Katharine Burdekin'den bir antifaşist distopya: “Swastika Geceleri”

Swastika Geceleri 1937'de ilk baskısını yapmasına rağmen uzun yıllar adından söz ettirememiş ama 80’lerden sonra yeniden gündeme gelmiş bir distopya. Katharina Burdekin romanında olası bir Nazi İmparatorluğu'nu resmediyor. Romanı, Alev Karaduman değerlendirdi...

Katharine Burdekin'den bir antifaşist distopya: “Swastika Geceleri”
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.09.2014 - 13:38

“Swastika Geceleri”

Bir dünya düşünün ki İkinci Dünya Savaşı’nı (kitaptaki ismiyle 20 Yıl Savaşları) Almanya ve Japonya kazanmış, dünyayı aralarında bölüşmüş, 700 yıldır savaşsız dövüşsüz yaşıyorlar. Hitler’in “1000 Yıllık İmparatorluk” düşünün ete kemiğe, Nazizmin ise siyasi politik bir minvalden çıkıp tek Hitler’li bir dine dönüştüğü… 

Efsaneye göre Hitler “Kutsal Uçak”la Moskova’yı bombalar ve savaş biter. Sonrasında ise imparatorluğu sağlam ve uzun ömürlü kılmak için aşamalı olarak Hitler tanrılaştırılır, istikrarlı bir toplum mühendisliği ile yeni bir dünya yaratılır. Bu yeni dünyada “Kan Soyu”na göre sınıflandırılır insanlar. Almanlar birinci... Kadınlar ise on ikinci ya da on üçüncü. Nazilerin üstünde “Şövalyeler”, onların üstünde ise Tanrı’nın kutsadığı “Führer”. Hitler zaferinden sonra Tanrı olmaya karar verdiğinden beri bütün fotoğrafları toplatılıp heykelleri yıkılmış, her yerde olan diktatörden, hiçbir yerde olmayıp her yerden görebilen kutsala dönüşmüş. Tüm kitaplar yakılmış, insanlar 20 Yıl Savaşları’ndan önce dünyada sadece barbarların yaşadığını ve Nazi İmparatorluğunun ilk ve gerçek büyük güç olduğuna inandırılmış. Alman toprakları kutsal topraklar; öyle ki suçlular, kanı bozuklar Almanya dışına sürgün ediliyor. Kadınlar kendi bölgelerinden çıkamayan saçları tıraşlı, ruhları ve düşünceleri olmadığına inanılan, sadece neslin devam etmesine yarayan hayvanlar. O kadar hiçler ki çocukları erkek olduğu takdirde 18 aylık olduktan sonra ellerinden alınıyor. Tecavüz de suç değil artık. “Teslimiyet Yaşı”na gelmiş her kadının direnmeden kendini tüm erkeklere sunması gerekiyor!

HEİL SWASTİKA’LI GECELER!

Çoğu distopyada olduğu gibi Swastika Geceri’nde de kahramanın uyanış sürecine tanıklık ediyoruz. Çok başarılı İngiliz bir pilot olan Alfred’in inancı kırılmış, Hac için geldiği Almanya’da soyu deli diye bilinen bir şövalye olan Von Hess ile tanışıp hakikate dokunmaya başlıyor. Bu yeni dünyada kafaya takılan bir sürü soru var elbet ama Alfred için dönüm noktası eski bir fotoğraf! Fotoğraftaki aslında kısa ve kumral görünen Tanrı Hitler’den bile daha dikkat çekici şey; üstü başı güzel ve alımlı, mevkisine bakacak olursak başarılı ve akıllı, bir kadın! Bir zamanlar kadınların böyle olduğuna inanmak çok zor olsa gerek ki Alfred’i şövalyeye “Önemli olduklarını bilmiyordum. Beni pirelerin önemli olduklarına inandırabilirseniz, pireler hakkında ciddiyetle, kişisellikten arınmış olarak, mümkün olduğunca önyargısız düşünebilirim,” derken duyuyoruz. Üstelik bu fotoğraf şövalyenin tek hazinesi değil, niyeti de eski dünyaya dair bütün bilgilerin olduğu, ona dedelerinden kalan kitabın sorumluluğunu Alfred’e devretmek.

HEİL KADINLAR VE ERKEKLER!

Ancak kitap bir yerden sonra ikisinin kavramlar üzerine tartışmalarına dönüşüyor ki işte tam da o noktada Şövalye malum soruyu soruyor: “Nedir erkek? Onur, cesaret, saldırganlık, barbarlık, acımasızlık mı diyeceksin? Ama tüm bunlar kızgın bir erkek hayvanın özellikleridir. Bir erkekte bundan daha fazlası olmalı değil mi?” Hitler’in ve ütopyasının ardından geçen yaklaşık bir asırdan sonra bile bu soru anlamlı geliyor değil mi?

Burdekin romanında, şimdinin ‘erkeklik’ini de betimliyor aslında. Erkeğin emre itaat ederek çocuk kalmış haline asker denilip yüceltildiği, kadının ise erkeklerin onlara dayattığı şeyleri can-ı gönülden yaparlarsa, sayılıp sevileceklerini sandıkları aynı absürt dünyaların insanlarıyız! Kolumuzda Swastika’mız, dilimizde Heil’ımız yok diye; kadınlarımız kellik çirkinlik hak getire, güzel ve seksi diye “eşit olduğumuz” yanılgısıyla yaşayıp duruyoruz. Kitabı okurken, Burdekin’in 1930’ların İngilteresi'ndeki bir kadın olarak yazdığı şu cümleler yüz yıllık pişmanlığın dile gelmiş hali gibi sarsıyor okuyanı: “Başka bir hayata imrenerek, özlemle bakıyorsanız, kendinizi kaybetmişsiniz demektir. Çünkü her şeyden üstün olduğunu bilmeyen hiçbir şey kendi olamaz. Kadınlar kendilerini asla üstün görmediler. Sadece eşitlik istediler; makul, küçük şeyler.”

Swastika Geceleri erkek okurlar için bir iç hesaplaşma vaat ederken, kadınlar için ise kendi üstünlüğünü kabul edip, düzenin her zaman aza tamah etmeye zorlayan çarklarıyla yüzleşmek için acıtarak da olsa bir oluk açıyor.

Swastika Geceleri/ Katharine Burdekin/ Çeviren: Mehtap Gün Ayral/ Encore Yayınları/ 232 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler