'İslamcı Parti'nin 'Doğu' Açılımı!...
AKP seçimlerin birinci partisi olduğunda dünya medyası Türkiye’de seçimleri “İslamcı parti kazandı” diye duyurmuştu. AKP’nin buna itirazı olmadı. “İslamcı parti değiliz, böyle yazmayın” demediler. Türkiye’de partinin adının tüm siyasal partiler için gelenekselleştirildiği üzere AKP olarak kısaltılmasına ise itiraz ettiler. Kendilerine “AK” denilmesini istiyorlardı. Ülke içinde zorlama ile “AK Parti”, ülke dışında ise İslamcı olarak anılan parti Türkiye’nin biriken temel sorunlarını çözemediği gibi, şimdilerde açılım üzerine açılım yaparak yeni sorunlarla yüzleşmek zorunda bırakıyor.
Dünya medyası
Türkiye dış ülkelerde İslamcı olarak anılan bir siyasal parti ile yönetildiği günlere demokrasisini ileri bir düzeye taşıdığı için mi geldi? Yoksa demokrasiyi kurumsallaştıramayışın sıkıntıları ve özellikle çok partili siyasal yaşamla giderek yerleşen oy karşılığı siyaset (clientelism) ile mi geldi? Laik olarak anılan Cumhuriyetin dış ülkelerde “İslam Cumhuriyeti” biçimine dönüştürülüşü, AKP’ye yakıştırılan ve parti ile özdeşleştirilen bu sıfatı nedeniyle değil midir?
Dünya medyası şimdilerde AKP’nin yüzünü Doğu’ya döndüğünü yazıyor. Batı AKP için bir amaç değildi. Tıpkı Batı’nın yüzyıllara yayılan mücadeleler sonunda ulaştığı demokrasisinin de amaç olmadığı gibi. Dış ilişkiler AKP için “kazan, kazan” formülüne oturtulmuştu. Birliğe dahil olan diğer ülkelerden farklı bir statüye oturttuğu Türkiye üzerinden elde ettiği çıkarları ile AB kendi payına kazançlıdır.
Türkiye cephesinde de AKP kazançlıdır. Kendi ideolojisi doğrultusunda hayli yol almış, devlette kadrolaşmıştır. Demokrasi ve Cumhuriyetin güç kaybettiği ve ülkenin iç ve dış çıkarları adına kaygıların arttığı bir gerçektir. Bugün Türkiye için yalnız ülke içinde değil, ülke dışında da kaygılar giderek artmaktadır. Cumhuriyetin kemiriliyor oluşu, demokrasinin kurum ve işleyişine de yansımaktadır.
Hâlâ fırsat var
Türkiye ile AB ilişkilerinin sağlıklı bir düzleme oturtulmadığı, diğer aday ülkelere uygulanan “karşılıklılık” esasının Türkiye için niçin işletilmediğinin sorgusunu yapmak için hâlâ fırsat var. Türkiye’nin tek yönlü tavizleri ile sürdürülen ince dokulu bağın kopartılma noktasına doğru çekiştirilmesindeki baş aktörün AKP oluşunun, iktidara geldiği süreçte kopartılan AB’ye üyelik yaygaralarının yerini, “girmesek de olur” noktasına taşınmasının da sorgusunun yapılması gerektiği gibi.
29 Ekim günü Cumhuriyet gazetesinin “Neyi kutluyoruz?” başlıklı düşündürücü sorusu bulmaca ile buluşsa da, sorunun yanıtını bulmak için bulmaca çözmek gerekmiyor. Türkiye AKP ile gidebileceği yoldan gidiyor. AKP içinde yer alan kadroların önemli bir bölümü konjonktür dönüştüğünde bu partiyi terk edeceklerdir.
Ancak duvarları oluşturan bu önemli parça yönlendirici değil, yönlendirilendir. AKP’nin kolonları Cumhuriyet değerleri ile ters düşen kadrolarla oluşturulmuştur. Cumhuriyetin coşku yerine kaygıyla kutlanıyor oluşu AKP ve politikaları ile okunmalıdır. Demokrasi ve AB üyeliği vaadi ile gelmiş olan AKP’nin Türkiye’yi sürüklediği yer derin kaygıdır. İslamcı partinin yüzünü Doğu’ya dönmüş olmasını hayretle karşılayan dış çevrelere de önerimiz gelinen sonucu kendi koydukları teşhis ile okumalarıdır: “İslamcı parti.”
Türkiye için talihsizlik
Bugünleri önceki yazılarla okumalı diyorum: “Tarihin yazılışına tanık olmak ayrı, yazılmış tarihi okumak ayrıdır. Gelecek kuşakların bu süreci değerlendirirken AKP iktidarını Türkiye’nin talihsiz süreci olarak değerlendireceklerini öngörmek için kâhin olmak gerekmiyor. Zor iş sosyologlara düşecektir. Ülkenin karanlığa sürüklendiği endişesiyle, sürekli aydınlık için her gece bir dakika karanlık eylemi yaptığı günleri fazla uzak olmayan toplumun, her geçen gün yeni karartma başlıkları açan bir iktidara kendisini teslim edişini açıklamakta zorlanacaklardır.
İktidar meşru mu? Geliş şekline bakınca, hukuken evet, sosyolojik olarak hayır. Ya kalış şekli?.. Meşruluklar hukuk üzerinden değil, sonuçlar üzerinden yaratılıyor. Rıza iknaya değil, baskıya dayalı. Hak arayan, rejime ters görünümlere karşı çıkanlar azarlanarak paylanıyor. Hukuka tutunarak gelip, hukuka karşın kalmak, demokrasiye karşıt tutumları demokrasiye dayanarak sergileme gibi tutarsızlıklar zinciri içinde rejimin güvencesi olan hukuk, demokrasi gibi kavramların içleri boşaltılıyor. Söylenenlerle yaşananlar farklı. AKP’nin karşı olduğu bilinen değerlere karşı sahiplenici tutumu inandırıcı değil. İçeride sahiplenerek başkalaştırma, laik kurumlara kendi anlayışlarını şırıngalama stratejisini izleyen iktidarın, dış politikada izlediği teslimiyetçi tutumuna strateji denilemeyeceği için ancak trajedi denilebilir.
Medeniyetler ayrışması
Türkiye içeride AKP’nin açtığı tartışma başlıkları ve istikrar diye diye sürüklendiği ekonomik krizle boğuşurken dış politikada yaşanan krizler dikkatlerden kaçıyor. Laik Cumhuriyet bir uygarlaşma projesiydi; ılımlı İslam Cumhuriyeti yaftası vurulmuş Türkiye, AKP marifetiyle AB’nin başkalaştırma projesine teslim edilmiştir. Medeniyetler ittifakı adı altında, medeniyetler ayrışması yaşanmaktadır. Dış politikada yapılan yanlışlara dur demek için hâlâ bir şans vardır. Hatalarda ısrar edilirse, bir süre sonra bu şans da yitirilmiş olacaktır.” Bu alıntı, “AKP’nin Dış Politika Trajedisi” başlıklı yazımdan. Bugünün dış politikasına başka isim aramaya gerek var mı?
Cumhuriyet gazetemizin bulmacasına yanıtımız: AKP gidecek, Cumhuriyet gelecek. Bugünkü kaygılı kutlamalarımız Cumhuriyeti sahiplendiğimizin göstergesi. AKP gidince coşkulu kutlamalarla Cumhuriyeti dirilteceğiz.
Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN CHP PM Üyesi / Siyaset Bilimci
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza