"PKK'nın yüzde 40'ı çocuk"

ABD Dışişleri Bakanlığı İnsan Hakları Raporu'na göre Türkiye'deki terörle mücadelede faaliyetleri sırasında geçen yıl güvenlik güçlerinden ölümler ve yaralanmalar iki kattan fazla arttı.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.05.2012 - 10:49

ABD Dışişleri Bakanlığı İnsan Hakları Raporu'na göre terörist PKK dağ kadrosuna çocukları almaya devam ediyor ve örgütün yarısına yakınını 18 yaş altındaki çocuklar oluşturuyor. Rapora göre Türkiye'deki terörle mücadelede faaliyetleri sırasında geçen yıl güvenlik güçlerinden ölümler ve yaralanmalar iki kattan fazla arttı. Sivil ölüm ve yaralanmaların sayısı da 2010'a göre artış gösterdi. Raporda Türkiye'de yasaların "bağımsız yargı" öngördüğü belirtilirken, "Ancak yargı kimi zaman dış etki altında kalıyor. Yasalar hükümetin yargı gücünün kullanılması konusunda emir ya da tavsiyede bulunmasını yasaklıyor" ifadesi yer aldı, yönetimin keyfi tutuklama ve gözaltı yasağını zaman zaman yeterince uygulamadığı iddia edildi.

ABD Dışişleri Bakanlığı'nın İnsan Hakları Raporu'nun Türkiye'ye ilişkin bölümünde terörle mücadele konusunda şöyle denildi:

"Güvenlik güçlerinden (asker, polis ve jandarma) gelen raporlar yılın ilk 10 ayında terörist PKK'yla mücadele çerçevesindeki silahlı çatışmalarda 31 sivilin öldüğüne, 53 kişinin de yaralandığına işaret etti. İlk 10 ayda güvenlik güçlerinden 220 kişi öldürüldü, 475 kişi yaralandı. Terörist olduğu belirtilenlerden ise 303 kişi öldürüldü, beşi yaralandı. Çatışmaların büyük bölümü Güneydoğu'da meydana geldi. Güvenlik güçlerinden ölümler ve yaralanmalar iki kattan fazla artarken sivil ölüm ve yaralanmaların sayısı 2010'a göre arttı."

'PKK'nın yarısı 18 yaş altı'

Raporun "Çocuk Askerler" başlıklı bir bölümünde ise "Terörist grup PKK kadrosuna düzenli olarak çocukları aldı. Akademik bir araştırma PKK üyelerinin yüzde 38'inin 18 yaş altında olduğuna işaret etti" denildi. 2011 boyunca en önemli insan hakları sorunları ise şöyle sıralandı:

"Adalete Etkin Erişimde Eksiklikler: Terör ve devlete tehdide karşı geniş yasalar, siyasi baskı ve adalet sistemindeki yetersizlikler, duruşma öncesi uzun gözaltı süreleri ve devletin güvenliğiyle ilgili davaların kovuşturulmasındaki saydamlık eksikliği gib adalete erişimi sınırladı. Tutuklama ve iddianamelerin sunulması arasında uzun sürenin bulunması, bilgi, kanıt ya da ifadelerin sızdırılması; savunmanın savcılık tarafından ileri sürülen kanıtlara erişiminin kısıtlanması ve soruşturma emirlerinin gizliliği de şüpheliler için yargısal korumanın etkinliğine ilişkin endişeleri artırdı. Savcılara ve yargıçlara verilen büyük yetki ceza davalarında tutarsızlık ve belirsizliklere katkıda bulunurken, savcılar ve yargıçlar arasındaki yakın bağlantı, ceza davalarında uygunsuz ve adaletsiz bir görünüm verdi."

Yargı sürecinin iyileştirilmesi ve hızlandırılması için bazı reformlar yapıldığı da belirtilirken "Hükümetin ifade ve basın özgürlüğüne müdahalesi" 2011'de ikinci önemli insan hakları sorunu olarak yansıtıldı ve şöyle denildi:

"Başbakan dahil her düzeyde politikacı, kendilerini eleştirenler hakkında dava açtı. Çoğu antiterör yasaları ya da illegal örgütlerle bağlantıyla suçlanarak 100'den fazla gazeteci hapiste kaldı. Aydınlar, yazarlar, gazeteciler ve basın organları soruşturmalardan kaçınmak için giderek artan şekilde oto sansür uygulamalarından söz etti, bununla birlikte basın hükümet liderlerini ve politikalarını günlük olarak eleştirmeyi sürdürdü ve birçok durumda hükümet politikalarına karşı tutum takındı..."

Öcalan'ın durumu iyi

Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT)'nin PKK lideri Abdullah Öcalan'ı 2010 Ocak ayında İmralı'da ziyaret ettiği hatırlatılan raporda, "CPT'nin ziyaretle ilgili raporu Öcalan için mahkûmiyet koşullarının 2007'ye göre iyileştiğini saptadı. Öcalan'ın avukatları ve aile bireyleri kendisiyle en son Temmuz ayında görüştü" denildi.

Raporda Uludere

ABD raporunda 2011 sonunda meydana gelen Uludere olayı "28 Aralık'ta, askeri bir uçak Uludere kasabası yakınlarında, PKK üyelerini öldürme almaçlı bir hava saldırısında 34 sivili öldürdü. Yıl sonu itibarıyla hükümetin Hükümetin soruşturması devam ediyordu" cümlesiyle yer aldı.

Raporun "Keyfi Tutuklama ya da Gözaltı" başlıklı bölümünde Türkiye'de yasaların keyfi gözaltına alma ya da tutuklamaları yasakladığı belirtildi, "Ancak yönetim uygulamada zaman zaman bu yasaklara dikkat etmemiştir" denildi. Hükümden önce uzun gözaltı sürelerinin genel bir sorun olduğu, yargıçların bazı şüpheliler hakkında uzun tutukluluk kararları verdikleri ya da aylık duruşmalarla belirsiz tutukluluk süreleri uygulandığı belirtilen raporda, cezaevlerinde bulunan 127 bin kişiden 36 bin 429'unun mahkemesi süren tutuklu, 17 bin 484'ünün temyiz bekleyen hükümlü, 73 bin 161'inin ise cezalarını çeken mahkum olduğu belirtildi.

Adalet Bakanlığı rakamlarına göre 25 Ekim 2011 itibarıyla hapiste 225 kişi öldü, bunların 198'i doğal nedenlerden, 26'sı intihar nedeniyle yaşamını yitirdi, bir kişi de mahkûmlarca öldürüldü. Genelkurmay Başkanlığı ise yıl boyunca askeri hapishane ve tutukevlerindeki gözaltı ve mahkûmlar arasında bir ölüm vakası bulunmadığını bildirdi.

Bağımsız yargı

Raporda Türkiye'de yasaların "bağımsız yargı" öngördüğü belirtilirken, "Ancak yargı kimi zaman dış etki altında kalıyor. Yasalar hükümetin yargı gücünün kullanılması konusunda emir ya da tavsiyede bulunmasını yasaklıyor... Eleştiride bulunanlar hükümetin HSYK'ya, muhtemelen hükümet yanlısı olmaları yanında titizlikle belirlenen adaylar seçilmesini ve başkanlık için mücadele etmesini sağlamak üzere hâkimler ve savcılar arasında nüfuz kullandığını iddia ediyorlar. Cumhuriyet savcılarıyla yargıçlara arasındaki yakın bağlantı ceza davalarında uygunsuz ve adaletsiz bir görünüm verdi. Savcılar ve yargıçlar HSYK'ya atanmadan önce birlikte öğrenim görüyorlar. Atandıklarında birlikte oturuyorlar, sıklıkla aynı büro ortamını paylaşıyorlar ve sık olarak yıllar boyu aynı mahkeme salonunda çalışıyorlar" denildi.

Savcı ve yargıçların avukatlardan daha sıkı bir eğitim aldıkları ve bir eleme sınavına tabi tutulmadıkları da belirtildi. "Savcılar mahkeme salonuna yargıçlarla aynı kapıdan giriyorlar, avukatlar ise farklı kapıdan" denilen raporda avukatların mahkemelerde yargıç ve savcılardan daha aşağı zeminde konumlandığı kaydedildi.

Ergenekon ve Balyoz

Raporda "Ergenekon" tutuklama ve isnatlarının yıl boyunca devam ettiği, yıl sonu itibarıyla 250 kişinin bu örgüte üyelik nedeniyle suçlandıkları belirtilirken, "Bazı muhalif politikacılar, basın mensupları ve hükümeti eleştirenler birçok suçlamanın siyasi motivasyonla yapıldığı görüşünde. Gazetecilik kuruluşlarına göre Ergenekon'la bağlantılı olarak hapiste tutulanların 16'sı gazeteciydi. Davalıların büyük bölümü mahkemeye çıkarılmadan önce tutuklandı. Düzinelerce davalı ülkede yaygın bir uygulama olarak uzun dönem içeride tutuldu, ancak bazıları tutuksuz yargılanmak üzere yıl içinde serbest bırakıldı. Soruşturmanın başladığı 2007 yılından bu yana bu davada herhangi bir mahkûmiyet olmadı ve dava yıl sonu itibarıyla sürüyordu" denildi.

"Balyoz" davası hakkında ise yine bazı çevrelerin davanın açılmasının arkasında "siyasi motivasyon" değerlendirmesinde bulundukları belirtilirken, kimilerinin ise hükümet darbesi girişimlerinin adalet karşısına çıkarılması görüşünde oldukları hatırlatıldı. Bu davada da, soruşturmaların başladığı 2010 yılından bu yana bir mahkûmiyet olmadığı kaydedildi.

Raporun yolsuzluklarla ilgili bölümünde, "Yasa kamuda yolsuzluk için ceza öngörse de yönetim yasayı etkin biçimde uygulamıyor ve bazı kamu görevlileri dokunulmazlıkla birlikte yolsuzluklara karışıyor" denildi. AB'nin parlamenter dokunulmazlığını "çok geniş" bulduğu saptamasına değinilen raporda siyasi partilerin finansmanı ve seçim kampanyaları konusunda saydamlığı sağlamada önlemlerin eksik kaldığı bildirildi.


Kadın cinayetleri

Raporda "Kanun eşler arası dâhil tecavüzü yasaklamakta, cinsel saldırı için 2-7 yıl arası hapis öngörmektedir. Ancak yönetim kanunu yeterince etkin uygulamamış ya da kurbanları korumamıştır" ifadesi yer aldı. 2011'de Ekim ayına kadar 208 kadının öldürüldüğü, 65 şüpheli ölümün bu kategoride yer aldığı, 33 kadın cinayeti girişimi bulunduğu bilgisi verilirken şöyle denildi:

"Töre cinayetleri denen cinayetler ciddi bir sorun olmaya devam ediyor. Failleri müebbet hapse çarptırılıyor. Birçok töre cinayeti Güneydoğu'nun kırsal bölgelerindeki muhafazakâr aileler ya da Güneydoğu'dan göç edip büyük kentlerde yaşayan aileler arasında meydana geliyor. Küçük yaştakilere düşük ceza verildiği için cinayetler gençlere işletiliyor... Şanlıurfa'da iki yıl içinde kadın intiharları önemli ölçüde arttı. 2009'da beş intihar bildirilirken 2010'da 124, 2011'in ilk altı ayında ise 149 intihar vakası haber verildi. İnsan hakları örgütleri bu intiharların gizlenmiş töre cinayetleri ya da aile içi şiddetle ilgili olduğu kanısında..."

Umut hattını 4 bin çocuk aramış

ABD İnsan Hakları Raporu'na göre hükümetin tahsis ettiği aile içi şiddet hattına bir yılda 4 bin 71 çocuk telefon edip yardım istemiş. Raporda Van Kadınlar Derneği'ne göre 2011'in ilk sekiz ayında şiddet nedeniyle başvuran kadınların yüzde 26'sı hayatlarının bir döneminde ensestle karşılaştıkları şikayetini iletmiş.

ABD İnsan Hakları Raporu'nda bazı gazete ve televizyonların Hristiyanlar kadar Yahudi karşıtı içerikte yayın yapmayı sürdürdükleri, kitapçılarda anti-Semitik yayınların yaygın olduğu belirtildi. Anayasa'da engelliler için pozitif ayrımcılık öngördüğü belirtilirken, "Hükümet yasaları her zaman etkin olarak uygulamadı. Yasa 2012 Temmuz ayına kadar engellilerin açık alanlara ve toplu taşım araçlarına kolayca erişimlerine yönelik gerekli düzenlemeleri almaları konusunda kurumları sorumlu tutuyordu, fakat yıl sonu itibarıyla çok az ilerleme sağlandı" denildi.

Türkiye'de yasalara göre Ermeni Ortodoks Hristiyanlar, Yahudiler ve Rum Ortodoks olarak üç dini ve etnik azınlığın bulunduğu belirtilen raporda, "Aleviler, Asuriler, Protestanlar, Roma Katolikleri, Caferiler, Yezidiler, Kürtler, Araplar, Çingeneler, Çerkesler, Lazlar gibi diğer etnik ya da dini azınlıkların kendi dilsel, dini, kültürel haklarını tamamen yerine getirmeleri yasaklanmıştır ve çeşitli düzeylerde asimisasyonla karşılaşmaya devam etmektedirler" satırları yer aldı.

Özel hayata keyfi müdahale

Anayasa'nın özel hayatın gizliliğine hükmetmesine karşın, yüksek mahkeme üyeleri dahil devlet görevlilerinin telefonlarının yasadışı dinlendiğine ilişkin şikayette bulunduklarına değinilen raporda, "Basın yasası ve Atatürk'ü koruma kanunu, ifade özgürlüğünün sınırlanmasında kullanılıyor" iddiası yer aldı. Raporda 550 sandalyeli parlamentoda 79, 26 üyeli bakanlar kurulunda da 1 kadın üye bulunduğu, parlamentoda bir Hristiyan Asuri yer aldığı, bu kişinin 50 yıl boyunca milletvekili seçilen tek Hristiyan olduğu hatırlatıldı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler