Ötekileştirmenin her türlüsüne karşıyız

İşitme engelli bir genç ve çağrı merkezinde çalışan bir kız. İşitme engelli bir insanın yaşamına bakış atan Başka Dilde Aşk, Bünhan Bengi ve İlksen Başarır’ın ilk uzun metrajlı filmi. Başrol oyuncusu Mert Fırat ise işaret dilini öğrenmek için çok çalışmış. Hatta “gerçekten işitme engelli mi?” sorusuyla bile karşılaşmışlar. İşleri hiç kolay olmamış ama ötekileştirmeye her anlamda karşı olan bir film yapmayı da başarmışlar.

Ötekileştirmenin her türlüsüne karşıyız
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 20.12.2009 - 10:02

Festivallerin bol ödüllü filmiydi Başka Dilde Aşk. “Farklı bir şeyler söylemeye başladı” denilen Türk sinemasında bambaşka bir şey söylüyordu. İşitme engelli bir gencin yaşamına bakış atıyordu. Anlattığı engelli insanlara sahip çıkmamız gerektiğini anımsatan yapımlardan farklıydı. Gerçek bir hikâyeydi. Empati kurması bize kalmıştı. Bu hafta vizyona giren filmin yapımcısı Bünhan Bengi ilk uzun metrajlı film deneyimini yaşadı; tıpkı yönetmen İlksen Başarır gibi. Bengi’nin anlattığına göre işleri hiç kolay olmamış ama yine de projeyi tamamladıkları için oldukça mutlular. Büyük ödül ne “en iyi” sıfatlı takdirler ne de insanların beğenisi, ötekileştirmeye karşı uyanan farkındalık.

-Oldukça kişisel bir hikâye üzerinden ötekileştirme gibi toplumsal dertlere göndermeler içeren bir film yapmışsınız...

Bengi:
Bundan sonra yapacağımız her filmde de toplumu ilgilendiren bir sorunu ele alacağız. Konu kişisel görünmekle beraber en büyük amacı ötekileştirmenin ne kadar korkunç bir şey olduğunu insanlara göstermek.

İzleyici empati kuruyor

-Hikâyedeki romantizm bunun gerisinde ya da önünde yer alıyor mu?

Bengi:
Anlatmak istediğimizi bir aşk hikâyesi üzerine kurduk. Engeliler zaten devlet politikaları yüzünden yeterince dışlanmış durumdalar. Filmde de işitme engelli biri üzerinden bunu anlatıyoruz ama nereden bunu söylediğimizin pek bir önemi yok aslında. Filmi seyrettiğinizde zaten engelilerle ilgili durumu fark ediyorsanız söylenmek istenen mesaj yerine ulaşmış demektir.

-Filmin seyirciyle ilişkisi anlamında, işitme engelli birinin durumunu perdeye taşımak çok da gerçekçi bir durum ortaya çıkarıyor. İzleyici empati kurmak zorunda kalıyor.

Bengi:
Burada Mert’in oyunculuğu da çok önemli. Başkası yapabilir miydi diye düşünüyorum. İşaret dilini öğrenmek için çok çalıştı. İşitme engellilerin toplanma yerlerine gitti. O empati yolunu Mert açtı aslında. İnsanlar onu Kapalıçarşı dizisinden tanıyorlardı. Filmden sonra sanki hiç tanımıyorlarmış gibi “Gerçekten işitme engelli mi?” gibi sorular gelmeye başladı. Ortak iş yaptığımız insanlar önceden Mert’le tanışmışlardı ama filmi izledikten sonra Mert onlar için artık işitme engelliydi. İşitme engelli birisi hayatımızda çok yok. Ancak empati kurdurabilmek önemli bir şey. Filmde bir sürü insan var ama o bağı Mertle kuruyorsunuz. Mesela kızla o kadar kurulmuyor.

 

Düşük bütçeli bir film olamadı

-Filmin bütçesi ne kadar?

Bengi:
Aslında düşük bütçeli bir film olmadı, her aşamada da gittikçe yükseliyor. Önce dedik ki “bir tek kamerada paraya kıyalım.” Çünkü ortaya çıkarmak istediğimiz şeyi ancak kaliteli bir malzemeyle elde edebilirdik. Çekimler bitti. Bu sefer post prodüksyonda o çektiğimiz şeyi aktarabilmemiz için maliyeti yüksek bir çalışma yapmamız gerekti. Post prodüksyon bildiğimiz bir alan ama tanıtım ve kopya aşamasında bir baktık ki film düşük bütçeli olmaktan çıktı.

-Ofis İstanbul ilerde de uzun metrajlı film çalışması yapacak mı?

Bengi:
Umarım. Burası reklam filmleri ve fotoğraf edisyonu yapan, filmden bir yıl önce benim kurduğum küçük bir şirket. İlksen’le arkadaşlığımız çok eskiye dayanıyor. Yıllardır bir film çekme hayâlimiz vardı. Yaşça büyük arkadaşlarımız da hâlâ böyle hayaller içinde ama sağolsun İlksen Mert’le birlikte senaryoyu yazdı ve işe giriştik. Hâlâ ufak tefek işler yapıyoruz ama uzun metraja kanalize olmuş durumdayız.


Konuşarak iletişim kuramıyoruz

-Filmin senaryosu nasıl şekillendi?


Başarır: Mert Fırat’ın işitme engelli bir genç ve çağrı merkezinde çalışan bir kız üzerine çok küçük bir hikâyesi vardı. İletişimle ilgili kafamızı kurcalayan dertleri “bu küçücük şey üzerinden nasıl anlatabiliriz” diye düşünüyorduk. Üzerinde bayağı bir uğraştık ve çekimlerden bir ay önce senaryo ortaya çıktı. Çekimler başladıktan sonra bile hâlâ üzerinde çalışıyorduk. Diyalog çok zor bir şey. Güncel ve doğal olması biraz zaman alıyor. Ve kuvvetli olmasını istedik. Çok herkesin içinde olduğu ve yaşayabileceği bir yolda ortaya koymak istediğimiz için diyalogların önemi çok büyüktü.

-Bu dediğiniz önemli çünkü üzerine gitmek istediğiniz konuda günlük konuşmalar çok yanlış anlaşılmaya müsait. Çekimler öncesinde işitme engellilerle ilgili nasıl çalışmalar yaptınız?


Başarır: İşitme Engelliler Fedeasyonu çok yardım etti, senaryo ilerledikçe aşama aşama onlara gönderdik. İşitme engellilerin belirgin özellikleri var. O kadar gürültülüler ki; mesela derneğe gittiğimizde kapıları çarpıyorlardı. Televizyonun sesi sonuna kadar açıktı. Belirgin bir kaos vardı ama doğal olarak sesle ilgilenmiyorlardı. Bazı şeyler şans eseri gelişti. Filmdeki karakterin uyanması örneğin, çalar saat kullanamaz. Bu yüzden sabah aynı saatte sallanan bir yatak geliştirmiş. Bunun gibi bir sürü farklı tasarımı biz uydurduk. İnternetten araştırdığımızda bazılarının gerçek olduğunu ya da henüz üretim aşamasında bulunduğunu gördük. Aslında tamamen empatiyle alakalı bir durum. Biz karakteri biraz yalnız, kendi dünyasında hayâl etmiştik.

-Aşık olduğu kız da çağrı merkezinde. Onun da duymayla ilgil problemleri var. Huzuru duymayan birinde buluyor. Bunu gerçekten düşündünüz mü? Yoksa filmin içinden kendiliğinden çıkan bir anlam mı?


Başarır: Huzur demeyelim de, gerçek iletişimi buluyor. Çağrı merkezinde iletişim kurmak çok zor bir şey. O da İletişimin farklı bir yöntemini keşfediyor. Konuşarak çok farklı bir iletişim kuramadığımıza inanıyoruz. Birbirimizden uzaklaşıyoruz. Aslında metafor olarak çağrı merkezi çok iyi. Hepimizin gün boyu telefonu çalıyor. Aynı cümlelerle herkesle iletişim kuruyoruz.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler