'Kazım benim için Ernesto Che Guevara'nın gitar taşıyan hâlidir'
Merakla beklenilen ve yaklaşık iki hafta önce vizyona giren Yağmur Kıyamet Çiçeği filminin yönetmeni Onur Aydın, kendisi ve filmle ilgili birçok şeyi Emir Ekşioğlu'na anlattı.
Kuşkusuz bu film benim aylardır merakla beklediğim filmlerin başında geliyordu ki bu merakımı da vizyona girmeden galada gidermiştim. İlk olarak film müziklerinin harikuladeliğinden bahsetmek istiyorum, özellikle Trabzonspor'un açık ara en önemli taraftar grubu Vira'nın bestesi 'Biz Dar Sokaklarında' duyduğunuzda tüylerinizi diken diken edecek türden bir marş.
Onur Aydın'ın ve filmin oyuncularının da sık sık belirttiği gibi, film Kazım Koyuncu'yu anlatmıyor ve dolayısıyla biyografisi de değil. Bu beklentide olan bazı kişilerin film hakkında olumsuz görüşlerini, eleştirilerini eleştiriyorum çünkü filmde neredeyse tüm ekip belirtti bu film Kazım'ın biyografisi değil diye ama nafile!
Son derece iyi karakterler ve oyunculukları görmezlikten gelemem tabiri caizse (Kazım ve Engin Hepileri'yi ayrı tutuyorum) Şenol (Erkan Kolçak) ve Ahmet (Devrim Saltoğlu) Trabzon'a Hami ve Şota'dan sonra en iyi performansı sağlamış gözüküyor.
Şenol'un saflığı ve naifliğinin yanında Ahmet'in tutku ve sadakati izleyiciye son derece iyi hissettiriliyor. İster Beşiktaş'ı destekleyin, ister Galatasaray'ı, ister Kayseri'yi... Filmin son bölümündeki intihar sahnesi karşısında duygulanmamanız içten bile değil (spoiler değil yahu!)
Ve Kazım.. Ne diyeyim, keşke yaşasaydı da galada uzun yeşil paltosuyla kendisini canlandıran Engin Hepileri ile yan yana pozunu verseydi. Hatta belki de boynuna dolayıp gelirdi bordo mavi atkıyı..
Bilhassa Trabzonsporlular ve Karadenizliler adına, bu filmde emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Yağmur Kıyamet Çiçeği kitabını film yapmak daha sonradan alınmış bir karar mıydı?
Ben yazarlık iddiasında olan bir adam değilim. Tamam bir kitap yazdım belki ama uzmanlık alanım bu değil. Tabii ki niyetimde bunu yazarken sinema filmi olacağı vardı. Çünkü birçok hikaye vardı ve hepsi gerçek öyküler. Fakat hepsini filmde anlatmak imkansızdı dolayısıyla benim bildiğim ama seyircinin bilmediği hikayeleri anlatmanın bir yolu gerekiyordu, ben de bu yüzden ilk olarak romanı yazayım daha sonra bundan bir film çıkarırım diye girdim bu işe. Romanın filme göre daha farklı bir duygusu var.
Yönetmen biri olarak kitap yazmak nasıl bir duygu?
Sanatın olduğu her alan çok keyifli. Bir şey ortaya koymak, insanların beğenisine sunmak başlı başına zaten keyiflidir. Kitap da aynı şekilde ama yazınca anladım ki gerçekten zor bir şeymiş. Onlarca roman yazan insanlara hayranlıkla bakıyorum artık.
Yönetmenlikten de zor yani..
Sinema bence sanatların en zoru. Yönetmen her şeye hakim olan biri olduğu için, bütün yük onun omuzlarında oluyor. Yönetmenlik dışında bütün sanat dallarında bireysel olarak varlığını ortaya koyabiliyorsun. Müzisyenliği ispatlaman için gitar çalıp kaydedebilirsin, ressamlığını ispatlaman için resim yaparsın vs. Ama film çekmek için minimum bir milyon lira bulman lazım.
Hikayenin çıkış noktası nedir? Neden böyle bir hikayeyi anlatma gereğinde bulundunuz?
Fikir, sanat yönetmeni arkadaşım Adalı Aksoy ile birlikte ortaya çıktı. Bir gün Adalı ile otururken konuştuğumuz bir fikir ile başladı her şey daha sonra araştırmaya başladık Kazım, Trabzonspor, Çernobil bunları nasıl birleştirebiliriz diye.. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar araştırdık sonucunda böyle bir fikir böyle bir konu karşımıza çıktı. Yaklaşık beş sene oldu bu fikri ortaya koyalı.
Yağmur Kıyamet Çiçeği bir Kazım Koyuncu filmi olarak biliniyor..
Evet filmin baştan yanlış bir algısı oldu, bizim kontrolümüz dışında gelişen.. Bir hikaye anlatıyorsan ve içine Kazım Koyuncu’yu koyuyorsan, ister istemez bu bir Kazım Koyuncu filmi olarak algılanıyor ama kesinlikle öyle değil. Bunu düzeltmek için çok uğraştım her röportajda da söylüyorum.. Başlıkta olduğu gibi Kazım Koyuncu, Trabzonspor ve Çernobil’in içinde olduğu kesişen öykülerin anlatıldığı bir film. Kazım Koyuncu filmdeki birkaç karakterden biri. Kazım’ın müziğe başlamadan önceki dönemini anlatıyoruz aslında. Müziğe nasıl başladı, dünyaya nasıl bakıyordu vs.
Kazım Koyuncu’nun anne ve babası da filmde..
Kazım’ın anne ve babası filmde çok küçük bir an görünüyorlar, oynamıyorlar aslında sadece görünüyorlar. Sette anlık aldığım bir karardı. Filmde Kazım’ın köyden ayrıldığı bir sahne var, son veda ettiği bir sahne. Minibüs giderken bir sürü insan el sallıyor yol kenarında, ona son el sallayan yaşlı bir çift görüyoruz o da Kazım’ın gerçek annesi ve babası.
Engin Hepileri’den başkası bu kadar yakışmazdı bence Kazım rolüne..
Engin bizim için biçilmiş kaftan. Kazım rolü için evet benzerliği çok önemli bir kıstastı, Kazım’a benzeyecek bir adam bulacaktık tabii ama şunu çok istiyordum öyle bir adam bulalım ki adam olarak da Kazım’ı oynamasına yakıştıralım. Yani insanlığı, adamlığı, duruşu ile de Engin’in, Kazım’ı oynamanın her şekilde hakkını vereceğine emindik. Engin’i seçerken hiç tereddüt etmedik.
Size göre Kazım Koyuncu kimdir?
Bu topraklarda Kazım Koyuncu gibi müzik yapan yüzlerce genç bulabiliriz, mutlaka Kazım gibi söyleyen birileri çıkacaktır ki eğer çıkmıyor ise sorun var demektir. Bence Kazım'ın bu kadar sevilmesinin nedeni, onun duruşu, tavrı, felsefesi, söylemleri, eylemleri ve bunların hepsini bir anlam bütünlüğü içerisinde barındırması. Bu yüzden Kazım'ı hep abim, kardeşim, yoldaşım olarak görüyorum. Kazım benim için Ernesto Che Guevara'nın gitar taşıyan halidir.
SANATIN VE SANATÇININ GÖREVİ TOPLUMUN SEVİYESİNİ YUKARIYA ÇIKARMAKTIR
Erkan Kolçak Köstendil bu sene en gözde isimlerden biri hâline geldi. Bunun filme ekstra bir katkısı olur mu? Cast başarısı diyebiliriz sanırım..
Erkan’ın bu kadar yükselmesi bizim için bir şans, piyango oldu. Biz Erkan’ı alıp, başrol oynatarak ticari anlamda bir risk almış olduk. Çünkü oyuncu satıyor filmi bir anlamda da. Ben Erkan’ı iki-iki buçuk sene evvel bir tiyatro oyununda seyrettim ve o an yeteneğine hayran kaldım. ‘Bir gün mutlaka bu çocukla çalışmam lazım’ demiştim ama nerede olacağını kestirememiştim. Yani Erkan benim aklımda hep vardı. Filmde Şenol karakterini ararken kimi yapalım dedik ve Erkan Kolçak ismini önerdim. Gerçekten çok iyi bir oyuncu.
Film ve gişe ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkemizde sinema sektörü aslında hâlâ büyük sorunları olan bir sektör. Çünkü senede birçok film yapılıyor ve bazıları istediği gişe rakamlarına ulaşamadığı için zarar ediyor. Daha da kötüsü filmin iyiliği ya da kötülüğü gişe başarısına göre değerlendiriliyor. Aslında bununla hiç alakası yok, şansa da dayanıyor biraz. Çok iyi filmlerin gişede istediği rakamları bulamadığını görüyoruz. Amerika bunu çok iyi çözmüş mesela. Filmin nasıl satılacağını çok iyi biliyorlar. Bir de yanlış bir algı oluştu var bizde; sadece komedi filmleri kazandırıyor. Bu sinemayı tek tipe götürüyor ve bunu biraz tehlikeli buluyorum.
Yeni senaryolar var mı aklınızda?
Sinemacı olunca tabii ki yeni fikirler kaçınılmaz oluyor. Bir iki tane fikrim de var fakat hangisini daha önce yapayım diye henüz karar vermedim ama yeni bir çalışmaya başlayacağımı söyleyebilirim.
Dizi çekmek hiç düşünüyor musunuz?
Dizi için de niyetliyim ama şöyle; gerçekten inandığım, arkasında durabileceğim ve kalitesiyle evet budur diyebileceğim bir proje yapmak isterim. Reyting ile çok ilgilenmem, kaliteli bir iş yapalım ve onu topluma sunalım. Bir batar beş batar ama sonunda kalite algısı yükselir. Bazen kitleler kalitesiz işleri sevebilir ama sırf bu yüzden kalitesiz işler yapmaya devam etmemek lazım. Çünkü sanatın ve sanatçının görevi toplumun seviyesini yukarıya çıkarmaktır, aşağı çekmek değil.
Sizi bu sektöre teşvik eden biri var mı?
Sinemayla ilgili bir rol modelim yok ama sanatla uğraşmak babadan geçen bir şey galiba. Babam hayatının büyük bir kısmını tablolar yaparak geçirmiş bir adam. Her zaman güzel sanatlarla ilgilenmiş sanatkar biri. Kalıtımsal bir şey olsa gerek. Geriye dönüp baktığımda şunu fark ettim; ben sanatla ilgilenmek zorundaymışım. Çünkü çocukken resim yapardım sonra maket yapmaya başladım daha sonra müzikle ilgilendim ve müzisyen olmaya karar verdim. Bir sürü beste yaptım. Hedefim müzisyen olmaktı sonra televizyon sektörü hayatıma girdi sonra yazmaya başladım en sonunda da yönetmen oldum.
Çok önemli isimlerle birlikte çalıştınız. Örnek aldığınız isimler var mı?
Yani tek tek isimler saymak doğru değil burada, birilerini atlayarak kırmış olurum ama şunu söyleyebilirim ki çok değerli yönetmenlerle, hocalarla çalıştım her birinin bana basamak basamak kattığı çok önemli şeyler vardır. Hepsinin çok önemli desteklerini gördüm. Öğrendiğim çok şeyler oldu geriye doğru baktığımda ne kadar çalıştığım yönetmen var ise hepsinin toplamıyım. Gökten inmedim yani hepsi bir şey kattı bana her basamakta ayrı bir birikim vardı. Şunu söyleyebilirim ama filmin yapım aşamasında iki tane çok büyük hocamın desteğini gördüm onları sadece isim olarak verebilirim. Talip Karamahmutoğlu ve Aydın Bahar filmin yapım aşamasında maksimum bir şekilde destek verdiler.
En beğendiğiniz yönetmenler kimler peki?
Bir yönetmen olarak Yavuz Turgul’un çok ayrı bir yeri olduğunu düşünüyorum. Sinemada da, senarist ve yönetmen olarak da çok iyi bir usta. Onun dışında geçmişten -benim aslında sinemaya başlamamda varlığı ile vesile olan- Yılmaz Güney, yabancılarda da Alejandro Gonzalez'i çok beğeniyorum.
En çok çalışmak istediğiniz oyuncular vardır..
Uğur Yücel ve Şener Şen ile çalışmayı çok isterim. Umarım bir gün bir proje için onları ikna edebilirim ve beraber çalışma imkanım olur. Rahmetli Tuncel Kurtiz ile çalışmayı hayal ediyordum ama maalesef yetişemedim.
Son olarak yönetmen olarak en beğendiğiniz üç filmi söylemenizi istiyorum.
Babil, Colleteral, Hero
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama