''Kimsenin kalbini yarıp bakamayacağız''
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yerel seçimlerin öne alınmasını öngören teklifin referandum eşiğinde kabul edilmesinin çok üzücü olduğunu söyledi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, İstanbul Küresel Forumu kapsamında ''İslamofobi; Irkçılığa Yaklaşımlarda Adalet Sorunu'' başlıklı oturumda yaptığı konuşmanın ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin, ''Yerel seçimlerin öne alınmasını öngören teklifin referandum eşiğinde kabul edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine Arınç, ''Sonuç üzücü'' dedi.
Mahalli seçimlerin hemen hemen 6 ay öncesine alınması için AKP ve MHP gruplarının müştereken bir teklif verdiklerini hatırlatan Arınç, iki partinin genel başkanlarının da yöneticilerinin de bu değişikliğin yapılması konusunda anlaştıklarını kaydetti.
İki partinin milletvekili sayısı toplamının da 367'nin biraz üzerinde olduğunu belirten Arınç, şöyle konuştu:
''Dün zannediyorum her iki partiden de 8 milletvekili oylamaya katılamamış. Ama buna ilaveten bir 8 oy daha çıkması gerekirdi. Anlaşılıyor ki, mevcut oy kullanan milletvekilleri içerisinden bu değişikliği uygun görmeyenler olmuş. Bunlar MHP içinden midir yoksa AK Parti grubundan mıdır bilemiyorum. Ama çok yanlış yapmışlardır, çünkü iki partinin genel başkanı ve grup yöneticileri, kendi imzalarıyla bir kanun teklifi vermişlerse, Anayasa değişikliğine 'evet' demişlerse bunun parlamentodan geçmiş olması gerekirdi.''
Arınç, aslında kınanacak partilerden birisinin de CHP olduğunu ifade ederek, teklife imza vermeyen CHP'den bazı konuşmacıların destek olacaklarını ifade ettiklerini hatırlattı.
Bülent Arınç, ''Ama anlaşılıyor ki, CHP erken seçim istemiyor. Seçimden korkuyor ve son çıkan anketlerde oy nispetini kendisi için yeterli görmüyor'' dedi.
''Kimsenin kalbini yarıp bakamayacağız''
CHP ve BDP'li milletvekillerinin oy vermediği Anayasa değişikliğinde 7 oyun eksik kalmış olmasının sorumlusunun, gizli oylama olduğu için bilinemeyeceğini kaydeden Arınç, şöyle devam etti:
''Ama sanıyorum ki, her parti diğerini suçlayacaktır, 'Biz verdik, siz vermediniz' diyecektir. Biz de kimsenin kalbini yarıp bakamayacağız. Bunun sonucu Cumhurbaşkanı'nın takdirlerindedir. Tekrar meclise gönderir mi, yoksa doğrudan referandumu mu tercih eder, onu göreceğiz. Ancak biliyorsunuz Anayasa'da bir hüküm var. Seçimlerin yapılmasından bir yıl önce bir değişiklik yapılırsa o seçimde uygulanmıyor. Yani bu haliyle referandum süreci bu engele takılabilir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımızın kararını bekleyeceğiz. Ondan sonra da bu konunun ya kapanmış olduğunu veya referanduma gidebileceğini hep beraber göreceğiz."
Başbakan Yardımcısı Arınç, ''Siz referanduma gidilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?'' sorusuna, ''Ben bir şey düşünmüyorum. Kişisel düşüncemi söylediğim zaman üzerime geliyorsunuz sonra'' yanıtını verdi.
"Elbette Müslümanlar da harp etmişlerdir"
Arınç, İstanbul Küresel Forumu'ndaki ''İslamofobi'' konulu oturumda yaptığı konuşmada, İslam'ın kelime anlamı içinde barış ve huzurun olduğunu söyledi.
Bülent Arınç, şöyle devam etti:
''Elbette Müslümanlar da harp etmişlerdir. Elbette silah kullanmışlardır. Ama bir insanın farklı inanca mensup olmasından, farklı düşünceyi ortaya koymasından dolayı kimsenin hayat hakkı elinden alınmamıştır. İslam dini bunu o kadar büyük bir ölçüye koyar ki, 'Bir kişiyi haksız yere katleden, bütün insanlığı öldürmüş gibidir' der. Bu genel ifade için de düşünülebilir. Fakat ne var ki 11 Eylül 2001'de ABD'nin yaşadığı olay, şüphesiz kötü bir terör olayıydı. Bu olayı bahane ederek veya bu olaydan sonra adeta 'Müslüman terörist' ya da 'İslamcı terörist' kavramlarıyla bir enformasyon bombardımanına tabi tutulduk. Adeta şartlar bazıları için hazırlandı. 'İslamcı terörist' sözü veya yaftası Müslümanların üzerine yapıştırılmak istendi. Bizim inancımız şudur; İslamcı terörist, Hristiyan terörist, Musevi terörist, bunları kabul etmek mümkün değil. Dinler, terörü reddeder. Dinler, insana karşı işlenmiş olan amacı ne olursa olsun, kim yaparsa yapsın, kime karşı olursa olsun haksız yere hedef gözetmeksizin, kadını, erkeği, çocuğu öldürmeyi reddeder. Elbette Hristiyanların içinde terör amaçlı eylem yapanların çıktığı gibi, Müslümanların içinde de Musevilerde de terörist yetişebilir. Ama onları birer insan olarak görüp, yaptıklarını lanetlemek, kendilerine ceza vermek yerine mensup oldukları inancı bütünüyle reddederseniz ve ona İslam adına terörist yaftasını yapıştırsanız, bu elbette büyük bir yanlıştır.''
''Müslümanlara karşı büyük bir harekat başladı''
Arınç, 2001'den sonra yaşanan olaylarda Müslümanlara karşı büyük bir harekat başladığını, El Kaide'nin hedef alınması suretiyle El Kaide'nin bu terör eylemlerine destek verdiğinin ve planladığının iddia edildiğini belirterek, ''Bu doğru da olabilir. Zaten o örgütün de benzerlerinin de sadece insanlara zararı olmadı, aslında İslam'a büyük zarar verdi. İslam bu değildir'' dedi.
Bülent Arınç, bu bahaneyle Guantanamo'ları yapmanın, cezaevlerine adam doldurarak, adeta bütün olayların sorumlusu gibi bütün Müslümanları suçlu ilan etmenin, birilerinin hazırladığı politik bazı argümanlar haline geldiğini anlattı.
Irkçılığın, yabancı düşmanlığının Avrupa'da çok yaygın olduğunu vurgulayan Arınç, şöyle devam etti:
''Fransa'da birinci tercih Kuzey Afrika'dan gelenlerse, Almanya'da birinci tercih Türkler'dir. Bunların temsil ettiği aslında İslam dinidir. Bazı ülkelerde bu yabancı düşmanlığı ırkçılık olarak ortaya çıkıyor. Bazı yerlerde onları temsilen Müslüman düşmanlığı ya da İslamofobiyi ortaya koymaya çalışıyorlar.''
''İslama karşı bir düşmanlık, onu küçültücü, bütün suçların işlendiği adeta bir maden gibi göstermek gayreti var'' diyen Arınç, konuşmasını şöyle sürüdürdü:
''Bu iş iç politik sebeplerle bazı ülkelerde iyice git gide yaygınlaşıyor. İşin içerisine akademisyenler, medya girebilir. Mesela Almanya'da 10 Türk farklı zamanlarda katledildi. Der Spiegel bunu 'dönerci cinayetleri' olarak gösterdi. Ancak sonra yapılan resmi çalışmalarda, polisin ve federal büroların çalışmasıyla bunun ırkçılık amacıyla kurulan birtakım gizli cemiyetlerin bir kısmı da açık cemiyetlerin işlediği cinayet olduğu çıktı ortaya. Oysa medya ırkçılık ve yabancı düşmanlığı üzerine daha baştan gidebilseydi, bu cinayetlerin işlenmesi bir tarafa, anında ortaya çıkarılması ve arkasından başka cinayetlerin gelmesi de önlenmiş olurdu. Buna karşı, İslamofobinin de yabancı düşmanlığının da daha çok yasal bir tedbirle karşılanması gerekiyor. Yani, BM'nin de öncülüğünde bütün ülkelerde ister adına nefret suçu diyelim, isterse mukaddes bilinen, tanınan şeylere karşı yapılabilir birtakım yasal önlemler diyelim, bunları tarih olarak da suç olarak da bunlara karşı getirilen tedbirler olarak kısa sürede hazırlayamaz ve insanlar bunlardan zarar görmeye devam ederlerse dünya barışının büyük ölçüde etkileneceğini düşünüyorum.''
''Farklı inanç grupları hep huzur içinde yaşadı''
Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı olarak azınlıklardan ve farklı inanç gruplarından sorumlu olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
''Türkiye, içinde farklı etnik kökenlerin, farklı inanç gruplarının yaşadığı ülke. Bu ülkede farklı inanç grupları hep huzur içinde yaşadı. Elbette itiraf etmeliyim, 1950'li yıllarda, 60'lı yıllarda belki 50'li yılların sonunda yaşadığımız bazı aşırı hareketlerle bu huzuru bozmaya çalışanlar oldu. Ama biz şimdi bunları tekrar yerli yerine oturttuk. Şu anda Türkiye'de 165 cemaat vakfı var. İtiraf etmeliyim bu 50'den önce bunların hepsine, hemen hemen pek çoğuna hükümet tarafından el konuldu. Bu çok yanlış bir şey. Kim neyi amaçlarsa amaçlasın, bizim hukukumuzda hepsine eşit bakmak zorundayız. Biz bu dönemde bütün bu vakıfların varlığını tüzel kişiliğini, kabul ettik. Ellerinden çıkan bütün gayrimenkulleri de kendilerine iade ettik. Bunu iftiharla söylüyorum.''
Vakıflar olarak Türkiye'de şu anda 11 kiliseyi restore ederek Hristiyanların kullanımına sunduklarını bildiren Arınç, bunun dışında 41 farklı kilise mensubunun kendilerine müracaat ettiğini, arazileriyle, dini ihtiyaçlarıyla ilgili istedikleri bütün talepleri yerine getirdiklerini kaydetti.
Arınç, şöyle devam etti:
''Bu, inancı ne olursa olsun, bu ülkede yaşayan, bizim insanımız kabul ettiğimiz herkese farklı davranmamak gerektiğini, onların Türkiye'nin bir zenginliği olduğunu kabul etmektir. Böylelikle Türkiye'deki iç huzurun, toplumsal barışın yeniden güçlü hale gelmesine de yol açtı. Eğer İslamofobi devam edecek olursa Müslümanlar aşağılanacak, onların kutsal değerlerini küçük düşürme çabaları devam edecek olursa, bu dünyada huzursuzluğa, kültürler arası kavgaya, medeniyetler arası çatışmaya, hatta küresel barışı zorlayacak birtakım kötü olayların doğumuna yön verecektir. Bunu istemiyoruz. Hem ırkçılık, hem yabancı düşmanlığı hem de İslamofobi, bugünün en müzmin hastalıklarındandır. Bunun çözülmesi için değerli dostlarımızın katkıları olacaktır.''
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Çiçekçiyi yumrukla öldürmüştü: İstenen ceza belli oldu
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti