Osmanlı Tarih(çin)in Konusudur...

Osmanlı Tarih(çin)in Konusudur...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 18.01.2011 - 07:07

6 Mayıs 2010 günü medya merkezlerinden Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın bir konuşması yankılandırılmıştı, hem de tarihçilik üstüne: Ya tarih yazacaksınız ya da tarih olacaksınız. Başbakanın partisindeki milletvekillerine yaptığı ve tarihin nasıl ve kimler tarafından oluşturulduğunu ve yazıldığını anlatmaya çalıştığı söyleminin ya da çok daha önceleri, 11 Eylül 2006da, Söğüt şenliklerinde yaptığı konuşmasındaki Uzakdoğudan Balkanlara, Ortadoğudan Avrupaya kadar Osmanlı İmparatorluğu dönemi özlemle aranıyor. Osmanlı’nın çekildiği coğrafyalarda yokluğu hissediliyor hükmünü; Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün dışişleri bakanısanını taşıdığı yıllarda partisinin Çubuk İlçe Kongresinde, Arap ülkelerinin Osmanlı egemenliği altında kaldığı yüzyıllara ilişkin arşivler, tapular, haritalar bizim elimizde diyerek ve tarih kaynağı olan belgeleri/defterleri armağan ettiklerini hatırlatarak ulaştığı tarih yargısını ve o arada Bakan Kürşat Tüzmenin Büyük Osmanlı Projesiiçin yaşadığı nostaljiyi; buna benzer Adalet ve Kalkınma Partisi yetkililerinden yansıyan tarih derslerini burada konu etmeyeceğim. Osmanlıyı Özlemek ya da Tarihçilik Tasarlamakbaşlıklı kitabımdaki notlarımı bu kısacık anımsatmada yinelemeyeceğim. Ancak Başbakanın pek çok konuşmasında ima ettiğini sandığım ve son günlerde geçmişin olaylarına -yukarıda saydıklarımdan daha çok mürekkep yaladığını sandığım- Dışışleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun Amerika Birleşik Devletlerinden yankılandırdığı, sonra da bu yankılandırmaya mal bulmuş magribigibi sarılan medyatellallarınca Türkiye sınırları içine dercedilen”, özellikle muhafazakâr cephede 7 Aralık 2010 tarihinde yoğunluk kazanan ve dillendirilen Osmanlı milletler topluluğufantezisi üstüne bir şeyler söyleyeceğim. Medyanın çok daha önemli sayılması gereken işlevini bırakarak, bir öğretmenin kara tahtaya günün ders konusu gibi Osmanlı milletler topluluğunu ekrana kaydeden, bakanlık da yapmış bir politikacının Osmanlı hayalleriyle bezenmiş sözlerini yansıtan (ciddiyetlerine inandığım kimi tarihçilerin de aralarında kaynayıp gittiğini üzülerek izlediğim) televizyonların sarsılmaz müdavimleri olan akilleri tarikıylaneye hizmet ettiklerini kendi kendilerine sormalarını isteyeceğim. Okyanus ötesinden gelişigüzel yazılmış İmparatorluk geri dönüyoryaftasına yapışıp neyi kopya ettiklerinin farkına varamayan, İngilizce bilen”, modernlerimizin zaman tünelinde nasıl olup da geri gideceklerini merak ederek.

Bilindiği gibi tarihçilik, özellikle geçen yüzyılın ortalarından itibaren önceki yüzyıllarda geliştirdiği yöntem ve yaklaşımlara yeni değerler ekledi; konularını ayrıntılara götürdü, bu bilgi dalına yeni bir nefes aldırdı. 21. yüzyıla yaklaşırken ve bu yüzyıl başlarında, çoğalan tarihçi sayısıyla birlikte çoksesliliğini -yükselterek- ortaya koydu, başarı grafiğini yukarı çekti; postmodernin yarattığı karmaşaya karşın. Ancak medyanın ve politikacıların çoğunu devşirme olarak gördüğüm yaklaşımlarla yağmaya da açıldı bu bilim, sanat ve felsefe dalı. Bu yağmalamanın pervasızca yapıldığı ortamı getirdi. Osmanlı değerlendirmelerini eksik bırakmayan halen yaşamaya ve yaşatmaya çalıştığımız Cumhuriyet sürecini ezip geçme işaretleri verdi. Osmanlı’ya övgü döşemek amacıyla tarihi normalleştirmekgibi benim hiç bilemediğim, tarihçilikte mantığını yakalayamadığım bir anlayışla, medyanın önü alınamaz sözcülük görevleri arasına sokuldu tarih. Yerinde ve zamanına ait değerler taşıyan, mimari eser kopyalamalarıyla (sadece beton yığınları yükselten beceriksizlikten ötürü geçmişe sığınarak, Mimar Sinana saygısızlık ederek) şaşkınca işlere tevessül edilirken, yüzyıldır yediğimiz yemekleri kapısına astığı Osmanlı mutfağımarifetiyle adeta keşfeden ticari anlayışın Osmanlı özlemine yağ sürdü.

Tarihi ölü maziolarak tanımlıyorsa eğer ünlü İngiliz Cristopher Hill; gazeteci Taha Akyolu Batı, Türkiyeye karşı 19. yüzyılda Osmanlı’ya uyguladığı politikayı sürdürmektedir. Cumhuriyet Türkiyesinin Osmanlı olmadığını anlatmak bizim görevimizdirbiçiminde uyarıyorsa güngörmüş tarihçi Halil İnalcık; Tarih hakkında başka alanlarla uğraşanlar da konuşabilirlerdiyorsa ancak hadlerini bilerekdiye ekliyorsa ve Bana bile resmi tarihçi deyip geçiyorlaraçıklamasında bulunuyorsa bilge kişi Şerafettin Turan; toplumu kavramaya çalışan tarih(çiliğ)in başı fena halde dertte demektir.

Ömrünün büyük bir bölümünü medyaortamında geçirmiş olan tarihçi Orhan Koloğlunun Bilimselden Medyatike Tarihkitabından -duayeni olduğu bir mesleğin sonradan tarihçi mümessili olarak ortaya dökülen temsilcilerine yararlı olmasını dileyerek- bir alıntıyla bitirmek istiyorum bu anakronik (çağa uymayan) meseleyi:

Bugün Osmanlı yaşıyordiyenler ciddi araştırma yapmadan konuşan insanlardır. Ben Osmanlı’nın tamamen unutulması, yok sayılması taraftarı değilim. Zaten bu mümkün de değil. Ancak tarihe gömülmüş bir geçmişin yeniden canlandırılabileceğine dünya tarihinde tek bir örnek bile gösterilemez.

Unutmamak gerekir; Osmanlı’nın değerlerini (tabii tarihçilik gereği olumsuzluklarını da) ortaya koyanlar Cumhuriyetin kadirbilir bilginleridir. Yine hatırlatmakta yarar var: Milli mücadeleyle yaratılan ve bugüne kadar uzayıp gelen ortam olmasaydı, tarihe hangi emperyalist versiyonunun gözlüğünden -kimden, nereden, kime ve nereye- bakılırdı acaba? Geçmişle keyfi oynanmaz; bilen kişilerce ortaya konur tarih; ve tabii Osmanlılar.

Salih Özbaran-Emekli Tarih Profesörü


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler