Kıbrıs'ta umut azalıyor
Kıbrıs'ta yine tıkanma noktasına gelen çözüm konusuna iki halk da inanmıyor. Görüşmelerden sonra Hristofyas ile Talat birbirini suçlayıcı açıklamalar yapıyor. Rumların, avantajlı olması çözümü olanaksızlaştırıyor.
Kıbrıs Adası’nda 17 Mart’tan bu yana süren uzlaşı arayışının adil, yaşayabilir ve kalıcı bir çözüm modeli üreteceğine ilişkin umut besleyenlerin sayısı hızla azalıyor. Eylül 2008’de başlayan kapsamlı müzakereler devam ediyorsa da güven bunalımının yıpratıcı bir boyuta ulaştığı da kesin. Sorun sadece tercümanların dahi alınmadığı, tutanaksız ve tanıksız baş başa görüşmelerin taşıdığı risk ya da GKRY Başkanı Hristofyas’ın KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat için sarf ettiği “İçeride başka dışarıda başka konuşuyor” şeklindeki ağır ithamın özellikle Türk halkında yarattığı yıkıcı güvensizlik değil. Avrupa Politika Çalışmaları Merkezi’nin Kasım ayı başında açıkladığı araştırma sonuçları(1) da malumun ilanı sadece. Barış süreci konusunda Rumların yüzde 18’inin Türklerin ise yalnız yüzde 13’ünün iyimser olması, Rumların yüzde 67’sinin müzakerelerin anlaşmayla sonuçlanacağına inanmaması ya da Rumların yüzde 99’unun Kıbrıs Türk yönetimine güvenilmemesi gerektiği görüşü, mevcudun rakamlara dökülmüş hali aslında. Birlikte yaşaması beklenen insanların birbirine duyduğu güvensizlik bir tarafa birlikte yaşama formülü üretme çabasında olanların “kesin uzlaşı/yakın barış” propagandaları eşliğinde oturdukları masada net bir ilerleme sağlayamamış olmaları gerçekte çözümün beklenenden çok daha uzakta olduğu inancını yaygınlaştırıyor.
Görünürde “Yönetim ve Güç Paylaşımı” başlığı altında “Federal Yürütme”, “Yasama”, “Federal Yargı”da bağımsız kurumlar görüşüldü. Hatta 26 Kasım tarihli buluşmada da “federal suçlar” ve “federal polis” unsurları gibi “ayrıntı”lar ele alındı ama hala daha birleşme sonrası ortaya çıkacak devletin mahiyeti yani müzakerelerin esas/temel/asıl/ana konusu hakkında görüş birliği sağlanabilmiş değil. Birleşme sonrasına ortaya çıkacak devlet yapısının yasama, yürütme, yargı işleyişi ve hatta asayiş unsurları görüşülüyor ancak nasıl bir birleşmenin gerçekleşeceği; ne tür bir devletin yönetim mekanizmalarının tartışıldığı belli değil. Talat-Hristofyas mutabakatında iki kurucu devletin mi yoksa iki oluşturucu eyaletin mi söz konusu olduğu tam bir netliğe kavuşturulmadan başlanan kapsamlı müzakerelerin bir ortaklık devleti kurulmasını mı yoksa ortaklığın yenilenmesini mi hedeflediği üzerinde de aynı türden bir sis bulutu var. O halde müzakerelerin neye göre “başarılı” olarak değerlendirildiği ya da nihayet yakalandığı söylenilen “uzlaşı”nın hangi konular üzerinde sağlandığı da sorgulanır hale geliyor. Muhtemel çözüm modelinin temel unsurları hakkında tarafların birbiriyle çelişen açıklamaları aslında ortak bir çözüm vizyonunun dahi olmadığını gösteriyor. Eğer iddia edildiği gibi KKTC’nin tamamen teslimini öngören “gizli bir anlaşma” çantalarında hazır değilse ve tartışıyormuş göründükleri konularda kapalı görüşmelerde anlaşmış değillerse tarafların sadece müzakere masasında “biraz daha” oturma konusunda “zımnen” anlaşmış olduklarını söylemek gerekir. Çünkü yapılan her bir açıklama diğer tarafın asla kabul edilemez bulduğu türden oluyor. O halde son gelişmeleri, masadan önce ötekini kaldırma üzerine yoğunlaşılmış bir psikolojik savaşın başladığı şeklinde değerlendirmek gerekiyor.
Zaman isteyen stratejiler
Rum tarafı aslında zamana oynuyor. Müzakere sürecini zamana yaymak için pek çok gerekçesi de var. Özetle:
1- Asıl muhatabı olarak gördüğü Türkiye’yi yepyeni talepleri için masada sıkıştırabilmesi, limanları açmaması nedeniyle askıya alınan 8 müktesebat başlığının “son kez” değerlendirileceği “2009 yılı İlerleme Raporu”nun Kasım 2009'da açıklanmasına dek çözümün şekillenmemesini gerektirir.
2- Öncelikle KKTC’de kasıtlı olarak yaratıldığı da iddia edilen ekonomik krizin ve ticaret, eğitim, sağlık gibi konularda “Rum egemenliğini tanıma” şartına bağlı olarak sağlanan kimi kolaylıkların gelir düzeyi daha yüksek Rum tarafını Türkler için cazibe merkezi haline getirmesi. Özü yıllardır uygulanan ambargolardan bıkmışlığa dayanıyor olsa da kendiliğinden işleyen çözüm çarklarının tıkır tıkır Rum perspektifinde çalışıyor olması.
3- Rumların Kıbrıs stratejisinin esasını; asla geri adım atmama ve tüm talepler karşılanana dek sabırla beklemenin oluşturması. Özellikle Kosova’nın bağımsızlığının BM Güvenlik Konseyi kararı hilafına tanınmasının Kıbrıs’ta yarattığı “bölünmüşlüğün kalıcılaşması” tehlikesini, müzakere masasına oturmak suretiyle bertaraf ettikten sonra makul uzatmaların kendiliğinden gelen bir çözümü sağladığına inanmaları.
4- “Sahte” devletin temsilcisi ile görüşmek yerine tanınmış bir devletin lideri olarak süreci kendi lehlerine destek sağlamak üzere Kıbrıs üzerinde çıkarları bulunan devletlerle yürütülen diplomasinin daha kalıcı sonuç doğuracağına inanılması.
Bir yandan Kıbrıs’ta Türkleri Rum’a itmekte olan süreç, bir yandan Türkiye ve AB’nin birbirlerine “bir kol mesafesinde durma” kararlılığı bir yandan da müzakere sürecinin temel parametrelerini Kıbrıs dışındaki siyasi tasarruflarıyla belirleyebilmesinin sağladığı avantajlarla Hristofyas aslında süreci hem durduran hem de Rum lehine hızlandıran taraftır. Müzakereler Kıbrıs’ta durmuştur ama aslında Rum Yönetimi temel hedeflere dönük kazanımları elde etmeyi sürdürmektedir. Hristofyas BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri olan Fransa, İngiltere ve Çin’den aldığı desteği Rusya’dan aldığı “tam destekle” pekiştirdi. Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’le 19 Kasım’da imzaladığı memorandum, Kıbrıs’taki çözüme ilişkin İngiltere’den ilan dilmiş parametreleri Rus garantisi altına almaktan çok “Üniter Kıbrıs Cumhuriyeti” gibi bir ifadeye ilk kez yer vermesi bakımından önemli.
Memorandumlardan masaya
Hatırlanacağı üzere 5 Haziran tarihli GKRY-İngiltere Memorandumu’nda maddelendirilen “Tek egemenlik, tek uluslararası kimlik ve tek vatandaşlık” anlayışı, Talat-Hristofyas arasındaki 23 Mayıs mutabakatına atıfta bulunmuyordu. Halbuki Rumlarla yapılan müzakere hazırlıklarını kabul edilebilir kılan da temel mesajı “uzlaşı” olan 23 Mayıs mutabakatıydı. Çünkü Türk tarafının çözümde aradığı “eşit statüde iki devlet” ve “bakir doğum” ilkelerinin nihayet 23 Mayıs’ta karşılandığı izlenimi yaratılmıştı. Oyun ortada: İngiltere’de imzalanan memorandum “Kıbrıslıların ürettiği çözüm”ü Rum tezleri lehine bozdu. KKTC Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü aynı gün yaptığı açıklamada Hristofyas ile İngiliz Hükümeti arasında imzalanan memorandumun Kıbrıs Türk halkını hiçbir şekilde bağlamadığını, Kuzey Kıbrıs’ta hiçbir geçerliliğe veya etkiye sahip olmadığını kaydetti(2) ancak yeni şekillendirme 1 Temmuz tarihli Hristofyas-Talat görüşmesinde aynen kabul edildi. Şimdi Rusya ile imzalanan memorandumun çözümü niteleyen ““Üniter 'Kıbrıs Cumhuriyeti” devletinin; BM Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarında tarif edildiği şekliyle siyasi eşitliğe, tek egemenliğe, tek uluslararası temsiliyete ve tek vatandaşlığa sahip, iki bölgeli, iki toplumlu federasyon haline dönüşmesi” yaklaşımı da sadece “üniter” vurgusu bakımından yeni. Aslında bu, Rumların sorun çıkarmaya başladıkları ilk günden bu yana Türklerin kurucu ortak olarak dahil olduğu devleti “üniter” devlet olarak kabul ettirme çabasının uluslararası bir anlaşmaya girmiş halidir. Rumların adil ve kalıcı barışı, Türklerin sadeleştirilmesi ardından nüfus oranlı temsilin söz konusu olacağı üniter bir devlet olarak görmesinin de uzantısıdır.
Bir yandan Türklerin kazanılmış tüm haklarını silme ve 60 öncesine dönme girişimi bir yandan müzakere sürecinde Türk-Rum heyetlerinin görüş ayrılıklarını listeleyen ve Türkleri “uzlaşmaz” gösteren belgelerin diplomatik misyonlar üzerinden yabancı devletlere dağıtılması(3), bir yandan da çözüme dışarıdan müdahale istemesi... Şimdi Hristofyas bu açılımlarla ya Talat’ı masadan kaçırma niyetindedir ya da müzakere sürecini bambaşka bir noktaya sürüklemek.
Dipnotlar:
1- NTV,“Kıbrıslılar Görüşmelerin Başarısına İnanmıyor”5.11.2008
2- A.A.,“KKTC`den memoranduma tepki”,5.6.2008
3- “Kıbrısta Son Tango ne Zaman Bitecek?”,DiplomatikGözlem,24.11.2008
Gözde Kılıç Yaşın/ TUSAM Balkan Araştırmaları Masası
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi