Jack Keruoac'tan Beatnik aşk romanı
Beat Kuşağı'nın lokomotif kalemlerinden, 'İncil'den sonra en çok tokatlanan kitapların başında geldiği' gibi güçlü bir dedikodunun dilden dile dolaşmasına neden olan Yolda'nın yazarı Jack Keruoac, uzun yolculukta bir soluklanma denebilecek Yeraltı Sakinleri'yle karşımızda.
2010'u 'Beat Kuşağı Yılı' ilan etsek yeri. Elli seneyi deviren bu çılgın adamların patavatsız ve bir o kadar da önemli eserleri tekrar yayımlanınca Beatseverler heyecanlandı. Bir bakıma gözümüzün ve ruhumuzun pası gitti.
Dünyanın dört yanında Beat Kuşağı için etkinlikler düzenlendi, hâlâ da düzenleniyor. Evrene iki ters bir düz bakan bu kuşağın dünyaya kattığı çok şey var gerçekten. En başta zehir gibi zihinleriyle olup bitene, yani düzene çomak sokan adamlar bunlar. Kafaları dumanlı da olsa, yazar, tartışır ve elbette eleştirirken her şey billur.
İktidarını sağdan sola, soldan sağa savuranlara karşı edebiyat kılıcını çeken bir grup samuray var karşımızda. Elli yıl önce böyleydi, toprakları bol olsun, eserleriyle var olduklarından bugün de böyle.
Bazen sıfır hareketle yerlerine çakılmayı seçiyor Beat Kuşağı. Ama en azından zihinsel anlamda dur durak bilmiyorlar. Yolculuğun nefeslerini açtığı yadsınamaz. Beat'in kült romanı niteliğindeki Keruoac'ın Yolda'sı, bilmem kaç kez düzeltildikten sonra yayımlansa da, seyahatten vazgeçmiyorlar. Yolda, ne kadar uzun zaman sümen altında bırakılmışsa yine Keruoac'ın yazdığı Yeraltı Sakinleri'nin de ilginç bir tarafı var. Kafası atan yazarımız romanını üç gün üç gecede tamamlayıp fırlatıveriyor. Romanın ortaya çıkış öyküsü, tahmin edilebileceği gibi bir taşma sonrası gelen yazma histerisine benziyor.
Lafı uzatmayalım, Keruoac'ın hızla kaleme aldığı Yeraltı Sakinleri, onun yoldaki aşk durağı şeklinde ifade edilebilir. Yine alkol, uyuşturucu ve müzik ön planda ama roman da ortada. Kimsenin kimseye kızamayacağı Beat işlerinden biri kısacası.
Hımbıl edebiyat ortamının çıkıntı çocukları
Süratle akan bir trafikte ters yönden gözünüzün içine baka baka size doğru gelen bir araçla karşılaşsanız ne yapardınız? Başta Keruoac, Burroughs ve Ginsberg olmak üzere, Beat Kuşağı'nın temsilcileri, o aracın sürücü koltuğunda oturuyor. İyi de yapmışlar aslında, çünkü edebiyatın hımbıllaşmaya başladığı bir zamanda gıldırgıcık işler ve nokta eleştirilerle ortalığı sallamışlar.
Beat Kuşağı temsilcilerini birbirinden pek ayırmamak gerek. Ne de olsa aynı yöne giden, farklı şeyler yazan ama özde birleşen bir topluluk bu. Gelgelelim isimler de önemli. Mesela Keruoac; bu yazının konusu ya da izleği Yeraltı Sakinleri, Keruoac'ın kısa yaşamında kült romanları ve eylemleri arasına sıkışmış, tez zamanda yazılıp bitirilmiş, türünün ele avuca sığmaz örneklerinden. İnsan, yitirdiği aşkın ardından oturup, hiç durmadan üç gün boyunca bir kitap yazar mı? Huzursuz adam yazmış. Kafa ütülemek yerine kafa patlatan satırlar içindeyiz yine, kutlu olsun.
Keruoac'ın, çıkıntılık kokan Yeraltı Sakinleri'nde, hızla ve uzun uzun anlattığı aşk hikâyesi, Finn Macposippy'nin 'ilişki kurmaktan hoşlanmadığını' beyan eden Mardou'ya dair heyecanı bir bakıma: 'Girmek istediğim yer onun küçük yüzüydü ve girdim.'
Yeraltı Sakinleri'nde Macposippy, güzellemeyle yola koyuluyor; Mardou'yu resmederken heyecanla döktürüyor. Güzellemenin yanı sıra, Beat Kuşağı'nın tüm üyelerinin vazgeçemediği en bilindik şey çıkıyor karşımıza; varoluşçuluk. Bu kitapta da Keruoac'ın anlatımına en hâkim öğelerin başında.
Öte yandan Mardou'ya duyduğu hislerle hikâyenin başkahramanı şeklinde konumlanan Macposippy, kimi zaman kendine fazlasıyla güvenen, arada özgüvenini kaybeden; 'utanç cesaretin anahtarı' diyerek harekete geçen, ardından köşesine çekilen, gelgitlerle dolu bir kişiliğe bürünüyor. Ağzını bozuyor bazen, sonra 'Ben ne yaptım?' dercesine kendine dönüyor. Anlatımın hızıyla eşdeğer şekilde duyguları değişiyor.
Ama Mardou için hissettikleri onu coşturmaya yetiyor, Allen Ginsberg'in 'akıl delirdi' deyişini doğrulayan bir hale geliyor: '(...) Mardou, Telegraph Hill'in kenar mahallesinde gri çarşaflı bir yatakta küçük kahverengi bir beden, gecenin tarihinde koca bir figür, evet ama pek çoklarından da biri yalnızca, Eser'in aseksüelliği, ritmik düzende tek bir devasa başmelek kitabına doluşmuş büyük sözcüklerin görüleri beynimden kükreyerek geçerken biranın midemin derinliklerine kattığı beklenmedik neşe...'
