Ortadoğu'da Yeni Kürt Siyaseti ve Türkiye'nin Tavrı

Ortadoğu'da Yeni Kürt Siyaseti ve Türkiye'nin Tavrı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 07.08.2012 - 06:46

Türkiye artık yeni bir Kürt siyaseti üretmek zorundadır. Bu yazı kapsamında Kürtlerden hep bir nesne olarak bahsedildiği dikkat çekmiş olmalı. İşte Türkiye tam da Kürtlerin bir nesne ve istikrarsızlık unsuru olarak gösterilmesi ve belli çıkarlar dahilinde seferber edilmesinin önüne geçerek onların insan olmaktan kaynaklı haklarının kullanılması konusunda her türlü çabayı ve özveriyi sergilemelidir.

Ortadoğuda Kürtlerin siyaseti; öncelikle yaşadıkları devletler bünyesinde kendi bölgelerinde özgür ve özerk olma isteğidir. İçinde yaşadıkları devletlerin siyaseti ise bu istemleri engellemektir. Bu denli yoğun bir nüfusun devlet olma isteği de hep olmuş; ama bu tarihin akışına bırakılmıştır. Kürtlerin ulus olma çabaları ve bunun sonrasında gelişen isyanlar hep büyük trajedilere neden olmuş ve bu çabalar ertelenmiştir.

Kürtler özelinde ulus devlet öncesi ve sonrası farklı siyasetler olmuştur. Ulus devlet öncesinde Kürtler, mirlik ve beylik düzeninde görece özerk statüde, bağlı bulundukları imparatorluklar dahilinde yaşamışlardır.

Ancak Kürt düşününde ve onun en temel taşıyıcısı olan edebiyat ve sözlü kültür enstrümanlarında hep bir Kürdistan hayali kurulmuştur. Ancak ulus fikrinin gelişimi ve ortaya çıkışı Kürtlerin devlet fikrini sistematize etmelerine neden olmuştur. Bu kapsamda aslında ulus olma serüveninin yolu izlenmişse de dünya ve bölge şartları bu hayalin gerçekleşmesine izin vermemiştir.

İsyanlar birlikte bastırıldı

Arap, Fars ve Türk etnisitelerinin erken devlet pratiği ve geleneği Kürtler için büyük dezavantajlar yaratmıştır. 20. yüzyılda bu üç etnisitenin ve kurdukları devletlerin temel Kürt siyaset pratiği, Kürtlerin isyanlarını, ayrı devlet istemlerini ve daha çok Kürt olmalarından kaynaklı haklarının kullanılması taleplerini engellemek ve bastırmak olmuştur. Öyle ki Türkiye, İran, Irak ve Suriye farklı politik angajmanlara sahip olsalar da Kürtler konusunda hep ortak hareket etmişlerdir.

İsyanlar birlikte bastırılmış ve hatta bunun için toprak değişimleri yapılmış, ulusal, bölgesel ve uluslararası alanda bu devletler Kürtler konusunda hep ortak hareket etmişlerdir.

Ancak emperyal ve kolonyal siyasetler Kürtleri bu devletlere karşı sürekli bir biçimde istikrarsızlık unsuru olarak kullanmış ve Kürtler de bu gerçeği ya algılayamamış ya da kendi çıkarları için bu sürecin içinde yer almışlardır. Ortadoğuda Kürtlere ilişkin izlenen bölgesel ve uluslararası siyasette iki büyük kırılma anı vardır.

Bunların ilki Körfez Savaşı; ikincisi ise Suriyede bugün yaşanan süreçtir. I. ve II. Körfez Savaşı ve emperyal müdahale Irak özelinde Kürtlerin otonom bir statü kazanmalarına neden olmuştur. Bu durum aynı zamanda Kürt siyaseti konusundaki 4lü doğal (Türkiye, İran, Suriye ve Irak) ittifakı parçalamıştır. Arap Baharı ile başlayan ve Türkiyenin Suriyeye ilişkin politikasının değişmesiyle farklı bir alana kanalize olan bu yeni süreçte, Kürtler Suriyede de özerk bir konum elde etmeyi başardılar. Bu elbette ki hâlâ belirsiz ve ucu açık bir süreçtir. Ancak Kürt dinamiğinin güçlenmesi ve aktör olması noktasında önemli bir aşamadır ve elbette ki Kürt siyaseti konusundaki doğal dörtlüden Suriyenin de çekilmesi anlamını taşımaktadır.

Dolayısıyla bugün Kürtler konusunda İran ve Türkiyenin nasıl davranacağına bakmak gerekmektedir. İran ve Türkiye, Kürtler konusunda sürekli birlikte davranmış iki ülkedir. Ancak İran için Suriye kendi devleti için bir çeperdir.

Türkiyenin Suriye politikası İranı yeni bir oyun kurmaya itmektedir. Şimdi tarihsel bir andayız. Ortadoğuda yeni bir denklem kurulmaktadır.

Suriyenin Kürt kentlerinden çekilmesinin, İranın da (ve Rusya ile Çinin de) olumlu baktığı bir taktik olduğuna kuşku yok. Bütün bu yaşananlara karşı Türkiyenin tavrı geleneksel politikasını sürdürmek olmuştur. Yani çevresinde meydana gelebilecek yeni bir Kürt özerk bölgesine karşı mücadele etmek. Türkiyenin geleneksel korku siyasetini sürdürmesi, aslında yanı başında ve kendi içindeki Kürt gerçekliğini hâlâ yeterli ölçüde kavrayamadığını göstermektedir. Türkiyenin klasik ulus-devlet pratiğinin ötesinde oldukça Ortodoks bir tavır sergilemesi birlikte yaşadığı Kürtler açısından büyük vahamet taşımaktadır. Kendi toplumunda ister istemez yaratacağıKürt fobisi (ki bu konuda epey mesafe alınmış gözükmektedir) en nihayetinde kendi içindeki bütünselliğe ve ortak yaşam iradesine darbe vuracaktır.

Yeni bir Kürt siyaseti

Türkiye artık yeni bir Kürt siyaseti üretmek zorundadır. Bu yazı kapsamında Kürtlerden hep bir nesne olarak bahsedildiği dikkat çekmiş olmalı. İşte Türkiye tam da Kürtlerin bir nesne ve istikrarsızlık unsuru olarak gösterilmesi ve belli çıkarlar dahilinde seferber edilmesinin önüne geçerek onların insan olmaktan kaynaklı haklarının kullanılması konusunda her türlü çabayı ve özveriyi sergilemelidir. Bu coğrafyada bunu yapacak en demokratik algı ve anlayış Türkiyede bulunmaktadır. Atılacak ilk adım hem çok basit hem de tarihsel önemde bir adımdır: Kürtler insandır, halktır ve başka insanların ve halkların haklarına sahiptir anlayışını egemen kılmak. Yani Kürtleri kendi eşiti kabul edecek ve bunu anlatacak yeni bir siyaset. Türkiye bu adımı atarsa önce kendi Kürtlerini kazanır, sonra yakın coğrafyasındaki Kürtleri. Eğer bu adımı atmaz ve geleneksel tavrını sürdürürse; hem kendi Kürtlerini hem de yakın coğrafyasındaki Kürtleri kaybeder.

Tarihsel bir anekdot: 1989 yılında SHP bir Kürt Raporu hazırlamış ve o raporu hazırlayan bütün aktörler siyaseten tasfiye edilmişti. İşte o rapordaki önerilerden biri de Kürtçe yayın serbest bırakılsın idi. O zaman kıyamet kopmuştu. O kıyameti koparan devlet aklı, 2007 yılında Kürtçe yayını kendi yapmaya başlamıştı. Ama bir hükmü kalmamıştı.

Sözün özü; büyük devlet olmak öngörü ve cesaret sahibi olmaktır. Eğer tarihsel denklemleri değiştirmek istiyorsanız korkarak ve korkutarak yol alamazsınız. Zira her şey olacağına varır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler