Mizahın kara gözlüğü

Geçenlerde Notos Kitap Yayınevi’nden çıkan “Sokaktaki İnsanın TC Sözlüğü”nü okurken, daha doğrusu Akdoğan Özkan’ın toplumumuzdaki yerleşik, alışılmış sözleri, deyimleri, terimleri alaya alan, karşıtlayan karşılıklar arasında gezinirken, ister istemez, Ambrose Bierce’in ünlü “Şeytanın Sözlüğü” adlı yergili başvuru kitabı geldi aklıma.

Mizahın kara gözlüğü
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 18.07.2013 - 10:42

Her türlü yanlış anlamayı baştan gidermek için, hemen söyleyeyim: “Sokaktaki İnsanın TC Sözlüğü”, yalnızca adından bile anlaşılacağı gibi, günümüz Türkiye’sinin tuhaflıklarından, çarpıklıklarından, hukuksuzluklarından yola çıkarak zekice hazırlanmış bir yergi sözlüğü aslında. Ama “şeytanı bol” bir sözlük olduğu, dilimizdeki egemen söyleme karşı “şeytanlıklar” ürettiği, “Şeytan” sözcüğüne bile “şeytanî” bir tanım getirdiği (“Güzel Türkçemizde acele işlerin başarısızlığının sorumluluğunu yıktığımız cin’sel şahsiyet”) için olsa gerek, Bierce’in “Şeytanın Sözlüğü”nü anımsamadan edemedim.

Ambrose Bierce’i, edebiyatseverler Carlos Fuentes’in “Koca Gringo” adlı romanından, sinemaseverler de Luis Puenzo’nun aynı romandan uyarladığı filmden anımsayacaklar. Uzun yıllar gazetecilik yaptıktan sonra, belki de Amerikan yaşam biçiminden sıkılarak, 1913’te, Pancho Villa önderliğinde bir devrim süreci içinde olan Meksika’ya giden bu serüvenci yazarın orada nasıl öldüğü bugün bile karanlıkta. Ama önce uzun süre San Francisco’da yayımlanan The Wasp (Yabanarısı) gazetesinde tefrika edilen, daha sonra 1906’da kitaplaşan “Şeytanın Sözlüğü”, Bierce’in kişiliği, dünyaya ve yaşama bakışı konusunda apaçık bir gösterge.
Yalnızca ikiyüzlülüğü ve içtensizliği, politikacıların hacıyatmazlığını değil, insanın ahmaklığını ve düşkünlüklerini de taşa tutan, İngiliz dilindeki söz, deyim ve terimleri yeniden yorumlayarak artlarında yatan gerçek anlamları bir sözcük oyunu ya da söz ustalığıyla açığa çıkarıveren, kabullenilmiş tanımları allak bullak ediveren, alışılmamış bir sözlük “Şeytanın Sözlüğü”. Altbaşlığıyla söylersek, “toplumsal değerlere aykırı düşenlerin kitabı”. Dokunulması yasak sayılan tanımlara yaşamın içinden bir “müdahale”. Çevremizde olup bitenlere, toplumsal alışkanlıklara, tartışmasız kabullenilen değerlere bambaşka bir gözle bakabilmemizi sağlayan alaycı bir “gözlük”.

Bizde, Giovanni Scognamillo’nun önsözüyle, Cemal Atila’nın çevirisiyle Omega’dan çıkmıştı. Çeviri elimin altında olmadığı için, rasgele birkaç örnek vereyim:
Muhafazakâr. Onların yerine yenilerini getirmek isteyen Liberal’den farklı olarak, var olan kötülüklere meftun devlet adamı.
Din. Cehalet’e Bilinmeyen’in mahiyetini açıklayan, Umut ile Korku’nun kızı.
Tarih. Çoğu sahtekâr olan yöneticiler ile çoğu aptal olan askerler tarafından gerçekleştirilen çoğunluklu önemsiz olayların çoğunlukla yanlış aktarımı.
Teşhis. Hekimin hastanın nabzını ve cüzdanını ölçerek çıkardığı hastalık tahmini.
“Şeytanın Sözlüğü”nden, yüz yılı aşan bir zaman sıçramasıyla “Sokaktaki İnsanın TC Sözlüğü”ne gelirsek. Akdoğan Özkan, uzunca bir süre emek vermiş bu çalışmaya; ama, hiç kuşku yok ki, kitabın Taksim Gezi Parkı Direnişi’nin yaşadığı günlerde yayımlanması, anlamlı bir boyut katıyor sözlüğe. Özkan 1961 doğumlu, ama Gezi Direnişi’ne ruhunu veren ’90 Kuşağı’nın kalıplaşmış anlayışları tersyüz eden yaklaşımı, olanca muzipliği, cinliği ve yaratıcılığıyla yansımış Özkan’ın tanımlamalarına.
Nitekim, yazarın kendisi de, kitabın başında, Gezi Direnişi’yle birlikte “sokaktaki insan” klişesinin de değiştiğini vurguluyor:
“… 2013 yılı Mayıs ayının son günlerinde başlayan Gezi Parkı Direnişi’yle birlikte sokaklarda bir şeyler değişmeye başladı. Kendisini yönetenlerin tarzıyla, üslubuyla tahkir edildiğini düşündüğü haysiyetini yeniden kazanmak isteyen bir ‘sokaktaki insan’ vardı ortalıkta artık. Korku eşiğini de aşarak çıktığı caddeleri ve sokakları on beş günü bile aşkın bir süre direniş alanı haline getiren ‘sokaktaki insan’, biber gazına da, tazyikli suya da aldırış etmeden, tarihimizde eşine az rastlanan bir mücadeleye girişiverdi. Haber, hatta mizah yapılacaksa onları da elinin altındaki araçlarla kendi yapacak ve devlet büyükleriyle, güvenlik güçleriyle, medyayla, hatta kendisiyle bile artık o eğlenecekti…”
Özkan’a göre, şimdi asıl soru, “yeni bir tahayyül dünyası kurmak ve bunu ifadelendirecek yeni bir dil yeşertmek isteyenlerin, bu dili eski kabullerimiz ve sembollerimizden azade şekilde yeşertip yeşertemeyecekleri”. Özkan, “Sokaktaki İnsanın TC Sözlüğü”nün, bu ülkede olup bitenlerin “şifrelerini kırmak” için yazıldığını vurguluyor. “Bu kitapta bunu yapmaya çalışırken, biraz ekşi, biraz kara, yer yer de ironik bir mizaha tutunmadan edemedim” demekle birlikte bir itirafta da bulunuyor: “… bu her zaman eğlenceli bir uğraş olmuyor… bazen şaşırmak, hatta dehşetle sarsılmak, mizahın kıyısına bile uğrayamamak da mümkün…”
“Sokaktaki İnsanın TC Sözlüğü”, yalnızca acıların, acımasız baskıların, dehşetin mizah üretmediğini, aynı zamanda acılara, acımasız baskılar ve dehşete mizahla, kara mizahla, alayla, yergiyle, dahası hınzırlık ve muziplikle de karşı konulabileceğini anımsatıyor bize. Gözümüze mizahın kara gözlüğünü takarak…

 

celaluster@cumhuriyet.com.tr


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler