Kafalarının Arkasında Aynı Düşün mü Var?

Kafalarının Arkasında Aynı Düşün mü Var?
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.01.2009 - 07:02

Çağdaş özdekçiliğin ereği, toplumsalcılaşmış (sosyalleşmiş) insandır. Atatürk’ün kurduğu partinin tepe noktasında duran kimse, dinin, tarihin, felsefenin ve bütün öteki tüm kurumların ve kuramların derindeki gücünün, “eleştiri değil, devrim” olduğunu bilmelidir.

Recep Tayyip Erdoğan Erzurumda. Söylev vereceği kürsünün önünde, altı yedi yaşlarında bir çocuk. Babası da Erdoğanın arkasında. Çocuk, kendinden geçmiş, Necip Fazılın kendisine ezberletilmişSakarya Türküsü adlı şiirini okuyor. Masum çocuk, ne okuduğunu bilmiyor, ama kendinden geçmiş, eğilip bükülüyor, güleç bir yüzle, sesini yığınlara duyurmak için büyük çaba gösteriyor. Bu durumun, çocuk eğitimindeki yanlışlarını tartışmayacağım. Amacım, başbakanın kafasının ardındakini sergilemek. Recep Tayyip, Fazıl Hüsnüyü bilmez ama Necip Fazılı çok iyi bilir.

Sakarya Türküsü, 1949 yılında yazılmıştı. Gerici çevrelerde, büyük şiirdiye ün buldu. Kaynağında, Necip Fazılın kötü şiirlerinden biridir. Önemsenmesi, Sarıyer Barajının yapıldığı günlerde, Sakarya imgelemiyle, Atatürke ve Cumhuriyete saldırmaktı. Necip Fazıl için, tam sırasıydı.

CHPden atılmış, Demokrat Partide yer arıyordu. Ola ki, bir yerden milletvekilliğine aday gösterilirdi! Olmadı. Necip Fazıl, Atatürk öldükten sonra, Büyük Doğu Marşını yazmış, XXI. yüzyılda bile uluslaşamamış Arap halklarınıAllahın seçtiği kurtulmuş millet!olarak nitelemişti. (Bkz. Necip Fazıl, Çile, s. 278, altıncı baskı, 1977 İstanbul) Uluslaşamamış Arap halkları, o yıllarda, İngiliz, Fransız ve İtalyan sömürgecilerinin sömürgeleriydi.

Bugün de sömürgecilerin askeri işgali altında birçoğu. Atatürk devrimi ile uluslaşma sürecine girmiş olan Türk halkı, Necip Fazılın şiirinde tarihsel yanlışlığa kurban gitmiştir: Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur / Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur. / Eyvah! Eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük? / Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!..

(Necip Fazıl, agy, s. 280). Mustafa Kemalin başkomutan olarak kazandığı Sakarya Meydan Savaşından sonra, Necip Fazıl çok üzülmüş!

O zaman on altı yaşında da olsa, bu utkunun tadını çıkarıp övünememiş belli ki? Vicdan azabına eş, kayna, kayna Sakarya / Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!(Necip Fazıl, agy, s. 280). Recep Tayyip Erdoğan, işte bu dizeleri hayranlıkla izledi, çocuğu coşkuyla kutladı. Mustafa Kemalin eşsiz utkusu, kişisel olarak önemli sayılmayabilir, ama Sakarya Savaşları, ulusumuzun kurtuluşunda en önemli dönemeçtir.

Kuşkusuz, Erdoğan, bu tarihsel dönemecin ayırdında değil. Ayırdında olsa, o çocuğa o şiiri okutmaz, sonra da coşkuyla kutlamazdı. Belli ki, kafasının arkasında, Mustafa Kemale ve Cumhuriyete karşı bir şeyler var: Nasıl olsa, devlet de kuracakmış!

Recep Tayyip Erdoğan, siyasa alanına çıktığı günden bu yana, Cumhuriyetle hesaplaşıyor. Çok da dirençli. Ya o Cumhuriyeti yiyecek ya Cumhuriyet onu! Bu savaş açık seçik yapılıyor. Ne ki, ikinci fotoğraf beni ürkütüyor. Bu fotoğraf, CHP Genel Başkanı Deniz Baykalı, çarşaflılara CHPnin rozetini -küçük gül demektir ama- takarken gösteriyor. Bu fotoğraf, beni karadeliğe götürüyor.

Arkasında ne var? Doğrusu bilmiyorum. Çözümlemeye çalışıyorum bu fotoğrafı: Çarşaflı hanımın yakasına takılan altı ok rozeti, çarşafla birlikte, karanlık bir döşeğe mi gömülüyor? Deniz Baykal, üç oy için -o da belli değil ya- çader-i şeb(gece örtüsü) ile, Atatürk devrimini karanlığa mı gömmek istiyor?

Çarşaflıları, türbanlıları ve takkelilerle cüppelileri belediye başkanı ya da meclis üyesi yapmak istiyorsa, önce, kendi içindeki çelişkiyi çözmeli. Hem türbanla ilgili anayasa değişikliğini, laikliği yok etmek için, hukuku arkadan dolanmak olarak niteleyip Anayasa Mahkemesine götüreceksin, hem kılık kıyafetle ilgili devrim yasasını hiçe sayıp çarşaflılarla türbanlılara altıoku takacaksın! Bu çelişkiyi çözmelidir kesinlikle. Bir şey daha, hiçbir tarikat ehli, aslı varken sahtesine oy vermez, ama sandık başına dek sizi kullanır. Bu yolla, devrimci yığınları, sizden uzaklaştırır. Sorun bu.

Deniz Baykala şunu açık seçik belirtmeyi gerekli görüyorum: Laikliği özümsemeyi bırak, kavramamışsın bile. Dinsel öz, insan özüne indirgenemez. İnsan özü, toplumsal ilişkiler bütünüdür. Bu sözlerimi anlayabiliyorsa, bir daha düşünmelidir: Tarihsel akıştan kopmak çok tehlikelidir.Bundan yüz yıl önceki özdekçiliğin (materyalizm) temel amacısivil toplumdu, yani demokratik dayanışma örgütleri...

Çağdaş özdekçiliğin ereği, toplumsalcılaşmış (sosyalleşmiş) insandır. Atatürkün kurduğu partinin tepe noktasında duran kimse, dinin, tarihin, felsefenin ve bütün öteki tüm kurumların ve kuramların derindeki gücünün, eleştiri değil, devrimolduğunu bilmelidir. Kafasının arkasındaki ne? Bilmek isteriz.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler