Popülist politikacı tutucudur

İstanbul Yaratıcılık Zirvesi'ne katılan ünlü Sloven-İtalyan mimar Boris Podrecca, Taksim'deki dönüşüm projesini popülist bir yaklaşım olarak görüyor ve ekliyor: "Popülist politikacılar kısa vadeli düşünür, kötü ve muhafazakâr bir zevkleri vardır."

Popülist politikacı tutucudur
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 11.02.2012 - 09:13

Dünyaca ünlü Sloven-İtalyan mimar Boris Podrecca kimi eleştirmenlere göre postmodernizmin öncülerinden. Stuttgart Üniversitesi’nde Boşluğun Teorisi ve Mimari Tasarım Enstitüsü’nün direktörü olan Podrecca oteller, iş merkezleri, üniversiteler, müzeler ve sanat galerileri gibi çok çeşitli alanda bina tasarladı. Ancak Podrecca’yı özel kılan açık alanlar, sokaklar ve meydanlar üzerinde de çalışmış olması.

Dünyanın önde gelen üniversitelerinde dersler veren ve pek çok uluslararası ödül kazanmış olan Podrecca, kısa bir süre önce reklamcılık festivali The CUP kapsamındaki İstanbul Yaratıcılık Zirvesi’ne katıldı. Podrecca ile kentleri, boşluğu ve İstanbul’u konuştuk.

- Kentlerin meydanlarını, açık alanlarını tasarlama fikri nasıl gelişti?

Ben Adriyatik’teki kentlerden birinde, aynı zamanda James Joyce’un yaşadığı ve kitaplarını yazdığı, Trieste’de büyüdüm. Trieste’de sokaklar benim oturma odam gibiydi. Sadece yemek yemek ve uyumak için eve gidiyordum. Bütün bu zamanlar ve anılar, beyaz bir kâğıdın önüne oturup bir şeyler yaratmanız gerektiğinde güçlü bir biçimde ortaya çıkıyor. Ben kenti dinliyor ve onunla diyalog içine giriyorum. Avrupa’nın 8 ülkesinde hiçbiri diğerine benzemeyen meydanlar yarattım. Kentlerde tarih ve anıların katman katman olmasını istiyorum. O kent bana “Podrecca, görmüyor musun, benim bir çeşmeye ihtiyacım var!” diyor örneğin. Yani kent bana ne istediğini anlatıyor.

‘İşte bu İstanbul!’

- Ancak Avrupa kentleri mimariye doymuş değil mi? Nasıl çalışıyorsunuz bu kentlerde?

Ben kentleri saflaştırıyorum. Yeni bir deri geçiriyorum. Asfaltı taşa çeviriyor, kapitalist sistemin para kazanmak adına üzerini kapattığı bir nehri yeniden açıyorum. Onlara belirgin bir kimlik ve varlık veriyorum. Bu, 70 yaşında yaşlı bir adamın saçını sakalını keserek onu 50 yaşında göstermek gibi bir şey.

- İstanbul’da da son dönemde hummalı bir inşa süreci var. Sizce İstanbul’un mimari olarak gereksinimleri neler?

İstanbul’a pek çok kez geldim ve kentte uzun yürüyüşler yaptım. İstanbul’u çok iyi tanıyorum, kokluyorum ve bir insan gibi onunla konuşabiliyorum. Bence kent bir taş ya da alçı değil, bir kişidir. Mezarlıklarında Cenevizliler, Venedikliler, Sırplar, Ortodokslar, Müslümanlar, Katoliklerin olduğu bir kent burası. Bu çeşitliliği, çokboyutluluğu, farklılığı ve renkliliği seviyorum. İstanbul’u küreselleşme modelinden bağımsız görmek isterim. Öyle bir şey olmalı ki, bu kente baktığınızda “İşte bu İstanbul” demelisiniz. Ama bu eski Türk evleri gibi geriye dönük bir mimari anlamına da gelmemeli.

- Taksim’deki dönüşüm projesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?


Bu popülist bir yaklaşım. Popülist politikacıların kısa vadeli düşünme tarzları vardır, kötü ve muhafazakâr bir zevke sahiptirler. Onlar sadece yeniden seçilmek için, 4 yıl için düşünür. Biz mimarların ise uzun vadeli bir bakış açısı var. İlk olarak gelenekselcilikle başa çıkmalı, ikincisi popülist yaklaşımlardan kaçınmalı, üçüncüsü ise insanların buluşabildiği açık alanlara odaklanmalı. Türkiye ne yazık ki meydan geleneğini yitirmiş.

Korkunç bir küreselleşme


- Siz kentleri birey gibi gördüğünüzü söylediniz. İstanbul’un cinsiyeti ne peki?


Bir hermafrodit.

- İstanbul size göre kentlikten çıkarak metropol mü oldu?


İstanbul bence bir metropol. Bir kentin nüfusu 2 milyonu geçerse orada yaşamak zorlaşır. “Benim kentim” diyemezsiniz. 7 milyarlık dünyanın yarısından fazlası megakentlerde yaşıyor artık. Tokyo, Kalküta, Mexico kenti. Korkunç bir küreselleşme yaşıyoruz. Burada olmak, her yerde olmak gibi.

- Peki bir kenti sıfırdan tasarlamak isteseniz bu neresi olurdu?


Bir kenti sıfırdan yaparsanız hiçbir atmosferi olmaz. Çünkü bu organik bir süreçtir. Yüzlerce, hatta binlerce yıla ihtiyaç vardır. Örneğin, Madrid’in güzel ve yaşanabilir olması için 100 yıl geçmesi gerekti.

- Sizin en sevdiğiniz kent hangisi?

Paris. Paris’in sokakları en güzeli. Paris’te her mahallenin kendine has dükkânları, gizli güzellikleri vardır. Çeşitilik ve canlılık bulunur. Paris kent içinde kentler gibidir. Çok merkezli bir yapısı, iyi restoranları ve güzel kadınları vardır. Paris’te kadınlar kaldırımlarda endamlı bir biçimde yürüyebilir. Bu bile bir kenti sevmek için bence yeterli bir neden.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler