Merkez Bankası, eylem planını açıkladı

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Erdem Başçı, kamu borcu probleminin her zaman çözülmesi en zor problem olduğunu belirterek, ''Bizim gibi ülkelerin karşı karşıya kaldığı problemler, kamu borcu problemi olmadığı sürece hepsi de çözülebilecek ölçüde problemlerdir'' dedi.

Merkez Bankası, eylem planını açıkladı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 26.10.2011 - 07:37

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Erdem Başçı, TCMB İdare Merkezi Konferans Salonu'nda düzenlediği basın toplantısında, Enflasyon Raporu'nu ve Türk Lirası'nın değerini önemli ölçüde güçlendirecek fiyat istikrarı, faiz politikası, döviz rezerv politikası, zorunlu karşılık politikası ve finansal istikrardan oluşan beş maddeli eylem planını açıkladı.

AB liderler zirvesinin bugün bir kez daha toplandığını hatırlatan Başçı, zirvenin daha önce 21 Temmuzda toplandığını anımsattı. O toplantı ile aynı zamanda kendilerinin de Para Politikası Kurulu'nu topladıklarını anlatan Başçı, şunları söyledi: ''Zirveden çıkacak sonucu görmeden, olabilecek her türlü senaryoya karşı neler yapabiliriz bunları o toplantıda derinlemesi analizlerle, bir eylem planı yapmıştık. Orada alınan kararları peyder pey yürürlüğe koyuyoruz. Bu günde ne olacağını bilmiyoruz. Piyasalarda nasıl algılanacağını bilmiyoruz. 21 Temmuzda liderler toplandığında İtalya'nın 10 yıllık borçlanma faizi yüzde 6'ya ulaşmıştı. Bugün gelinen noktada yine yüzde 6. Aradan geçen zamanda Avrupa Merkez Bankası'nın önemli miktarda İtalyan ve İspanyol tahvili almasına rağmen... Bu sorunun ne kadar ciddi ve büyük olduğunu gösteriyor. Kamu borcu problemi her zaman çözülmesi en zor problemdir. Bizim gibi ülkelerin karşı karşıya kaldığı problemler kamu borcu problemi olmadığı sürece hepsi de çözülebilecek ölçüde problemlerdir.''

 

'Parasal sıkılaştırmayı yapmaya başladık'

Merkez Bankası Başkanı Başçı, küresel gelişmelerin içinde bulunulan dönemde, sermaye akımlarına karşı dengeleyici tedbirlerin zamanında ve gerekirse günlük olarak alınmasını gerektirdiğini belirterek, bu nedenle 20 Ekim 2011 tarihli Para Politikası Kurulu kararıyla iki amaç ve üç araçlı para politikasını günlük olarak etkili biçimde uygulayabilecek
esnekliğe kavusmuş bulunduklarını anlattı. Türk lirasında yakın zamanda gözlenen aşırı değer kaybının, işlenmemiş gıda fiyatlarındaki baz etkisi ve fiyatı yönetilen/yönlendirilen ürünlerdeki ayarlamalar nedeniyle, gelecek aylarda enflasyonun belirgin şekilde yükselmesini beklediklerini ifade eden Başçı, bu durumun orta vadeli enflasyon beklentilerini ve görünümünü etkilemesine izin vermeyeceklerini bildirdi.

Başçı, Enflasyonun kontrol altında tutulması ve 2012 yılı hedefi ile uyumlu seviyelerde gerçekleşmesi için gereken parasal sıkılaştırmayı yapmaya başladıklarını ifade etti.
Son Kurul toplantısından sonra bankaların Merkez Bankası'ndan fonlamalarının maliyeti ortalama olarak faiz koridorunun içinde, yani yüzde 5,75 ile yüzde 12,5 arasında ve Merkez Bankasının uygun göreceği herhangi bir seviyede belirlenebildiğini hatırlatan Başçı, fonlamanın yüzde 12,5 düzeyinden yapıldığı durumlarda bankaların taleplerini geçerli teminat karşılığında sınırsız olarak karşılayacaklarını belirtti. Başçı, ''Fonlama kanalından bu suretle sağlanacak sıkılaştırma veya genişletme ekonomik ve finansal gelişmelerin seyrine göre günlük sıklıkta dahi yapılabilecektir. Fiyat istikrarına ilişkin risklerin gözlendiği durumlarda ise bankaların gecelik borçlanma maliyetinin bir süre için yüzde 12,5 seviyesine yakın seyretmesine izin vereceğiz'' diye konuştu. Enflasyonun 2012 yılı sonunda ise orta noktası yüzde 5,2 olmak üzere yüzde 3,7 ile yüzde 6,7 aralığında gerçekleşeceğini tahmin ettiklerini belirtti.

Toplantıda Başçı, enflasyonun orta vadede yüzde 5 hedefi düzeyinde istikrar kazanacağını öngördüklerini kaydetti. Merkez Bankası'nın daha önceki enflasyon tahminleri, 2011 yılı sonu için orta noktası yüzde 6,9 olmak üzere, yüzde 5,9 ile yüzde 7,9 aralığında, 2012 yıl sonu için ise orta noktası 5,2 olmak üzere yüzde 3,5 ile yüzde 6,9 aralığında olmuştu.


Zorunlu karşılık politikamız

Zorunlu karşılık politikamız hakkında bilgi veren Başçı, AB liderler zirvesinden çıkacak sonuca ve bunun dış piyasalarda algılanmasına bağlı olarak gerekmesi halinde Türk lirası zorunlu karşılık oranlarında sınırlı bir indirime gidebileceklerini, buna ilave olarak Türk lirası zorunlu karşılıkların yüzde 40'a kadar olan kısmının döviz olarak tutulabilmesine de izin verebileceklerini duyurdu. Ayrıca, önümüzdeki dönemde Türk lirası zorunlu karşılıkların yüzde 10'a kadar olan kısmının da altın olarak tutulmasına imkan sağlamak amacıyla teknik çalışmaları sürdürdüklerini belirten Başçı, ''Her üç kararın da bankalarımızı ağırlıklı olarak maliyet kanalından olumlu yönde etkileyeceğini düşünüyoruz. Aynı zamanda bu kararlarla piyasaya sağlanacak Türk lirası likidite ile bankalarımızın fonlama ihtiyaçları kalıcı olarak ve önemli ölçüde azalacağından bankacılık sektörü likidite kanalı üzerinden de olumlu yönde etkilenecektir'' dedi.

Rezerv politikasına da değinen Başçı, kıymetli maden depo hesapları ile yabancı para zorunlu karşılıkların bir kısmının altın olarak tesis edilmesine imkan tanınması ile birlikte 28 Ekim 2011 Cuma gününden itibaren Merkez Bankası'nın altın rezervinde 1991 yılından bu yana ilk kez bir artış olmasını beklediklerini, Türk lirası zorunlu karşılıkların da altın olarak tutulmasına izin verilmesini takiben altın rezervlerdeki artışın sürebileceğini vurguladı.
 

26 milyar dolar alım

Başçı, şöyle devam etti: ''Merkez Bankası, 2009 yılı Ağustos ayından 2011 yılı Temmuz ayına kadar toplam 26 milyar ABD doları tutarında döviz satın aldı. Bu döviz alımlarının temel amacı, hem fiyat istikrarını hem de finansal istikrarı desteklemek için gerektiğinde ve basiretli şekilde finans sistemimize döviz likiditesi sağlayabilmekti. Bu çerçevede döviz piyasasında derinliğin kaybolmasına bağlı olarak sağlıksız fiyat oluşumları gözlendiğinde dalgalı döviz kuru rejimi ile çelişmeyecek şekilde döviz satım ihaleleri düzenleyebilecek ve/veya döviz piyasasına doğrudan müdahale edebileceğiz. Diğer taraftan küresel ekonomide yaşanan gelişmelere bağlı olarak, ülkemizde bankalararası döviz piyasasında döviz likiditesi akışkanlığını artırmak amacıyla Bankamız nezdindeki Döviz Depo Piyasasında aracılık faaliyetlerine yeniden başlayabileceğiz. Son olarak ise finansal istikrar konusuna değineceğim. 2010 yılı Kasım ayından bu yana uygulamakta olduğumuz politikaların amacını özel sektörün 4 dış yükümlülüklerinde gözlenen aşırı hızlı artışın yavaşlatılması ve bu yükümlülüklerin kalitesinin iyileştirilmesi şeklinde özetleyebiliriz. Bu doğrultuda aylık bazda mevsimsel etkilerden arındırılmış cari işlemler açığında 2011 yılı Temmuz ayında başlayan düşüş eğilimi 2011 yılı Eylül ayındaki geçici duraksamadan sonra yılın son çeyreğinde devam edecektir. Cari açığın finansmanında ise doğrudan yabancı yatırımların ve uzun vadeli borçlanmaların payında istikrarlı artış devam ediyor. Đç ve dış talepte yaşanan dengelenmenin istikrarlı olarak devamı için özellikle tüketici kredilerindeki mevcut büyüme eğiliminin yılın kalan kısmında bir miktar daha yavaşlatılmasının yararlı olacağını düşünüyoruz. Böylelikle ülkemizin özel tasarruf eğiliminin artması sonucunda cari açıktaki düzeltmenin daha hızlı ve sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi sağlanabilecektir. Faiz koridoru aracılığıyla etkin likidite yönetimi önümüzdeki dönemde bu açıdan finansal istikrara da katkı yapacak önemli bir politika aracı olacaktır.''

 

Enflasyon Raporu

Enflasyon Raporunda ana bölümlere ilave olarak çeşitli konularda dokuz ayrı kutuya yer verdiklerini anlatan Başçı, bu kutularda her zamanki gibi güncel ve ilginç konularda yapılan çalışmaların bulguları değerlendirildiğini belirtti. Örnek olarak, Avro Bölgesindeki borç krizi ve borçların sürdürülebilirliği üzerine bir çalışmalarının bulunduğunu anlatan Başçı, tütün ürünlerinde vergilendirme yöntemi ve bunun tüketici fiyatları üzerindeki etkisi incelenirken, döviz kuru ve ithalat fiyat geçişkenliği konusundaki güncel tahminlerin de raporda yer aldığını kaydetti.

Uzunca bir süredir küresel ekonomiye dair gelişmelerin politikaları üzerinde önemli bir rol oynadığını ifade eden Başçı, konuşmasında küresel iktisadi gelişmeleri özetledi. 2011 yılının üçüncü çeyreğinde, Avro Bölgesi'nde kamu borçlarının sürdürülebilirliğine dair endişelerin artması ve ABD emlak ve emek piyasalarındaki toparlanmanın öngörülenden daha yavaş olacağının anlaşılmasının küresel ekonomiye dair aşağı yönlü riskleri belirginleştirdiğini ifade eden Başçı, böylece, küresel iktisadi faaliyete dair tahminlerin aşağı yönlü güncellenirken, para politikalarının normalleşme sürecinin uzun bir süre için öteleneceğine dair algılamaların güçlendiğini söyledi.

Küresel ekonomiye dair belirsizliklerdeki artışa ve risk iştahındaki bozulmaya paralel olarak bu dönemde gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışları gözlendiğini belirten Başçı, bu görünümün gelişmekte olan ülkelerde kısa vadeli enflasyon baskılarına yol açarken aynı zamanda büyüme ve finansal istikrar kaygılarını da ön plana çıkardığını kaydetti.
 

Para Politikası Gelişmeleri ve Parasal Koşullar

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) olarak 2010 yılının sonlarından itibaren uyguladıkları politikalarla orta vadeli enflasyon görünümünü bozmadan ekonomiyi kademeli olarak daha sağlıklı bir büyüme kompozisyonuna doğru yönlendirmeyi amaçladıklarını belirten Başçı, bu çerçevede, bir yandan döviz kurunun ekonomik temellerden aşağı ya da yukarı yönde aşırı ölçüde sapmasına karşı politikalar uygularken, diğer yandan kredilerin makul oranlarda büyümesi için diğer kurumlarla birlikte gerekli tedbirleri aldıklarını ifade etti.

TCMB'nin ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun (BDDK) uyguladığı politikaların bir yansıması olarak, yılın üçüncü çeyreğinde kredi faizlerindeki artış devam ettiğini anlatan Başçı, şunları kaydetti: ''Gerek alınan tedbirlerin gecikmeli etkilerine, gerekse iktisadi faaliyetteki ivme kaybına bağlı olarak kredilerin büyüme hızında kayda değer bir yavaşlama gözlüyoruz. Her ne kadar bu gelişmede mevsimsel unsurların rolü olsa da, geçmiş yıllarla kıyasladığımızda bu yavaşlamanın daha belirgin olduğunu görüyoruz. Bu doğrultuda, döviz kuru etkisinden arındırılmış olarak yıllık kredi artış hızının öngördüğümüz gibi yıl sonunda yüzde 25 seviyesine yakın gerçekleşmesini bekliyoruz. Temmuz Enflasyon Raporu'nda sunduğumuz ana senaryoda küresel iktisadi faaliyetin kademeli toparlanma eğilimine devam edeceğini varsaymış, ancak küresel ekonomiye dair aşağı yönlü risklerin belirginleştiğini vurgulamıştık. Nitekim Rapor'un yayımlanmasının hemen ardından risk algılamaları hızla bozularak Euro Bölgesi'ndeki borç sorunları daha da derinleşti ve ana senaryoda temel aldığımız görünüm değişti. Bu gelişmelerin finansal istikrar ve iktisadi faaliyet üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkileri sınırlamak amacıyla bir dizi önlem aldık. Bu tedbirleri almaktaki amacımız, küresel ekonomiden kaynaklanabilecek olası bir finansal çalkantı durumunda piyasaya ihtiyacı olan likiditeyi zamanında, kontrollü ve etkili bir şekilde sağlayabilmekti. Ayrıca, küresel ekonomiye dair giderek artan sorunların yurt içi iktisadi faaliyet üzerinde durgunluğa yol açma riskini azaltmak amacıyla politika faizinde ölçülü bir indirime gittik. Bunun yanı sıra, bankacılık sisteminin yükümlülüklerinin vadesini uzatmak amacıyla Türk lirası zorunlu karsılık oranlarında da düzenlemeler yaptık. Ayrıca Temmuz Enflasyon Raporu'nun yayımlandığı dönemden bu yana küresel ekonomiye dair belirsizliklerin hızla artması ve gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışlarının hızlanması, döviz piyasasında oluşan dalgalanmaları sınırlamaya yönelik bir dizi likidite tedbiri almamızı gerektirdi.''

Ağustos ayından itibaren küresel risk iştahındaki bozulmanın devam etmesi Türk lirasının aşırı değer kaybetmesine yol açtığına dikkati çeken Başçı, 2010 yılının Kasım ayından bu yana değer kaybının birikimli olarak yüzde 30'lara ulaşmış olmasının enflasyon görünümü üzerinde risk oluşturmaya basladığını kaydetti. Başçı, buna ek olarak Ekim ayında fiyatı yönetilen/yönlendirilen ürünlerdeki ayarlamaların Temmuz Enflasyon Raporu'ndaki öngörülerinin oldukça üzerinde olmasının kısa vadeli enflasyon tahminlerinde yukarı yönlü belirgin bir güncelleme yapmalarını gerektirdiğini ifade etti. Bu durumun orta vadeli enflasyon beklentilerini ve görünümünü etkilemesine izin vermeyeceklerini dile getiren Başçı, bu doğrultuda gereken politika tedbirlerini alacaklarını belirtti.

 

'Enflasyon genelde yatay seyir izledi'

Konuşmasının, Enflasyon ve Para Politikası Görünümü bölümünde tahminlere temel oluşturan makroekonomik görünüme ve varsayımlarımıza değinen Başçı, öncelikle yakın dönem enflasyon gelişmelerini özetleyip, temmuz ayında paylaştıkları kısa vadeli tahminleri yılın üçüncü çeyreğindeki gerçekleşmeler ile kıyasladı. Yılın üçüncü çeyreğinde, temel mal fiyatlarının Türk lirasındaki aşırı değer kaybına bağlı olarak öngörülerinin ötesinde bir artış sergilediğini belirten Başçı, gıda grubu fiyatlarının yıllık artış hızının ise işlenmemiş gıda fiyatlarındaki baz etkisiyle belirgin bir düşüş gösterdiğini anlattı.

Erdem Başçı, şöyle devam etti: ''Bu iki etkinin büyük ölçüde birbirini telafi etmesiyle, yansıda da gördüğünüz gibi enflasyon çeyrek boyunca genelde yatay bir seyir izledi. Ancak döviz kurundaki gelişmelerin daha baskın olması nedeniyle, enflasyon önceki raporda öngördüğümüz tahmin aralığının sınırlı bir miktar üzerinde gerçekleşti. Temel enflasyon göstergelerinin ana eğilimi, döviz kuru gelişmelerine bağlı olarak yılın üçüncü çeyreğinde yükseliş gösterdi. Bu gelişme esas olarak temel mal fiyatlarındaki artıştan kaynaklansa da, hizmet enflasyonunun ana eğiliminin göreli olarak daha ılımlı seyrettiğini görüyoruz. 2011 yılının ikinci çeyreğinde, iktisadi faaliyet Temmuz Enflasyon Raporu;nda ortaya koyduğumuz görünüme kıyasla daha güçlü oldu. Dolayısıyla, bu döneme ilişkin çıktı açığı tahminlerimizi yukarı yönlü güncelledik. Bu dönemde büyümenin temel belirleyicisi özel kesim tüketim ve yatırım harcamaları oldu. Küresel ekonomideki gelişmelere bağlı olarak ihracat zayıf seyrederken, alınan tedbirler sonrasında iç talepte gözlenen yavaşlamanın etkisiyle ithalat kayda değer bir oranda geriledi. Bu doğrultuda, uzun bir aradan sonra ilk defa net dış talep büyümeye çeyreklik bazda pozitif katkı yapmış oldu. Diğer bir ifadeyle, büyümenin kompozisyonu arzu ettiğimiz yönde değişmeye başladı. Yılın üçüncü çeyreğinde ise sıkılaştırıcı zorunlu karşılık ve likidite politikalarının gecikmeli etkilerine bağlı olarak, yurt içi talep yavaşlamaya devam etti. BDDK;nın aldığı tedbirlerin ve maliye politikasındaki sıkı duruşun da katkısıyla, yılın üçüncü çeyreğinde iç talep büyümesi makul bir seviyeye getirildi. Kredi, üretim ve satış verileri ile güven endeksleri bu dönemde, özel tüketim talebindeki yavaşlamanın sürdüğüne işaret ediyor. Bu çerçevede, yılın üçüncü
çeyreğinde yurt içi talebin yavaşlamaya devam ettiği bir görünüm esas aldık. Küresel büyüme tahminleri ise yılın üçüncü çeyreğinde özellikle gelişmiş ülkeler kaynaklı olarak belirgin şekilde aşağı yönlü güncellendi. Bu doğrultuda, Türkiye için ihracat ağırlıklı küresel büyüme endeksine ilişkin projeksiyonlar, dış talebimizde bir önceki döneme göre daha zayıf bir orta vadeli görünüme işaret ediyor. Dolayısıyla, tahminlerimizi üretirken dış talebin bir önceki döneme kıyasla daha zayıf seyrettiği bir görünüm esas aldık. Sonuç olarak, çıktı açığını kısa vade için yukarı yönlü, orta vade için ise aşağı yönlü güncelledik. Ayrıca, petrol ve diğer emtia fiyatlarına ilişkin varsayımlarımızı da sınırlı ölçüde düşürdük."

 

TL'deki aşırı değer kaybı

Temmuz Enflasyon Raporu'nda tütün ürünleri fiyat artışının enflasyon hedefi ile uyumlu gerçekleşeceğini ve enflasyona katkısının 0,3 puan civarında olacağını varsaydıklarını ancak, yakın dönemdeki gelişmeleri dikkate alarak söz konusu katkı tahminini 0,9 puana güncellediklerini, bu gelişmenin kısa dönemli enflasyon tahminlerini 0,6 puan artırıcı yönde etkilediğini belirten Başçı, tahminleri oluştururken maliye politikası tarafında ise Orta Vadeli Program (OVP) varsayımlarını temel aldıklarını anlattı.

''Dolayısıyla, faiz dışı harcamaların milli gelire oranının 2012 yılından itibaren kademeli olarak azaltıldığı, kamu borcunun milli gelire oranındaki düşüşün sürdüğü, risk priminde ise önemli bir değişim olmadığı bir çerçeve esas aldık. Ayrıca, vergi ayarlamalarının ve yönetilen/yönlendirilen fiyatların enflasyon hedefleri ve otomatik fiyatlama mekanizmaları ile uyumlu olacağını varsaydık'' diyen Erdem Başçı, Temmuz Enflasyon Raporu;nun yayımlandığı dönemden bugüne küresel risk iştahındaki bozulma ile birlikte gelişmekte olan ülkelerden hızlı sermaye çıkışları yaşandığını, dolayısıyla Türk lirasındaki aşırı değer kaybının belirginleştiğini, bu gelişmenin yönetilen/yönlendirilen ürünlerdeki fiyat artışlarının da etkisiyle genel fiyatlama davranışlarının bozulması riskini arttırdığına dikkati çekti.

Bu durum karşısında güçlü bir politika tepkisi vererek Ekim ayı toplantısında gecelik borç verme faizlerini belirgin şekilde yükselttiklerini anımsatan Başçı, ''Parasal sıkılaştırmanın önümüzdeki dönemde oluşabilecek ikincil etkileri bertaraf etmesini bekliyoruz. Bununla birlikte, kısa vadede işlenmemiş gıda fiyatlarındaki baz etkisinin de katkısıyla yıllık enflasyonun yükseleceğini tahmin ediyoruz. Tahminlerimizi oluştururken tüketici kredilerinin yıllık büyüme hızının kademeli olarak yavaşlamaya devam ettiğini ve yakın dönemde aldığımız politika tedbirleri çerçevesinde yılın son çeyreğinde parasal koşullarda belirgin bir sıkılaştırma yapıldığını varsaydık. Bu çerçevede, enflasyonun, yüzde 70 olasılıkla, 2011 yılı sonunda orta noktası yüzde 8,3 olmak üzere yüzde 7,8 ile 8,8 aralığında gerçekleşeceğini öngörüyoruz. 2012 yılının sonunda ise enflasyonun orta noktası yüzde 5,2 olmak üzere yüzde 3,7 ile 6,7 aralığında gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz. Orta vadede enflasyonun yüzde 5 hedefi düzeyinde istikrar kazanacağını öngörüyoruz'' dedi.

''Bu noktada, açıklanacak her türlü yeni verinin ve haberin para politikası duruşumuzu değiştirmemize neden olabileceğini tekrar vurgulamak istiyorum'' diyen Başçı, tahminleri oluştururken para politikasının görünümüne ilişkin ifade etmiş olduğu varsayımların kendilerince verilmiş bir taahhüt olarak algılanmaması gerektiğini, bu hususun altını bir kez daha önemle çizdiğini vurguladı.
 

Döviz piyasasına aktif müdahalede

Erdem Başçı, devamla şunları söyledi: ''Sonuç olarak, temelde döviz kuru gelişmelerine ve yönetilen/yönlendirilen fiyatlardaki yüksek oranlı artışlara bağlı olarak kısa vadede enflasyon tahmin patikamızı yukarı yönlü güncelledik. Bu noktada vurgulamak isterim ki, söz konusu etkiler, kalıcı bir enflasyon artışından ziyade enflasyonu geçici süre etkileyecek göreli fiyat hareketlerini yansıtmaktadır. Zira son dönemde verdiğimiz güçlü politika tepkisi dahilinde yılın son çeyreği için varsayılan parasal sıkılaştırma, ikincil etkilerin ortaya çıkmasını engelleyecektir. Son dönemde TCMB;nin politika duruşunu sıkılaştırmasının temelde döviz kurundan gelen enflasyon baskılarının beklentileri bozmasını engellemeye yönelik bir adım olduğunu tekrar vurgulamak istiyorum. Bu noktada, şöyle bir soruya yanıt aramak önem kazanıyor: “Politika tepkisi vermeseydik enflasyon hangi noktaya giderdi?" Merkez Bankası döviz kurundaki ve enflasyondaki gelişmelere tepki vermeden uzun süre bekleseydi, sadece döviz kuru hareketlerinden ve yönetilen/yönlendirilen fiyat ayarlamalarından kaynaklanabilecek birikimli enflasyon ne olurdu? Bizim hesaplamalarımıza göre, politika önlemi almadığımız durumda 2011 yılı sonunda söz konusu unsurların enflasyona katkısı 6 puana kadar ulaşabilecekti. Böylece TÜFE enflasyonu, temelde döviz kurundaki aşırı değer kaybına bağlı olarak, enflasyon beklentilerindeki bozulmanın da etkisiyle, yıl sonunda yüzde 10,1 ile çift haneli rakamlara ulaşacaktı. Böyle bir durumda, ülkemizde hizmet sektöründeki geriye dönük fiyatlama davranışlarını da göz önüne aldığımızda, enflasyonun uzun süre yüksek seviyelerde kalması söz konusu olabilecek ve bu durum beklentileri bozarak son yıllarda fiyat istikrarı yolunda büyük fedakarlıklarla elde ettiğimiz kazanımları kaybetmemize neden olabilecekti. Dolayısıyla, enflasyonu tekrar makul seviyelere çekmenin maliyeti çok daha yüksek olabilecekti. İşte bu nedenle bütün bu olumsuz gelişmelere izin vermemek için döviz piyasasına aktif bir şekilde müdahalede bulunduk ve fiyat istikrarı temel önceliğimiz doğrultusunda gecelik borç verme faizlerini artırarak güçlü bir politika tepkisi verdik. Ayrıca, bugün açıkladığım strateji çerçevesinde döviz kurunun iktisadi temellerden kopuk düzeylerde seyretmesine ve bu durumun fiyat istikrarı ile finansal istikrarı bozmasına göz yummayacağımızı da net bir şekilde ifade ettik. Önümüzdeki dönemde de fiyat istikrarını sağlamak için gereken her türlü tedbiri alacağımızı bir kez daha vurgulamak isterim.''

 

Enflasyon beklentileri

Enflasyonun kısa vadede hedefin üzerinde seyredecek olmasının, enflasyon beklentilerinin ve fiyatlama davranışlarının yakından izlenmesini gerektirdiğini belirten Başçı, bu doğrultuda, Ekim ayı itibarıyla bu riskleri bertaraf etmeye yönelik bir politika duruşuna geçtiklerini kaydetti. Başçı, gelecek dönemde de söz konusu riskleri dikkatle takip edecek ve orta vadeli enflasyon görünümünün bozulmaması için gerekli tedbirleri alacaklarını bildirdi.

Rapor'da sunulan orta vadeli görünümün, küresel ekonomi faaliyetin uzunca bir müddet zayıf seyredeceğini, ancak mevcut duruma kıyasla ek bir kötüleşme olmayacağı varsayımına dayandığını anlatan Başçı, bununla birlikte, küresel ekonomiye dair belirsizliklerin önemini korumaya devam ettiğini dile getirdi. Özellikle Avro Bölgesi ülkelerinin kamu borcuna ilişkin sorunların giderek artmasının, küresel ekonomiye dair aşağı yönlü riskleri canlı tuttuğunu vurgulayan Başçı, Temmuz Enflasyon Raporu'nun yayımlandığı dönemden bu yana Avro Bölgesi ülkelerinde kamu borcunun sürdürülebilirliğine ilişkin endişelerin daha da arttığını ve sorunların bankacılık sektörüne sirayet edeceği yönündeki algılamalar güçlendiğini söyledi.

Erdem Başçı, söz konusu sorunların giderilememesi ve bu durumun bir yayılma etkisiyle birlikte küresel sorunları daha da derinleştirmesinin, önemli bir risk unsuru olarak ortaya çıktığını ifade ederek, ''Bu bağlamda, küresel ekonomideki gelişmeleri yakından izleyerek yurt içi piyasalardaki istikrarı sağlamak için gerekli politika tedbirlerini gecikmeksizin almaya devam edeceğiz'' dedi.

Para politikası stratejilerini oluştururken maliye politikasına ilişkin gelişmeleri yakından takip etmeye devam edeceklerini belirten Başçı, şöyle devam etti: ''Rapor'da baz senaryoda yer alan enflasyon tahminlerimiz, Orta Vadeli Program'da (OVP) belirlenen çerçeveyi esas alıyor, dolayısıyla mali disiplinin devamını öngörüyor. Maliye politikasının söz konusu çerçeveden belirgin olarak sapması ve bu durumun orta vadeli enflasyon görünümünü olumsuz etkilemesi halinde para politikası duruşumuzu güncellememiz söz konusu olabilecektir. Önümüzdeki dönemde para politikasını oluştururken, fiyat istikrarının kalıcı olarak tesis edilmesine odaklanmaya ve finansal istikrarı gözetmeye devam edeceğiz. Bu süreçte Bankamız ve diğer kurumlarca alınan finansal istikrara yönelik önlemlerin enflasyon görünümü üzerindeki etkisini de dikkatle değerlendireceğiz. Orta vadede mali disiplinin sürdürülmesinin ve yapısal reform sürecinin güçlendirilmesinin, ülkemizin kredi riskindeki göreli iyileşmeye katkıda bulunarak makroekonomik istikrarı ve fiyat istikrarını destekleyeceğini düşünüyoruz. Mali disiplinin devamı aynı zamanda para politikasının hareket alanını genişletecek ve uzun vadeli faizlerin düşük düzeylerde kalıcı olmasını sağlayarak toplumsal refahı destekleyecektir. Bu çerçevede, yeni açıklanan OVP'nin gerektirdiği yapısal düzenlemelerin hayata geçirilmesi konusunda atılacak adımların büyük önem taşıdığını hatırlatarak konuşmama son veriyorum.''

 

'Bunu iktisat okumuş herkes bilir'

Basın toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Başçı, yabancı analistlerin faiz artırımı dışında hiçbir önlemin işe yaramayacağı, ''faiz lobisinin'' iş başında olduğu yorumlarını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine, ''Döviz kurlarının seviyesi ile ilgili en etkili aracın faiz aracı olması, bizim yabancı analistlerden öğreneceğimiz bir konu değil. Bunu iktisat okumuş herkes bilir, tüm merkez bankaları bilir'' yanıtını verdi.

Başçı, Merkez Bankası'nın bugün faizi artırdığını ve şu anda yüzde 12 seviyesinde bulunduğunu kaydederek, Merkez Bankası'nın bir yüksek, bir de düşük olmak üzere 2 faizi bulunduğunu söyledi ve ''Gerekli gördüğümüzde bu 12,50'dir, gerekli gördüğümüzde bu 5,75'tir. Bunun kontrolü bizdedir ve bunu günlük olarak yapıyoruz. Onun için hiç kimsenin faiz artırım sinyali güçlüymüş falan demesine gerek yok şu anda. Biz faizi artırdık bugün itibariyle, yarın itibariyle gerekli görürsek faizi 5,75'e indiririz. Bu derece güçlüyüz, gerek görmezsek indirmeyiz. Şu anda dünyada, günlük bazda politika yapabilecek Merkez Bankasından daha güçlü hiç bir merkez bankası dünyada yok'' dedi. ''30 Eylül'de Edirne'de uçak piste indi ama kemer ikaz ışıkları halen yanıyor demiştiniz, bugün durumu nasıl değerlendiriyorsunuz'' şeklindeki soruya da Başçı, ''30 Eylül benzetmesinde bir değişiklik yok, yavaşlamaya devam ediyoruz'' yanıtını verdi.

Başçı, zorunlu karşılıklara ve tüketici kredilerine ilişkin sorular üzerine de zorunlu karşılıklarla ilgili bankaları rahatlatıcı ve maliyetlerini azaltıcı tedbirleri Liderler Zirvesi sonuçlarını görmeye bırakmakta fayda olduğunu söyledi. ''Bankalara ne yapacağımızı önceden bildirirsek, burada bunun hemen veya iki hafta sonra fiilen yürürlüğe girmesi çok farkettirmez'' diyen Başçı, önemli olanın bunu bankaların bilmesi ve hesap kitabını yapması olduğunu söyledi. Zorunlu karşılıklarla ilgili basın duyurusunun hazır olduğunu ve gerekirse hemen devreye sokabilecek durumda olduklarını kaydeden Başçı, sadece altınla ilgili kısmın ertelenebileceğini, çünkü onunla ilgili teknik bir altyapı çalışması gerektiğini ve o yönde hazırlıkların sürdüğünü kaydetti. TL zorunlu karşılıklara ilişkin, yüzde 40'ına kadar olan kısmının Merkez Bankası nezdinde döviz olarak tutulması opsiyonundan söz eden Başçı, bu limitin daha önce yüzde 20 olduğunu ancak, yüzde 40'a çıkarılabileceğini vurguladı.
 

Kredilerde daralma

Tüketici kredilerinde BDDK'nın aldığı önlemlerden sonra önemli bir yavaşlama olduğunu, yüzde 45'ler seviyesinde artarken, önce yüzde 10'lar seviyesine düştüğünü, yakın zamanda yüzde 20'lere yükseldiğinin görüldüğünü aktaran Başçı, ''Yüzde 10'lar veya biraz altında kalsa bizim içimiz çok rahat edecek. Türkiye'nin tasarrufları artacak ve dolayısıyla ithal ürünlere olan talepte dolaylı olarak tasarruf oranının artmasından dolayı yükselmiş olacak, ithal olan ürüne talep düşecek ve dolayısıyla cari açık düşmüş olacak. Orada oldukça yakınız biraz daha yavaşlasa sanki herkes daha rahat edecek gibi görünüyor'' dedi. TL'nin değerine ilişkin bir soruya da Erdem Başçı, ''Dolarda 1,90'ı geçmiştik, sepette de 2,20-2,22'leri görmüştük. Orada biz hiçbir şey yapmasaydık kesinlikle TL'de daha güçlü bir değer kaybı olabilecek noktaydık. Biz orada nereye giderdik, biz birşey yapmasak daha da yükselirdi'' yanıtını verdi. Merkez Bankası'nın aldığı kararlara yöneltilen eleştiriler, IMF'nin MB'na yönelik önerisi ve eylem planına ilişkin sorular üzerine de Başçı, Merkez Bankacılığı için Para Politikası için yeni bir yaklaşım gerektiğine dikkati çekti.

Klasik merkez bankacılığında varlık fiyatlarına kayıtsız kalındığını, konut fiyatlarının yükselip, normal olması gereken değerin üstüne çıkabileceğini ve Merkez Bankası'nın hiçbir şey yapmayacağını, konut fiyatları çöktükten sonra ortaya çıkan tahribatı en az hasarla temizlemeye çalıştığını anlatan Erdem Başçı, devamla şunları kaydetti: ''Standart, klasik yaklaşım. Bu yaklaşım, sorgulanıyor şu anda... Varlık fiyatlarına ne kadar kayıtsız kalmalı Merkez Bankası? Müdahale etmeli mi? Bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Buradaki varlık fiyatı denilen TL'nin değeri. Bütün gelişmekte olan ülkelerin paraları da benzer durumda. Yabancı yatırımcı nezdinde bu bir varlık sınıfı. Olması gereken uzun vadeli denge değerinden aşağı yönde veya yukarı yönde sapmalar gerçekleşebiliyor. Merkez Bankasının söylemi Kasım'dan önce konuşmak sağlıklı değil, riskli, Türkiye'de serbest dalgalı kur rejimi vardır. 'Buna karışmayız, risk üstlenenin üzerindedir' dediğimiz halde zaman zaman 2006, 2008'de olduğu gibi sisteme girip gereken zamanlarda gereken döviz likiditesini vererek, gereken faiz ayarlamasını da yaparak buradaki aşırı dalgalanmaları yumuşatmaya çalışıyorduk. Bunun birazcık ötesine geçip, biz şu anda TL'nin aşırı değerli veya aşırı değersiz olduğunu düşünüyoruz diyebilir hale gelmemiz lazım. Bunu söyleyebilmemiz lazım. Kasım'da bunu söyledik, harekete geçtik. Bu sadece söylemekle olmaz, onunla ilgili politikalarda izlemek gerekir, dengeleyici yönde politikalar. Etkilimi başarılı mı o kamuoyunun değerlendirmesine tabi. Ancak bizi burada değerlendirmeniz gereken şey, TL'nin mal ve hizmetler karşısındaki değerini, alım gücünü biz koruyor muyuz, koruyamıyor muyuz? TL'nin değeri satın alacağınız mal ve hizmetlerin miktarı ile ölçülür. Biz TL'yi bu anlamda güçlendirebiliyorsak enflasyonu düşük tutabiliyorsak o zaman biz başarılı olduk demektir. Varlık balonlarının, bankacılık krizlerini olmadan engelleyebiliyorsak aşırı hızlı giden sistemi frenleyebiliyorsak o zaman biz başarılıyız demektir. Finansal istikrar, fiyat istikrarı. Finansal istikrarda biz kurumlardan bir tanesiyiz. Dolayısıyla bütün kurumlar kolektif olarak bu tür risklerin oluşmasını engellemek durumunda. İrlanda'da bankacılık sisteminin, konut fiyatları konusunda oldukça kayıtsız kaldığı anlaşılıyor. Konut fiyatları yüzde 50 düştü ve bankacılık sistemi bitti. Bütün bankacılık sistemi kamuya yük olarak döndü. Demek ki kayıtsız kalmamak gerekiyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası biraz daha bu konuda açık, biraz daha yüksek sesle söyler noktaya geldi. O şekilde değerlendirirsiniz. ''

Döviz rezervleri ile ilgili durumun net olduğunu, sterilize edilmiş ve edilmemiş döviz satışları olduğuna dikkati çeken Erdem Başçı, ''Sterilize edilmiş döviz satışlarında faiz oranları değişmez, sterilize edilmiş döviz satışları sisteme döviz likiditesi sağlar, sistemi o açıdan rahatlatır bir de dövizlerdeki aşırı oynaklığı yumuşatır. Kurların seviyesi üzerinde etki yapmaz, oynaklığı üzerinde etki yapar. Eğer bunlarla birlikte faizler değişirse o zaman kurun seviyesini de etkiler. O zaman etkili müdahale olur. Dolayısıyla biz ne yaptığımızı biliyoruz, bir miktar sisteme döviz likiditesi sağlamanın kamu maliyesine yansımaları da var. Her açıdan faydalı oldu, sistemi rahatlattık. Nerede duracağımızı biliyoruz. Devam edebilir miyiz? Elbette devam edebiliriz, 26 milyar doları satın aldığımıza göre bunun tamamını da gerekirse piyasaya satabiliriz. Eğer seviyeyi etkilemek istiyorsak kısa vadeli faiz oranlarını kullanmak zorundayız'' diye konuştu.
 

Japon Nomura

''IMF bizi çok yakından izliyor. Biz de zaman zaman onlardan yararlanıyoruz'' diyen MB Başkanı, bazı yabancı bankaların Merkez Bankası'nın politikasını anlamadıkları için işlemlerini durdukları yönünde açıklamalar olduğunu hatırlatıp, ''Siz piyasa oyuncularına anlatamıyor musunuz?'' diyen bir gazeteciye şu yanıtı verdi: ''Çok enteresan, o raporu yazan arkadaş alınmasın ama onlar çok kısa vadeli pozisyon alan, tavsiyelerde bulunan bir arkadaş. 'Ben Türkiye'den uzak duruyorum' demesi bizim için iyi haber. Biz başardık demektir. Türkiye'de yerleşikler yabancı girişleri fazla olduğunda döviz alırlar, çıkışlar fazla olduğunda satarlar. Merkez Bankası'nın yaptığı gibi davranırlar. Tedirgin olmaya başlarlarsa bu davranışları biraz duraksamaya başlar. Yükselişlerde satma konusunda çekingen davranabilirler. Burada kastettiğimiz herkes birden kur daha da yukarı gider diyorsa buna Türkler de dahilse o zaman Merkez Bankası'nın devreye girip gitmez arkadaş demesi lazım.''
 

Altın

Başçı, altının zorunlu karşılıklar arasına girmesine yönelik soru üzerine, ''Türkiye'de çok fazla altın var. Vatandaşlarımızın en büyük servet kaynaklarından bir tanesi. Bankacılık sistemimiz yavaş yavaş buna alışırsa, altın mevduat hesapları yaygınlaşabilir. Buna bazı bankalar başladılar bile. Dolayısıyla belli miktarda getiri sağlayarak altını mevduata kabul ediyorlar. Elde ettikleri altını ne yapacaklar? Arzu ederseniz Merkez Bankası'na getirin TL zorunlu karşılıklarına karşı. Biz onun alt yapısını hazırlıyoruz, o süreci belki teşvik eder, sisteme altınları da kazandırmış olabilir'' karşılığını verdi.

Erdem Başçı, son enflasyon raporundan bu yana ne kadar döviz çıkışı olduğuna ilişkin de, ''O tarihten bu yana çok da fazla net bir çıkış yok aslında. Biz dövizi yerleşiklere sattık. Yerleşikler pozisyon kapattılar. Büyük ölçüde, özellikle şirketler kesimi pozisyon kapattı. Onların pozisyon kapatması da Türkiye'nin toplam sağlık ve selameti açısından iyi bir şey. Döviz geliri olmayanlar dövizle borçlanmasın dedik her zaman, onların bu pozisyonlarını kapatması bizi sevindirdi'' dedi.

 

'Haksızlık yapmayın'

Başçı, ''Hedeflediğimiz enflasyonu tutturamıyoruz, artı eksi 2 bandı da eleştiriliyor. Bu aralığı daraltmayı düşünüyor muyuz? Başkanlık görevine geldiğiniz andan itibaren bankayı yönetme stilinizin hükümetle ilişkinize bağlandığını görüyoruz. Hiçbir hükümet ekonomide faizlerin artırılmasını istemez. Merkez Bankası olarak siz de faizlerin artırılmaması için iktisaden gerektiği hallerde bile arkadan yandan dolanma yöntemini seçen bir stil mi izliyorsunuz?'' şeklindeki soruya cevap verirken, enflasyon hedefinin tutturulduğu ya da hedefin altında kalındığı yıllar olduğuna işaret etti ve ''Merkez Bankası başarılı, hedefin çoğu zaman altında kalmışız orada haksızlık yapmayın'' dedi. Enflasyon tahmininde neden 2 puan aralık verdiklerine ilişkin de Başçı, bu konuda IMF'den kendilerine gelen tavsiyeye uymadıklarını ve uymayacaklarını söyledi.

Başçı bunun nedenini açıklarken TÜİK tarafından enflasyon ölçümünde çok gerçekçi bir yöntem kullanılmasını ve sebze meyvelerin ağırlığının aydan aya değişmesini gösterdi. Gerçekçi yöntemin bu olduğunu, ama diğer ülkelerin sabit ağırlık kullandıklarını anlatan Başçı, TÜİK'in enflasyonu ölçerken kullandığı bu yöntem değiştirilirse kendilerinin de bu sapma aralığını bir miktar daraltabileceklerini söyledi. Başçı Türkiye'de büyümenin olduğundan biraz az, enflasyonun ise olduğundan biraz yüksek ölçüldüğünü, bunun nedeninin de kalite artışının değerlendirmeye girmemesi olduğunu dile getirdi.
 

Paul Valcker örneği

ABD'nin ''Gelmiş geçmiş en şahin Merkez Bankası başkanı'' olarak anılan FED Başkanı Paul Valcker'in uygulamalarına atıfta bulunan Başçı, Valcker'in başkanlık görevini yürüttüğü 1980'lerin başında ABD'de enflasyonun yüzde 12'ye çıktığını, Valcker'in bu gelişmeye karşılık faiz oranlarını yüzde 19'a yükselttiğini anlattı. Son derece kredibl olan bu uygulama üzerine ABD'de enflasyonun hızla düştüğüne dikkat çeken Başçı, Valcker'in kararı üzerine ilk etapta inşaatçıların kalasların üzerine pul yapıştırıp birer not yazarak Merkez Bankası'na gönderdiklerini ama bu kararın ardından 1 yıl geçmeden uzun vadeli faizlerin düşüşü üzerine de aynı inşaatçıların Valcker'e özür mektubu yazdıklarını anlattı.

Valcker'ın bu şekilde tarihe geçtiğini ifade eden Başçı, ''Kendimi Valcker'e benzetmek için söylemiyorum ama gerektiği zaman para politikasını sıkılaştırmaktan çekinmememiz lazım. Ne kadar da güvenilir olursa o kadar kısa sürer bu parasal sıkılaştırmalar, yeter ki enflasyon hızlıca düşsün'' diye konuştu.
 

'2012 enflasyonunu kurtardık arkadaşlar'

Erdem Başçı, ''Bundan sonra artık yüzde 12,50'yi gösterge faizi olarak mı kabul edeceğiz?'' şeklindeki soruya karşılık da ''Aslında sadece 5,75 ve 12,50 değil arada bir de 12,00 var bu da piyasa yapıcılarına olan borçlanma imkanı. Tahmin ediyorum bugün yüzde 12,00 civarında oluşur. Biraz daha likiditeyi sıkarsak 12,50'ye de çıkabilir. Bütün bankalar teminat karşılığı bizden istedikleri kadar likidite alabilirler. Ama o politika faizi haline mi geldi? Tabii ki hayır. Bu bizim faiz koridorumuzdur. Dolayısıyla yüzde 5,75 ile yüzde 12,50 arasındaki her türlü ağırlıklı ortalama faizi yapabilecek durumdayız yani fonlamayı ayarlayarak faizi istediğimiz yerde ağırlıklı ortalama olarak yapabilecek durumdayız. Bunun kontrolü tamamen bizim elimizde... Bunu bankalar bilirler, bugün anlamışlardır'' dedi.

ÖTV artışlarına ilişkin hükümete bir uyarıları olup olmadığının sorulması üzerine de Başçı, TCMB'nin temel görevinin fiyat istikrarını sağlamak olduğunu hatırlattı. Sigarada ortalama yüzde 38 civarında bir artış olduğuna, enflasyon hedefinin ise yüzde 5,5 düzeyinde bulunduğuna dikkat çeken Başçı, ''Çok net bir şekilde olumsuz bir etki gözlenebilir o yüzden bunu etkileri hemen ilettik'' dedi. Başçı şöyle devam etti: ''Burada anladığım kadarıyla değişiklik 2 partide yapılacak 2012 yılının Aralık ayının sonunda tekrar edilecek dolayısıyla 2013 enflasyonuna yansıyacak. Dolayısıyla 2012 enflasyonunu kurtardık arkadaşlar. Eğer sigarayla ilgili birşey gelmezse 2012 enflasyonuyla ilgili birşey yok. 2013 enflasyonuna ne kadar etki yapacağını önceden arkadaşlarımız hesaplarlar biz de ona göre para politikasını ayarlarız.''

Başçı, bu konudaki değerlendirmelerini hükümete iletmelerinin bankaya kanunen verilmiş ''hükümete danışmanlık etme görevi'' çerçevesinde de okunabileceğini, ama o görev verilmemiş olsaydı da değerlendirmelerini mutlaka hükümete ileteceklerini söyledi.
 

'Anahtar uzun vadeli faizler'

Başçı, ''Faizler konusunda gerekirse 5,75 gerekirse 12,50 diyorsunuz ama burada bankalar size nasıl ayak uyduracaklar ve bunun kredi maliyetlerine yansıması ne olacak'' sorusuna da ''Bankalar nasıl ayarlayacaklarını bilirler'' yanıtını verdi. Fiyat ayarlamalarının tüketici kredilerinde önemli ölçüde zaten yapıldığını hatırlatan Başçı, ''İlave birşey gerekiyor mu gerekmiyor mu onlar hesabını kitabını bilir. Burada önemli olan anahtar uzun vadeli faizler... Uzun vadeli hazine kıymetlerine bakın onların faizlerinde bizim kararlardan sonra çok fazla bir etkilenme olmadı. Bu merkez bankasının yaptığı sıkılaştırmanın kredibl olduğunu gösteriyor. Enflasyonun düşeceğini ve uzun vadeli kıymetlerin fiyatlarında değişikliğe gerek olmadığını gösteriyor. Dolayısıyla çok da aşırı bir fiyat ayarlamasına ihtiyaç olmaz. Yeter ki fiyat istikrarı sağlam olsun. Biz günlük ayarlamaları yapmaya başladıktan sonra bankalar alışır hiçbir sorun olmaz yeter ki biz likiditeyi tam verelim, burada talep edilen kadar likidite vermemiz önemli'' dedi.

TCMB Başkanı kur seviyesine ilişkin bir soruyu cevaplarken de bu konuda konuşmamaya devam edeceklerini ancak aşırı değersiz ya da aşırı değerli TL görmeleri halinde bunu kamuoyuyla paylaşacaklarını bildirdi. TL için ''Şu anda bir miktar aşırı değersiz görünüyor'' diyen Başçı, paranın ekonomik konjonktür gereğince zaman zaman bir miktar değersiz olması bazen de bir miktar değerli olmasının gerektiğini, çünkü ''otomatik dengeleyici'' tarafı bulunduğunu söyledi. Cari açık çok hızlı artıyorsa paranın bir miktar, bir süre değersiz kalmasında fayda olacağını, bunların fiyat istikrarı kısıtına bağlı olduğunu dile getiren Başçı, ''Ama fiyat istikrarını tehdit etmeye başlarsa buna izin vermeyiz dur deriz. Sonuçta paramızın değeri satın alabileceği mallarla ölçülüyor enflasyon üzerinde herhangi bir tehdide izin vermeyiz'' diye konuştu.

Erdem Başçı, bir gazetecinin, kendisinin ''Faizler konusunda bunu yapacak başka Merkez Bankası yok'' şeklindeki ifadesine atıfta bulunarak, ''Peki fiyat istikrarı, finansal istikrar, büyüme, cari açık, kur yönetimi, kredi genişlemesini aynı anda gözeten başka Merkez Bankası var mı?'' diye sorması üzerine de durumun o kadar karışık olmadığını söyledi.
Başçı, ''Bir enflasyon var TÜİK ölçüyor, bir de hedef var. Enflasyon ve hedefe bakıyorsunuz saptıysa mazeret mektubu yazıyorsunuz çok karışık değil yani. TCMB'nin temel önceliği enflasyonu hedefle uyumlu hale getirmek ve orada geçmiş başarı grafiği çok iyi. Diğeri Merkez Bankası'nın temel görevlerinden birisi. Finansal istikrara katkı yapmak görevimiz var, öbürleri alt değişkenler. Finans sisteminiz sağlıklı olacak, enflasyon düşük olacak aslında çok basit'' diye konuştu.
 

Memur maaş zammı

Merkez Bankası Başkanı Başçı, 2012 bütçesini nasıl değerlendirdiğinin ve memur maaşlarının getireceği yükün hangi çerçevede kalması gerektiğini düşündüğünün sorulmasına karşılık da şunları kaydetti: ''Her zaman söylediğimiz; enflasyon hedefleriyle uyumlu olsa iyi olur. Onun üzerine refah payı olur mu olmaz mı bunu hükümet yeni sistem çerçevesinde kararlaştıracak, ama mevcut durum dünyada nasıl onu da bilmek lazım. Avrupa'da çok ciddi ücret düşüşleri var bizim durumumuz onlara göre iyi çünkü faiz dışı bütçe fazlası veriyoruz hala. Burada Türkiye'yi ayrıştıracak en önemli unsur mali disiplin. OVP'de bizim gördüğümüz faiz dışı bütçe fazlası bu yıl oldukça yüksek olacak. Önemli olan bunun gelecek yıl da takip eden yıl da 3 yıl sonra da korunması. Burada biz (bir miktar mali sıkılaştırma mali disiplin açısından gerekiyorsa bu, mümkün olduğu kadar harcama kısılarak yapılırsa TCMB açısından enflasyonu düşürmek daha kolay olur) diyoruz. Fakat mevcut hükümetimiz de bunu tercih etmiyor daha ziyade vergi artışlarıyla gereken mali uyumu sağlamayı tercih ediyor. Bu bir siyasi tercihtir, biz bunu eleştiremeyiz ama şunu yaparız eğer enflasyon üzerinde bir etki varsa bunu bertaraf edecek parasal tedbirleri elbette alırız.''

Başçı, bir gazetecinin ''sigarayla ilgili görüşmelerinizi hükümete aktardığınızı söylediniz, alkollü içkiler ve cep telefonundaki ÖTV ayarlamalarının enflasyona etkisi konusunda daha mı farklı bir görüşünüz var'' şeklindeki sorusuna karşılık da toplam harcamalar içinde alkollü içkiler ve cep telefonlarının ağırlığının az olduğunu, sigara ve diğer tütün ürünlerinin ağırlığının ise yüzde 5,6 olduğunu belirtti ve ''dolayısıyla orada yapılan kuvvetli bir fiyat artışı enflasyonu çok etkiliyor'' dedi.

Erdem Başçı, Merkez Bankası'nın ekonomik büyümeyle ilgili politikasının nasıl olması gerektiği ve zorunlu karşılıkların tutulması karşılığında bir gelir talep edilmesinin düşünülüp düşünülmediğine ilişkin soru üzerine de şunları söyledi: ''Kanun açık. Temel amaç fiyat istikrarı bununla çelişmemek kaydıyla Merkez Bankası istihdama da büyümeye de bakar. Dolayısıyla kısıtlı bir alan içinde katkı yapabiliyorsak yapmaya çalışırız, ama esas sorumluluğumuz büyüme ve istihdam değil. Fiyat istikrarını sağladığımızda büyüme üzerinde zaten en olumlu katkıyı yapmış oluyoruz. Zorunlu karşılıklara faiz ödemesi bir politika aracı. Bankacılarımız (bunun başına bir yüzde işareti koyar mısınız) demişlerdi biz de (olur) dedik. Bu yüzde 0 olmaz da yüzde başka birşey de olabilir ilerde ama şu anda böyle birşey düşünmüyoruz. Çünkü zorunlu karşılıklarda vade bazında yaptığımız farklılaştırmalar faiz ödemediğimiz için etkili oluyor. Orada altına veya dövize izin vermemiz maliyet olduğu için daha cazip hale geliyor o yüzden getirip bize altın döviz yatıracaklar o yüzden bunu çok erken diye düşünüyoruz ama başında yüzde işareti duruyor.''

Başçı, bir gazetecinin ''Paul Valcker örneğini verdiniz. Biz de eski TCMB Başkanı Rüştü Saracoğlu'nu konuşturmak için Paul Valcker üzerinden soru sorardık. Saracoğlu bize en son (Valcker konuştuğu için gitti ben gitmeyeceğim) demişti. Onu hatırlatalım'' şeklindeki ifadeleri üzerine de ''Alan Greenspan de çok konuşurdu ama gitmedi uzun yıllar'' dedi.
 

'Gitmez arkadaş'

MB Başkanı Erdem Başçı, kurlarda artış beklentisi ile bir soru üzerine, ''Döviz kurlarıyla ilgili zaman zaman şöyle şeyler oluyor. Türkiye'de yerleşiklerin davranış kalıbı var. Türkiye'de yerleşikler genellikle geçmişteki tecrübelerinden hareketle yabancı girişler fazla olduğunda döviz alırlar, çıkışlar fazla olduğunda satarlar. Aynen MB'nin yaptığı gibi davranırlar. Fakat tedirgin olmaya başlarlarsa 'Acaba?' Soru işaretleriyle birlikte bu davranışları biraz duraksamaya başlar. Herkes birden 'kurlar daha yukarı gider' diyorsa, Türkler de diyorsa Merkez Bankası'nın devreye girip, ''Gitmez Arkadaş'' demesi lazım. Bu şekilde okuyun, vatandaşın anlayacağı dilden...'' yanıtı verdi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler