"Katliam emri Ankara'dan verildi"

Uludere'de yaşanan katliamın üzerinden 70 gün geçmesine karşın hala faillerin bulunmamasını eleştiren BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, "Katliam emri bizzat Ankara'dan verildi. Ama bunu itiraf etmiyorlar" dedi.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 06.03.2012 - 13:52

BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, partisinin grup toplantısında gündemdeki konuları değerlendirdi.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutlayarak sözlerine başlayan Kışanak, konuşmasının büyük kısmını da kadınların sorunlarına ayırdı. Uludere'de yaşanan katliamın üzerinden 70 gün geçmesine karşın hala faillerin bulunmamasını eleştiren Kışanak, "Katliam emrini kim verdi, uçakları kim kaldırdı, hala bir beyan yok. Aslında biz biliyoruz. Bunu zamana bırakmaya çalışan bir iktidar var karşımızda. Bu halk da biz de çok iyi biliyoruz ki o katliam emri bizzat Ankara'dan verildi. Ama bunu itiraf etmiyorlar" dedi.


Emine Erdoğan'a seslendi

Kadınlar olarak güçlü bir mücadele ile Uludere'deki katliamın hesabını sormak için ayakta ve tetikte olacaklarını, bunun unutturulmasına izin vermeyeceklerini söyleyen Kışanak, katliamda yaşamını yitiren Aslan Encü'nün hayat hikayesini anlatan bir mektubu okudu.

"Eğer beni öldüren bombalar adaleti de öldürmediyse adalet talep ediyorum" sözlerinin yer aldığı mektubu okuduktan sonra isim vermeden Uludere'ye giden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'a seslenen Kışanak şunları söyledi:

"Bu satırları tüm Türkiye kamuoyunun vicdanına sunuyorum. Bu satırları okumadan Uludere'ye gidenlere bu satırları okumalarını öneriyorum. 70 gün çok uzun zaman. Devletin resmi makamlarının iç işleyişi içerisinde yönettikleri bir sürecin sonunda 34 insan katledildi ama buna dair ağzını açmayan, söz söylemeyen, özür dilemeyen ve katilleri adalete teslim etmeyen iktidar var. Bugün, bir parça da kadınların arkasına sığınarak Uludere'ye gittiler ama biz o heyetteki kadınların ''katiller bulunmadan bizim oraya gitmeye yüzümüz yok' demelerini beklerdik. Evlat acısının ne demek olduğunu çok iyi bilen kadınlar olarak bunu takipçisi olacağız ve bunu unutturmalarına izin vermeyeceğiz."


Pozantı Cezaevi

Pozantı Cezaevindeki taciz ve tecavüz iddialarını "vahşet ve iğrençlik" olarak nitelendiren Kışanak, "Doğrusu orada yaşananları anlatmak kelimelerle ifade etmek bir kadın bir insan olarak kendime yediremediğim, gururuma onuruma dokunan bir konu" dedi. "Bu çocuklar niye cezaevindeler?" sorusuna yanıt verilmesi gerektiğini söyleyen Kışanak, "Kürt sorununu 30 yıldır devlet şiddetiyle çözmeye çalışan bir akıl, köyleri yakan, milyonlarca insanı göçe zorlayan, varoşlarda açlığa mahkum eden devlet. 'Bu çocuklar niye cezaevindeler?' sorusunun cevabı, 'Bu çocuklar taş attı' değil. 30 yıldır devlet şiddeti altında mağdur olmuş halkın çocuklarıdır bunlar. Yakılıp yıkılmış evlerinden bir parça eşyasını alamadan yollara düşmüş varoşlarda horlanan yokluk içinde perişan olan mazlum halkın çocuklarıdır bunlar" dedi.


"Çocuklar ailelerine teslim edilsin"

Irkçı, ayrımcı, çocuk düşmanı zihniyetin Pozantı'da yaşananlara iki yıldır kulağını tıkadığını ileri süren Kışanak, "2 yıldır orada bir çığlık var. Ama Adalet Bakanı kulaklarını tıkıyor, savcı takipsizlik kararı veriyor, cezaevi soruşturma açmıyor. Ta ki çocukların yaşadığı dram insanlık vicdanını zorlayacak derecede ayyuka çıkıncaya kadar" dedi.

Çocukların Sincan Cezaevi'ne nakli yerine derhal ailelerine teslim edilmesi gerektiğini söyleyen Kışanak, "Şimdiye kadar yaşadıkları acı, travma, mağduriyet yetti de arttı. Ne yaptı bu çocuklar, sizin 'iyi çocuklarınız' gibi olmadılar, suçları bu mu? Bu çocuklara bu muameleyi nasıl reva görüyorsunuz. Vicdanı olan herkes bunun karşısında isyan etmelidir" diye konuştu.

Adalet Bakanlığı verilerine göre cezaevindeki çocuk sayısının geçen gün Kürt sorununun nasıl kriminalize edildiğini, bedelinin çocuklara ödetildiği politikayı gözler önüne serdiğini ifade eden Kışanak, Ekim 2011 tarihi itibariyle Türkiye'de 2 bin 21 çocuğun cezaevinde olduğunu, 2005 yılından bu yana da TMK kapsamında tutuklu çocuk sayısının 17'den bin 105'e çıktığını söyledi.


"8 Mart resmi tatil olsun"

8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutlayan BDP Eşbaşkanı Kışanak, 8 Mart'ın resmi tatil olmasını istediklerini anlattı. Kadınların en büyük sorununun şiddet olduğunu ifade eden Kışanak, bunun kamusal ve aile olmak üzere iki boyutu olduğunu söyledi. Kamusal alanın erkek egemen zihniyetle buluşmuş bir yapılanma olduğunu otoriteye, baskıya dayalı bu sistemin özgürlük isteyen, irade olmak isteyen, haklarını isteyen tüm kadınları kendisine düşman bellediğini ileri süren Kışanak, "Bu nedenle kadın mücadelesinin ön saflarında olan kadınlar devletin hışmına uğruyor. Savaşın teslim alma politikalarının bir kat daha fazlasının kadına yansıdığını biliyoruz. Bugün kadın yoldaşlarımızdan 500'ü aşkın kadın cezaevinde tutuklu" dedi. Aralarında milletvekillerini de bulunduğu cezaevinde açlık grevi yapan partilileri selamladığını söyleyen Kışanak, "Rahat olun dışarıdaki milyonlarca kadın sizin için de yürüyecekler sizin için de mitinglerde eylemlerde olacağız" diye konuştu.


"Öcalan çözümün parçası"


8 Mart nedeniyle mitingler yaptıklarını, bu mitinglerde "Savaş değil müzakere", "tecrit değil özgürlük" sloganını öne çıkardıklarını anlatan Kışanak, "Savaş en çok biz kadınları vuruyor. Biz kadınlar diyalog ve çözüm çağrımızı bir kez daha yineliyoruz. Bunun dışındaki yöntemler savaşın devam etmesi demektir. Biz öl-öldür, teslim alma politikalarına sonuna kadar karşı çıkıyoruz. Sayın Abdullah Öcalan da herkes çok iyi biliyor ki Kürt sorununun çözümünde en etkili aktördür. Müzakerenin bir tarafında da Sayın Öcalan vardır. Biz Kürt kadınları bu taleplerimizi 8 Mart mitinglerinde kadın özgürlük mücadelesini yükselttiğimiz bu günde de dile getireceğiz" değerlendirmesinde bulundu.

Kadınların taleplerinin karşısına AKP'nin polis copu, panzer çıkardığını, bunun ötesinde çözüm yaklaşımı varsa AKP'li kadınlar ve Bakan Fatma Şahin'in konuşması çağrısı yapan Kışanak, "Biz kadınlar Kürt kadınları bu konuda rol almaya görev almaya sorumluluk almaya hazırız. Yeter ki karşımıza çözmek isteyen bir irade çıksın" dedi.


"Kadın kırımı yaşanıyor"


Kadına yönelik şiddetin bir boyutunun de ev içi şiddet olduğunu ifade eden Kışanak, 2011 yılında 257 kadının öldürüldüğünü, bu rakamın "katliam", "kadın kırımı" dışında bir ifadeyle tanımlanamayacağını söyledi. Bu kadınların büyük çoğunluğunun aynı çatı altında yaşadıkları eşlerince öldürüldüğüne dikkat çeken Kışanak, kimsenin kadın cinayetlerini münferit şiddet eylemi olarak değerlendiremeyeceğini, bunun erkek egemen zihniyetin sistematik şiddet eylemi olduğunu kaydetti.

Bakan Şahin'in "Kadına şiddet eskiden de vardı, ama görünmüyordu" yönündeki sözlerinin kadına yönelik şiddeti önlemekle görevli bir kadın bakana yakışmadığını ifade eden Gültan Kışanak, "Bu cinayetleri önleyemediğiniz için suçlusunuz. Bunun suçlusu doğrudan iktidardır. Tetiği çeken belki kocaları, sevgilileri, kardeşleri ama bunu önlemeyen erkek egemen zihniyettir, iktidardır" dedi.

Kışanak, kadına yönelik şiddeti önleme amaçlı getirilen yasanın, kadına yönelik şiddet çok açıkken "ailenin korunması" olarak getirilmesini eleştirdi. Kışanak, "Tehlike altında olan korunması gereken aile değil, kadındır. Bunu açıkça söylemekten neden kaçınıyorlar. Aile yasa ile de korunamaz. Aileyi korumak istiyorlarsa kadını güçlendirecekler. Sen aileyi falan değil erkeğin şiddetini korumaya çalışıyorsun. Bu basit bir yasa ismi sorunu değil, bir zihniyeti yansıtıyor" diye konuştu.


"KCK, HDK oldu" iddiası

BDP Eşbaşkanı Kışanak grup toplantısı çıkışında basın mensuplarının "KCK'nın ismini değiştirerek HDK olacağı" yönündeki haberlerle ilgili sorusunu yanıtladı. Bir yerlerde tezgahlanan senaryonun medya eliyle hayata geçirilmeye çalışıldığını belirten Kışanak, 28 Şubat'ın bu kadar sorgulandığı bir süreçte medyanın da kendisini sorgulaması gerektiğini söyledi. Halkların Demokratik Kongresinin gizli saklı bir oluşum olarak gösterilmesinin gazetecilik mesleğine hakaret olduğunu belirten Kışanak şunları söyledi:

"HDK çalışmaları 4 yıldır devam eden demokratik bir sol ortam mücadele hattı oluşturma çabasıdır. 900 delege ile Ankara göbeğinde kongresini toplayıp kendi çalışma ilkelerini belirleyen bir platform var ortada. Bu kadar açık seçik. Demokratik mücadele sonucu kurulan Halkların Demokratik Kongresini terörize etmek kimin fikriyse iyi bir fikir değil. Bunlar Türkiye'ye zarar veriyor. Bu ülkede demokratik muhalefetin nefes alma borularını tıkamaya çalışırsanız, demokratik muhalefeti kriminalize etmeye çalışırsanız, cezaevine tıkmaya çalışırsanız başka şeylerin yolunu açarsınız. Bu kadar tezgah, bu kadar yalan, bu kadar gerçeklerden uzak haberi sayfasına koymayı bir gazete nasıl kendine yedirir inanamıyorum. Bu haberi yapanları özür dilemeye geri çekmeye mesleklerine saygı göstermeye çağırıyorum."


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler