Obama'nın 2. dönemi yoğun geçecek
ABD Başkanı Barack Obama'yı ikinci döneminde Ortadoğu'da başta Suriye krizi ve İran'ın nükleer dosyası olmak üzere Türkiye'yi de ilgilendiren yoğun bir gündem bekliyor.
Öncelikle, Barack Obama'nın ikinci döneminde dış politikası, Hillary Clinton'dan görevi devralacak senatör John Kerry'ye emanet. Obama'nın Dışişleri Bakanlığı'na aday gösterdiği John Kerry, Ortadoğu'yu sıkça ziyaret etmiş biri olarak bölgeye dair derin bilgiye vakıf olmasının yanında, geçmişte Suriye'de muhalefetin silahlandırılması, ''güvenli bölgeler'' oluşturulması ve NATO operasyonu düzenlenmesinin lehine görüşler beyan etmiş bir isim. Kerry'nin, ABD'nin Ortadoğu politikalarını şekillendirmede daha çok devreye girmeyi arzuladığı ve mesaisinin önemli bir kısmını da Ortadoğu'ya ayırmasının beklendiği de belirtiliyor.
Bu bakımdan, Obama'nın Kerry'yi yeni Dışişleri Bakanı olarak seçerek Ortadoğu'da daha aktif olmayı planladığını öngörmek mümkün, ancak yine de Kerry'nin, daha önceden dile getirmiş olduğu görüşleri bakan olduktan sonra yönetimin politikaları üzerinde ne ölçüde yansıtıp yansıtmayacağı merak konusu.
Suriye krizi
Suriye krizinde yeterli inisiyatif almadığı şeklinde Türkiye ve bazı uluslararası çevrelerden eleştiriler alan Obama'nın, Kasım ayındaki seçimlerden sonra adım atıp atmayacağı merak konusuydu. Ama Obama, bugüne kadar Suriye'ye yönelik dış politikasında çok fazla yeniliğe gitmedi.
Dolayısıyla, Obama'nın başkanlığının ikinci döneminin ilk zamanlarında Suriye politikasında çok büyük bir değişikliğe gitmesi pek beklenmiyor.
Aslında, Suriye'de can kayıplarının her gün artması ve Türkiye, Ürdün gibi komşu ülkelere sığınan Suriyelilerin sayısının yükselmesi, Suriye rejiminin kimyasal silahları kullanıp kullanmayacağına dair endişeler, ABD yönetimi üzerindeki baskının büyümesine neden oluyor. Uzmanlar da Suriye konusunun Obama'nın ikinci dönemine dair dış politika önceliklerinin en üst sıralarında yer alacağı hususunda mutabık.
Ancak, Esad rejiminin gücünün giderek azalması nedeniyle, yönetimin, Suriye'deki krizin 6 ay içinde bitebileceğine ilişkin beklentisi bulunduğuna yönelik de bazı bilgiler sızıyor. Dolayısıyla, krizde daha aktif bir rol üstlenip üstlenmeyeceği, ''uçuşa yasak bölge'' oluşturulmasına ya da Suriyeli muhaliflere, silahlar da dahil daha ''kuvvetli'' destek verip verilmeyeceği gibi soruların yanıtlarını zaman gösterecek.
ABD'nin ''kırmızı çizgisi'' kimyasal silahlar
ABD'deki birçok uzman, Obama yönetiminin Suriye'de yeni bir askeri maceraya girmek istemeyeceği, Suriye krizini uzaktan izlemeye ve muhaliflere silah dışında yardımlar sağlama politikasına devam edeceği öngörüsünü dile getiriyor. ABD yönetiminin buradaki ''kırmızı çizgisi'', Esad rejiminin kimyasal silahlara başvurması. Yönetimin Suriye politikasındaki hesaplamalarının, Esad rejiminin kimyasal silah kullanması halinde değişebileceği bizzat ABD Başkanı Barack Obama tarafından dile getirilmişti.
ABD aslında, geçen ay Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu'nu Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanıyarak, hem Esad'ı daha da yalnızlaştırma çabalarında önemli ve yeni bir adım atmış hem de ABD'nin Suriyeli muhaliflere daha fazla destek sunması ve siyasi temaslarını artırması için zemin oluşturmuş oldu.
Suriye'de Esad rejiminin artık hiçbir meşruiyetinin kalmadığını uzun süredir dillendiren ABD, ülkede Suriye halkının desteğini alan demokratik bir geçiş sürecinin bir an önce hayata geçmesini istiyor. Ancak bu noktada zorlukların bulunduğu aşikar. Suriye'de olası bir geçiş sürecinin nasıl bir doğaya sahip olması gerektiği konusunda farklı görüşlere sahip Rusya ve Çin, hala tam olarak ikna edilebilmiş değil.
Esad'ın ve muhalefetin, ülkedeki gelişmelere dair algısında da farklılıklar mevcut. Dünkü oturumda bu duruma değinen ABD'nin Dışişleri Bakanı adayı John Kerry'nin, ''Şu anda Esed kaybetmekte olduğunu düşünmüyor ve muhalefet de kazanıyor olduğunu düşünüyor. Bu, geçiş süreci için bir çeşit uzlaşıya varmanıza imkan veren bir denklem değil'' sözleri bu açıdan anlamlı.
Kerry, Senato'dan onay alıp Dışişleri Bakanlığı görevine resmen başladıktan sonra, Suriye denklemindeki tüm oyuncuların nabzını yoklama çabasına girişeceğini, Suriye konusunda alınan kararların iyi analiz edilmesi ve maliyet hesaplamasının yapılması gerektiği şeklindeki sözleriyle de ABD'nin bu konuda adım atarken son derece titiz davranacağının işaretini veriyor.
İran dosyası
İran'ın nükleer dosyası ve bu konunun ABD-İsrail ilişkilerine yansımaları da Başkan Obama'yı meşgul edecek önemli konulardan biri olacak.
Obama, gerek Beyaz Saray'daki ilk döneminde gerek seçim kampanyası sırasında, kendi başkanlığı döneminde İran'ın nükleer silah sahibi olmasına izin vermeyeceklerini ısrarla vurgulamıştı.
Obama yönetimi, İran konusunda askeri müdahale dahil olmak üzere tüm seçeneklerin masada olduğunu açıklamış olsa da sorunu hala barışçıl yollardan çözmek istiyor. Bu görüş, Obama'nın Kongre bahçesinde yemin ettiği törendeki ''balkon konuşması''na da yansıdı.
Obama, bu konuşmasında, güvenlik ve kalıcı barış için illa ki sürekli bir savaş içerisinde olmak gerekmediğini kaydederek, diğer ülkelerle farklılıklarını ve sorunlarını barışçıl yollarla çözme yönünde cesaret göstereceklerini, bunu da tehlikelerle yüzleşme noktasında saf oldukları için değil, diyaloğun kuşku ve korkuları daha kalıcı şekilde kaldıracağını düşündükleri için yapacaklarını kaydetti.
Bu da Obama'nın İran başta olmak üzere Ortadoğu'yla ilgili sorunlara daha çok bu anlayışla yaklaşacağını gösteriyor.
Yönetim, İran meselesini diyalog yoluyla çözme arzusunu devam ettiriyor olsa da İran için ''diplomasi penceresinin kapanmakta olduğu'' mesajını sıkça verdiği de gözlerden kaçmıyor.
Yaptırımların artarak sürmesi bekleniyor
İran'ın yaptırımlarla izole edilmesinin de Obama'nın ikinci döneminde artarak sürmesi bekleniyor. Genel beklenti, yaptırımlar yüzünden zarara uğrayan İran ekonomisinin içinde bulunduğu durumun, bu ülkeyi meselenin çözümü için müzakere masasına oturmaya zorlayacağı şeklinde.
ABD Dışişleri Bakanlığına aday gösterilen Kerry de dünkü Senato oturumunda, Obama yönetiminin ikinci dönemde izleyeceği İran politikasına dair bazı işaretler verdi.
Kerry, ABD'nin İran'ın nükleer silah elde etmesini önlemeye yönelik güçlü kararlılığını ve bu konuda gereken her şeyi yapacaklarını bir kez daha vurguladı, ancak meselenin çözümü yolunda ilk tercihlerinin diplomasi olduğunun da altını çizdi. İran'a yaptırımların da aynı sertlikle süreceği mesajını veren Kerry, İran nükleer faaliyetlerinin barışçıl olduğunu söylüyorsa bunu kanıtlamasının aslında zor olmadığını belirterek, İran'ı uluslararası toplumun kaygılarını giderici adımlar atmaya çağırdı.
Obama'nın ikinci dönemindeki Ortadoğu politikalarında İsrail'le ilişkilerinin genel seyri de mercek altında
İlk döneminde İsrail'i hiç ziyaret etmeyen ve bu ülkeye son ziyaretini 2008 seçim kampanyası döneminde yapan Obama'nın, İsrail'i ikinci döneminde ne zaman ziyaret edeceği merak konusu. Bunun yanında, Obama'nın ilk döneminde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile arasındaki ilişkiler çok konuşulmuş, ikilinin birbirlerinden çok hazzetmediği şeklinde rivayetler medyada sıkça işlenmişti.
Obama'nın ilk döneminde ABD ile İsrail arasında ''gerginlik'' havası yaratan gelişmeler de olmuştu. Örneğin, Obama'nın 2011'deki bir konuşmasında, İsrail-Filistin meselesinin çözümünün 1967 sınırlarını temel alması gerektiği şeklindeki sözleri, İsrail kamuoyunda büyük tepkiye yol açmış, Obama'nın bu sözlerini aynı yıl Washington'ı ziyareti sırasında Netanyahu'nun bizzat kendisi, hem de Beyaz Saray'da yanında Obama oturuyorken reddetmişti. İkilinin basın toplantısında birbirlerine karşı soğuk tavırları da dikkat çekmişti.
Bunun yanında, yeni Yahudi yerleşimleri inşası konusu da ABD ile İsrail arasında görüş ayrılığının yaşandığı bir başka alandı. Hatta Obama, yeni Yahudi yerleşimleri inşasına tepki gösterdiği bir dönemde, 2010 yılında yine Netanyahu'nun Washington'ı bir ziyareti sırasında, İsrail Başbakanı ile Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede tokalaşma dahil hiçbir görüntü vermemişti.
Seçimlerde de Netanyahu, Obama'nın rakibi olan Cumhuriyetçi Parti başkan adayı Mitt Romney'ye açıktan olmasa da yakınlığını göstermişti. Şimdi, ABD'de Obama'nın seçimleri kazanması, İsrail'de Netanyahu'nun en fazla oyu alması, iki liderin şahsi ilişkilerinde yaşanan sorunların yeni dönemde de devam edip etmeyeceği sorusunu uyandırıyor. Kimi yorumcular ise seçimde oy kaybeden Netanyahu'nun kuracağı hükümetin yapısına göre, aslında bu ilişkilerin gelişmesi için bir zeminin oluşabileceğine de işaret ediyor.
Obama'nın Leon Panetta'dan boşalacak Savunma Bakanlığı koltuğuna, İsrail lobisini sert şekilde eleştiren ve İsrail lobisinin ciddi tepkilerini çeken Chuck Hagel'ı aday göstermesi de bazı kesimlerce Obama'nın İsrail'e yönelik mesafeli yaklaşımını daha net ortaya koyduğu şeklinde değerlendirilmişti.
''Sarsılmaz bağlar'' ise sürecek
İran dosyasının ABD-İsrail ilişkilerine yansımaları da Obama'nın ikinci döneminde takip edilmesi gereken önemli konulardan biri olacak gibi görünüyor. ABD Başkanlık seçimleri kampanyası sırasında, bir yandan İsrail'in İran'a operasyon düzenleyeceği söylentileri hız kazanırken, Netanyahu da İran konusunda ''kırmızı çizgi'' çekilmesi gerektiği gibi taleplerle Washington üzerindeki baskıyı artırmıştı.
ABD yönetimi ise bu konuda daha temkinli bir çizgi izleyerek, ''öyle ya da böyle son mühletler, kırmızı çizgiler ortaya koymanın yararlı olmadığı'' şeklinde mesajlar vermiş, İran konusunda diplomasi ve bölge ülkeleriyle istişareleri ön plana çıkaran söylemler ortaya koymuştu. Obama da katıldığı bir televizyon mülakatında, ''Ulusal güvenliğimiz söz konusu olunca hissettiğim baskı sadece Amerikan halkı için neyin doğru olduğudur. Bunun dışındaki gürültüleri duymazdan geleceğim'' demişti ve kimi çevreler, Obama'nın ''gürültü'' ifadesini, Netanyahu'nun ''kırmızı çizgi'' uyarısını kastettiği şeklinde yorumlamıştı.
Ancak tüm bu bakış farklılıklarına karşın, Obama yönetimi, ABD ile İsrail arasındaki ''sarsılmaz bağlara'' sıklıkla vurgu yaparak, ABD'nin İsrail'in her zaman arkasında olacağı ve İsrail'in güvenliğine olan bağlılığının hiçbir şekilde değişmeyeceği mesajını her platformda sürekli olarak verdi. Obama, İsrail politikası konusunda, başta seçimlerdeki rakibi Mitt Romney olmak üzere çeşitli çevrelerce kendisine yöneltilen tüm eleştirilere karşın, kendi döneminde ABD'nin İsrail'e yönelik mali desteğinin rekor seviyede olduğunu vurguluyor.
Şurası kesin ki, iki ülke arasındaki yaşanan tüm gerginliklere rağmen, ABD'nin İsrail'e olan güçlü bağlılığı ve aralarındaki ''sarsılmaz bağlar'' Obama'nın ikinci döneminde de aynı seviyede devam edecek. John Kerry de dünkü Senato oturumunda, ''İsrail'e olan bağlılığımda hiçbir geri adım atmayacağım'' sözleriyle bunu ortaya koydu. Arap Baharı'nın bölgedeki dinamiklerde yarattığı değişim de ABD-İsrail ilişkilerinin seyrinde önemli bir faktör olacak.
Ortadoğu barış süreci
Obama'nın ikinci döneminde en çok merak edilen konulardan biri de İsrail-Filistin müzakerelerinin yeniden başlayıp başlamayacağı ve ABD'nin bu noktada yeni bir girişime öncülük edip etmeyeceği.
Obama, iki devletli çözümden yana, ancak tek taraflı yaklaşımlara da karşı çıkıyor. Örneğin, ABD yönetimi, Obama iktidarında, Filistin'in BM'de ''üye olmayan gözlemci devlet'' statüsü dahil, İsrail aleyhine uluslararası platformlardaki tüm girişmelere muhalefet etmişti.
Ancak, ilk döneminde İsrail-Filisin meselesine yeni bir ivme getiremeyen Obama'nın ikinci döneminde bu konunun üzerine ne kadar gideceği merak konusu. Bu noktada, ABD Dışişleri Bakanlığına aday olan John Kerry'nin bir rolü olabilir. Çünkü, Kerry'nin Ortadoğu politikasına özel bir önem atfedeceği ve odaklanacağı konulardan birinin de İsrail-Filistin meselesi olacağı çeşitli çevrelerce dile getiriliyor.
Nitekim Kerry dün Senato'da, İsrail-Filistin sorununun çözümünde ileriye yönelik bir yol bulmaya çalışmak gerektiğini söyleyerek, ''Umudum ve dualarım şu ki, bu belki de son birkaç yılda izlenilenden farklı bir yolla tarafları müzakereye çekme çabalarını yenileyebileceğimiz bir an olabilir'' dedi.
Bu sözlerin, ABD'nin yeni dönemde İsrail-Filistin müzakerelerini yeniden canlandırmak için yeni girişimlerde bulunabileceğinin işareti olabileceği yorumları yapılsa da bunu zaman gösterecek.
Arap Baharı ve Müslüman dünyasına açılım politikası
Arap Baharı bağlamında Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde meydana gelen gelişmeler de Obama yönetiminin yakından takip etmeyi sürdüreceği konulardan.
Bölgedeki demokrasi taleplerine tam destek veren Obama yönetimi, ilk döneminde, ilk ziyaretini Türkiye ve Ortadoğu'ya yaparak, İslam dünyasıyla ilişkilerin geliştirilmesi ve özellikle George W. Bush döneminde Irak savaşı nedeniyle bozulan imajını düzeltme yolunda gayret sarfetti.
Obama, tüm bu gayretlerine karşın ilk döneminde İslam dünyasındaki ABD imajına istediği şekli verebilmiş değil.
ABD'de çekilen ve Hz. Muhammed'e hakaret içeren filmin İslam dünyasında yarattığı infialin de gösterdiği üzere, bölge halklarında ABD'ye karşı büyük hoşnutsuzluk hala devam ediyor. Bu nedenle Obama'nın ikinci döneminde Müslüman dünyasına yönelik yeni açılım politikalarına ne kadar ağırlık vereceği, özellikle bölge halkının yakından takip ettiği konuların başında geliyor.
ABD yönetimi, Arap Baharı sürecinden geçen ülkelerdeki demokratik dönüşümlerden geri adım atılmamasının önemini her defasında dile getirirken, reform sözlerinin yerine getirilmesi, insan haklarına saygı ve halkın taleplerine kulak verilmesi gereğine sık sık vurgu yapıyor, bu ülkelere ve yeni rejimlere sırt çevirmeyeceği mesajını veriyor, bölgede El Kaide gibi aşırılık yanlısı grupların potansiyel etkilerini de önlemeye dönük bir gayret yürütüyor.
Kerry'den Ortadoğu ve İslam dinine dair önemli vurgular
ABD'nin Ortadoğu ülkelerine yönelik politikası konusunda John Kerry, dün Senato'da katıldığı oturumda özetle şunları kaydetmişti:
''Bölgede devasa bir dönüşüm gerçekleşiyor. Bu, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışından bu yanaki en büyük değişim. İnsansız hava araçları, askerler ya da ihtilaflarla tanımlanan bir diplomasiyi kaldıramayız. Anlayışı, yakınlaşmayı başaran bir diplomasiye sahip olmalıyız. İlgilendiğimiz bölgelerin doğa, kültür ve tarihi hakkında dikkatli olmalıyız. Amerikan konseptini veya Batı konseptini alıp, aynen yerleştirip, bunun işe yarayacağını söyleyemezsiniz.''
Kerry, İslam dinine bakışını da şu sözlerle ifade etmişti:
''Bölgedeki liderlerin size ilk söyleyeceği, radikal İslam'da gördüğünüzün İslam olmadığı, o radikal İslam, İslam değil. Bu, eski ve onurlu bir dinin sabote edilmesi ve suistimalidir.''
ABD-Mısır ilişkileri
Bölgeye bakıldığında, özellikle ABD-Mısır ilişkilerinin yeni dönemde nasıl bir seyir izleyeceği de Amerikan kamuoyunun dikkatle takip ettiği konulardan biri. Mısır'ın devrik Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek dönemindeki güçlü ilişkilerin, Müslüman Kardeşler'in desteklediği Mısır'ın yeni Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi iktidarında da ne ölçüde devam edeceği merak konusu.
En son, Mursi'nin İsrail ile Gazze arasında ateşkese aracılık etmesi memnuniyetle karşılandı ama bunun öncesinde Washington'ı kızdıran bazı gelişmeler oldu. Örneğin, Mursi iktidarında, İslam karşıtı filmi protestolar sırasında ABD'nin Kahire Büyükelçiliği'nin saldırıya uğraması, özellikle Kongre kanadında tepkiyle karşılandı. Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi, ABD yönetiminin Mısır'a 450 milyon dolarlık yardım planını engelledi. Mursi'nin protestolara yeteri kadar müdahale etmediği iddialarının ABD'de yankı bulduğu ortamda Obama'nın, ''Mısır ne müttefik ne düşman'' şeklindeki ifadesi dikkati çekti.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi