Popun rengi "siyah"tır

Michael Jackson için herkesin bir fikri var; pop müziğin kralı, çocuk istismarcısı, renginden utanan bir siyah, estetik harabesi, şöhretin kontrolden çıkardığı bir trajedinin kahramanı, yardımsever. Belki de yalnız ve anlaşılmadığı için çaresiz. Jackson 51 yaşında. 'Son perde çağrısı' dediği dev konserler serisi için sahneye çıkmaya hazırlanıyor. Yüz binlerce bilet çıktığı gün tükendi. Peki sahnede nasıl şarkı söyleyip dans edecek? İşte herkesin merak ettiği de bu.

Popun rengi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 20.05.2009 - 06:21

Michael Jackson dünya müzik tarihinin en tanınmış, en etkili, en tartışılan ve şöhretini kitleler önünde tüketirken, hayatını da medya sayesinde “realty şov” tadında tüm dünyaya izlettiren bir “süperstar”. Müzikal kariyerinin zirvesinde yüz binlerce kişinin çığlıkları altında çıktığı stadyum konserlerinden, çocuklara tecavüz ve taciz suçlamasına, servetini yitirişine, siyah doğup beyaz olma hevesiyle geçirdiği evrimiyle 21. yüzyılın en büyük kahramanlarından. Şimdi 51 yaşında. Belki de müzik hayatının en son konser serisi için kollarını sıvadı. Jackson, yaklaşık 15 yıldır konser vermiyor. Onu son dönemde paparazzilere yaptığı tuhaflıklar ve taktığı maskeyle yüzünü ve bedeninin saklarken televizyonda görmeye alıştık. Sahnede dans ederken gözlerimizi alamadığımız figürlerinden geriye pek az şey kaldı. Ama belli ki o da bundan fazlasıyla sıkılmış.

Dünyanın takip ettiği bir organizasyonla ve sayılı konserle sahnelere son kez dönüyor. Jackson, bu konserin Londradaki 02 konser salonundaki basın toplantısında “Bu, son perde çağrısıdır. Temmuzda görüşmek üzere” dediğinde herkes bunun umutsuz bir çığlık olduğunun farkındaydı. Ama iradesine saygı göstermemek de elde değildi. Sahnede nasıl şarkı söyleyeceği, dans edip edemeyeceği merak konusu. Zira küllerinden doğmaya çalışan Jackson için sonuç hüsran da olabilir. Yine de aylar öncesinden satılan bir milyondan fazla bilet, müzikseverlerin gerçek bir müzik yıldızını ne kadar özlediklerinin kanıtı. Jackson ise konserine daha rahat “bakılabilir” bir yüzle çıkmak için Amerikanın en iyi estetik cerrahlarına emanet bıçak altına yatıyor. Bize de pop müziğin gerçek kralının hayatında küçük bir gezinti yapmak kalıyor.

Jackson, Gary, Indiana doğumlu. Sekiz kardeşi var. 1960’lı yılların başında babasının zorlaması ile kardeşleri Marlon, Tito, Jermaine ve Jackieyle “Jackson 5” grubuyla müzik hayatına başladı. Yaşadıkları dönem ve zamanı göz önüne alırsak müzik en doğru tercihti. Zira Jackson da bir röportajında bu durumu “annem ve babam, müziğin ailemizin birlikte kalmasını sağlayan bir araç olduğunun farkındaydı. Çünkü komşularımızın çocukları bizim yaşımızda çete üyesi olmaya başlıyordu” diye özetliyordu. Aynı Jackson babasının onları müziğe yönlendirmesine acı bir ironi olarak da “Babam bir yöneticilik dehasıydı. Ama asıl ihtiyacım olan şey, bir babaydı” diyordu.

Evet babası duygusal olarak onlara ne kadar yakındı bilemiyoruz ama çocuklarından bir yıldızlar karması yarattığı şüphesiz. Jacksonın kız kardeşlerinden Janet da Amerikan pop müziğinin son dönem yıldızlarından biri. Jackson için dönem noktası ise 70li yılların başarılı r&b plak şirketi Motown’un kurucusu Berry Gordy’nin “Jackson 5” grubunu dinlemesiydi. Hatta grup bir anda Atlantikin ötesindeki The Beatles çılgınlığına rakip bile oldu. “I Want You Back”, “ABC”, “The Love You Save”, “I’ll Be There” de işte o günlerin şarkılarıydı. Jackson zamanla kardeşlerinin arasından belirgin şekilde ayrıldı. İlk solo çalışması “Got To Be There”, 30 Ekim 1971’de yayımlandığında henüz 13 yaşındaydı. Jackson, Motown plakçılıkla yayımladığı farklı proje albümleriyle 100 milyonun üstünde bir satışa ulaştı. Pop müziğin kralı unvanını kazanmasında da 1979 tarihli “Off The Wall” albümünün etkisi büyüktü. Zaten bir daha da o tahttan inmedi, çünkü pop artık onun krallığıydı.

 

Olay dans "Moonwalk"

Thriller” 1982’de yayımlandığında The Beatles’dan Paul McCartney ile düet yaptığı “The Girls Is Mine” patladı. “Beat It” de pop kulvarının dışında rock kulvarında da isterse var olabileceğinin bir kanıtıydı. “Moonwalk” dansıyla televizyon şovlarında insanları şaşkına çeviren Jackson, Thriller’ın 25 milyonu geçen satış rakamıyla rekorlar kitabına geçti. “We Are The World”u 1985’te Lionel Richie ile besteledi. 40’tan fazla tanınmış sanatçının katıldığı “We Are The World”, en çok satan single olma özelliğini hâlâ kimseye kaptırmadı. Bu parçanın geliri ise Afrika’daki açlığın giderilmesi için kullanıldı.

Yıl 1987ye geldiğinde Jackson belki de en büyük albümünü yayımladı. “I Just Can’t Stop Loving You” ve “Bad” ona 127 konserlik bir de dünya turnesinin kapısını açtı. Dünya müzik listeleri altüst oldu. Piyasaya onlarca konser ve toplama albüm sürüldü. Hakkında kitaplar yazıldı, belgeseller çekildi. “Bad”, Jackson’ın hayatında pek çok şeyin değiştiğinin de göstergesiydi. Zaten Oscar’lı yönetmen Martin Scorsese’nin çektiği klipte bir tuhaflık vardı. Jackson siyah değil, esmerdi, hatta beyazdı. Bu değişim şarkının başarısını gölgede bırakamasa da, Jackson’ın “siyah olmaktan utandığı için beyaz olmanın peşine düştüğü” iddialarını gündeme getirdi. Sonrasında da durum bildiğimiz gibi. Onlarca estetik ameliyat ve korku filmlerindeki hilkat garibelerine dönen bir Micheal Jackson. Elbette bu kadar “görünür” ve ünü dünyaya sinen biri olmak kendine özel sorumlulukları da beraberinde getiriyor. Yapılan tuhaf hareketlerin de mantıkla açıklanması mümkün değildi. Jackson, “uzun yaşama” sevdasına kapılıp “Fil Adam”ın kemiklerini satın almayı kafasına koyunca da epey yadırgandı. Ruh sağlığının bozulduğu düşünüldü.

Jackson, 1988 yılında “Moonwalker” isimli filmini yayınladı. O yılllarda filmden bir kare görmek bile aylarımızı almıştı. Tabii VHS ve Beta video döneminde filmin bize ulaşması işkence gibiydi.

Hele de videoculardaki kopyaların azlığı yüzünden sıra bekleme çilesi varken. Bu belgesel biyografi onun hayatından kesitleri müzikal gibi aktarıyordu. Eğer izlemediyeseniz, internet üzerinden iki dakikada ulaşabilirsiniz, izlemeye değer. “Moonwalker” da Jacksonın üstüne yapışan dedikodulardan kendisini kurtarmasına yetmedi. Hatta daha sonra çocuk tacizleriyle anılacak olan ve birkaç yıl önce de maddi sorunlar yüzünden elinden çıkardığı üç bin dönümlük alana sahip “Neverland” çiftliğini satın alarak bir düş ülkesi kurdu. Neverlanddaki çiftliğinde çalışanlardan birinin oğluna iki milyon dolar ödediğine ilişkin iddia çok konuşuldu. Jackson buna bir basın açıklaması yaptı. Geçmişte mahkemeye çıkma mahcubiyetini yaşamamak için mali anlaşmalar yaptığını kabul etti, ancak asla bir çocuğu incitmeyeceğini söyledi. “Hayatımı, milyonlarca çocuğa yardım etmekle geçirdim. Asla bir çocuğu incitmem” diye kendini savundu. Micheal Jackson nereye çıktıysa, ne yaptıysa olay oldu. 1993 yılında 27. Superbowl maçının devre arasındaki kısacık konseri bile Amerikan televizyonlarındaki en yüksek izlenme oranına ulaştı. Tam yüz milyon kişi onu izledi! Aynı yılın şubat ayında düzenlenen 35. Grammy ödül töreninde de “Yaşayan Efsane” ödülüne layık görüldü. Bir yıl sonra da Elvis Presleyin kızı Lisa Marie Presley ile evlendi. Bu evlilik 18 ay sürdü. Yeni dünya turnesinin arifesinde de Deborah Jeanne Rowe ile yeniden dünyaevine girdi. Michael Joseph Jackson Jr ve Paris Katherine Jackson adlı iki çocuğu oldu. Bu evlilik de 1999 yılında sona erdi.

 

Şöhretin bedeli

Şöhret sansasyonlarla büyür. Jackson da payına düşeni bundan fazlasıyla aldı. Hakkında açılan taciz davalarının sonu gelmedi. Çocuk istismarı iddiasıyla iki kez tutuklandı. Davalar düştü. Bunun yanında bozulan sağlığı da sürekli taze malzemeydi. Kör olduğu, akciğer nakli yapılmazsa öleceği, sürekli iç kanamalar geçirdiği iddaları bitmedi. Hatta bir ara Müslüman olduğu ve bir de cami yaptırdığı söylentileri aldı yürüdü. Jackson müziğin sınırlarını aşılması zor bir şekilde genişletirken belli ki iç dünyası ve geçmişindeki boşlukları kapatamıyordu. Pop müziğin kralı, dedikoduların odak noktası olurken, ismi alaycı bir şekilde anılmaya başladı. O da bu çaresizliğini “insanlar beni tanıdıklarını düşünüyorlar ama bilmiyorlar. Ben gerçekten yalnız bir insanım. Bazen ağlarım çünkü yalnızlık acıtır” diye anlatmaya çalışıyordu.

Evet, şimdi tüm dünya yaşayan bir efsanenin son konserini bekliyor. Dedikodu ve magazin gündemi de bir müzik olayının ilk kez bu kadar sıkı takipçisi. Hatta bu konserden Jacksonın en az yüz milyon sterlin kazanacağı ve tüm borçlarını ödeyeceği söylentisi ayyuka çıkmış durumda. Kim ne düşünüyor bilmiyorum ama pek çok kişi onu, son yıllarda gündeme geldiği sansasyonel olaylarla değil sahnedeki sihirli hâkimiyetiyle hatırlamak istiyor. Jackson da bir röportajında sahnedeki huzurunu anlatırken her şeyi özetliyordu; “Kalabalıktan korkarım, sahnedeysem güvende hissederim. Mümkün olsaydı, sahnede uyurdum”.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler