'O dünyadan uzak değiliz'
Antalya ve Ankara festivallerinde ödüller alan film gösterimde. Seyirciye bir anti-ütopya sunan 'Canavarlar Sofrası'nın yönetmeni Ramin Matin, aslında filmdeki dünyadan çok uzak olmadığımızı, Türkiye'deki son gelişmelerin de bu dünyayı yakın kıldığını söylüyor.
Herhangi bir ülke, herhangi bir zaman... Bir akşam yemeğinde iki çift. Akşam normal başlamıştır, ancak zamanla tuhaflıklar kendini gösterir. Komşularının sokağın ortasında polisler tarafından öldürülmesi, zevk için çocuk dövmek olağandır. Resim yapmanın, sigara içmenin, hatta şeker yemenin yasaklandığı bir dünyanın içindedirler...
Antalya Altın Portakal ve Ankara Film festivallerinden ödüllerle dönen ve şu sıralar gösterimde olan “Canavarlar Sofrası” Türkiye için bir ilk diyebileceğimiz türde, bir anti-ütopya, bir distopya filmi.
Ama ekip, “Türkiye’nin ilk distopya filmini yapalım” diye yola çıkmamış. Antalya’daki ilk gösteriminde seyirciler tarafından tepkiyle karşılanan “Canavarlar Sofrası”nın yönetmeni Ramin Matin, günümüz toplumuna dair bir hiciv yapma fikriyle yola çıktıklarını söylüyor.
- Film, Antalya’daki gösterim sonrası izleyenlerden büyük tepki aldı. Hatta bir kişi sansürlenmesini bile istemişti. Bu tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Antalya’da çok uç tepkiler aldık. Çok sevenler veya çok sert tepkiler verenler oldu. Bu beni mutlu etti, çünkü demek ki doğru şeyler yaptık ve insanlar bundan etkilendi. Ama aynı zamanda film, genel Türk izleyicisinin Türkiye’den beklemediği bir film ve alışık olmadığı bir tarz. Bu tepkiler sürpriz değil. Son zamanlarda dünyanın gidişatıyla ilgili endişeye de yakın olması ve bu endişenin bu kadar açık bir şekilde ifade edilmesi bence insanları sarstı. Belki film insanların kendi içlerinde bastırdıkları ve sorgulamadıkları duyguları ve düşünceleri de ortaya çıkarmış olabilir.
- Yer ve zamanın belli olmadığı filmde dilin İngilizce olmasını neden tercih ettiniz?
Filmi Türkçe çekseydik özellikle Türkiye hikâyesi olarak algılanırdı ki yurtdışındaki festivallerde bazı seyirciler dile rağmen filmi sadece Türkiye’ye yormak isterdi. Bunun ötesinde İngilizce artık evrensel bir dil olmuş, bütün diğer dillere sızmış bir dil. Aslında İngilizce küreselleşmenin dili, ama katıksız bir İngilizce de değil bu. O yüzden, filmi çekerken karakterlerin başka kökenlerden geldiklerini hissettirmek için aksanı ve İngilizce seviyesi farklı olan oyuncular kullanmak istedik.
- Film için bazı kitap ve filmlerden esinlendiğiniz söylenebilir mi?
Evet. Bunların başında ‘1984’ ve ‘Fahrenheit 451’ var. Onun ötesinde Buñuel ve İonesco’nun absürd mizahı bizi etkiledi. Yasaklar konusunda da distopya türünde alıştığımız yasakların ötesine nasıl geçebiliriz diye düşündük ve bunun sonucu saçma sapan, absürd yasaklara dayandı. Normal distopya türünde alıştığımız yasaklar sanat, edebiyat, sigara, alkol ki bunların artık ne kadar distopik oldukları son zamanlardaki gelişmelerden sonra tartışılır. Peki, bu yasaklardan sonra hangi yasaklar gelebilirdi, o zaman daha da saçma sapan yasaklara gittik.
- İlişkiler duyarsız, insani değerlerden uzak ve vicdansızlık filmde ön planda. Film, bu dönemi anlatmıyor gibi gelse de aslında günümüz ilişkilerine de yakın duruyor.
Kesinlikle. Filmin senaryosunu yazarken buna çok özen gösterdik. Bir taraftan o dünyayı da aslında bizim bildiğimiz ve yaşadığımız gerçeğe yakın tutmak istedik. Zaten politik alt metinden önce filmin temelinde insani ilişkilerin sığlaşması ve duyarsızlaşma ön planda. Ve tüm bu sığlaşma olurken, bunu çok normal bir şeymiş gibi kabul edip bu konuda hiçbir şey yapmamamız ve ikiyüzlü davranmamız.
- Türkiye’de ‘1984’ gibi romanlar çok satanlar arasındadır, ama böyle bir film nedense yadırganabiliyor. Görsel olmasının etkisi mi, yoksa ‘insanlık bu noktaya gelemez’ düşüncesi mi sizce?
Bu çok güzel bir soru. Bu yadırgama belki Türkiye’deki sinema kültürü, edebiyat kültürü kadar farklı alternatiflere ve tarzlara o kadar açık olmadığından da olabilir. Bir taraftan da bir kitapta okuduğunuz ve hayal ettiğiniz bir dünyanın görsel boyuta taşınması da korkutucu olabilir. Ama şunu söylememiz gerekir ki, filmde yaratılan görsel ve işitsel dilin de bunda çok etkisi var. Filmdeki ses tasarımı bu açıdan ön plana çıkıyor. Politik bir perspektiften de öte hikâyedeki insani çürümeyi dar bir yerden anlatıyoruz, ama aslında çok geniş açılımları var, bu çürümenin bizim şimdiki hayatımıza bu kadar yakın olması ve aslında insanlık bu noktaya gelir korkusu insanları yadırgamaya sürüklüyor.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- Çiçekçiyi yumrukla öldürmüştü: İstenen ceza belli oldu