Kadim sanat ve uygulayıcıları
Bir yıl arayla yayımlanan iki kitap; Simya ve Simyacılar ile Simya Sanatı ve Simyacılar, eskilerin 'ilmi-i simya' dedikleri gizemli alanla ilgili tarihsel perspektifin derinliklerinden günümüzün modern dünyasına uzanan gelişmeleri toplu biçimde izleme olanağı veriyor.
Kurşunu ve başka madenleri eriterek onların alaşımından değerli taşlar elde etmeye çalışmış olan laboratuvar simyacıları olsun, 'felsefe taşı'nın peşindeki düşünsel simya uzmanları olsun, bunların tümüne sırların kapılarını zorlama gücünü veren şey, 'bilinmezi bilinir' yapmaktı. Kimi zaman yasaklandığı yerde yeni simyacıların ortaya çıkmasını özendiren ve kuşaktan kuşağa aktarılan bu yöndeki çalışmaların meraklı öyküsü, biraz da insanoğlunun bilgilenme tutkusunun hikâyesi. Sean Martin, yazılı tarihin ilk dönemlerinden beri yaşadığımız hayatın içinde yer alan simyacılığın, Lao Tzu'nun hükümdarlığındaki Çin'den Mısır Krallığına, İskender döneminden İslami fetih çağına kadar hemen her kültürde yerini koruduğuna değiniyor. Archibaid Cockren'e göre ise metallerin dönüşümünü keşfetmeye yönelik bu uğraş, çoğu zaman ortaçağın karanlık mekânlarını akla getirse de, simyacılık binlerce yıl boyunca çeşitli ırklardan ve iklimlerden mevki sahibi sayısız kültür insanına bütün yaşamlarını adatan seçkin bir uğraş aslında.
Simyacılığın anlamı
Nedir simyacılık? Temel uğraş alanı Doğa (Physis) olan ve kimine göre bir 'yanılgılar tarihi', kimine göre de 'Tanrısal güçle özdeşleşmiş bir sanat.' Bu sanatla ilgili en eski metnin, MÖ 300'de yazılmış olan sahte gümüş, altın ve kumaş boyası yapmaya dair 101 kadar tanım içeren 'Leiden'in papirüsü' başlıklı metin olduğuna değiniyor Sean Martin ve Batı'yı etkilemiş olan ilk simya okulunun İse Helenistik Simya okulu olduğunu belirtiyor (s. 48). Simyacılığın yayılmasında etken bir işlevi bulunan, konuyla ilgili kişilerin iştahını kabartan ve zamanla karaborsa oluşturan şey ise simyacılık hakkında bilgi veren elyazmaları.
Simyacılığa bir tür 'sanat' nitelemesini yakıştırmak, bu uğraşın yaratıcı bir özle dolu olduğu gerçeğine götürür bizi. Hele dönemlerindeki geçerli kurallara uyum göstermeyen sanat tarihindeki aykırı sanatçı kimliklerini, örneğin Flaman kökenli Bosch'u ya da güneyli Archimboldo'yu düşündüğümüzde, onları da sanatın 'simyacı' ustaları arasında görmek hiç de yanıltıcı olmaz. Nitekim Sean Martin, kitabının bir yerinde simyanın doğayı mükemmelleştireceği fikrinin 'hermetik' kökenli olduğuna vurgu yapıyor. Öteki hermetik sanatlar gibi simyanın da kökeninde Antikiteden gücünü alan bir dünya görüşünün izlerini taşıdığına değiniyor. Örneğin Rönesans döneminde büyük simyacıların yetişmiş olması bir rastlantı değildi kuşkusuz. Balzac'ın çalışmalarından Thomas Mann'ın eserlerine, Beuys ve Duchamp'ın sanatından sayısız kitaplara kadar simya, edebiyatın ve sanatın pek çok alanında kendine yer bulduğuna özellikle işaret ediyor yazar. Hatta operanın ortaya çıkışında da ciddi bir payı olduğunun altını çiziyor. Ayrıca simya felsefesi ve Hermetik düşüncenin Rönesans müziği üzerinde etkisi olduğu tartışma götürmüyor. (Ressamlar arasından da simyacıların çıkmış olması elbette şaşırtmıyor bizi.
Örneğin Hollandalı Van Dyck, sonradan patronu da olacak olan Sör Kenel'in Didby aracılığıyla simyacılığa yakın ilgi duymuştu.) Nereden geliyor simya sözcüğü? Gene Sean Martin'e göre, Grekçe sözlüğünü yazmış olor. an Suidas 'kimia-ist' sözcüğü için 'Mısır sanatının bilgisine sahip olan kişiler' tanımını getirmekte. Nitekim bu tanımdan yola çıkarak ve Sufizm ile ilişkisini de göz önünde tutarak simyacılığın Doğu dünyasından kaynaklandığını özellikle ve haklı olarak belirtiyor yazar. Tarih kitapları, simyanın Arap dünyasına 7. yüzyılda Halid bin Veüd'le girdiğini yazdığına göre, Arap dünyasında büyük bilim adamlarının yetiştiği aydınlanma döneminde simyacılara tanıklık etmek sürpriz değil. Nitekim Cockren de Haçlı seferleri sırasında simyanın İspanya'ya Araplar aracılığıyla geldiğine değiniyor kitabında (s. 19).
Cockren daha çok simya öğretilerine yer verirken, bu arada önemli isimlere öyküler aracılığıyla değinirken, Sean Martin'in kitabında Doğu ve Batı dünyasında isim yapmış simyacılara ağırlık veriliyor. Bir bakışa göre 'diplomasız bilgin' sayılan simyacılar arasında ünlü bilim adamlarının da yer almış olması ilginç değil midir? Örneğin simya üzerine yazıları bulunan ve bu 'sır'ın dostları tarafından aklanmış olan Newton onlardan biri. Optik konusunda çok özel çalışmalarıyla tanınan bu bilgin, karanlığa gizlenmiş olan doğa yasalarını bulmaya çalışmış ve 'daha ilerici görebilmesini' omuzlarından baktığı devlere borçlu olduğunu itiraf etmekten kaçınmamıştı. Onun da aralarında bulunduğu tanınmış fizik bilimcilerinin bir bölümü simyacıların arasından çıkmıştır Sean Martin arasından çıkmıştır Sean Martin'e göre. Nitekim altının soyağacını sıraladığı kitabının arka bölümünde Paracelsus, Trithemius ve Giordano Bruno gibi isimlerin yanında onların da adları geçiyor. Bu arada simyacı yönü fazlaca bilinmese de Dan Brown'un kitabıyla gündeme gelen Leonardo'yu anmadan geçmiyor yazar. Shroud'un iddiasına bakılırsa, ilk yaratıcılarının Tapınak Şövalyeleri arasından çıktığı bilinen fotoğraf deneyleriyle ilgili ayrıntılar, Leonardo'nun defterlerinde yer almaktadır. Ayrıca cebir çalışmalarıyla ilgili ilk örnekler de simyacıların araştırmalarına bağlanıyor.
Büyücülük değil
Önemli bir olgu var ki, Cockren özellikle kitabının çıkış noktasında onun altını çizmektedir: 'Simya İlmi, okültizrn (gizlicilik), kimya ve din gibi konuları birbirinden ayrı ve bağımsız konular olarak ele almayıp kesin bir şekilde hayatın ve tezahür dünyasının birliğini ve bütünlüğünü ileri sürer' (s. 73). Yazarın kanaatine göre, din, astroloji, majı ve mitoloji de dahil olmak üzere, simyacılık bütün bu alanları başarılı bir şekilde ilişkilendirmiş ve tümünü bir tek 'zuhur'un kısımları olarak göstermiştir.
Plotinos'un 'summetria'ya, yani parçaların kendi aralarında ve bütüne oranla sahip oldukları 'kanonik' ilişkiye dayanan 'güzel' kavramıyla ilgili olarak Stoacı düşünürlerin tepkisini çeken görüşü, genellikle maddeye odaklandıkları varsayılan simyacıları da ilgilendirmişti. Gene onun 'Enneade'da belirttiği imgenin doğasına ve statüsüne ilişkin düşünceleri, hayal gücünün kullanılmasına dikkat çekmiş olan simyacıları düşündürmüş olmalıdır. Sean Martin şöyle diyor kitabının bir yerinde: 'Simyacı, küçücük evinde tek başına yaşayan, bir yandan boyalarını ve malzemelerini hazırlayan, bu malzemeleri de parlak, büyüleyici ve onu ölümsüz kılacak sanatını yaratmak için kullanan ressama benzetebiliriz (s. 21). Simyacının, bir eczacı ve hekim olarak çalıştığı gibi, güzelliğin sırları üzerine eğilmiş olduğunun göstergesidir bu sözler.
'Felsefe Taşı'nın peşinde tükenmeyen bir güçle koşmak ve onu elde etmek, simyacıların ortak amacıdır. Bu taşı birçok kez görüp ona dokunduğunu öne sürenlerin çok olması, iddianın yaygınlığını göstermektedir. Kimine göre onun rengi safran tozuna benzemektedir; fakat toz haline getirilmiş cam gibi 'parlak ve ağır' bir taştır bu. En saf altın ondan elde edilmektedir (Cockren-s. 47). Yazar, Helvetius'tan başlayarak bu taşın peşinde ömür tüketen simyacıların öyküsüne yer veriyor kitabında. Bu iki kitap, bir 'kadim sanat' sayılan simyacılığı, bilimsel çalışmaların tümüyle dışında bir büyücü etkinliği olarak görmenin yanlışlığına tanık olmak isteyenleri ilgilendirecektir.
Simya ve Simyacılar/ Sean Martin/ Çeviren: Eylem Ç. Babaoğlu/ Kalkedon Yayınları/ 104 s.
Simya Sanatı ve Simyacılar/ Archibald Cockren/ Çeviren: Murat Sağlam/ Mitra Yayınları/ 124 s.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza