Kendi tarihlerini kendileri yazdılar
Dört yıllık kısa tarihlerine büyük işler sığdırdılar. Koca koca partilerin kadın kollarının yapmaya cesaret edemediği eylemlere imza attılar. Kadın sorununu Türkiye'nin gündemine taşıyan kampanyalar yürüttüler. Bu kampanyalardan bazılarının sonuçlarını da aldılar. Eylemlerde başlarına taktıkları kırmızı bandanalar nedeniyle 'Kırmızı Çatkılı Kadınlar' olarak tanındılar. 75'ten sıkıyönetim tarafından kapatıldıkları 1979'a kadar tarih yazan İlerici Kadınlar Derneği kendi tarihlerine de sahip çıktı. Darbe koşullarında bütün riskleri alarak arşivlerini darbecilere kaptırmayıp sakladılar. Şimdi o arşiv Tarih Vakfı tarafından kitaplaştırıldı. 'Kırmızı Çatkılı Kadınların Tarihi' ismiyle yayımlanan kitap Muazzez Pervan tarafından derlendi.
Sandıklarında çeyiz gibi yıllardır sakladıkları kırmızı çatkılarını yeniden başlarına takmanın kıvancı içindeydi hepsi de. Bir eyleme gider gibi heyecanla koşuşmuşlardı davet mektubunu alınca. Tarih Vakfı’nın kütüphanesine meraklı bakışları ve yürek çarpıntıları ile ilk adımlarını attılar. Ancak eski yoldaşlarını görünce sevinç nidalarını koyverdiler. Yılların hasretiyle kucaklaştılar. Kimisi gözyaşlarını kırmızı çatkısının ucuyla silerken kimisi, “Senin çatkın uzun, makasla ikiyi böl de Ayfer’e de verelim” diye eski günlerdeki gibi dayanışma ruhunu canlandırıyordu. Sadece İstanbul değil başka il ve ilçelerden de gelen vardı. Örgütün en aktif şubelerinden Bandırma’dan bile...
Birlikte ne çok başarılara imza atmış, ne çok iş kotarmışlardı. Hem de sınıf mücadelesini böleceği kaygısıyla erkek yoldaşların muhalefetine rağmen. Gecenkondu bölgelerinde okuma yazma kursları, 8 Mart’ın Türkiye gündemine getirilmesi ve kitlesel şekilde kutlanması, eşit işe eşit ücret, her işyerinde kreş, kadın çalışan sayısının 100’ü geçtiği işyerlerinde emzirme odası, doğum izinlerinin uzatılması, 20 yılda emeklilik ve evlere temizliğe giden gündelikçi kadınlara sigorta hakkı, gecekondu mahallelerine çocuk parkı gibi kampanyalar ile ilki Ankara’da, ikincisi İstanbul’da olmak üzere CHP Kadın Kolları ile birlikte düzenlenen “Evlat acısına son” mitingleri bu kırmızı çatkılı kadınların emeği ile gerçekleşmişti. Bu kampanyalar sonucunda birçok fabrika ve kurumda kreşler açılmış, gecekondu mahallelerinde çocuk parklarının yapımı sağlanmıştır. Dört yılı resmi, 1.5 yılı ise illegal süren faaliyetleri sonucunda siyasi gündemi tek başına belirleyen, kısa sürede 15 bin üyeye ulaşan, yayımladıkları “Kadınların Sesi” dergisini kısa sürede 30 bin tiraja ulaştıran bu kadınlar kısa adı İKD olan İlerici Kadınlar Derneği’nin emektar yönetici ve üyeleriydi.
İKD’li kadınları yirmi üç yıl aradan sonra yeniden buluşturan, Tarih Vakfı tarafından çıkarılan bir kitaptı. Muazzez Pervan tarafından derlenip yayıma hazırlanan kitapta onların, yani kırmızı çatkılı kadınların tarihi anlatılıyordu. “İlerici Kadınlar Derneği-Kırmızı Çatkılı Kadınlar’ın Tarihi” adıyla hazırlanan kitap da Muazzez Pervan’ın olduğu kadar onların özverisi ve fedakârlığı sayesinde ortaya çıkmıştı. İKD’nin arşivi darbe koşullarına rağmen saklanmasa kuşkusuz bu kitap da, dolayısıyla bu mücadeleci kadınların tarihi de sözlü anlatımdan öteye geçmeyecekti. Sonuçta “Belge yoksa tarih de yoktu.” 12 Eylül darbesi nedeniyle birçok siyasi parti ve örgütün arşivi ya Seka’ya kâğıt hammaddesi olarak gönderilmiş ya da arşivi saklayanlar tarafından olası bir baskın göz önüne alınarak kendileri tarafından imha edilmişti. Peki erkek egemen örgütlerin başaramadıklarını nasıl olup da dudak büktükleri kadınlar başarabilmişti? İşte onun öyküsü.
12 Eylül 1980 darbesine giden yıllarda İKD, 1979 baharında Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından kapatılan ilk dernek oldu. Ama kadınlar için ne gam? Dernek kapatılsa da dergi yayımını sürdürdüğü için kadınlar bu kez onun etrafında kümelendiler. Darbe öncesinde kapatılan derneğin kapısına vurulan mühür kadınlar tarafından kırılarak arşivi, açık olan başka dernekler ve evlerde saklanmaya başlandı. Darbe gerçekleşince yönetim kurulu üyelerinden genel sekreter Zülal Kılıç, başkan yardımcısı Gönül Dinçer ve eğitimden sorumlu yönetim kurulu üyesi Ayşe Erzan aynı evde oturduğundan, derneğin pek çok evrakı Nişantaşı’ndaki bu evde bulunuyordu. İstanbul’un merkezindeki bu evde saklamanın sakıncaları göz önüne alınarak belgeler, daha güvenli olduğu düşüncesiyle Ayşe Erzan’ın anne ve babasının Tuzla’daki evine taşındı. Taşınma işleminden önce anne ve babanın izinleri alındı. İzin sorunu halledilmişti ama asıl sorun askerin sık sık arama yaptığı şehir merkezinden bu evraklar 30 kilometre uzaktaki Tuzla’ya nasıl taşınacaktı. İçi tıka basa evrak dolu 20 büyük koliyi apartmandan dışarı çıkarmak bile tehlikeliydi. Düşünüldü taşınıldı, sonunda bir yol bulundu. Güya içlerinden biri evden taşınıyormuş gibi yapacak, tutulan kamyonete bu kolilerin yanına birkaç parça da ev eşyası yüklenecekti. O sırada genç bir akademisyen olan Ayşe Erzan, kamyonetle birlikte eşyaları Tuzla’ya ailesinin evine götürüp yerleştirdi. Bu arada darbe nedeniyle TKP, yönetimde sayıca az da olsa kendi mensuplarını ülke dışına çıkardı. Ayşe Erzan da politik göçmen olarak yurtdışına çıkmıştı. 1990’lı yıllarda politik göçmenler yaşadıkları ülkelerden döndüler. İKD’nin arşivini saklayan Ayşe Erzan’ın annesi Leman Hanım ile babası Muammer Bey de artık yaşamıyordu. O fedakâr iki insanın yıllarca sakladığı arşiv tasnif edildi ve bir kopyası Kadın Eserleri Kütüphanesi’ne verilmesi koşuluyla Tarih Vakfı’na bağışlandı. Muazzez Pervan’ın titiz çalışması sonucunda İKD’nin tarihi Tarih Vakfı tarafından geçen günlerde yayımlandı.
İKD’nin kuruluş öyküsü
Uluslararası Demokratik Kadınlar Federasyonu (UDKF) önerisiyle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1975-1985 yıllarını “Kadın On Yılı” ilan etti. Bu dönemde Avrupa’daki sosyalist ve komünist partiler de ayrı kadın örgütlenmelerine ağırlık vermeye başlamıştır. Eşzamanlı olarak TKP de Türkiye’de yeniden örgütlenmeye ağırlık vermiş, bağımsız duran ama partinin yönlendirdiği dernekler kurulması yönünde çabalara girişmiştir. İlerici Gençler Derneği dışında İKD de bu örgütlenmelerden biri olarak planlanmıştır. Ancak Türkiye solu henüz bağımsız bir kadın örgütlenmesini içselleştirecek olgunlukta değildir. Bu tür bir cinsiyetçi örgütlenmenin sınıf mücadelesini böleceği inancıyla karşı bir tavır içine girmiştir. Başlangıçta TİP ve TSİP’in de katıldığı kuruluş toplantıları bir süre sonra ayrışmayla sonuçlanır. Sonuçta İlerici Kadınlar Derneği (İKD) 3 Haziran 1975 günü kurulur. Üstelik bağımsız bir görüntü vermek için yönetimde TKP’lilerin sayısı azınlıkta kalmıştır. Başkanlığına da TKP’li olmayan ve 1960’lı yıllarda Türkiye İleri Kadınlar Derneği Başkanı olan Beria Onger getirilmiştir. Sendikanın kurucuları çoğunlukla emekçi kadınlardan oluşturulur.
Dört yıllık faaliyeti süresince İKD bağımsız duruşunu korur ve hızla güçlenir. İlk merkezi Çeliktepe’deki tek gözlü bir gecekondu olan İKD, kısa sürede hızla kitlesel bir örgüt kimliğine kavuşur. 1979 yılında İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından kapatıldığında 15 bin üyesi, Türkiye çapında 33 şubesi ve 30 bin tirajlı bir yayın organına sahip büyük bir örgüttür. Kampanyaları Türkiye gündemini belirler. Özellikle gecekondu bölgelerinde ve fabrikalarda örgütlenme faaliyetleri büyük bir başarı kazanır. Kadın hakları, özellikle de çalışan kadınların hakları için önemli kampanyalarda tümüyle olmasa da önemli kazanımlar elde edilir. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün Türkiye’ye malolması İKD’nin çabası ve emeği sayesindedir.
l
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?