Anlatıcı Macposippy'nin kafasını kurcalayan kuşkular giriyor devreye bir zaman sonra. Örneğin Mardou'nun savsaklığı, ne kadar kuşku sayılır ve ne derece doğru bir yaklaşımdır bilinmez ama onun negro oluşu, arada sırada Macposippy'nin zihnini bulandırıyor; hem aşkını hem de Mardou'yu anlamak istiyor.
Mardou'nun delirme korkusu beliriyor zaman geçtikçe, daha doğrusu Macposippy bunu keşfediyor. Bunun başına gelmemesi adına içten içe çok güçlü bir endişe taşıyor. Belki de Mardou ile Macposippy arasındaki ilişkinin dalgalı oluşunun önemli nedenlerinden biri bu, Mardou'yu gizemli, çekici ama kendisinden kuşkulanılan birine dönüştüren de... Dolayısıyla ikisi arasındaki mesafe açılıp kapanıyor sürekli.
Kitaptaki anlatımdan, ikilinin fırtınalı bir dünya kurduğu şüphe götürmüyor: '(...) Sarhoş bir halde Mardou'yla yatmış ve tüm kâbusların en kötüsünü görmüştüm: Herkes, bütün dünya yatağımızın çevresindeydi, biz orada yatıyorduk ve her şey olup bitiyordu.'
Dur duraksız ilişki
Macposippy'nin, Mardou söz konusu olduğunda gittikçe kıskançlaştığını; hatta bunu abartıp, gördüğü rüyalarda bile son derece kıskanç bir adam kimliği kazandığını fark edebiliyoruz. Akla şu soru düşüyor: Acaba Macposippy, Mardou'ya tam anlamıyla ulaşamadığı için mi kıskançlaşıyor? Belki bu sorunun çözümü için ipucunu Mardou'nun 'ilişki kurmaktan hoşlanmıyorum' şeklinde çizdiği sınırda aramalı ya da Macposippy'yi yavaş yavaş reddetmeye başlamasında.
Çılgınca bir aşk sürerken, ilişkinin neredeyse durağanlığı yok. Zaman zaman bunalsalar da hemen ritim yükseliyor, melodi caza evrilip inanılmaz geçişlere sahne oluyor ve akıcılığa ulaşıyor. Biraz tuhaf, hastalıklı bir durum bu; ilişkinin geldiği nokta böyle açıklanabilir elbette.
Zaten Macposippy durumun farkında: 'Koca bir liste dolusu kötü zamanım var, ki iyi zamanları yaratanlar da bunlar; ona iyi davrandığım ve olmam gerektiği gibi olduğum zamanlar, durumu daha da hastalıklı kılıyor.'
Hastalıklı durumun artması, Macposippy'nin Mardou'yla ilgili gördüğü rüyalara inanmaya başladığı zamana denk düşüyor. Özgüven eksikliğine eklenen kıskançlık krizleri, her şeyi altüst edecek noktaya ulaşıyor.
Keruoac, Mardou ve Macposippy'nin hararetli ilişkisinin etrafına yeraltının fiyakalı tiplerini döşemiş. Her biri kendi çapında ve cemiyetinde bir bilge sayılabilir. Olaylara, başlarına gelenlere ve başkalarının yaşadıklarına ilginç teşhisler koyan; hem bar kelebeği hem de gün görmüş kişiler bunlar.
Yan yana ama ayrı
Tüm ayrıntılar dikkatle okunursa, ikili arasında gizliden gizliye süren; Macposippy tarafından açılan bir savaş sezilebilir. Mardou devamlı kaçan, daha doğrusu ne aradığından emin olduğundan, aradığı şeyin kendisini seven adamda bulunmadığını bilen ve kendisiyle neredeyse hiç çelişmeyen bir karakter.
Macposippy ise bir erkeğin düşebileceği her türlü yanlışa düşen bir kişilik olarak karşımızda. Buna eklenen aşırı kuşatıcı yapısı, içinden çıkılamaz bir ilişkinin kapısını aralıyor. Yaşanan şeye ilişki demek de güçleşiyor böylece; iki farklı dünya çıkıyor kavşakta önümüze: Bir kadın, bağımsızlık peşinde koşan, özgürlüğün tadını duyumsamış; bir erkek, kuşku, kıskançlık, özgüvensizlik ve patavatsızlık çemberinde sıkışıp kalmış. Fonda Beat dekoru; karanlık, ruhu açığa çıkaran melodiler, barlar, arka sokaklar, uyuşturucu, alkol ve yeraltının birbirinden özgün tipleri...
Yeraltı Sakinleri, Keruoac'ın Beat Kuşağı biçemiyle kaleme aldığı sıra dışı bir roman. İki bölümden oluşan; ilk bölümde Mardou ile Macposippy aşkını adeta güzelleme şeklinde anlatan, ikinci bölümde ise farklı yollara savrulmaya yüz tutmuş iki kişinin hikâyesine dönüşen bir kitap.
Eserde kendisiyle çelişmeyen bir Mardou var: Bir ilişki içine girmekten kaçınan; kendini frenleyen Mardou, sonunda 'ben bağımsız olmak istiyorum' diyerek konuyu kesin şekilde kapatıyor. Macposippy'ye de evine dönüp romanı yazmak kalıyor. Yoksa Keruoac'a mı demeliydik?..
Yeraltı Sakinleri/ Jack Keruoac/ Çeviren: Zeynep Demirsü/ Ayrıntı Yayınları/ 152 s.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Colani’nin arabası
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması
- 'Bıyık altından gülüyorsunuz'