Kitaba dönüşen tezler
Bir ozan ya da yazar üzerine hazırlanan tezler kitaba dönüşürken yeni bir düzenlemeye geçilir. Artık tezde aranan ölçütleri değiştirip kitabı daha bağımsız duruma getirmek, öğrenci kimliğinden kurtarmak gerekecektir. Usta yazar ayrıntıdan bütüne bakmayı bilir. Tasavvuf anlayışında bu gerçek 'damlada denizi görmek' diye yorumlanır.
Eleştiri anlayışında ayrıntıların önemi yadsınamaz. Ancak, ayrıntılara takılıp da bütünü göremeyenler, tez konusu edebiyatçıyı bize tanıtamazlar. Yapıtlarıyla bütünleşen edebiyatçıyı tümüyle ele aldığımız zaman onun insan yönleri de ortaya çıkacak, böylece onu yakından tanımış olacağız. Bu bakımdan tez çalışmalarında bütüne bakmak alışılmış bir yöntemdir.
Kuşkusuz öğrenciye görmeyi öğreten bir tez öğretmeni vardır. Ama öğretmen ancak yöntem bakımından yardımcı olabilir. Tezi hazırlayan, ayrıntıları yorumlayarak nasıl bir bütüne varacağının birikimi içinde olmalıdır.Yoksa bütün çalışmaları 'yığma' olarak kullanmak bize o edebiyatçıyı tanıtmaz. Değişik yorumlardan yola çıksa da, kendine özgü bir sonuca varabilen araştırmacı bize de görmeyi öğretebilir.Yeniyetme bir araştırmacının değerlendirmesi yeterli midir? Artık onun yargılarını mı kullanmak gerekcektir?Bir araştırmacı kendince bir çözüme varırken nice yazarların yorumundan yararlanacak, okurlara da bir bakış açısı getirmeye çalışacaktır.Tezlerden kitaba dönüşen, zaman zaman yeniden gözden geçirdiğim, yer yer altını çizerek ayrıntılar üzerinde durduğum 4 çalışmayla ilgili izlenimlerimi kısaca belirtmek istiyorum.Bu çalışmaların her birini ayrı ayrı tanıtmak gerekse de, ben, ana çizgilerine değinmekle yetineceğim. Bunlar arasında Sezai Karakoç ile Hilmi Yavuz'un bir şiirinden yola çıkmak bile ayrı yazı konuları olur. Bense bu 4 çalışmaya yöntem özellikleri bakımından değinmekle yetineceğim.Görmesini bilen için bir tez öğretmeninin kapı aralaması yeterli olabilir. Gerisi tezi hazırlayana, bizim bakış açımıza kalmıştır. Yeter ki neyi nasıl göreceğimizi bilelim.Onlar önce ozandı. Öyküler yazan o küçük adam bile'
'Taşrada şiire tutunmak'
Eskilerden gelen arkadaşım Nedret Gürcan Dinar gibi bir kasabada, ilkel koşullarda, 'Şairler Yaprağı' gibi bir şiir dergisiyle, ellili yılların edebiyat ortamında etkili olmuştu. Ama Nedret Gürcan orada kalmadı. Taşra yalnızlığını anlatan anılarıyla etkisini sürdürdü. Artık 'Şairler Yaprağı' edebiyatta işlevi olan bir dergi değildi.Ama ellili yıllarda taşrada edebiyata sığınmak belki de bir kurtuluştu. Nedret Gürcan üzerine tez çalışmasını kitaba dönüştüren Döndü Çiftçi bu anlayışı 'Taşrada Şiire Tutunmak' diye yorumluyor (Taşrada Şiire Tutunmak, Nedret Gürcan, Akçağ Yayınları, 2007).Nedret Gürcan önce ozandı. Ellili yıllardaki şiir duyarlığı artık eskidi. Ama şu dizelerdeki taşra yalnızlığı, insanın içine bir üzgünlük tortusu bırakmıyor mu?'Kozamın içinde saklı ipeğimBir ucundan tutan olmaz.Trenler, uçaklar, gemiler büsbütün kaçmadanAlırsın son düşlerini de yanınaDeniz vardır bir yerlerdeDeniz kenarları ve dalgalarıMavi aydınlığa açılan.''Nedret Gürcan önce ozandı' deyişim boşuna değil. Yazdığı 6 şiir kitabında taşra duyarlığının incelikleri var. Daha önemlisi 'Dinar Bandosu' ile 'Dinar Depremi' çelişkisinde Can Yücel'e esin kaynağı olmuştur:'Dinar Bandosu geçiyor önümdenYıkık evlerin bacalarını çala çala.''İnsan insanın kurdudur' diye boşuna söylenmemiştir. Taşra eşrafından bile olsanız, alışılmış bir yaşama düzenine aykırı düşen davranışlarınız yüzünden, hiç önemsemediğiniz insanlar sizin kuyunuzu kazar. Onların yüzündeki yapay gülüşten anlarsınız ki işler pek de iyi gitmemektedir.Nedret Gürcan 'Benim Sevgili Taşram' ile 'Yaşanmış Taşra Öyküleri'nde; insanların yüzünde eğreti duran gülüşün de yorumunu yaparak iç gerçekleri anlatan bir ustalığa ermiştir.Döndü Çifçi, taşrada şiire tutunan Nedret Gürcan gibi bir ozanın siyasete bulaşma yanlışına da değinir.
'Yazgıya başkaldıran yazar'
Necati Tosuner çağdaş edebiyatımızın en özgün yazarlarından biri. Edebiyatın dili işleme hüneri olduğunu bilen, insan ilişkilerine şiirli dille bakmanın ustası bir yazar. Necati Tosuner'i anlamak demek; onun sözcük dağarcığının, tümce yapısının, anlatım biçiminin özelliklerini bilmek demektir.'Tekyazı' anlayışı içinde çalışmasını geliştiren Tülin Arseven, Necati Tosuner'i şöyle bir anlayışla değerlendirmiştir:'Necati Tosuner, öykü ve romanlarında günümüz dünyasının bunalmış, sevgisiz ve çaresiz kalmış insanının yalnızlığını dile getirmektedir. Bu nedenle de bu çalışmada, 'insan'ı yaşadığı sosyal çevreden ayrı tutmayarak ve bireyin iç dünyasının derinliklerinin de yazarın eserlerinde dışa vurulduğunu göz önüne alarak eserler ile iç ve dış çevrenin ilişkileri bir arada değerlendirme yoluna gidilmiştir' (Yazgıya Başkaldıran Yazar: Necati Tosuner, Salkımsöğüt Yayınları, 2007).Çocukluğunda salıncaktan düşüp sakat kalmasıyla başlayan yaşamanın yanlışları insanın yazgısı mı olmalıydı? Necati Tosuner'in yazgıya başkaldırması, yazı serüvenine girişirken içindeki çocuğu uyanık tutması anlamına gelmelidir. O başkaldırıda bile bir iyimserlik vardır. Eşinden boşanırken de dost kalmasını bilen, üzgün bir iyimserlik içindedir.Necati Tosuner ile ilgili yazılarımda, öyküleri ile romanları üzerinde dururken; noktalama imlerinden tümce yapısına dek, biçim özelliği haline gelen derin duyarlığını anlatmaya çalışmıştım.Tülin Arseven'in çalışmasında dil özellikleriyle gelişen biçem anlayışı ayrı bir önem kazanıyor. Bu özellikleri bilmeden Necati Tosuner'i anlatmak kolay olmaz.Her insanın içinde gizli kalan bir 'kırık', bir 'sakat' yer vardır. Necati Tosuner'deki yazgıya başkaldıran bu 'muhalif tavır' dış görünüşüyle değerlendirilmemeli. O, bunları çoktan aşmıştır. Ama yaşama dediğimiz o özürlü akışa bakışımızdır önemli olan.Tülin Arseven diyor ki:'Tosuner, eserlerinde gerçekte eksik adamın değil yalnız adamın dramını, hüzünlü yaşamını konu alır.'Yarına kalacak olan da o eski yalnızlıktır.Belki şöyle düşünmek gerekecek:'Necati Tosuner insana o eski yalnızlıktan bakıyor.'
'Diriliş taşları'
Münire Kevser Baş'ın tez çalışmasını kitaba dönüştürdüğü 'Diriliş Taşları', Sezai Karakoç'un şiirine bütüncül bir bakış getiriyor (Diriliş Taşları, Sezai Karakoç'un Düşünce ve Sanatında Temel Kavramlar, Lotus Yayınları, 2008).'İkinci Yeni'deki gizemli duyarlığı sezen Sezai Karakoç, bilinmeze doğru çıktığı şiir yolculuğunda bizi alışmadığımız bir dünyaya götürüyor.Münire Kevser Baş, bu şiirli dünyayı İslam yorumuyla anlatmaya çalışıyor. Doğu-Batı çelişkisini, doğa ötesini, zaman kavramını İslam anlayışıyla yorumlayarak Sezai Karakoç'un şiirine bakıyor.Daha önemlisi çağdaş yaşama düzenini oluşturan değerleri İslamcı bir görüşle ele alarak Sezai Karakoç'un şiirine yeni bir bakış kazandırıyor.Bu anlayış tartışılabilir. Ancak bir tezden beklenen, derleme çalışması yapmak yerine, yeni bir bakış kazandırmak, Sezai Karakoç'un şiirini böyle bir bakışla yorumlamaktır.Sezai Karakoç'un zamanın bilgeliğini düşündüren bir şiirini anımsayalım:'Ey ulular sizin bana öğretmediğiniziBen zamandan öğrendimKuruyan hurma dalından öğrendimDamıtılmış petrolden öğrendimYavrusunu arayan bir deveden öğrendimHapsedilmiş yarı yanıkSancaklardan öğrendimYıkılmış taş kemerlerden öğrendimHarap hanlardan köprülerden öğrendim.'Zamanın akışına değişik yorumlarla bakılabilir. Münire Kevser Baş'ın yorumu şöyle:'Karakoç'a göre zaman, sonsuzluğun bu dünyaya düşmüş gölgesidir. Bu dünyanın idrak boyutları içinde duyulan sonsuzluk parçasıdır. Sonsuzluğun bu dünyadaki yansıması olan zaman, bu sınırlı dünya ve eşya evreni önünde, öteki dünyayı ifşa eden en kesin bölgelerden biridir.'Sezai Karakoç'un inanmış kişiliği de söz konusu olunca, zamana gizemli bir boyut kazandırmak doğal sayılmalıdır.Karakoç'un şiir dünyasında zaman küçük bir ayrıntıdır. Bu ayrıntı bile başlı başına bir yazı konusudur.
'Gülün ustası'
Tasavvuf, İslamı yorumlayan bir yaşam biçimidir. Tasavvufu anlatmaya çalışanlar onu bir yaşama biçimi saymaz da, Hilmi Yavuz gibi, 'kısmen felsefeye has sistemli bir yapıda olmasından ötürü tasavvufu felsefe olmaya aday görür'se, 'tasavvuf ehli' olmadan da o dünyaya bakabilir.'Gül'ü, sezilmez inceliklerin simgesi olarak ele alırsak, 'Gülün Ustası' Hilmi Yavuz, geleneği yorumlarken yeni bir şiire dönüştürmenin de ustası olduğunu göstermiştir.Doğrusu, Maksut Yiğitbaş'ın kitaba dönüşen tezine kısaca değinmek 'Gülün Ustası'na haksızlık olur. Çağdaş şiirimize yeni yorumlar getiren bu usta ozan ayrı bir yazı konusu olmalı (Gülün Ustası, Hilmi Yavuz, Karakutu Yayınları, 2008).Gene de 'Kitaba Dönüşen Tezler'den söz açılmışken Maksut Yiğitbaş'ın çalışmasına kısaca değinmek gerekir.Hilmi Yavuz, bir bütün olarak ele aldığı 'Doğu', 'Zaman', 'Söylen', 'Ayna', 'Çöl', 'Akşam', 'Yolculuk' gibi şiirler toplamında tasavvuf anlayışının değişik yorumlarına varmaktadır.Tasavvuf ehlinin İslam'ı yorumlamasında belli bir düzence vardır. Belki tasavvuf ehli olmadığını söyleme gücünü gösteren Hilmi Yavuz gibi bir ozan, akıl yoluyla değil, gönül gözüyle, uzaktan bakarak bu gerçeği görebilir.Şimdilik, onun saklandığı yalnızlıktan bakalım dünyaya:'Ne zamanlar geçtin, gençtin o zaman!Akşam, yaşlı ruhlardaki esrime!..Söylesene, söyle kaç yıl' ve niyeKaçıp da saklandın yalnızlığından?'Maksut Yiğitbaş'ın çalışması Hilmi Yavuz'a bakmayı kolaylaştırıyor. Bu çalışma yalnızca bir derleme değil, şiiri yorumlamayı öğreten yeni bir bakış da getiriyor.Hilmi Yavuz yalnızca iyi bir ozan mı? O, ortam yaratan bir ozan. Şiirin boyutları onunla derinlikler kazandı.Kitaba dönüşen tezler okurlara bir şeyler kazandırabilir. Yeter ki derleme olmanın ötesinde, yeni bir bakışla edebiyatı yorumlayabilsin.Bunda çalışmayı yapan yazar kadar onu yönlendiren, belli bir çerçeve çizmesini bilen öğretmenin de payı var.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Colani’nin arabası
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!