Liderler ve Seçmenler...

Liderler ve Seçmenler...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 29.04.2011 - 06:10

Partiler aday listelerini YSK’ye verdiler ve seçim bildirgelerini açıkladılar. Liderler seçim konuşmalarını yaparken, medyamız parti programlarını, seçmenlerin il bazındaki görüş ve eğilimlerini, kamuoyu anketleri ile araştırma bulgularını değerlendiriyor. Seçim kampanyası açıldı ve ilerliyor. Uzmanlar geçmiş gözlemlerine ve seçmen davranışlarına bakarak seçim sonuçlarını önceden görmeye çalışıyor. Hangi parti, hangi bölge ve ilde, ne kadar oy alacak; barajı aşan partilerin Meclis’teki dağılımı nasıl olacak? Seçimi hangi parti(ler) kazanacak, hükümeti kim kuracak, vb. sorular. Geçmişteki seçimlerden biraz farklı olarak -çok büyük bir sürpriz olmazsa- seçimi kazanacak parti ya da lider belli olmuş gibidir. Yaygın uzman görüşü öyle ki çoğu seçmenler parti programlarına ya da bildirgelerine değil, liderlere oy veriyor, ya da vermiyor. Bildirgelerde yer alan vaatlerin doğruluğu, geçerliği, kaynakları, Cumhuriyet 2023 vizyonu, ülkenin dünyadaki yeri, geleceği vb. seçmenleri sanki çok da etkilemiyor. Kimi seçmenler, “Ben halimden memnunum ya da değilim” diyor. Kararsız görünenlerin kaygan zemindeki, esnek tutumu güvenilir tahmin yapmayı büsbütün zorlaştırıyor.

“Liderler ve seçmenler” ilişkisi demokratik yönetimlerin ortak ve evrensel bir güven sorunudur. Nixon’dan sonraki ilk seçimler sırasında New York’lu bir taksi şoförü, aynasından bakarak sormuştu: “Kime oy vereceksiniz, bayım?” “Yabancıyım, oy hakkım yok” dedim; “neden sordunuz ki?” Şöyle açıkladı: “Ben kararsız kaldım, kimin doğruyu söylediğini kestiremiyorum. Beyaz Ev’de oturacak kişinin bize doğruları söyleyeceğine güvenmek istiyorum.”

Taksi şoförünün “doğruluk ve güven” kaygılarını seçimlerde hatırlar ve sorarım. Hangisi doğru?

Yönetime aday olanlar da seçmenlere doğruları söyleyerek güven kazanmaya; en azından, güven tazelemeye ya da sarsılan güvenleri onarıp yenilemeye çalışırlar. “Eğri oturalım doğru konuşalım” derler ya, hangi doğruları? Doğru(luk) çok boyutlu, göre(ce)li bir sorundur. Yaşanan olayların doğruluğu yanında, bilgilerimizin ve inançlarımızın doğruluğu ve tabii ideallerin geçerliği, yapılan vaatlerin güvenilirliği soruları vardır toplumun ortak belleğinde. İletişim teknolojisi mucizeler yarattı ama bilgi toplumunu yaratamadı henüz.

Liderler, seçim bildirgelerinde ve meydan kürsülerinde “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır (güvencesidir)” dedikçe, unutkanlık özürlüsü toplumsal belleğe “güven” sorununu hatırlatırlar; bazen yapılamayanlar yapılanlar kadar önem ve öncelik kazandığından 10-12 yıllık bir dönem için güvenoyu isterler. Liderler biribirinin dediklerini denetler, eleştirir; kararsız seçmeni uyarıp uyandırmaya çalışır: “Yapıcaz edicez derler ya yeterli kaynak nerede?” Her şey paraya mı bağlıdır? Bu türden eleştiri okları liderleri hedef alır, ama bumerang gibi döner dolaşır yapanı da vurabilir. Seçim yarışında kazanmak da zordur, kaybetmek de. Ancak asıl zorluk seçmenin doğru karar vermesi; oy vereceği lidere ‘güven’mesidir.

Parlamentoya karşı sorumlu bir hükümet yerine doğrudan seçmene sorumlu olacak bir başkanlık sistemine geçiş, seçmen kararını daha da zorluyor. Yürütmenin temsili, ortak sorumluluğu lidere yükleniyor. Ülkemizin toplumsal yapısı böyle köklü bir değişime hazır mı? Söylemler değişik ve değişiyor. Seçimi kazanan lider, kendisine oy veren ya da vermeyen bütün seçmenlerin, yani toplumun başkanı olacağını söyler.

Bu sözün doğruluğuna karar vermek, güvenmek sorumluluğu seçmenin oyunda ve boynundadır. Lider yönetimden sorumlu olduğu sürece, seçmen de liderini doğru seçmekten sorumlu değil midir? NewYork’lu taksi şoförü galiba bu sorumluluğu paylaşmak istiyordu kentli müşterileriyle.

Seçme özgürlüğünün koşulu seçmen sorumluluğu olmasa, “seçimle gelen seçimle gider miydi hiç”?
         
 
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler