Köy enstitülerinin özlemle anılması

Köy enstitülerinin özlemle anılması
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 15.04.2009 - 06:26

Eğitim, bireye doğduğu andan itibaren hayatı boyunca etkisinden kurtulamadığı bilgi, görgü, inanış ve davranışları kazandırdığımız süreçtir. Amacı da algılaması gelişmiş, çağımızı anlayabilen, kendi ayakları üzerine basabilen, problem çözme yeteneği olan, demokratik davranmayı öğrenmiş, doğruyu eğriyi görebilen, işini kendi duygu ve menfaatına göre değil işin doğrusu ne ise ona göre yapabilen bireyler yetiştirme olmalıdır.

Yıllardır yaptığım gözlemlerden edindiğim izlenim, birçok öğrencinin ve öğretim üyesinin kafalarının karışık olduğudur. Çoğu insan, birçok bilgiyi ediniyor, çok konuşuyor ama iş yapabilme güçleri çok az. Öğrenciler okul bitirmek için not peşinde koşuyor. Öğretim elemanı da yalnız işini yapıyor. Öğrencinin eğitim süreci ne yönde gelişiyor belli değil. Verilen formasyon bilgilendiriyor ama geliştiriyor mu?

Hoyratça değil ustaca

Eğitim sistemini örnek olarak aldığımız Fransız düşünür Bergson, kendi eğitim sistemlerini eleştirmiş; lafazan insan yetiştiren ezberci eğitime çatarak okullarda elle çalışmanın yani iş eğitiminin daha önemli bir yer tutmasını istemiş ve şöyle demiştir:

Elle çalışma bir eğlence sayılıyor, yalnız unutuluyor ki zekâ, madde ile oynama gücüdür; hiç değilse öyle başlamıştır. Doğa da onu bu iş için yaratmıştır. Böyle olunca zekâ nasıl olur da eğitiminden yararlanmaz? Daha ileri gidelim. Çocuğun eli kendiliğinden bir şeyler kurmaya yeltenir. Ona bu kuruculuğunda yardım etmekle, hiç değilse ona kurma fırsatları vermekle çok daha verimli bir insan olması sağlanabilir. Çocuğun bu kurucu yanını beslemekle insanlığın yaratma, bulma gücü şaşırtıcı ölçüde artabilir dünyada. Başlangıçta yalnız kitapla sınırlı kalan bilgi, insanın serpilmeye hazır nice yapıcı ve yaratıcı çabasını ortaya çıkmadan köreltip yok eder. Çocuğu işe alıştıralım ve bu iş eğitimini de herhangi bir işçiye bırakmayarak gerçek bir ustaya verdirelim ki çocuğun maddeye dokunuşu hoyratça değil ustaca olsun. Zekâ, o zaman elden kafaya doğru çıkacaktır. Fen bilimlerinde olsun, edebiyatta olsun, bizim öğrettiklerimiz sözel kalıyor. Oysa bugün artık zaman, güzel konuşmalarla, eyleme geçmeyen bilgilerle yetinilecek zaman değildir. Okullarda bilim alanında yapılan nedir? Bilimin vardığı hazır sonuçları öğretmek! Oysa gençleri metotlara alıştırmak daha iyi olmaz mı? Gençleri gözleme, denemeye, yeniden bulmaya çağırırsanız bakın nasıl can kulağıyla dinlerler sizi o zaman, nasıl anlarlar ne istediğinizi. Çünkü çocuk, arayıcı ve bulucudur, hep yeniliğin peşindedir. Kurallar sıkar onu. Kısacası çocuk yetişkin insandan daha yakındır doğaya. Yetişkin insansa doğadan çok toplumdan yanadır, öğretme işi de onun elindedir. İster istemez topluma miras bırakacağı ve haklı olarak övündüğü bilgi kazançlarına, varılmış bütün sonuçlarına en büyük önemi verecektir. Oysa öğretim programlarını istediğiniz kadar geniş tutun, öğrencinin benimseyebileceği hazırlop bilim pek sınırlı kalacak, hiç de seve seve öğrenilmeyecek ve hep çabuk unutulacaktır.

Bergsonun iş eğitimi dediği sistemi, Tonguç ve arkadaşları İş Okulları olarak Köy Enstitüleri ile uygulamışlardır.

İsmail Hakkı Tonguç, Atatürk tarafından köylerdeki koşulları incelemekle görevlendirilmiş bir komisyonda görev almış ve bir gözlemini şöyle dile getirmiştir: Bazı köylerde çocuklar, okulda öğrenmiş olduklarını hemen hemen bütünüyle unutmuşlardı ve yaşantılarında hiçbir şey değişmiş değildi; okuma yazmayı bile bilmiyorlardı artık.

Bu gözlem, İ.H. Tonguç ekibine farklı bir eğitim sistemi olması gerektiğini düşündürmüş, Köy Enstitüleri kurularak iş eğitimidenemesi yapılmış ve destan yazılmaya değer sonuçlar elde edilmiştir.

Dersler, kültür dersleri, ziraat dersleri ve çalışmaları, teknik dersler ve çalışmalar olarak planlanmıştır. Resim, müzik, spor gibi dersler kültür dersleri içine alınmış ayrıca yetenekli öğrencilerle sanatsal çalışmalar yapılmıştır. Derslere her sabah yarım saat halk oyunları, yarım saat müzik yapılarak başlanırdı. Teknik derslerin içinde ise ayrıca biçki dikiş dersleri ilave olarak konmuştur. Derslerin planlamasına gelirsek Köy Enstitülerinin haftalık, aylık veya mevsimlik çalışma planları, her enstitünün özelliğine, işlerinin durumuna, talebesinin seviye ve sayısına, öğretmenlerin özelliklerine, iş alanlarının genişliğine göre yapılır, tespit olunan hafta sayısında ziraat, teknik ve kültür dersleri olarak uygulanırdı.

Enstitülerde çok önemli olan bir konu da demokrasi eğitimidir. Her işin öğrenciler tarafından yapıldığı bu okullarda öğrencilerin kendi kendilerini yönetmesi ve kontrol etmesi ile demokrasi eğitimi de almaları sağlanıyordu. Hafta sonları eğlenceler tertiplendiği gibi ay sonlarında da okul işlerinin tartışıldığı toplantılar yapılırdı. Bu toplantıları toplantı başkanı yürütür, müdür dahil her toplantıda bulunan, toplantı başkanından söz alır, cevap, istek veya eleştirilerini dile getirirdi.

Sonuç:

Bugün Köy Enstitülerinin unutulmamasının, özlemle anılmasının en önemli sebeplerinden biri de bu okulların eğitim sisteminin farklılığıdır.Son yıllarda çok revaçta olan çoklu zekâ kuramı, yaratıcı öğretiler gibi projelere dayalı eğitimin daha sağlıklı uygulanabilmesi için okul programlarını gözden geçirmek gerekmektedir. Köy Enstitüsü programları bu tip çalışmalara örnek olabilir. İnsanların iş yaparak eğitilmesi, algılarını genişletecek, kendi ayakları üzerine basmalarını sağlayacak, öz güvenlerini geliştirecektir. Kendi kendilerini idare etmeyi öğrenmek tüm hayatları boyunca onlar için çok önemlidir. Demokratik toplumlar, demokrasi eğitimi alan bireylerden oluşabilir.

İNSAN eğitimi için doğru bir program örneği önümüzde bulunuyor. Dışarıdan adapte programlara gerek yok. İş ki İNSAN yetiştirmeyi isteyelim.

 

Prof. Filiz Kamacıoğlu

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler