ömür boyu inandığı gibi yaşadıkları için asıl toplum gözünde büyük bir saygınlık kazanmışlardır.

Geçenlerde yitirdiğimiz Türkiye bilimsel sosyalist devinmesinin ulu çınarlarından biri olan Nihat Sargın, yukarıda belirtmeye çalıştığımız insan tiplerinden ikinci kategoriye giren bir yapıya sahipti. İnançlı bir komünist olmasının yanı sıra tam bir örgüt ustasıydı aynı zamanda... Onunla 1975’te Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) kuruluşuna dek hiç yüz yüze gelmemiştik. Gerçi, siyaset evrenimize 60’lı yıllarda giren TİP’de aldığı görev ve sorumluluklardan dolayı adını sık sık duyardık, ama ne denli derinliği olan bir insan olduğuna, sayısız özelliklerinin bulunduğuna ikinci TİP döneminden sonra doğrudan tanık oldum.

Bu özelliklerinin başında yüksek bir bellek ve algılama gücünün bulunduğu söylenebilir. İkinci TİP yeni kurulmuş, burada da partinin genel sekreterliği görevini üstlenmişti. Partinin seçimlere girebilmek için Türkiye çapında yürütülen örgütlenme çalışmalarında ben de Tarsus İlçe Teşkilatı başkanı olmuştum. Bir ara ilçe sekreteriyle birlikte İstanbul’a gelmiş ve parti genel merkezine de uğramıştık. Yayın borçlarımızı ödemek için girdiğimiz odada işin sorumlusu arkadaşla sohbet ediyorduk. Bir ara kapı aralandı, aralıktan Nihat Sargın’ın “Hoş geldin Targan, hoş geldin Hikmet” dediğini duyduk. Oysa Sargın beni ve Hikmet’i ilk kez görüyordu. Şaşırmış kalmıştık.

Suikast ihbarı

Çukurova’da yine bir seçim çalışmasında Genel Başkan Behice Boran’la Nihat Sargın birlikte Adana’ya gelmişlerdi. İzlencemize göre Tarsus’a oradan da Mersin’e geçilecekti. Bölgede olağanüstü bir güvenlik önlemi alınmış, 70 kilometreye varan yol boyunca her kilometreye bir jandarma dizilmişti. Tarsus’a gelmelerinden bir gün önce beni karakola çağırmışlar, suikast ihbarı aldık gerekçesiyle yanımıza koruma ekibi vereceklerini belirtmişlerdi. “Genel Başkanımızı polislerle korumayız, biz kendi partili kadrolarımızla bu sorumluluğu yükleniriz” diyerek bu öneriyi reddettik. Ancak Tarsus ilçe örgütünün yeteri sayıda üyesi olmadığı için bölgede güçlü olan Kurtuluş grubuyla dayanışmaya girip koruma görevini birlikte yerine getirmeye çalıştık ve koruma görevi alan herkesin koluna parti bantı bağladık. Bir ara Nihat Sargın beni yanına çağırarak, “Sizin ilçe örgütünüzün bu kadar fazla üyesi yok. Ya siz üye başvurularının hepsini merkeze bildirmiyorsunuz ya da aranızda partili olmayanlar var” sözleri hâlâ kulaklarımda çınlar.

Sargın, partililik kavramı konusunda olağanüstü titizdi. Partinin Türkiye çapındaki tüm üyelerini adlarıyla soyadlarıyla usunda tutacak denli güçlü bir belleğe sahipti. Sanırım bu yeteneğini partili yaşama ilk başladığı illegal Türkiye Komünist Partisi ortamında daha da geliştirmişti.

‘TİP’li Yıllar’

Salt belleğinin güçlü olmasıyla da açıklanamaz onun özellikleri. Aynı zamanda legal parti hukukunu iyi bilen ve bunu titizlikle uygulayan bir tutuma sahipti. Parti saflarına başka kulvarlardan gelen bizler gibi kimi genç kadroları bu tutumu rahatsız etse de sonuç değişmezdi. Her olayı ve çalışmayı yazıya döken ve belge durumuna sokan arşivci bir yanı daha vardı. Bundan üç yıl önce yazıp TÜSTAV yayınları içinde çıkan iki ciltlik “TİP’li Yıllar” kitabı 60’lı yıllar sınıf savaşımının adeta dev bir kronolojisi niteliğindedir.

Siyasal yaşamları boyunca birlikte yol arkadaşlığı yaptığı Behice Boran’a büyük bir saygı duyardı. Bu yıl Behice Boran’ın doğumunun yüzüncü yılı olması nedeniyle düzenlenecek etkinliklere start onun evinde verilmişti. Yaşamını işçi sınıfının politik savaşımına adamış, bu uğurda ağır bedeller ödemiş Nihat Sargın’ın sanırım ölmeden önce yaptığı son görev de buydu.

Kimi insanlar vardır vazodaki çiçekler gibidir. Solunca kaldırılır atılır. Kimi insanlar vardır adı sadece mezar taşında yazılır ve buradan okunursa ancak anılır. Kimi insan vardır kokusuz, renksiz su gibidir konduğu kabın biçimini alır. Kimi insan vardır toz bulutu gibi oraya buraya savrulur. Bugün çevremizde bunlardan o denli çok var ki!..

Ve kimi insan vardır, bugün çok az da kalsa, granitten yapılmış bir yontuya benzer ,ömür boyu dimdik ayakta durur, tıpkı Nihat Sargın gibi... Ölseler bile yitip giden fiziksel varlıklarıdır sadece... Çünkü onlar ürünleri, yapıtları ve savaşım gelenekleriyle sonsuza dek yaşayacak olanlardır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler