"Kemalizm gerici" diyen bildiriye imza

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Anayasa Mahkemesi Üyeliği'ne Prof.Dr. Zühtü Arslan'ı seçti. Arslan, "Kemalizm gerici" diyen Atilla Yayla'ya destek bildirisine imza atmış.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 16.04.2012 - 10:02

Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamada, "Cumhurbaşkanımız, Anayasa Mahkemesi Üyeliğine, Yükseköğretim Genel Kurulunca gösterilen üç aday arasından, Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Zühtü Arslan'ı seçmişlerdir" denildi.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun olan Arslan, yüksek lisans ve doktorasını Leicester Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde yaptı. Çalışmaları hukuk siyaset ilişkisi, Anayasa Yargısı, insan hakları, siyasal partiler hukuku ve sivil-asker ilişkileri alanlarında yoğunlaştı. Türkçe ve İngilizce olarak kaleme aldığı eserlerinden bir bölümü şöyle:

Anayasa Teorisi, Constitutional Law of Turkey (ortak yazar) (Kluwer Publication,
2004); İdeoloji, Türk Militarizmi ve Post-Militarist Açılımlar, "Taking Rights Less Seriously: Postmodernism and Human Rights," Res Publica 5/2 (1999), s.195-205.

Hükümet

Zühtü Arslan, TESEV'in "Almanak Türkiye 2005: Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim" başlıklı raporuna bir bölüm yazmıştı. Prof. Arslan ayrıca AKP'nin hazırlattığı sivil Anayasa taslağının da mimarlarından biriydi. Zühtü Arslan üniversitelerdeki "başörtüsü yasağı"nı insan hakları ve hukuk devleti açısından eleştiren akademisyenlerden biri olarak biliniyordu. Arslan, askerin yönetimde rolünün AB raporları doğrultusunda sınırlandırılmasını, milli güvenlik siyasetinin siviller tarafından belirlenmesini de savunuyor.

Prof'un TESEV'in Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim" raporuna yazdığı "Hükümet" başlıklı bölümden dikkat çeken pasajlar şöyle:

"-Milli Güvenlik Kavramı'nın geniş ve ucu açık bir şekilde yorumlanması, MGK üzerinden kullanılan hegemonik gücü hem yaygınlaştırmakta hem de süreklileştirmektedir. Bu fiili durum da, milli güvenlik politikalarının oluşturulması ve uygulanmasından hükümetin sorumlu olduğuna dair anayasal hükümleri kağıt üzerinde bırakmaktadır.

-Abdullah Gül başkanlığında kurulan birinci Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinden bu yana YAŞ toplantılarında hükümet kanadı ile askerler arasında bazı görüş ayrılıklarının yaşandığı bilinmektedir. Başbakan ve Milli Savunma Bakanı'nın toplantılarda "disiplinsizlik" gerekçesiyle bazı personelin silahlı kuvvetlerden uzaklaştırılması kararlarına muhalefet şerhi koymaları ortaya ilginç bir durum çıkarmıştır. 2005 yılında gerçekleştirilen olağan toplantılarda bu şerh uygulaması devam etmiştir.

-Başbakan'ın herkesi kapsayan bir üst kimlik olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının yani anayasal vatandaşlık kavramını yeniden gündeme getiren söylemi, bir yandan muhalefet partileri tarafından şiddetle eleştirilmiş, diğer yandan da MGK ve Cumhurbaşkanı'nın 'ince' ayarlarına muhatap olmuştur. 23 Ağustos 2005 tarihli MGK Bildirisinde, belki de ilk kez, 'Cumhuriyet Hükümetlerine', 'ulusun bağımsızlığı ve tümlüğü' ile ülkenin bölünmezliğinin korunması görevi hatırlatılmıştır.

-Güvenlik konusunda bütün hükümet üyelerinin aynı şekilde düşünmediği, hatta zaman zaman hükümet üyeleri arasında görüş aykırılıklarının yaşandığı bilinmektedir. 'Ermeni meselesi' ve 'Terörle Mücadele Kanunu'nda değişiklik kounlarında Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in daha 'milliyetçi' ve 'güvenlikçi' tavırlarının Başbakan tarafından benimsenmediği görülmektedir. Başbakan belki de Adalet Bakanı'nın özgürlükleri 'sınırlayıcı' yaklaşımına gösterilen tepkilerin de etkisiyle, daha özgürlükçü bir söylem benimsemiştir. Adalet Bakanı, 24 Mayıs 2005'te TBMM Genel Kurulunda hükümet adına söz alarak yaptığı konuşmada Boğazici Üniversitesinde, 25-27 Mayıs 2005 tarihleri arasında yapılması planlanan 'İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri' başlıklı konferansı 'Türk milletini arkadan hançerlemek' olarak nitelendirmişti.

Çiçek, konuşmasını şu sözlerle tamamlamıştı: 'Hükümet olarak bir yetkimiz olsaydı gereğini yapardık. Keşke Adalet Bakanı olarak dava açma yetkimi devretmeseydim. Şimdi, YÖK ne yapacak onu merak ediyorum, şimdi Boğaziçi Üniversitesi ne yapacak onu merak ediyorum; ben de merak ediyorum, biz de merak ediyoruz, milletimiz de merak ediyor. Bu ciddiyetsizlik, bu sorumsuzluk, bu millete küfretme, bu milletin nüfus cüzdanını taşıyanların bu bu milletin aleyhine propaganda yapma, ihanet etme dönemini artık kapatmamız lazım. Çünkü milletin vicdanı rahatsız oluyor.'

Bu konuşmadan bir gün sonra Boğaziçi Üniversitesi bir açıklama yaparak konferansın ertelendiğini kamuoyuna duyurmuştu. Daha sonra Eylül ayında yapılacağı duyurulan konferans bu kez İstanbul 4. İdare Mahkemesinin kararı ile durdurulmuştu. Başbakan mahkeme kararını eleştirmiş, Adalet Bakanı'nın konferans konusundaki kişisel görüşlerinin kendisini bağladığını, ancak farklı görüşlerin dile getirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Dışişleri Bakanı da benzer bir tavır takınmış, hatta programı elverdiği taktirde Konferansa katılmak istediğini ifade etmiştir. İşin en ilginç ve ironik yanı Adalet Bakanı'ın da 4. İdare Mahkemesi kararının konferansın başka bir üniversite yapılmasına engel olmadığını belirterek organizatörlere bir anlamda yol göstermesi olmuştur. Böylece Hükümetin desteğiyle 'Ermeni Konferansı' 24-25 Eylül 2005 tarihleri arasında Bilgi Üniversitesi'nde gerçekleştirilmiştir.

-Hükümet içinde diğer bir tartışma da 4 Aralık 2004'te kabul edilen ve 1 Haziran 2005'te yürürlüğe giren yeni CMK çıkarılırken yaşanmıştır. Kolluğun yetkilerinin önemli bir kısmını Cumhuriyet savcılarının iznine bağlayan CMK'ya İçişleri Bakanlığı ve bilhassa Emniyet Genel Müdürlüğü tepki göstermiş, yeni yasanın Türkiye'yi 'suçlular cenneti'ne dönüştüreceği görüşünü dile getirmiştir. Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek ise polise 'mazeret üretme, işine bak' şeklinde ağır bir cevap vermiştir. Çiçek, güvenlik güçlerinin 'babadan kalma usul'le değil, yeni konsepte uygun olarak çalışma yöntemlerini geliştirmek mecburiyetinde olduğunu belirtmiştir. Adalet Bakanı'nın bu sözlerine çok geçmeden cevap veren İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, 'Güvenlik kuvvetlerimizin çabası mazeret arayışı değil hizmeti en iyi şekilde yapma arayışıdır' demiştir...

Basında yer alan haberler ve eleştirilere bakılırsa (TMK) tasarı taslağı TMK'nın daha önce kaldırılan ve Türkiye Cumhuriyeti ve Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı hedef alan yazılı ve sözlü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüşü yapanlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörün ünlü 8. Maddesini yeniden getirmekte ve her yöne çekilebilecek esnek tanım ve ifadelerle özgürlükler üzerinde Demokles'in yeni kılıcı olmaya namzet gözükmektedir. TMK'da yapılması önerilen değişiklikler konusunda hükümet üyeleri arasında görüş ayrılıklarının ortaya çıktığı görülmektedir.

-Adalet Bakanı'nın TMK'da özgürlükleri kısıtlayıcı yöndeki değişiklikleri desteklemesi karşısında Dışişleri Bakanı ve Başbakan'ın özellikle tasarıya yönelik tepkilerden sonra demokratikleşme ve Kopenhag Kriterleri konusunda geriye gidilemeyeceği teminatını verdikleri görülmektedir."


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler